Yabancı gruplar tembellik edip röportaj sorularımızı geç cevaplayadursun, biz de ülkemizin nadide değerlerini sizlerle buluşturmaya devam ediyoruz. Geçen hafta İzmir’e uzanmıştık, bu hafta İstanbul’a dönüyoruz. Konuğumuz, “In My Veins” albümüyle bir hayli dikkat çeken ve albümün çıkışından beri konserlerini sürdüren, death metal grubu BAHT. Grubun gitarist ve vokalisti Bilgehan, diğer gitaristi Emre ve davulcusu Rıdvan ile BAHT’ın dününü, bugününü ve geleceğini konuştuk.
Öncelikle, bilmeyenler olabilir düşüncesiyle BAHT’ın geçmişinden biraz bahseder misiniz?
Bilgehan: Merhaba. 2007’de kişisel çalışmalarımızı bir grup adı altında sürdürmek amacıyla üniversite essay buy online ortamında grubu kurduk. 2008 yılında tüm parçaların Türkçe olduğu “Bilinçten Derine” isimli beş parçalık bir EP yayınladık ve ardından da 2009 yılında iki parçalık “ResurgenceHour” isimli promo/demo kaydımızı yayınladık. Geçtiğimiz sene de ilk kez bir LP hazırladık ve 8 parçalık “In My Veins” albümümüzü yayınladık. Grubun geçmişini kısaca böyle özetleyebiliriz.
“In My Veins” nasıl bir süreç sonucunda ortaya çıktı? Beklediğinizden zor ve beklediğinizden kolay kısımları neydi?
Bilgehan: “In My Veins” ilk tam uzunluktaki kayıt denememiz
olduğu için bizim için iyi bir tecrübe oldu. Parçaların yazımı bütün bir sürecin sonunda olmadı, o zamana kadar elimizdeki parçalardan en iyi sekiz tanesini seçip albüme koymaya karar verdik. Genel olarak beklediğimizden zor geçtiğini söyleyebilirim çünkü kısıtlı şartlarla kayıt yaparken başladığınızda sahip olduğunuz motivasyonu sonuna kadar korumak bizim gibi bu işi profesyonel olarak yapmayan insanlar için çok kolay olmayabiliyor. Kendi adıma verebileceğim örnek; 2 ay boyunca (albümün kayıt süreci) tüm gün işyerinde çalıştıktan sonra akşam eve gelip “hadi bakalım nerede kalmıştık” deyip aynı tempo ve dikkat ile kaydınızı yapmak gayet yorucu bir işti. Üstelik iş sadece kaydı yapmakla bitmiyor, bildiğiniz gibi. Kayıttan sonraki albümün promosyon dönemi de bir o kadar maddi ve manevi yorucu olabiliyor.
“In My Veins”in miksajını Dan Swanö gibi ünlü bir isme yaptırmanızın bir reklam getirisi de olmuştur illa ki. Bu konuda beklediğiniz geri dönüşü alabildiniz mi? Bundan sonra nasıl bir yol izleyeceksiniz?”
Bilgehan: Evet, alabildik. Dan Swanö ile çalışmak istememizin sebeplerinden birisi de buydu. Hem bizim için bolca ilham kaynağı olmuş ve işini bilen birisiyle çalışacaktık hem de adamın marka değerine sığınarak hedef kitlemizce daha ciddiye alınmak gibi bir fırsatımız olacaktı ki işe yaradığını düşünüyorum. Albümle ilgili yapılan her kritikte Dan Swanö’nun adının belirgin bir şekilde geçtiğini görebilirsiniz ve albümün sounduna da etkisi azımsanmayacak derecededir. Bundan sonrası için de benzer yöntemler deneyebiliriz ama bu konuda henüz bir karar vermiş değiliz. Ekmek aslanın ağzında artık ve küresel çapta birşeyler yapmaya çalışan 8234238 tane grubun arasından az da olsa sıyrılabilmek için iyi bir miksaj ve bu miksajı yapan “marka” birisi şart gibi.
İkinci albüm, EP, single planlarınız ne durumda? BAHT şu sıralar nelerle meşgul?
