Görkem ŞAHİN
Çok uzun zamandır rock/metal dinlediğim için, hepsine bayılmasam da crust’dan djent’e kadar hemen hemen her türden yığınla gruba aşinayım. Dolayısıyla, bu işlerle alakasız arkadaşlarla müzik sohbetleri açıldığında, ansiklopedik sayılabilecek bu kadar bilgiyi nasıl aklımda tuttuğumu sormalarına da alışkınım. Metal dinleyiciliği tarikat üyeliği gibi bir şey. Bir yerden başlıyorsunuz, zamanla derinlere gittikçe kaybolup gidiyorsunuz. Sonuçta bu mutluluk verici bir kaybolma durumu olduğu için hiçbir şikayetim yok. Asıl endişem şu; biz bu sularda kaybolurken acaba var olan başka işitsel güzellikleri ne kadar kaçırıyoruz?
İşte şimdi bahsedeceğim albüm de tesadüfen yakaladıklarımdan. Yer yer alternatif rock hissiyatında kısımlar barındırmakla beraber rock’la alakası yok. Kaada, aslında bir solo çalışma. Tüm söz ve müzikler John Erik Kaada’ya ait. John, bir multi-enstrümantalist, sürüyle değişik müzik aletini çalabiliyor. Aynı zamanda değişik enstrümanlara çok meraklı. Onun için albümde, Tannerin, Kalimba, Stoessel-Laute gibi adını ömrü hayatımda duymadığım yığınla değişik enstrüman kullanmış. Tabii bunları çalan kalabalık bir müzisyen listesi de cabası.
John, müzik kariyerine Cloroform adlı, hala aktif olan grubunda başlamış. Takip eden yıllarda film müziği işine sarmış ve asıl ününe öyle kavuşmuş. 2002 yılında, Norveç Uluslararası Film Festivalinde ödül kazanmış. Music For Moviebikers, 3. solo çalışması. Aynı zamanda Mike Patton’a ait olan Ipecac firmasından çıkmış. Keşfetmem de bu sayede oldu zaten. Hatta sonradan Patton’la kanka oldular ve Kaada/Patton adı altında bir albüm, peşinden de bu albümü baştan sona çaldıkları bir DVD çıkardılar.
Albüm, filmi olmayan bir soundtrack gibi. İsmiyle yaptığı göndermeyi boşa çıkarmıyor. Elbette Hans Zimmer ya da Howard Shore tarzı klasik müzik tabanlı, birkaç yüz kişilik orkestralar tarafından icra edilen film müzikleri gibi bir şey düşünmemek gerekir. Minimal ve deneysel bir müzikten bahsediyoruz. Kullanılan vokaller çok dingin.
Vokalistler, bazı yerlerde sözsüz bir biçimde müziğe eşlik ederek ekstra bir enstrüman görevi görmüşler. Hissiyat bakımından anahtar kelimelerimiz; hüzün ve melankoli. Kaada, eğlenceli, neşeli bir müzik vaat etmiyor, aksine meditatif ve ağır bir havası var. Çok beğendiğim özelliklerden birisi şarkıların isimleriyle müziklerin birbirlerine çok yakışması. Sanki her şarkı bir film ismiymiş de o filme göre beste yapılmış gibi bir algı yarattı bende. Bu da dinleme zevkini körükleyen bir unsur tabii.
Albüm miksajı Kaada’nın kendi stüdyosu olan Wrongroom’da yapılmış. Mastering işi ise Frank ArkWright’a emanet edilmiş. Prodüksiyon anlamında gayet iyi. Çok albenili, şık bir kapak tasarımına sahip olan çalışma, toplam 13 harika şarkıdan oluşuyor. Açılış parçası Smiger, aynı şekilde Julia Pastrana, Daily Living gibi parçalar müzik anlamında albüme örnek teşkil edebilecek güzellikte örnek parçalar. Fakat özellikle bir parça benim için çok değerli: Celibate. Bu şarkıyı ne kadar sevdiğimi anlatamam. Celibate, ruhban sınıfı için kullanılan bir kelime ve (dini sebeplerden ötürü)yalnız, bekar anlamlarına geliyor. Şarkıyı dinlediğinizde bu yalnızlığı damarlarınıza kadar hissedeceğinizi garanti ediyorum. Kaada, Norveç’den çıkmış en parlak, en yetenekli müzisyenlerden biri.
Mutlaka şans verin.