Kadir TAŞKIRAN
Bir hafta öncesinde Iron Maiden gibi bir efsaneyi ve Seventh Son of a Seventh Son albümü ağırlıklı efsanevi bir konseri izlemiş ve etkisinden henüz çıkamamış olmam gibi bir durum söz konusuydu. Hemen bir hafta sonrasında ne kadar öznel olursa olsun yeryüzündeki en iyi albümü ve yine ne kadar öznel olursa olsun yeryüzündeki en iyi organizasyonla, en iyi prodüksiyonla izleyecek olmam gibi bir gerçek vardı. Roger Waters konusunda sıcak yaklaşamayan bir çok insan vardır elbet ama The Wall gibi bir başyapıtı bir kişisel çekememezlik yüzünden kenara fırlatmak başlı başına bir hata olurdu ki öyle de oldu gelmeyenler için. Üstüne bir de Roger Waters ne kadar sevmeseniz bile olumsuz bir düşünce beslemeden kendisine hayran olabileceğiniz bir performans sergiledi. (Ne kadar çok “bir” kullandığımın farkındayım.)
Bu konser sadece bir konser değildi. Bu yüzden hissetiklerimi tam anlamıyla ifade edebileceğim kelimeleri bulmakta zorlanıyorum. Çok sade bir izlenim gibi görünebilir ama çok çok ötesinde bir şeydi. Video sitelerinden konserle ilgili videoları sağlıklı görüntü ve ses kalitesiyle izlerseniz eğer az çok benimle aynı şekilde hissedebilirsiniz. Şöyle de bir şey var ki, orada olmayan hiç kimse hiç bir şekilde orada olanlar gibi hissedemeyecek. Acımasız olmak gibi olmasın ama gelmek isteyip de gelemeyen, gelme imkanı varken bir şekilde gelmeyen herkes başını duvarlara vursa yeridir. Abartısız. Yakın zaman önce ölen The Wall projesinin mimarı Mark Fisher bir tanıtım videosunda şöyle diyordu hatırlarsanız; “Dünyanın en iyi akıllı telefonuna ve ses sistemine sahip olsanız da bu konsere gelmeden duvarın gerçekten nasıl yıkıldığını göremez, gerçek ses kalitesini bulamazsınız. Bu tamamen farklı bir tecrübe. Panoramik bir duvarda hareket eden sanat eserleri, politik mesajlar, sahnede şarkı söyleyen ve konuşan deli bir adam, gerçek dünya ile dijital dünyanın farkını gösteriyor. Bu durum beyninize çok farkı bir şekilde ulaşır ve hayatınız boyunca kalır. Silinmeyen duygusal anılarınız gibi.” İşte tam da dediği gibi.
Saat 18:30 gibi kapılar açıldığında başlayan ilerleme hareketiyle ortamın yaş ortalaması da daha belirgin bir hal alıyordu. Her hangi bir metal konserinde dışarıdan baktığınızda o grubun tek parçası yüzünden orada bulunan insanları tek tek anlayabilirsiniz fakat burada kime bakarsanız bakın hiç kimse Another Brick in The Wall’cu değildi. Ortalamayı da siz hesaplayın artık…
Koskoca duvarı yakından takip edemeyiz diye arkalardan izleme fikriyle girdiğimiz İTÜ Stadyumunda saha içinin en ön demirlerinde yerimizi almıştık. En azından birkaç şarkı dinleyip, Roger Waters’ı biraz yakından görüp, ilk setten sonraki arada arkalara geçer Comfortably Numb’ın o mükemmel görselliğini geniş geniş görürüz dedik demesine ama hem görüntü rahatsız edici değildi hem de geriye gidemeyeceğimiz kadar bir kalabalık birikmiş olacaktı. Saat 21:00 olduğunda her yer karardı, “Hoşgeldiniz” diye girip “kamera flaşlarını kapatın” uyarısını yapan pek bir karizmatik sesten sonra yukarıdan sahneye gelen uçak ile birlikte efsanevi şov başlamış oldu.
