With poisoned blood, the demon speaks; See how the wolves devour the weak.
… eşitsizlik.
CULT OF LUNA’nın yaratmaya çalıştığı karanlık şehir, karanlık düzen atmosferi. Fritz Lang’ın 20’lerin sonlarında çıkan filmi Metropolis, “Vertikal” için ilham kaynağı, çıkış noktası olarak gösterildi grup tarafından. Lirikal anlamda bir konsept kurmaktan öte, filmden ilham alarak müziklerini ortaya koyacaklardı. Anti-ütopik bir toplum düşüncesinin ekspresyonist anlatımla hayata geçmiş bilim kurgusu Metropolis. Çalışmaya, paranın kıstas alındığı hiyerarşide en üstte duran adamlara para kazandırmaya programlanmış insanları konu alan bir sessiz film (Konusu çok farklı yerlere gitse de izleyecek olanlara sürpriz olması için detaya girmiyorum). Grubun ortaya koyduğu eserin amacı, bu yönde bir atmosferi dinleyiciye aktarmak olunca haliyle değerlendirmemi de bu çerçevede şekillendirdim kafamda. Aynı THE OCEAN’ın son albümünde uzun uzun konsepti anlatması, “Stalker” adı falan geçirmesi ve sonrasında beklediğim vuruculuktan uzakta kalmasından dolayı yaşadığım hayal kırıklığı gibi, CULT OF LUNA’nın da bazı konularda sınıfta kaldığının altını çizmem gerekli.
CULT OF LUNA, atmosferik elementler eşliğinde sludge metal icra eden bir müzik topluluğu. Uzun sayılabilecek şarkılarındaki kendine özgü epik havası ve vuruculuğu ile diğer atmosferik sludge gruplarından birazcık daha ayrı bir yerde tutulabilir. Türe “Salvation”, “Somewhere Along the Highway” gibi sağlam albümler katan grubun bu sene de “Vertikal” isimli albümü, dinleyicilerin büyük beklentileri eşliğinde önümüze geldi. “Vertikal”, internetteki yorumlara baktığımızda genel olarak başarılı kabul ediliyor. Fakat olay şu ki, konu CULT OF LUNA gibi kendini kanıtlayabilmiş bir grup olduğunda “Şarkılar güzel olmuş” gibi cümlelerden öte yorum yapmak gerekiyor zira şarkılar zaten belli bir güzellikte oluyorlar bir şekilde. “Vertikal” ne yapmaya çalıştı, ne yaptı, ne kadarını başardı? Ne yapmaya çalıştığına hemen yukarıda değinmiştim. Ne yaptığına gelelim.
“Vertikal”, elinde kelimeleri olan fakat bu kelimeleri her zaman düzgün bir sıraya oturtamayıp haliyle de yer yer düzgün ve etkili cümleler kuramayan bir albüm. Belki de albümden çıkan ilk parça “I: The Weapon” grubun tek “tam anlamıyla istediği yere varan” cümlesi olabilir. Daha en başından, sludge’ın imzası niteliğindeki gitar tonlarıyla bezenmiş tehditkar bir rif ve daha da ötesinde CULT OF LUNA imzası niteliğindeki davul tonları ile üzerinize bir duvar gibi gelen şarkı, ilerleyişi boyunca da yer yer artan katmanlarıyla, anlamsız tekrarlara yer vermeme gibi özellikleriyle başından sonuna kadar sürükleyici kalabilen, hatta grubun diskografisindeki en iyi şarkılardan biri olabilecek bir eser, albümün daha en başındaki doruk noktası. Buz tutarak canlı canlı çalıp klip çektikleri “Passing Through” da aynı anda sahip olduğu dinginlik ve vuruculuk ile adeta hipnoz etkisi yaratan bir güzellik. Bu iki parça köşede duruversin, açıksası albümde gerçekten “olmuş” diyebileceğim parça bulamadım. “The One”, “Disharmonia” gibi “atmosfer yaratmaya çalışıp istediği noktaya bir türlü varamayan” şeklinde tanımladığım parçaları da bir kenara bırakırsak, albümün geri kalanı ilginç ya da yeni bir şey yapmıyor.
