Exorsexist
Vay be! Ne günlerdi 90′lar… Grunge müziğin çıkışı ve piyasayı darmadağın etmesi. Pearl Jam’ler, Nirvana’lar, Ugly Kid Joe ve tabii ki Soundgarden. Ben yaşım itibariyle grunge’ın bitiş dönemine yetişebildim. Even Flow, Black Hole Sun ve zilyon tane Nirvana klibinin müzik kanallarında döndüğü günlerdi.
Şimdi, saydığım gruplardan Nirvana hariç diğerleri müzikal kariyerlerine tekrar dönüş yaptı. 20′li yaşlardan orta yaş dönemine terfi ettiler. Bu müzik türünün pek yakın takipçisi veya seveni olmasam da, Soundgarden’ın ayrı bir yeri vardır bende. Bu ilişkinin temeli Black Hole Sun’ın saykedelik, ucubemsi klibi sayesinde oluştu. Her izleyişimde irkildim, ürperdim adeta. Şarkının muazzamlığından çok klipteki grotesk hava beni içine çekmişti. Bundan kelli yıllar sonra birleşip tekrar müzik yapmaları epey sevindirdi beni. İşin şaşırtıcı kısmı ise 2011′de birleşip, 2012 yılında böyle bir albüm çıkartabilmeleri. Sanki bunca yıldır materyalleri saklıyorlarmışcasına…
Soundgarden’ın diskografisine çok hakim olmasam da klasikleri olan “Badmotorfinger” ve “Superunknown” albümlerini yıllarca dinlemişliğim var. Grubun 16 yıl sonra çok farklı müziklerin piyasaya hükmettiği bir dönemde birleşmesi eminim onlar için de ilginç olmuştur; en azından müzikal kimliklerini restore etmek açısından. Tabii artık yaşını başını almış insanlar sonuçta, grunge günlerine dönecek halleri yok. Daha yetişkin, olgun, oturaklı müzik yapmayı amaçlıyorlardır.
Ayrılık sürecinde genç kızların sevgilisi, güzel sesli insan Chris Cornell müzikten uzak kalmadı. RATM elemanlarıyla Audioslave ile müzik yapmaya devam etti. Bir de solo kariyeri vardı. Bunların dışında ne olup ne bittiği hakkında bilgim yok. Ama yarıcılıklarından, müzisyenliklerinden en ufak kayıp olmamış. Hazır birleşmişlerken en az üç beş albüm daha dinleyecek olmamızdan dolayı bu sevindirici bir haber.
“King Animal”, rock müziğin her kesiminde geziniyor. Müzikal yelpazesi oldukça geniş, müzisyenliklerini sonuna kadar kullanmak için türlü türlü enstrüman katılmış, dinleyiciyi hem coşturan hem dinlendiren ballad’lara sahip. Been Away Too Long isimli single’larında zaten yeterince anlaşılmıştı. Albümün geneli de enerjik, dinamizmi yüksek parçalardan oluşuyor. By Crooked Steps, Non-State Actor, Bones Of Birds, Been Away Too Long ve Attrition, hit adını verdiğimiz, öne çıkan, kan kaynatan, beyin yaran ve dalak patlatan türden parçalar. Black Saturday ve Halfway There de bence grubun klasikleri arasına katılması gereken isimler. Blood On The Valley Floor, Taree, A Thousand Days Before’da Chris Cornell’in sesinin her türlü muazzamlığı ortalığa seriliyor.
16 yıl ardından ilk albümleri olan “King Animal”, 51 dakikalık, zorlamadan yapılmış, kaliteli ve dinletisi yüksek bir albüm. Hiç sıkmadan defalarca dinlenebilir, zira size en kötü gibi gelen parçada bile sizi bağlayan bir şeyler bulabiliyorsunuz. Özellikle 90′ların kaliteli rock sound’una hasret kalmış insanlar için bulunmaz bir eser bence. Umarım Soundgarden’ı hem canlı hem de daha uzun süre dinleme şansı yakalarız.
Çok büyük bir soundgarden fanı olarak albüm tam bir hayal kırıklığı yarattı bende. SG son albümlerine doğru daha alternatif bir sound oluşturmuştu. Eski metal albümlerini beklemiyordum albüm çıkmadan zaten.Gerçi son dönemlerini daha çok severim. Albümü sadece bir kez baştan sona çıktığı ilk gün dinlediğimden tam hatırlayamıyorum. Ama bende o kadar büyük bir hayal kırıklığı oluşturdu ki bir daha dinlemedim. Sanki öylesine yapılmış hiç orjinalliği olamayan SD’nin köklerine uymayan bir albüm olarak yerini aldı bende.Çok pop olarak kalmış aklımda.Dediğim gibi çok uzun zaman önce sadece bir kere dinledim. Ama kesinlikle 8.5 falan lık bir albüm değil bu.Zaten krıtiktede albümden çok grubun geçmişinden bahsedilmiş. Benim anladığım elemanda yazacak bir şey bulamamış sanki :D İnşallah albüm çıkarmaya devam ederlerde sonraki albümlerinde istenen kaliteye yer ulaşırlar. Ayrıca SD severlerin “temple of the dog” adlı bir gruba bakmalarını öneririm. Pearl Jam ve Soundgerden elemanlarının 91 yılında tek albümleri olan proje grubu. Grunge sevin yada sevmeyin benim nazarımda bir rock klasiğidir bu albüm. Burdaki hayal krıklığını kesinlikle unutturacaktır.
soundgarden, benim de favori gruplarımdan birisidir. 90′lı yıllarda çıkardıkları üç albümle kült oldukları tartışılmaz. ama bu albümde, ben de aradığımı bulamadım. çok kopuk ve yumuşak tınlıyor. down on the upside’da yer yer olsa da, grubun asıl olayının sanatın içindeki “rahatsız edicilik” olduğunu düşünüyorum ancak, bu albümü dinlerken hiç rahatsız olmadım :) çok yavan geldi. cornell’in yırtık ses tellerine denk gelen de haber versin lütfen.
bu olmadı, sonraki albümlerine bakacağız. bu arada kritikte geçmemiş, tek beğendiğim şarkı rowing’di.