Outside the Wall ‘un girmesiyle konserin ilk yarısı şu şekilde devam etti;
1. In the Flesh?
2. The Thin Ice
3. Another Brick in the Wall Part 1
4. The Happiest Days of Our Lives
5. Another Brick in the Wall Part 2
6. The Ballad of Jean Charles de Menezes
7. Mother
8. Goodbye Blue Sky
9. Empty Spaces
10. What Shall We Do Now?
11. Young Lust
12. One of My Turns
13. Don’t Leave Me Now
14. Another Brick in the Wall Part 3
15. The Last Few Bricks
16. Goodbye Cruel World
Hep bir ağızdan Another Brick in the Wall söylendi. Mother’a başlamadan hemen önce Roger Waters’ın son zamanlarda ülkede yaşananlarla ilgili yorumunu Türkçe yapması beklenmedik bir şeydi. Üstüne üstlük Gezi olayları sırasında hayatını kaybeden Mustafa Sarı, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük ve Mehmet Ayvalıtaş’ın fotoğraflarının koskoca duvarda bir anda belirmesiyle boğazlar düğümlendi, bir kez daha hayran kalındı, Taksim sloganları atıldı…
Ve Mother “Tüm dünyadaki devlet terörü kurbanlarına” adandı. “Mother, should I trust the government?” diye sorarken duvarın sağında “No Fucking Way!” yazarken sol tarafında ise “Kesinlikle Hayır!” belirmesiyle cevabımız pekiştirildi. Goodbye Cruel World’e kadar müthiş bir görsel şova şahitlik ettik. Goodbye Cruel World biterken duvara son tuğla yerleştirilmiş ve koca bir duvar tamamen örülmüştü. Böylece konserin ilk kısmı bitmiş ve ara boyunca duvara Fallen Loved Ones kapsamındaki hayatını kaybeden güzel insanların fotoğraflarıyla birlikte nasıl ve ne için öldürüldüklerini belirten kısa bir yazı ile anlatılmıştı. Gezi kayıplarımızın yanında Hrant Dink, Adnan Menderes gibi tanıdık isimler de bulunuyordu. Diğer tüm kişilerin fotoğrafları da aynı terörün kurbanlarıydı. Onlarca insan, onlarca hikaye ile konsere verilen arada hem bilmediklerimizi tanıdık hem de yaşadığımız dünyaya bir kez daha lanet ettik.
Konserin ikinci yarısı tamamen gri bir duvar eşliğinde Hey You’nun ilk notalarıyla başladı ve tüyler kaldığı yerden diken diken olmaya devam etti.
17. Hey You
18. Is There Anybody Out There?
19. Nobody Home
20. Vera
21. Bring the Boys Back Home
22. Comfortably Numb
23. The Show Must Go On
24. In the Flesh
25. Run Like Hell
26. Waiting for the Worms
27. Stop
28. The Trial
29. Outside the Wall
Bring the Boys Back Home’da yansıtılan görüntüler de oldukça etkileyiciydi. Parça sonunda bir sessizlik… Waters’ın “Is there anybody out there?” demesiyle birlikte Comfortably Numb’ın göğe yükselten etkisi…
Solosu girene kadar küçücük de olsa David Gilmour hayali olmayan yoktur diye düşünüyorum ama ne yazık ki hayaller suya düştü. Düştü düşmesine ama parça etkisinden hiçbir şey eksilmeden icra edildi. Run Like Hell’den önce stadyumdaki tüm paranoyaklar kendini gösterdi ve hep birlikte kendimizden kaçtık, kendimizden geçtik. İkinci bölüm süresince The Wall filminden alınan sahnelerin de gösterilmesi hoş oldu. Sonra… Sonra duvar alkışlarla yıkıldı… Konser biterken Roger Waters tekrar tekrar seyirciye teşekkür etti, “190 küsur kere bu şovu yaptık ama ne yapmaya çalıştığımızla ilgili en kuvvetli bağı siz kurdunuz, siz anladınız” temalı mesajlarıyla bir kez daha direniş ruhunu besledi.
