Burada ego, rekabet, saçmalık yok. Sadece iyi insanlar müzik yazıp, harika zaman geçiriyorlar.
Bu haftaki röportajımız, başka bir site tarafından yapılmış, ancak çok kapsamlı olduğu için tüm Pasifagresif okurlarının okuyabilmesi adına Aslan Karadayı Hiçdurmaz adlı okurumuz tarafından tercüme edilen bir röportaj. Farkında olduğunuz üzere bir süredir röportaj kısmımızı yenileyemiyoruz, zira ülkemizin şu anki durumunda yerli gruplarla röportaj yapmak ve onlara, böyle sıkıntılı bir dönemde muhtemelen cevap vermek istemeyecekleri sorular sormak istemiyoruz. Yabancı gruplara yolladığımız röportaj soruları da hep geç geldiğinden, şu sıralar röportaj konusunda biraz kıtlık içerisindeyiz. Neyse ki Pasifagresif’i sahiplenen böyle güzel okurlarımız var ki, bize bir süre önce yollanan ve el altında tuttuğumuz bu röportajı şimdi yayınlayarak röportaj kısmımızda biraz olsun değişiklik yapabiliyoruz. Aslan Karadayı Hiçdurmaz’a bir kez daha teşekkür ediyor ve sizleri, yeni albümü “Construct“ı kısa süre önce piyasaya süren DARK TRANQUILLITY’nin www.heavyblogisheavy.com ile yaptığı bu kapsamlı röportajla baş başa bırakıyoruz. Bu arada henüz izlemediyseniz, Pasifagresif olarak DARK TRANQUILLITY’yle yaptığımız video röportaja da bakmanızı tavsiye ederiz.
“Construct” kısa süre önce çıktı. Albümden biraz bahseder misin? Neyi başarmak istediniz ve süreç nasıldı?
Stanne: Çok farklıydı. Bize yeni bir başlangıç gibi geldi. Taze bir şeydi yaptığımız. Bu albümde her şey farklı şekilde yazıldı ve ifade edildi. Ortaya çıkışı da farklı oldu. Bize çok yeni bir şey gibi göründü yaptığımız. Bazen albümü tazeleştirmek için süreçte ufak değişiklikler yaparız. Bundan da gurur duyuyoruz. Albümün nasıl olacağını, ne yöne gideceğimizi ve nasıl bir tını elde edeceğimizi bilmek gerçekten zordu.
Yeni albüm öncekilerden hangi noktada farklılaşıyor ve öncekilerle benzerlikler nelerdir?
Stanne: Açıkçası her şeyden faklı olmalı ve bizim için önemli olan bileşenlere de sahip olmalıydı. Ama aynı zamanda zorlayıcı ve yeni bir şey de olması gerekiyordu. Tabii bunu başarabilmek için farklı yollara başvurduk. Farklı bir perspektiften başlayıp, farklı bir yolda yazımı gerçekleştirdik. Bence başardık da. Ve başlangıçta özgün bir yönümüz de yoktu… Albümün ilk başları melodi odaklıydı. Albümdeki tüm melodiler çok güçlü ve çok dikkat çekiyorlar. Hepimiz aynı amaç uğrunda çalıştık. Parçaların yapısı ve diğer her şey bunun etrafında dönüyor. Bence “Construct” ve önceki albümlerimiz arasındaki en büyük fark bu.
For Broken Words oldukça ilginç bir şarkı, “Projector” dönemi ambiyansı ve “Fiction” tınısının bir karışımı var, üstelik de daha karanlık. Buna katılır mısın?
Stanne: Evet garip bir şarkı, albüm için yazdığımız ilk şarkılardan. Bizim düşündüğümüzden daha farklı bir biçimde ortaya çıktı ve biz de onun insanların duyacağı ilk parça olmasını istedik, çünkü farklıydı. Sonuçta insanlar ”neler oluyor? bu da ne böyle?” diye tepki verdiler. Bizim de istediğimiz bu tepkiyi almaktı zaten.
Peki sizce albümün diğer parçalarına göre nerede konumlanıyor?
Stanne: Söylemesi oldukça zor. Tonlama, melodiler ve melankoli açısından benzerlikler var. Ama bilemiyorum, bu konu hakkında şu anda obkektif olabilmem mümkün değil.
Bence metal dünyasındaki en iyi söz yazarı sensin.
Stanne: Teşekkür ederim.
Albümdeki şarkı sözleri ne hakkında söyleyebilir misin?