Sanırım “sludge olsun çamurdan olsun” (heheh, kelime oyunu, eheh, heh, he) kafasında bir insan olmadığım için daha fazlasını bekliyordum. Ortada ilham alınan sağlam bir konsept, devasa bir film varken, grubun yaptığı şeyler tüm bunların yanında biraz sönük kalıyor. “Vertikal”, CULT OF LUNA’nın yıllardır yaptığı müzik. Yavaş yavaş bir çıkmaza girme tehlikesinin sinyallerini veren bir albüm bile olabilir benim gözümde. Mesela “Vicarious Redemption”a değinebilirim burada. Deneyselliğe, yeni şeylere kapımın sonuna kadar açık olduğu notu bir kenarda dursun; “Vicarious Redemption” benim için albümün en büyük hayal kırıklığı oldu. Grubun önceki albümlerinde de ara sıra hissettiğim ve bu hissi asla aşamadığım yer yer “anlamsızca uzatma” olayının doruk noktası olan 5-6 dakikalık girişi sayesinde 19 dakika gibi bir süreye ulaşıyor parça. Böylesine tecrübesi ve farklı bakış açıları olabilen bir grubun bu kadar yapay bir giriş hazırlamasına, bu girişi de inadına uzun tutmasına anlam veremedim. Zaten bu tarz sessiz sakin yerlerin istedikleri yere varamayışı albüm boyunca devam ediyor, yaratılmaya çalışan atmosfer için biraz yetersiz kalıyorlar. Her ne kadar karanlık bir hava sunmaya çalışsalar da bir şeyler inatla eksik kalmaya devam ediyor. Şarkının ortalarındaki “dubstep” yorumlarına maruz kalan “bass dalgalanması” olayına ise hiç girmiyorum çünkü deneysellik ayrı, gereksizlik ayrı şeyler sonuçta. Yapabileceğim tek yorum “Ne gerek vardı?” olabilir.
“Synchronicity”, “In Awe Of” gibi albümün geri kalanını oluşturan diğer bağırmalı çağırmalı bölümler ise gayet hoş fakat CULT OF LUNA standartları göz önünde bulundurulduğunda ortaya yeni bir şey koymayan, grubun yıllardır geliştirdiği yapısal geleneğe bağlı kalan şarkılar. Kendilerini dinletiyorlar dinletmesine ama bunun yıllar boyunca böyle devam edeceğinden şüpheliyim. “Synchronicity”nin ilginç bir başlangıcı, gelişimi olduğu söylenebilir. Yine de şarkı devam ettikçe olaylar biraz sarpa sarmaya başlıyor. Benzer yapılar, neredeyse aynı vokaller ve arkalara döşenen fakat bir türlü ilgimi çekemeyen bir takım detaylar albümü ortalama bulmamdaki en büyük etkenler. Gerek tek tek şarkılar olsun, gerekse albümün geneli olsun; süre ilerledikçe bir “kendi içinde sıkışma” durumu yok değil. “İĞRENÇ BİR ALBÜM” demiyorum fakat yukarılarda da dediğim gibi; zaten kendini kanıtlamış bir grubun, Metropolis gibi bir filmden ilham alarak, ortaya farklı bir şey koyamadan, sahip olduğu duvarları yıkmayı denemeden albüm yapması en büyük hayal kırıklığım.
Sonuç olarak, kabul etmek gerek ki ne kadar eleştirsem de “Vertikal”, belli bir standarda sahip. Genele baktığımızda da müzisyenlik anlamında gayet iyi sayılabilecek bir albüm. Konsept haricinde sadece albüm olarak ele aldığımda normal karşılayacak olsam da, olayın içine başka bir eserden alınan ilham gibi şeyler girince daha temkinli yaklaşıyorum haliyle. CULT OF LUNA zaten buydu. Metropolis’ten aldıkları ilhamı pek hissedemedim. Ne olursa olsun dinlemeye değer diyor, iyi dinlemeler diliyor ve “Vertikal II” için bekleyişe geçiyorum.
Kadro Thomas Hedlund: Davul, perküsyon
Andreas Johansson: Bas gitar
Fredrik Kihlberg: Gitar, vokal
Magnus Lindberg: Davul
Erik Olofsson: Gitar, grafik tasarım
Johannes Persson: Gitar, vokal
Anders Teglund: Klavye
Şarkılar 1. The One
2. I: The Weapon
3. Vicarious Redemption
4. The Sweep
5. Synchronicity
6. Mute Departure
7. Disharmonia
8. In Awe Of
9. Passing Through
10. The Flow Reversed
Eline sağlık Onur, güzel olmuş yazı. Ben de albüm ile ilgili aşağı yukarı böyle düşünüyorum. Bu derece öne çıkarılan bir konsept sonucu oluşan bir albümü dinledikten sonra, konseptin gruba 1-2 gömlek fazla geldiğine tanık olmak cidden dudak büktürüyor. Albümün içine entregre etmeye çalıştıkları banallik, tekdüzelik, renksizlik atmosferi, ayarı tutturulamayınca bir “sıkıcılık” boyutuna ulaşmış ve albüm bir türlü ileri adım atamıyor o yüzden. Hayal kırıklığı maalesef.