Küçük Notlar:
*Mecidiyeköy’den metroya binmek için istasyona vardığımızda teknik bir arızaya denk gelmemiz ve turşu kıvamında konser alanına varmamız pek hoş olmadı.
*Ses sitemi öylesine güzeldi ki 360 derecelik tam bir etkiye sahipti. The Happiest Days of Our Lives’da helikopter sesleri yükselmeye başladığında alandaki herkes kafasını havaya kaldırıp helikopter aradı sanırım. En azından ben ve çevremdekiler dört tarafımızda helikopter veya helikopter motifi aradık. Ama hepsi ses sisteminin gezici ses özelliğinin bir numarasıymış. Gerçekçiliğini siz hayal ediniz.
*Sahne önü kısmını net bir şekilde görebildiğim için insanların nasıl sıkıştıklarına da şahit oldum. Ya o kadar bilet satmayacaktınız ya da alanı biraz daha geniş tutacaktınız. İnsanlara yazık. Saha içini ne yazık ki göremedim ama tahmin edebildiğim kadarıyla son sınırına kadar dolmuştur.
*Dünyanın en iyi etkinliğine canlı kanlı şahit olan bir insan neden küçücük ekrandan izler ki? Neden insanlarımız bu video ve fotoğraf hastalığından vazgeçemiyor? Cevaplanması gereken kolay ama önemli sorulardan iki tanesi sadece…
*Duvara lazer tutan kişi hakkında çok olumsuz şeyler yazabilirim fakat yeri değil sanırım. Bu kadar saçma bir davranış olamaz, bu kadar çocukça bir davranış olamaz, bu kadar iğrenç bir davranış olamaz. Linç edilse bir gram üzülmeyecektim. Kazayla bunu okuyorsa kendisine daha fazla iyi dileklerimi sunabilirim dilerse. Lütfen bir daha konsere gelme!
Konsere gelmeyenler için üzüntülerimi bir kez daha belirtiyorum. Tarihe canlı tanıklık etmek, görselliğe doymak, belki bir daha görmemizin imkanı olmayan efsaneyi görebilmek tam anlamıyla şurada yazdıklarımla ifade edemeyeceğim türden bir histi. Yazacak daha çok şey var fakat anlatacak kelimeler kayıp.
Büyülenmiş bir bünyeden çıkabilen en taze anılar bu kadar. Yanlış hatırladığım, hatırlayamadığım bir şeyler varsa şimdiden özür dilerim.
kadirtaskiran34@gmail.com
twitter/@kadirtaskiran
Kritiği okurken gözlerim yaşardı. Çok teşekkürler…
06.08.2013
@Paralyzeovlife, Ben de çok teşekkür ederim.
Eline sağlık. Yazıda da dendiği gibi (çok şey denmiş ama ben Kıbrıs’tayım, gidemedim) konserleri telefonla kameraya çekip cücük kadar ekrandan izleyen insanları anlamak mümkün değil. Zaten ses kalitesi korkunç olacak, ışıklar patlayacak, ayrıca birileri zaten senden daha kaliteli şekilde çekiyor, o videoyu çeksen ne olacak çekmesen ne olacak. İnternetin yok da evde paso açıp patlayan seslerle izleyecek misin minicik ekrandan?
SMARTPHONE OWNERS, Y U DO DİS?
06.08.2013
@Ahmet Saraçoğlu, Her zaman derim, yine diyorum. Telefonlar sahiplerinden daha akıllı olmaya başladığı vakit bir şeyleri anlamlandırmaya gücümüz kalmayacak.
Orada olmaya imkanı olamayan biri olarak bana bu muazzam tecrübeni sunduğun için ne denli teşekkür etsem azdır eline sağlık.Yazı bittiğinde yazdığın onca şeye rağmen çok kısa tuttuğun hissine kapıldıysam bu aldığım keyif ve heyecanın özeti olsun senin için.Çok sağol..
