Bilindiği üzere, modern progresif metal ve beraberinde gelen çoğu yeni etiket, kullanım ve açılıma pek de yatkın biri değilim. Ekseriyetle eski kafalı olduğumdan değil, bu tür hareketleri genelde tekdüze ve sıkışmış bulduğumdan ileri geliyor bu tutumum. Ancak, tıpkı Uneven Structure vakasında olduğu gibi, arada sırada beni bu halet-i ruhiyeden kurtaracak bazı gruplar ve/veya albümler çıkıveriyor. Scale the Summit de tam zamanında yetişti ve beni, uzun süredir içine sıkıştığım çamur deryalarından bir nebze çekip çıkardı diyebilirim.
“The Migration”, uzun süredir adını duyageldiğim Scale the Summit’in dinlediğim ilk albümü ve bu durumdan memnunum. Çünkü, hem albümün duruluğuna bir atıf yapmak, hem de okurlar arasındaki tezcanlı arkadaşları kritiğin ana fikri ile baş başa bırakmak için yazıyorum, “The Migration” kelimenin tam, tam olmasa da çok yakın bir anlamıyla, enfes bir albüm. Yemek kültüründen aldığım bu sıfatı bir şekilde müzikaliteye uyarlarsak, “Odyssey” ile başlayan bu göç yolculuğu soundtrack’inin, göçe konu olan arkadaşlarımızın çektiği cefalara çok uzak ve parmak değil, duyma organı yalatacak düzeyde olduğunu söylemek yerinde olur.
Kafamdaki enstrümantal albüm imajının her zaman birkaç adım daha yakın durduğu “gitarist albümü” klasmanına oldukça uzak olan “The Migration”, melodi ve rif kavramlarını salt enstrümantal yetenek sergilemek için değil, bir atmosferi resmetmek ve dinleyiciye akıcı bir hikâye anlatmak için kullanıyor. Modern progresif dokunuşların olmazsa olmazı olan “chug” ağırlıklı parçaların düzenlemelerindeki klas dokunuşlar, arada bas gitarın da eşlik etmekten çekinmediği nefis melodiler ve yürüyüşler ve –şahsi favorim- hiçbir zaman breakdown denilebilecek bir zımbırtı ile bu akıcılığın önüne geçilmemesi, Scale the Summit’in işin kolaycılığında olmayan ve enstrümantal müziği hakkını vererek yapan bir grup olduğunu gözler önüne seriyor. Özellikle “Narrow Salient” ve “The Dark Horse” parçalarındaki sürükleyici yapı ve sanki albüme adını veren göçün düzenlendiği kervana düzenlenen bir saldırının telaşını taşıyan rifler, beni albüme kilitleyen ana etkenlerden biri oldu.
Ancak Scale the Summit’in kolaya kaçmadığı ve sound’unu genişlettiği yönler bununla sınırlı kalmıyor. Özellikle “Atlas Novus” parçası ile öne çıkan ve albümdeki çoğu parçanın içinde kendini gösteren caz, fusion ağırlıklı ve yer yer Cynic kırması (çakması değil, kırması) bölümler, albümün yer yer nefes aldırmaz hâle gelebilen ağırlığı içinde size koşturacak alan bırakıyor. Üst üste bindirilen enfes melodiler, hiçbir zaman müzikal amacının dışına adım atmayan ve parçanın bütünlüğünü bozmak bir kenara, katlayan sololar ve davul dâhil tüm enstrümanların size dibine kadar hissettirdiği hâkimiyet duygusu, “The Migration”a bütüncül bir özellik kazandırmış.
Ancak “The Migration”ın, en azından benim gibi bu “modern” tanım içine pek sığışamayan dinleyiciler için, birkaç negatif yönü yok değil. İlki, daha önceden de paragraf arası bir şekilde belirttiğim gibi, albümün birkaç dinleyişten sonra “akıp giden” sıfatını bir kenara bırakıp bir nebze boğucu duruma gelebilmesi. Gitarın, doğal olarak, diğer gruplardan daha önde olması ve ardı arkası kesilmez melodi ve lead’ler akabinde, başka bir seçim yapmaya doğru yönelebiliyorsunuz. Scale the Summit bu dengeyi iyi sağlayan bir grup olsa da, bu türün içkin sorunlarından biri olarak kalacak sanırım bu durum. Her ne kadar, aynı zamanda ikinci şikayetim olan, prodüksiyon türe göre başarılı olsa ve enstrümanların ses dengeleri ve sound’ları başarılı ayarlanmış olsa da, bahsettiğim öncül ögelerin gayet tiz frekanslarda olması ve davul prodüksiyonun biraz fazla “gürültülü” hâle gelebilmesi de, “The Migration”ın yorucu taraflarından.