Bilgehan:Şu an yeni kayıtlarımızla meşgulüz. Fakat bu bir albüm olmayacak (en azından şimdilik). 8-10 parçalık
bir albüm kaydetmenin zor yanlarından bahsettim, bu sefer farklı bir şey denemeyi düşünüyoruz. Bir veya iki senede bir albüm kaydetmektense, parçaları bu sürece yayıp her spy cell phone 2-3 ayda bir parça yayınlamayı düşünüyoruz. Kayıtları da aynı şekilde, teker teker yapmak planımız. Örneğin bir parçanın kaydını bitirdik, geçtiğimiz günlerde teaser şeklinde bir davul kaydı videosu da paylaştık. Bu parçayı yayınladıktan hemen sonra yeni parçanın kayıtlarına başlayacağız. Böylece hem kayıt süreci bizi yormayacak, taksit taksit yapacağımızdan dolayı;hem de her seferinde, bir öncekine göre edindiğimiz tecrübelerden daha farklı kayıt imkânları ya da seçenekleri deneyebileceğiz. Örneğin, elimdeki imkânlarla bir albüm gitar kaydı yapıp elde ettiğim tonu beğenmeme olasılığındansa eğer tonu, amfiyi beğenmezsem ikinci parçada farklı bir yöntem kullanabileceğim. Ne kadar faydalı olacak, göreceğiz.
Her ne kadar “In My Veins” öncesinde de bir şeyler sunmuş olsanız da, albüm çıkarmak mutlaka farklı bir deneyim gibi gelmiştir. Albüm tamamlandıktan sonraki süreçte bekledikleriniz, istediğiniz gibi olan veya olmayan şeyler nelerdi? “In My Veins” size neler öğretti?
Bilgehan: “In My Veins” bize bu işlerin hiç de kolay olmadığını öğretti. Bildiğiniz gibi, albüm kaydeden bir grubun beklentisi büyük ihtimalle bir firma, plak şirketi bulmaktır. En azından bizim beklentimiz bu yöndeydi. Albüm, müzikal olarak bittikten sonra yaklaşık bir senemizipromosyon ve firma arama sürecine harcadık, hiç acele etmedik. Mümkün olduğunca fazla medyada yer almaya çalıştık ve oldukça fazla dergi, webzine’de yer aldık da (bilmeyenler için Metal Hammer’da kritiğimiz yayınlandı : ). Aynı şekilde eli ayağı düzgün yabancı tüm plak şirketlerine de ulaşmaya çalıştık, promo paketler gönderdik. Fakat bizi tatmin edecek bir dönüş olmadı (albümümüzü yayınlamak için assignment help reviews bizden çuvalla para isteyen ölücü firmalar hariç). Biz de albümü kendi imkânlarımızla insanlara sunduk. İnternet sayfalarımızdan ve konserlerdeki stantlardan albümü bizzat sattık. Sonuç olarak, kişisel beklentilerimizi karşılayan bir albüm ortaya koyduk. Hem müzikal hem prodüksiyon hem de görsel olarak. Bizim için çıkılması gereken büyük bir basamaktı ve süreç bize çok şey öğretti. Aynı zamanda biz de ne istediğimizi daha net gördük: Bu işi firma bulmak için yapmıyoruz. Firma bulmak, “… firmasından albümümüz çıktı, hadi dağılın bakalım şimdi” diyerek hava atmak falan güzel şeyler ama bizim bu işe bunca zamandır bu kadar emek ve para harcamamızın asıl sebebi bu değil. Bunlar ancak yaptığımız müziği daha fazla insana ulaştırmak için araç olabilir ama amaç değil. Dolayısıyla, biz bu işi kendimiz için ve bir hobi olarak yaptığımızı/yapmak istediğimizi anladık. İşin özünden fazla sapmamak gerektiğini, yoksa gereksiz beklentilerden dolayı sonuçların da gereksizce hayal kırdığını… Yani artık bu işi öncelikle kendimizi eğlendirmek, daha sonra da bizden başkalarını da eğlendirebiliyorsan “oh ne âlâymış” diyebilmek için yapıyoruz. Albüm, artwork, miksaj, promosyon; bunlar işin teferruatı.
Genel olarak yırtıcı, güçlü bir death metal sound’u barındırmanıza rağmen, bu sound’un çeşitli yönlere doğru genişleme potansiyeli de mevcut. Yeni çalışmalarınızın karakterine farklı elementler eklemeyi planlıyor musunuz?
Bilgehan: Aslında çok uç fikirlerimiz var fakat bunları henüz nasıl gerçekleştirebileceğimiz konusunda emin olmadığımızdan fazlaca pratiğe dökemiyoruz. Daha önce hiç denenmemiş değişik sesleri, değişik ezgilerle (artık metal illa gaz melodiler içermesi gerekmiyor, en azından benim için) bütünleştirip bir şeyler yapmak şahsen rüyalarımı süslüyor ama sanırım biraz daha zamanı var.