İlk başlarda albümü şarkı bazında dinlemeye başladım ve oldukça da sevdim. Daha önce cult of luna dinlememiş bir insan olduğumdan I: The Weapon, In Awe Of gibi şarkılar aklımı almıştı açıkçası. Sonraları albümün içine girdikçe hakikaten sıkıldım. Bir de albümün metropolis gibi kült bir filmden ilham alınarak yapıldığını düşündükçe beklentilerim arttı, dinlediklerimin içi daha boş gelmeye başladı. Sanki bir yapmacıklık, bir “sükunetin ekmeğini yeme” çabası var albümde. Ama dediğim gibi daha önce hiçbir albümlerini adamakıllı dinlemediğimden Passing Through ile birlikte 3 şarkı benim 7 vermeme yeterli olacak kadar güçlü geldi. Cult of Luna hep böyle bir grup muydu bilemem ama albümün 10-20 dakikada bir sıkılıp bıkmama sebep olduğunu söyleyebilirim.
Bu arada kritik oldukça güzel olmuş, gruba hakim biri tarafından yazıldığı belli oluyor. Ellere sağlık.
Cult of Luna’nın en sert albümü bence. In Awe Of bu türde yapılmış en iyi ve en direkt şarkılardan biri. atarlı konuşmalar sonrası kavgayı başlatan tokat kadar etkili. Vicarious Redemption ve I: The Weapon ise çıkışa gelmiş arkadaşların gazabı gibi işi bitiren şarkılar.
aslında albümle ve kritikle ilgili çok fazla fikrim var ve çoğu zıt ama uzun uzun yazsam falan baya sıkıcı olur. o bakımdan gerek yok. bazı konularda müthiş zıt düşünsekte şu an Onur Sancu benim sitedeki favori adamımdır ayrıca. gıcık olma bana Onur ama bu albüme puanım 9.5/10 kanka. en iyi Cult of Luna albümü. azca post-rock bolca sludge. işte bunu seviyorum.
Bu albümdeki insan-makina havasını baya bi sevsem de Cult of Luna eşittir köycülük, doğacılık, odunculuk flan benim için. Bu yüzden en az sevdiğim diyemesem de en farklı yerde duran Cult of Luna albümü.
Eline sağlık Onur, güzel olmuş yazı. Ben de albüm ile ilgili aşağı yukarı böyle düşünüyorum. Bu derece öne çıkarılan bir konsept sonucu oluşan bir albümü dinledikten sonra, konseptin gruba 1-2 gömlek fazla geldiğine tanık olmak cidden dudak büktürüyor. Albümün içine entregre etmeye çalıştıkları banallik, tekdüzelik, renksizlik atmosferi, ayarı tutturulamayınca bir “sıkıcılık” boyutuna ulaşmış ve albüm bir türlü ileri adım atamıyor o yüzden. Hayal kırıklığı maalesef.
İlk başlarda albümü şarkı bazında dinlemeye başladım ve oldukça da sevdim. Daha önce cult of luna dinlememiş bir insan olduğumdan I: The Weapon, In Awe Of gibi şarkılar aklımı almıştı açıkçası. Sonraları albümün içine girdikçe hakikaten sıkıldım. Bir de albümün metropolis gibi kült bir filmden ilham alınarak yapıldığını düşündükçe beklentilerim arttı, dinlediklerimin içi daha boş gelmeye başladı. Sanki bir yapmacıklık, bir “sükunetin ekmeğini yeme” çabası var albümde. Ama dediğim gibi daha önce hiçbir albümlerini adamakıllı dinlemediğimden Passing Through ile birlikte 3 şarkı benim 7 vermeme yeterli olacak kadar güçlü geldi. Cult of Luna hep böyle bir grup muydu bilemem ama albümün 10-20 dakikada bir sıkılıp bıkmama sebep olduğunu söyleyebilirim.
Bu arada kritik oldukça güzel olmuş, gruba hakim biri tarafından yazıldığı belli oluyor. Ellere sağlık.
Cult of Luna’nın en sert albümü bence. In Awe Of bu türde yapılmış en iyi ve en direkt şarkılardan biri. atarlı konuşmalar sonrası kavgayı başlatan tokat kadar etkili. Vicarious Redemption ve I: The Weapon ise çıkışa gelmiş arkadaşların gazabı gibi işi bitiren şarkılar.
aslında albümle ve kritikle ilgili çok fazla fikrim var ve çoğu zıt ama uzun uzun yazsam falan baya sıkıcı olur. o bakımdan gerek yok. bazı konularda müthiş zıt düşünsekte şu an Onur Sancu benim sitedeki favori adamımdır ayrıca. gıcık olma bana Onur ama bu albüme puanım 9.5/10 kanka. en iyi Cult of Luna albümü. azca post-rock bolca sludge. işte bunu seviyorum.
I: The Weapon’daki klavyeler insan olsa da alnından öpsem.
Bu albümdeki insan-makina havasını baya bi sevsem de Cult of Luna eşittir köycülük, doğacılık, odunculuk flan benim için. Bu yüzden en az sevdiğim diyemesem de en farklı yerde duran Cult of Luna albümü.