Stanne: Sözel olarak albümün iki teması var. İlk tema şüphecilik ve ateizm üzerine. İnanç sisteminin garipliği, var olmayan bir şeyin aklı kontrol etmesi, seni motive etmesi, sana hükmetmesi ve hayatına yön vermesiyle ilgili. Bu benim için oldukça ürkütücü bir durum. Ve aslında bu durum etrafımızdaki pek çok karışıklığın ve aptallığın da sebebi. Ve bu albümün büyük resmini oluşturan tema aynı zamanda. Albümün öteki teması ise güven, dürüstlük ve iletişim eksikliği gibi daha kişisel durumlarla alakalı. Ancak benim gözümde albümdeki parçaların konu ettiği temalar arasında açık bir bağ var. Bazı parçalar daha büyük mevzular hakkındayken, bazıları daha kişisel meselelerle alakalı. Albümdeki pek çok parçanın dobra dobra olduğunu düşünüyorum. Parçalardaki gereksiz kısımları söküp attık ve ben de aynı şeyi sözler için yapmaya karar verdim. Yazdığım pek çok şeyi asıl meseleye gelebilmek için fırlatıp attım. Ve asıl söylemek istediğim, iletmek istediğim fikirler üzerine odaklandım. Bunu yaparken de gereksiz metaforlardan kaçındım. Bu başka hiçbir şeyden etkilenmemek ve nedenlere, gerçekliğe ve bilimsel metodlara sadık kalmakla alâkalı bir durum. Yalın gerçeklikten söz ediyorum ve bu beni gerçekten büyülüyor. Son yıllarda gerçekten bu konuyla alâkalıyım. Beynim sürekli bunlarla dolu… ”Farklı motivasyonlar nelerdir, insanlar yaptıkları şeyleri neden yaparlar, onları oldukları şekilde davranmaya yönlendiren nedir?” Genellikle insanları yönlendiren faktörler irrasyonel şeylerden oluşur. Ve ben bu konuda gerçekten büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Ne zaman yılgınlık hissetsem, not defterimi çıkarır, yazar ve bunu mikrofona haykırırım.
Söz yazma süreci nasıl işliyor? İlhamını nereden alıyorsun?
Stanne: Yazma moduna girmeye çalışıyorum ve îlhamımı nereden olursa olsun yakalamaya çalışıyorum. Bilirsin işte, aklına gelen ilk şeyleri yazmak, filmlerden herhangi bir diyalog, sokakta karşılaştığım herhangi bir şey ve aklıma gelen her türlü aptalca fikir… Bazen gerçekten bu konuda çok çalışman gerekir. Alarmı kurup sabah erken kalkman, kahveni hazırlayıp bilgisayarının başına oturup çalışman gerekir. Bazen bir film esnasında veya buna benzer bir durum ve ortamda, karanlık bir salonda oturup iki şarkı birden yazdığım olur. Çoğu zaman aklıma bir şeyler gelesiye kadar bir şarkıyı tekrar tekrar dinlediğim olur. Sözlerin müziğe uygun düşmesi gerekir. İfadeler ve anlatım doğru olmalıdır… En büyük îlham kaynaklarımdan birisi ise Rush’dan Neil Peart’dır. O ve tabii Geddy Lee çok büyük müzisyenler. Çok iyi ses veren, melodiye tam oturan kelimeleri buluyorlar. Bu da benim daimi amaçlarımdan biri. Şarkı yazarken ”Neil Peart olsa ne yapardı?” diye kendime sorduğum olur. Bunun çok faydasını görüyorum.
Bence her zaman muhteşem bir iş çıkarıyorsun. Uzun zamandan beri şarkı söylüyorsun ve sesin kariyerinin bu seyri esnasında da değişikliklere uğradı. Bunu bir albümden ötekine anlamak çok zor, ama ilk albümden başlanarak tüm diskografi dinlenirse bu çok açık belli oluyor. Bunca senedir sesini korumak için neler yapıyorsun?