Yeni çalışmalarınızın promosyonu için nasıl bir yol izlemeyi planlıyorsunuz? Özellikle yurt dışı promosyonu konusunda, dijital ortam dışında bir metot bulmak zor olabiliyor Türk grupları için. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bilgehan: Myspace çıktığından beri dijital ortamdan daha etkili promosyon yöntemi pek yok. Buna ek olarak da konser, festival etkinliklerini sayabiliriz. Dijital ortamda artık müziğiniz kadar kullandığınız görseller de önem kazandı. Artık büyük gruplar bile yeni parçalarını Youtube’a yükleyip, lirik videolar ile sunuyorlar. İnsanlar bir şey dinlerken görmeye de çok meraklı hale geldi, geldik. Bundan dolayı, elimizin altındaki tüm sosyal medya ve diğer dijital ortamları kullanmaya ve bunları da mümkün olan en etkili görsellerle süsleyerek yaymaya çalışacağız.
Bilgehan’ın prodüksiyon konusunda da bilgili olduğunu biliyoruz. İlerideki albümlerin mastering, miksaj gibi masa başı işlemlerinin tümünü grup içinden halletmek gibi bir düşünceniz olabilir mi?
Bilgehan: Olabilir, şimdilik oluyor da. Yeni kayıtların prodüksiyonu ile ben uğraşıyorum. Bu, en iyi sonucu yaratmıyor belki (sonuçta profesyonel olarak bu işle uğraşmıyorum) ama birçok açıdan en mantıklısı bizim için. Bir kere maddi açıdan katkısı çok fazla (gruptan olduğum için çok fazla bir ücret talep etmiyorum). İkincisi de her yaptığım miksaj, mastering denemesinde yeni bir şeyler öğreniyorum. Ortaya en iyi sonuç çıkmıyor belki fakat bir sonraki deneme için kendime yatırım yapmış olduğumu düşünüyorum.
Gitar yazımınızda güçlü bir doğu melodisi tutkusu var. Bu bir sentez çabası mı, yoksa zaten bunlar yıllardır kulağınıza çalınmış melodiler olduğundan mı sıkça kullanıyorsunuz? Sizce yurt dışına açılmak isteyen Türk gruplar, farklı olmak adına bu tarz yerel tatları kullanmalılar mı?
Bilgehan: Sorunun ilk kısmına cevabım, ikisi de. Yani zamanla fark ettik ki bizi farklı kılan, o doğu ezgileri ve biz bu sentezi ilk başlarda bilinçli olarak yapmıyorduk. Bizim içimize işlemiş olan ezgilerin ister istemez yazdığımız şeylere de yansıdığını ve bizi özgün kılabilecek yanın ancak bu olabileceğini fark ettiğimizden beri de bunun üzerine seçici geçirgenlik uyguluyoruz. Yeni bir beste söz konusu olduğunda, bizim kozumuz ve küresel piyasadan farklılaşabileceğimiz yanımız kullanacağımız doğu ezgileridir (illâ aklınıza Arap ezgileri gelmesin, ben daha çok Anadolu ezgileri demeyi tercih ediyorum çünkü bence arada fark var). Bence yurt dışına açılmak isteyen Türk grupları için bu yol zorunlu değil fakat etkili olduğu ortada.
Sizden uzakta yaşayan bir bas gitaristiniz var. Bu müzik yazımında ve grubun genelinde sorun oluşturuyor mu?
Bilgehan: Çok kolay olmuyor tabii ki ama Ersin’le sürekli iletişim halinde olduğumuzdan dolayı şehir dışında olması bize pratikte çok büyük bir zorluk yaratmıyor.
Konserler konusunda neler söylemek istersiniz? Yakında planlanan konserler var mı? İstanbul seyircisi ve diğer şehirlerdeki seyirciler sizce hangi noktalarda farklılaşıyorlar?
Rıdvan: Yakın tarihte planlanan bir konserimiz yok, şu anda kayıt aşamasındayız ama güzel konser fırsatları çıktıkça da yer almaya çalışıyoruz. Maalesef İstanbul konserleri şehir dışı konserlerine göre daha cansız geçiyor, sanırım bunun sebebi de alternatifin çok olması. İzmir ve Ankara benim favori şehirlerim çok daha gaz ve patlamaya hazır bir kitle var.
