atoutlemonde (Aytunç ÖNCÜL)
Başlıkta her ne kadar Şebnem Ferah’a selam çaksak da, bugünkü asıl konumuz melodik death metal çocuklar. Şimdi açın kitaplarınızın istediğiniz bir sayfasını… Zira kitap gibi bir albümle karşı karşıyayız. Bir kitap ki; 2000’ler melodeath’ine yön vermiş, yeni bir soluk kazandırmış ve senesinin en iyi albümlerinden biri olmaktan da geri kalmamıştır.
90’lı yılların sonuna gelindiğinde, melodeath’in asıl sahipleri İsveçli abilerimiz “bu böyle olmaz hacım, bu Göteborg sound’u iyi güzel de, bir yere kadar” demiş ve değişik yollara sapmaya başlamıştı. Yer yer başarılı albümler dinlemiş olsak da 2000’lerin melodeath’i daha farklı olmalıydı. İşte tam bu noktada Joensuu’dan (Japonya değil, Finlandiya) çıkan gencolar 2002 ve 2004’te ilk eserlerini beğenilere sunarken, artık sıra ustalık dönemi eserleri “Above the Weeping World”e geliyordu.
Bu kadar evveliyat ve tarih bilgisinin ardından gelelim albüme. Neydi bu albümü farklı kılan? Daha önce yapılanlardan neleri farklıydı? Şarkılardan tek tek bahsetme niyetinde değilim. Ancak kanımca en büyük fark melodeath’le doom metali aynı potada eritmeleriydi derim. Bu albümün genel formülü karanlık bir atmosfer üzerine sürükleyici melodilerdir. Bu bağlamda grup, klasik melodeath ögelerine akustik pasajlar ekleyip yer yer albüm içinde dinlenme ve nefes alma fırsatı da sunmuştur. Şarkı öne çıkarmaktan her ne kadar itinayla kaçınsam da Mortal Share, At The Gates Of Sleep ve In the Groves of Death kişisel favorilerim. Ancak yine de bir bütünlük ve atmosfer içermesinden kelli, albüm olarak cümbür cemaat dinlenmesinden yanayım.
Şarkı sözlerinin içeriğinden bahsetmek gerekirse; albüm tam bir multikültürel edebiyat cümbüşü. “O ne lan? “ dediğinizi duyar gibiyim. Daha da açalım o zaman. Albüm sözlerinde genel olarak Alman şair Johann Christian Friedrich Hölderlin, ABD’li edebi ve ebedi şahsiyet Edgar Allan Poe ve hemşehrileri Eino Lino’dan (Fin albümlerinin vazgeçilmezidir, illa ki yerel bir edebiyatçı olacaktır) etkilenme söz konusu. Örneğin albümün kapanış parçası In the Groves of Death, Eino Lino’nun Tumma adlı şiirinden esinlenilmiştir.
Biraz da kişisel performanslara değinelim. Kendimce karar verip organize ettiğim Altın Performans ödülü grubun davulcusu Markus Hirvonen’e gitmekte. Geri kalan grup üyelerinin görev adamlığı ve biraz üstü bir performans sergilediğini de belirtelim. Şimdi değinmek istediğim farklı bir nokta var. Bu kadar yıkama yağlama yaptık, az da olsa yerelim ve eleştiri değil de eleştiricik yapalım. Aslına bakarsanız bu eleştiriciğimde ne derece haklıyım, kamu vicdanına bırakıyorum. Ancak vokallerdeki tekdüzelik beni az da olsa hayal kırıklığına uğratıyor. Arada duyulan fısıltıları saymazsak vokaller hep aynı tonda devam etmekte. Bu durum vokalin kötü icra edildiği anlamına gelmiyor tabii ki ama insan bir Mikael Stanne’yi dinlediğinde böyle beklentilere girebiliyor. Her neyse bunun yorumunu sizlere bırakıyor ve artık finale bağlıyorum.
“Above the Weeping World”, 2000′ler melodeath’inin mihenk taşlarından biri. Grubun tarihini de değiştiren bir albüm. Zira bu albümden sonra grubun işleri oldukça açılmış ve Avrupa’da turneden turneye koşmuştur. Çıktığı gibi Kerrang ve benzeri platformlardan tam puan almış bu albüme, yukarda belirttiğim sebepten ötürü 9,5 vermiş bulunmaktayım (ben öyle kolay kolay tam puan vermem tripleri).
Iskandinav melankolisinin hayrani bir insan olaraktan,her daim sempatiyle baktığım bir grup Insomnium.Hak ettikleri ilgi ve alakanin hep altinda kaldilar ama .Yazık lan
Bi de album kapakları genelde benzer dizayn ediliyor. (çalı çırpı arkasindan çekilmiş manzara efekti filan) Sebebini bilen var mi ?