Zamanında bono gelmişti ve kendisini bakanlar karşılayıp konser öncesi boğazı tümüyle trafiğe kapatıp beraber boğaz turuna çıkmışlardı ardından rte ile buluşup kahkahası bol bir muhabbetin fotoğraflarını malum medyadan görmüştük.O günlerde milyar dolarlık serveti olup da tony blair gibi bir adamı dahi aktivist geçinen neden bu samimiyetsiz adamdan tiksindiğimi çok daha iyi anlamıştım ki benim için en iyi özeti de zaten pek sevmediğim bir adam dahi olsa Yıldırım Türker çok iyi vermişti.”Bono, şu dünyanın yoksulları için topladığı üç kuruş para karşılığında yıllardır gözümüzün önünde devrimin, başkaldırının ruhu üstünde tepinerek dans ediyor.
Rock ruhunu katletmeye çalışıyor.
‘Sunday, Bloody Sunday’in şarkıcısı, nicedir midemi bulandırıyor.” (Kaynak ;http://www.radikal.com.tr/radikal2/cagimizin_bonosu-1018760 ) ikinci özet de tabi ki irlanda borç ve kalkınma koalisyonu (ddci) tarafından bono’nun “dünya yoksulluğunu soyan adam” ilan edilmesidir. Lakin Roger Waters gibi verdiği her röportajda gittiği her yerde yaptığı müziğe kattığı siyasi imgesi bol göndermelerin arkasında duran ve pekiştiren bir kimliği takdir edip de samimiyetini hissetmemek mümkün değil.Dün geceki konserde gösterdiği duruşu ve yaptıklarını duyduktan sonraki hayranlığımı şu an asla tarif edemem.İnan bana canı pahasına devlet terörünün önüne geçip hayatını kaybetmiş o güzel insanların o duvarda görmek bu insanlar bunun ne demek olduğunu yattıkları yerde en iyi hissetmişlerdir.Mekanları cennet olsun…Konserden biraz bağımsız bir yorum oldu ama bu gibi durumlarda birbirimize iç dökmemizin de bir sakıncası yoktur diye umuyorum.Duygularım ve yazdıklarım tamamen apolitik bir kimlikle beraber hiç bir siyasi görüş içermemektir ‘samimiyetle’…
06.08.2013
@brutallica, Çok teşekkür ederim yorumun için. Bono, müzik dünyasının rte’sidir. Yazdıklarından, okuduklarımdan, izlediklerimden yola çıkınca pek de fark olmadığını görüyorum ben de.
Hassiktir…. Kritiği okurken kendime sövmedim mi dersin, oradaymışçasına heyecanlanmadım mı dersin. vay amk ya. 2 efsaneyi de kaçırdık hem de 10 gün içerisinde. hassiktir ya.
06.08.2013
@tranquillist, Teselli edebileceğim bir kelime bulamadım ne yazık ki…
Kesinlikle gidemediğim için kendimi hiç affetmeyeceğim bir konser. Gemiyle bir buçuk saat sürmüyor İstanbul, böyle bir organizasyonu kaçırdım evet…
Bu arada minik veya büyük cep telefonlarıyla yamuk yumuk çekim yapan insanları hiç anlamadım, hiç anlamayacağım da… Fotoğraf çekersin eyvallah, diğeri yalnızca içinde bulunduğun ana saygısızlık gibi geliyor bana. Bırak o görüntüler anılarında kalsın.
Roger Waters benim gözümde sabıkalı bir adam… Evet yaptığı çok iyi şeyler var, konserde devlet terörünün öldürdüğü isimleri anması gibi…
Lakin aynı Rogers 90′lardaki Berlin Duvarı yıkım konserinde kapitalizmin sosyalizme karşı galip geldiğini de iddia eden kişiydi…
Her iki rejimin de eleştirilecek tarafları olduğunu Hayvan Çiftliğini okumuş herkes bilir…
Lakin bir ideolojiyi saplantılı bir biçimde sahip çıkmak neyin aklıdır??…
Hele ki sahip çıktığı sistem dünya kaynaklarının %90′nından fazlasını Liechtenstein nüfusu kadar bir zengine tapulatıyorsa…
Cevap ver Rogers…