Size benzer türde müzik yapan hangi gruplardan ilham alıyor veya etkileniyorsunuz? Türün en iyileri olarak kimleri görüyorsunuz? Son zamanlarda dinleyip de sizi şaşırtmayı başaran yeni gruplar var mı?
Bilgehan: Tabii ki biz de birçok kişiye ilham kaynağı olmuş Death, Opeth gibi gruplardan etkilenerek başladık müziğe, bunları saymaya gerek olmadığını düşünüyorum. Son dönemlerde hem doğu ezgileri hem de death metali mükemmel harmanlayan Nervecell’e hayran olduğumu gizleyemem. Aynı şekilde Orphaned Land, bu işe en başından beri doğu ezgilerini katmamız konusunda bize ilham kaynağı olmuştur ve son albümleri “All Is One”’ı ağlayarak dinliyorum. Bence bir grup özüne bu kadar inebilir ve kendi içindeki sadeleştirmeyi bu kadar güzel yapabilir diye düşünüyorum.
Türkçe şarkı sözü konusundaki düşünceniz nasıl? “Bilinçten Derine” EP’sinin ardından yurt dışı planları gereği mi İngilizce sözler de yazmaya başladınız? İlerde tekrar sadece Türkçe söyleyen bir BAHT görme ihtimalimiz var spy phone free for iphone mı?
Bilgehan: Türkçe söz konusunda çok milliyetçi olmanın anlamı olmadığını düşünüyorum. “Yeter artık şu sözleri Türkçe yazın, anlamıyoruz be!” diyen bir kitle de yok zaten ortada. Biz ilk başladığımızda, en doğalımıza gelen anadilimizde yazmak olduğu için Türkçe yazdık ve bence grubun ilgi çekmesinde çok etkili oldu bu çünkü sözleri anlamadığından yakınan bir kitle olmasa da anlayınca baya bir hoşuna giden kitle var (bunun hala ekmeğini yiyen gruplar var, ne güzel). “Bilinçten Derine” ile, istenirse aslında kulağa batmayan ve parçalara gayet güzel oturan Türkçe sözlerle bu işin yapılabileceğini kanıtlamış olduk ve sonra İngilizce’ye geçtik çünkü maalesef İngilizce sözlerle hedef kitlemizi arttırmamız daha kolaydı ve kolayına kaçtık. Fakat gene de aralara Türkçe eklemeyi unutmuyoruz. “ResurgenceHour”’da Türkçe kısımları duyabilirsiniz ve “In My Veins”’te ise tamamen Türkçe olan “Neden?” isimli bir parçamız mevcut. Sanırım bundan sonra da ağırlıklı olarak İngilizce olsa da aralara Türkçe sözleri serpiştireceğiz.
“Resurgence Hour” demosunda ve “In My Veins”deki davulları çalan Joona Räsänen ile tanışıklığınız nereden geliyor? Davul kayıtlarının Finlandiya’da yapılması kolay oldu mu? Ardından Rıdvan’ı gruba katışınız nasıl oldu?
Bilgehan: Kendisiyle tanışmamız tamamen sanal ortamdan oldu aslında, bir kere bile yüz yüze görüşmedik diyebilirim. “Resurgence Hour” için kayda hazırlanırken artık drum machine kullanmak istemediğimizden emindik ve davulcu bakınıyorduk. İlk etapta derdimiz sadece kayıtları aradan çıkarabilmek olduğu için de “Neden yurtdışından bir davulcu olmasın ki?” diye düşündük ve YouTube’da davul videoları izlerken Joona’nın bir videosuna denk geldik (Decapitated – Lying and Weak by xjrsa diye aratabilirsiniz). Kendisine hemen bir mesaj attık ve o da kabul etti, böylece çalışmaya başladık. Davul kayıtlarının Finlandiya’da yapılması, burada
yapılmasından çok daha kolay oldu. Joona’nın bulunduğu ortamda ücretsiz yararlanabileceği kayıt stüdyosu vardı ve Joona da çalışması çok kolay bir müzisyen olduğu için hiç uğraşmadık diyebilirim. Kendisine parçaları gönderiyorduk ve 3-4 gün sonra hazır kanalları bize gönderiyordu. Albüm sürecinde de benzer şekilde çalıştık. 2011 yılında Rıdvan aramıza katıldı. Albüm kayıtları sonrası davulcu arayışındaydık ve Rıdvan ile tesadüfen tanıştık. Bundan sonraki kayıtlar da ise davul kayıtlarını Rıdvan ile yapacağız.