23.07.2013
@patognomonic, oralarda tabiat güzel, kapağı yapması kolay (hatta bazen beleş).
23.07.2013
@patognomonic, Neden hak ettikleri ilgiyi görmüyorlar? Bence nedeni gayet açık; Bir melodeath grubuna göre fazla depresifler. Pek sevilmez karanlık bir melodeath grubu. Herkes sevmesin zaten. Bize kalsın insomnium.
23.07.2013
@saw you drown, Bence en büyük nedeni amerikan piyasasında pek yer bulamamaları. En basitinden amerikan piyasasına açılmayı tercih eden In flames in facedeki hayran sayısı 940 bin küsürken, kendi halinde takılan Dark Tarnquility nin 359 bin civarında. Peki IF lehine bu kadar müzikalite farkı var mı, kesinlikle yok. Hatta benim kişisel tercihim de DT den yana. Durum böyleyken Insomnium gibi daha yeni nesil bir grubun kendini gerektiği kadar ön plana çıkarması pek mümkün olmuyor.
23.07.2013
@patognomonic, Metal dedigin hafif melankolik hafif karamsar olcak babalar, Insomnium varsin bize kalsin.. Bu adamlara ayri kilim, biz kel kaldik saclardan olduk bunlarinki hala efil efil..
23.07.2013
@patognomonic, Çünkü insomnium insan ormana götürür, yağmur sesini dinletir ;)
Daha dün gece dinliyordum albümü, baktıkm kritiği gelmiş.
Şaheser. 10/10
Kesinlikle harika bir grup, harika bir albüm. Last statement, drawn to black, at the gates of sleep, the killjoy. Cidden harika.
bu albümle drawn to black isimli sanat eseri sayesinde tanıştım…sonra kapağına bayıldım…daha sonra hatim ettim…hala ağzımdan salya akıta akıta hunharca dinliyorum…orijinali elime geçtiğinde en çok sevindiğim albümlerden biridir…10/9
Aleksi Munter de iyi yere dukkan açmış yalnız. .Albümden albume, gruptan gruba kosturuyo kerata
Her albümünde bazı parçalarını sevdiğim ve diğer parçalarını nedense çok boş bulduğum bir grup oldular benim için. Bir de ya vokal kayıtları kötü ya da vokalleri çok kötü belirtmeden geçemeyeceğim. Bir süre sonra parçaları dinlemek işkence gibi geliyor bana :)
23.07.2013
@Berker İlhan, Her yerde de aynı eleştiri. Prodüksiyonu kötüymüş, vokaller müziğin içinde kayboluyormuş vs. Sanırım prodüksiyon (özellikle vokal kayıtları) çok iyi olsaydı aynı tat alınamazdı. Hiç olmazsa ben öyle düşünüyorum. Jilet gibi kayıt gitmez insomniuma.
23.07.2013
@saw you drown, Kaydın jilet olması önemli değil zaten, sadece sıkıcı buluyorum :) doğrudur birkaç yerde daha rastlamıştm bu eleştiriye.
Çok sevdiğim grubun en sevdiğim iki albümünden biri. 10
drawn to black ve the killjoy favorim olmakla beraber insomnium’un en güzel albümüdür. gözü kapalı melodeath klasikleri arasına girebilir ilk 10a…
Change Of Heart’ı o kadar çok seviyorum ki bu albümde anlatamam. Hayatımın şarkılarından biridir. Her ne kadar Across The Dark kadar olmasa da yine de süper bir albümdür A.T.W.W. Drawn To Black mi dersin, Last Statement mı dersin, Mortal Share mi dersin… Ayrıca The Killjoy’a da ayrı bir yer açmak istiyorum. Arkadaş Change Of Heart ile birlikte bu şarkıya bayılıyorum ya. Yok böyle bir parça. Hele bir yerinde davulun bir yardırması var ki off ki ne off. Süper bir albümdür bu albüm, hala playlist’imde yer almaktadır.
Insomnium da süper bir gruptur. Türün en melodik gruplarından biridir. Bu adamların sevmediğin tek yanları kapaklarının ve sözlerinin yaratıcılıktan ziyade, çok fazla arabesk unsur içermesidir. Sorrow, pain nereye kadar, aş artık bunları be Sevanen. Melankoliye teşvik edip intihara meyilli insanlar olmamızı mı istiyorsun be adam!
bu adamları dinlemek bildiğin göğüs ağrısı yapıyor bende. son albümlerini pek tutmadım ama bu ve öncekini severim.
Ya bu adamların her albümüne 10 verip geçsem olur aslında,cidden.
Insomnium’un herkes tarafından sevilmesi ne güzel :)
ilk şaheserleri.
:)