Ancak siz benim bu pek de geçerliliği olmayan şikayetlerime pek aldırmayın, hem bu albüme, hem de bu gruba bir ve tercihen daha fazla şans verin. Bahadır’ın küfürlerini göze alarak bu kritiği yazdıysam, bir bildiğim vardır. İyi dinlemeler.
Sound olarak The Collective daha sağlam ve dinlenebilirdi. Bu albümdeki şarkılar da görece iyi olsa da The Collective’i aşamamışlar maalesef. Öte yandan albümün yorucu olduğu konusuna katılıyorum.
07.08.2013
@Ouz, Tamamen katılıyorum. Ha çok çok sağlam albüm yine de, bence yılın albümlerinden. Ama bir collective değil.Shred kısmı biraz fazla kaçmış gibi, tam anlatan kelime yorucu evet :)
Tam anlamıyla Scale The Summit benim için budur:
http://www.youtube.com/watch?v=xzVt3OwgsqE
Lan!
Çok şahane albüm cidden. Batu bench press ağırlığın 4 katına çıktı, sıkı dur.
Çok çok güzel akan, çok çok güzel bir albüm.Kulaklarımın pası silindi.
Brokoli gibi kapağıyla, ana sayfadaki şu pastel, koyu albüm kapakları arasında bir tazelik timsali sanki.
şu sitede enstrümental albümlerin yazıldığını görmek gözlerimi yaşartıyo gerçekten. bikaç şarkısını bildiğim bi gruptu ama adamakıllı dinlemeye heralde bu albümle başlayacam. güzel türkçemiz’e “içkin” ve “sığışma” gibi kelimeleri kazandırdığı için batuhan arkadaşımıza da teşekkürler :)
09.08.2013
@Ufuk Sönmez, Çok bilmişlik etmek istemem, gereksiz olduğunun da farkındayım ama kendimi tutamadım. İçkin kuantum fiziğinde geçen bir terim. Sığışmayı ben de duymadım :)
09.08.2013
@atoutlemonde, şimdi zargan’dan baktım içkin ingilizcesi “immanent” olan, türkçesi “yapısında bulunan” demekmiş. kuantum fiziğinde nası geçtiğini senden öğrenmek isterim, açıkçası bu kuantum, higgs parçaçığı, uzay-zaman konularını çok severim hocam. anlat paşam, dinliyorum.
10.08.2013
@Ufuk Sönmez, Aslında telefondan girip cevap yazmıştım ama mobil hizmet yokmuş acı tecrübeyle öğrenmiş oldum.
İçkin kelimesi; senin de öğrendiğin üzre “madde yapısında bulunan ve onun tüm özelliklerini taşıyan” anlamında bir sıfat. Yani o kadar da önemli birşey değildi anlayacağın, sadece belirtmek istedim böyle bir kelime var diye.
Ben de oldukça ilgiliyimdir bu konulara, zaten bölümüm gereği derslerde de görmüşlüğüm var. Dersi zar zor geçsem de ilgimi kaybetmedim. Çok ayrı bir mentalite gerektirse de bir o kadar da ilgi çekici.
Heisenberg’in belirsizlik ilkesi, siyah cisim ışıması, kutudaki tanecik, Schrödinger ve kedisi, Einstein, Debye, harmonik osilatör ve aklıma gelmeyen birçok konu için Atkins’in fizikokimya kitabını önerebilirim. Tabi günümüzden son gelişmelerin yer almadığını da belirteyim. Kitabın ingilizce oldugunu söylememe gerek yok sanırım. Google a “atkins pdf” yazıp indirebilirsin.
Son olarak bir müzik sitesinde kuantumdan bahsedeceğim hiç aklıma gelmezdi.
Biblo gibi albüm desem? Cidden, dinlerken aklımdan geçen şey bu oldu. Bir ustanın elinden çıkmış, her bir kıvrımı ve boyası özenle işlenmiş bir biblo.
Değişik, hiç böyle hissetmedim bir müzik için.
Genelde bir şey okurken veya bir işle uğraşırken arka plan olarak kullandım albümü ama zamanla kendini belli etmeden öne çıkardı ve çok, hatta ÇOK sevmeye ve dinlemeye başladım ki spastic ink ve soundtrack albümleri dışında dinlediğim enstrümental albüm yok sanırım. Müzikal şölen resmen, her nota zeka ve kaliteyle yoğrulmuş. Kapağındaki enerjiyi, yeşili, maviyi her anında yaşatıyor adeta. Progresifin gözünü yiyim ya, 9.