Dinleyiciler konusundaki görüşleriniz neler? Sizce son yıllarda dinleyicilerde bir aydınlanma, vizyon genişlemesi durumu var mı?
Emre: Dinleyicilerin çoğunun, değişik tarzda müziklere kendini açmaya başladığını hissediyorum fakat yerli ve yabancı piyasada çok hızlı çıkış yapan ve gelişmekte olan birçok grup olması da dinleyiciyi “N’oluyoruz lan” moduna sokup, asıl dinlemek isteyeceği gruba hiç ulaşamamasına neden olabiliyor. Şirketlerin finansal amaçlı, bir moda akımıyla sunduğu grupların yanlış yönlendirme yapması da cabası. Bunun yanında ben Metallica’mı dinler keyfime bakarım, Megadeth’i de hiç sevmem diyen bir kitle de hâlâ mevcut. İşler müzisyen ve gruplar için ne kadar zor ise dinleyici için de bir o kadar zor. Bir de bütün bunları aştıktan sonra konser evresi var ki… Dinleyici işte o zaman tam bir dinleyici olduğunu gösteriyor. Olduğu yerde birasını içip sadece dinliyor (sahnedeki müzisyenle birlikte kuduranları tenzih ederim).
Türk grupların son yıllardaki durumunu nasıl değerlendirirsiniz? Piyasada bir canlanma var mı sizce? Yoksa, canlanması için yapılabilecek şeyler sizce neler? Sevdiğiniz yerli gruplar kimler?
Emre: Piyasada kesinlikle bir canlanma var. Çok grup piyasada müzik yapmaya çalışıyor. Çok çok kaliteli işler de çıkıyor uzun zamandır. Bunun karşılığını alamayıp şevkini kaybedenler de başka bir oluşumla karşımıza çıkıyorlar bir şekilde. İnsanların bu piyasa şartlarında, bu enerjiyi kendilerinde bulup çaba göstermesi çok önemli. Çoğu grup bir maddi kazanç beklemeden bu işleri gerçekleştiriyor çünkü. Tabi bir de insan Türkiye’ de metal müzik yaparak ne kadar ilerleyebilirim sorusunu soruyor ki örnekler bir elin parmaklarını geçmez. Sadece bu işi yaparak da hayatınızı sürdürmeniz pek mümkün değil. Bunun yanı sıra gruplar ne kadar kaliteli beste ve kaliteli kayıt konusunda canlansalar da kendilerini gösterebilecekleri sahneleri bulamıyorlar. Nedense biz milletçe cover müzik dinlemeyi çok seviyoruz! Grupların daha da canlanması için sahne şovlarının artması gerektiğini düşünüyorum. Daha fazla görsel işin içine girmesi gerekiyor. Müzisyen daha çok ve daha hızlı kafa sallamalı anlamında değil, farklı görsel fikirlerle müziği dinleyiciye sunmanın, akılda kalıcılık anlamında daha etkili olacağını düşünüyorum. Bu da daha fazla para, daha fazla prodüksiyon, daha fazla zaman ve emek gerektiriyor. Bunu da çoğu grup işin konser kısmına geldiğinde kendinde bulamıyor. Sevdiğim yerli gruplar ise; yurt dışında başarılı ilerleyişinden dolayı Gürz, başarılı bestelerinden dolayı Furtherial, çok iyi bir albüm dinlettiği için Thrown to the Sun, yerli metal müziğe çok emek verdikleri için Soul Sacrifice aklıma hemen gelenler. Fakat kulağıma hitap ettiği sürece tarz gözetmeksizin yerli grupların hepsinin destekçisiyim.
Rıdvan: Türkiye’de gerçekten çok iyi gruplar var, ancak destek göremedikleri için bir süre sonra yok oluyorlar. Piyasa hep canlı her akşam canla başla sahneye çıkıp çatır çutur çalan gruplar var hem de bedava konserleri. Son yıllarda tüm büyük yabancı gruplar Türkiye’ye gelip konser verdiler ve hiçbir konser boş geçmedi, biletler alındı konserlere gidildi. Ancak aynı destek yerli gruplar için geçerli olmuyor, sanırım konserler bedava olduğu için ya da klasik “yerli malı ne bekliyorsun ki?” olduğu için olabilir.
Bir de gündemle alakalı bir soru soralım. Alkol firmalarının herhangi bir etkinliğe sponsorluk yapmalarının yasaklanmasının, Türkiye’deki metal konser ve etkinliklerine negatif bir etkisi olacağını düşünüyor musunuz?
Rıdvan: Kesinlikle negatif bir etki yaratacak. Sponsor yoksa parada yok demektir, bu da konser alanından sahnedeki mikrofonun kalitesine kadar etki eder. Konserlerde insanlar alkol tüketiyorlar, bu en başından beri olan bir şey ve sadece metal konserlerinde de değil. Ama Türk insanı ayran kutusuna rakı da koyar, İnönü’ye viski de sokar, bunun önüne geçilemez. Alkol tüketimi engellenemez, ancak festivalin kalitesi ve katılımcı sayısı elbette ki düşer.
Son sorumuza geldik. Geleneksel sorumuz olarak, röportajın manşetine koymamız için bize ilgi çekici bir manşet cümlesi söyler misiniz?
Bilgehan: Mesele ilgi çekmek ise büyük ve kırmızı puntolarla “BAHT GECEYE ÖYLE BİR KIYAFETLE KATILDI Kİ!!!” yazabilirsiniz.
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Umarız her şey istediğiniz gibi gider. Son olarak söylemek istediklerinizi alalım.
Bilgehan: Bize yer verdiğiniz için biz teşekkür ederiz. Farklı bir şeyler yapmaya çalışan herkesi desteklemenizi öneririz. Görüşmek üzere.
Röportaj
Ahmet Saraçoğlu
Bahadır Sarp
şu davul kayıt videosu aşırı derecede gojira kokuyor. ilk albümleri pek benlik değildi ama bu kez işin rengi değişebilir gibi görünüyor. hadi bakalım.
Her enstrüman çok iyi,İzmir konserinde de sağlamdılar…vokalist hariç. O vokalle cidden olmuyor abi,bunu bilir bunu söylerim. Bu kadar potansiyelli bir grubu vokal yüzünden dinlemiyorum. Yanlış anlaşılmasın,eleman gitarda gayet iyi de işte.
Özellikle davulcularını çok beğeniyorum,ileride BAHT dışında da sağlam işler yapabilir gibime geliyor.
baştan sona güzel bi röportaj olmuş, yerinde cevaplar da gelmiş, elinize sağlık. benim de albümde ilk dikkatimi çeken şeyler başarılı davulculuk ve albümün prodüksiyonuydu. vokal, kayıtta bence iyi ama konserde hep aynı şekilde devam edince ben sıkılmıştım biraz dinlerken, farklı vokal varyasyonları üzerinde yoğunlaşılabilir gibi. baht’ın müziğinde arabik gam kullanıldığı için biraz ağır ve karanlık bir hava da var, bu onların bence en belirgin karakteri, yani misal soul sacrifice gibi vurucu riflerle direkt müziğin içine giremiyosunuz, bundan ötürü baht’a ısınmak diğer gruplara göre biraz daha zaman alacaktır. tabii bunda kötü bişey yok.
baht, bende işini ciddiye alan bir grup izlenimi veriyor, yolunuz açık olsun diyorum, son olarak emre’ye de selamlar :)
Bir çok açıdan aydınlatıcı bir röportaj olmuş. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Zaten Baht dinlemeye ilk başladığım andan beri yaptığı müziği ülkemizdeki imkanlara rağmen ne kadar ciddiye aldığını bana sezdirmişti, bu röportajla bu düşüncemi pekiştirdi. Ne yaptığını bilen ve sıyrılan şeyler sunduğunu düşünüyorum grubun. Bu sebeplerden ötürü sanırım sonsuza kadar ”ciddi” bir şekilde takipçisi olarak kalacağım. Baht’ları açık olsun!
Tarasız bir yorum yapamam ben bu adamlara hiç tartışmam en sevdiğim gruplardan biridir ve TTTS ile birlikte en sevdiğim yerli gruptur.Yaptıkları her kaydın her şarkının kulu kölesi olurum.
bilgehan ve arkadşları çok önemli işlere imza atıyorlar tebrik ediyorum bu işin para kaznma ksımını bir yana bırakıp bir eğlenceden ibaret olduğunu görmeleri önemli bir gelişme yeni davul kayıtlarından anlaşılacağı üzere çizgi pekte bozulmuyor bu çizgide giderlerse türkiye’den dünyaya açılan progressive death metal markası olabilirler.
666 dikilitaş metal 666