Stanne: Bunun hakkında hiç düşünmezdim, çünkü öyle bir zorunluluk durumum hiç olmazdı. Ama 1998-1999 yılları arasında birtakım problemler yaşamaya başladım. Fazla abarttım ve sesimi çok zorladım. Kendimi hazırlamadan kendimi aşmaya çalıştım ve kendimi çok hırpaladım. İşe yaramadı ve sesime tamir edilemez biçimde zarar vermekle sonuçladı. Uzun süre canım yandı. Ve pek çok tur boyunca tek kelime dâhi konuşamadım. Haykırabiliyordum, ama konuşamıyordum. Çok acılı ve korkunçtu. Kendimi tam bir pislik gibi hissediyordum. Ben de neye ihtiyacım olduğunu bulmaya karar verdim. Doğru ısınma tekniklerine ve işime devam edebilmek için adam akıllı bir desteğe ihtiyacım olduğunu anladım. Buna bir defa başladıktan sonra bir daha hiç sorun yaşamadım. Bazen kısa, bazen 1 saat kadar, bazen de konserlerden önce 15 dakika kadar ısınma teknikleri uyguluyorum. Bazen de konserden birkaç gün önce yolculuklarda uyguluyorum ve çok da iyi geliyor. Artık sadece iyi hissetmek için bile ısınma teknikleri uygulamak son derece olağan bir durum haline geldi. Hatta bunu takıntı haline getirdiğimi bile söyleyebilirim. Bunu gerçekten yapmam gerekiyor, yoksa sinirleniyorum ve işe yaramazsa o zaman daha da sinirlenip geriliyorum. Sahnedeki monitörlerden elde ettiğim ses müthiş, gerçekten çok çok kaliteli mikrofonlara sahibim ve sahnede gerçekten harika ses çıkartıyorlar. Olayın özü, sesin kötüyse içine kapanıyorsun ve sonuçta kendini çok fazla zorlayarak sesini mahvediyorsun.
Kullandığın mikrofon hangisi?
Stanne: AKG Ace D7 model bir mikrofon kullanıyorum. Oldukça iyi ve bana sponsorluk da yapıyorlar. Muhteşem oluyor.
Yıllar geçtikçe daha çok clean vokal yapıyor gibisin ve çok da iyi yapıyorsun. Daha çok clean vokal kullanmanın bir sebebi var mı? Bunca yıl sonra sesine daha mı çok güveniyorsun?
Stanne: Bunun farkında değilim. Başlangıçta olduğumuzdan daha farklı yaklaşıyoruz olaya. Zamanında kimsenin yapmadığı bir şey yapmak istedik. 1993′de “Skydancer” çıktı ve kimse bir şey anlamadı. Insanlar ”Siz ne yapıyorsunuz böyle? Ballad mı? Death metalde clean vokal mi olur? Neyiniz var böyle?” şeklinde tepkiler verdiler. Ama biz yaptığımız işi sevdik ve insanlar da bunun bizim felsefemiz olduğunu zamanla anladılar. 1999′da ise “Projector” çıktı ve insanlar yine anlamadı. Garip ama harika bir deneyimdi bizim için. Ardından clean vokal yapmayı bir kenara bıraktım, çünkü pek çok grup taklit etmeye başladı ve ben de ilgimi kaybettim. Biz diğer gruplar gibi olmak, aynı şeyleri yapmak istemiyoruz. Yaptığımız şeyleri hiç kimse yapmıyor diye ilginç geliyordu, ama herkes yapmaya başlayınca ilginç bir tarafı kalmadı. Bazı albümlerin bazı şarkılarında clean vokal çok iyi duruyor. Beni clean vokal yapmaya zorlayan, kendi isteğim değil, şarkının kendisidir. Yeni albümde de fazlasıyla clean vokal var.
Misery’s Crown söylediğin şeylere güzel bir örnek teşkil ediyor.
Stanne: Evet o parçada garip şeyler oldu ve aslında biz ondan ne bekleyeceğimizi de bilmiyorduk, ama harika oldu ve bu yüzden de mutluyuz. İnsanlar bizden bu tarzda başka şarkılar yapmamızı istiyor. Bu ise bizim hiç istemediğimiz bir şey. Daha önce yaptığımız şarkılara benzeyen şarkılar yazmak istemiyoruz. Yeni şeylerin peşindeyiz.
10 tane albümünüz var ve hepsi de birbirinden ikonik parçalara sahip. Konserlerde çalacaklarınızı nasıl belirliyorsunuz? Eski ve yeni arasında denge tutturmak zor olmalı?
Stanne: Bunu yapmak gerçekten zor. Önce klasik olmuş parçalarımızdan başlıyoruz. Bu her zaman iyi hissetiriyor. Daha sonra da yakın zaman albümlerimizden yeni parçalar koymaya çalışıyoruz. Burada taktiğimiz şöyle: Eğer 15 tane parça çalınacaksa bunların 5′i yeni parçalardan oluşuyor, 7 tanesini daha evvel yaptıklarımızdan seçiyoruz. 2 tane de eski-yeni parçalardan oluyor. Ama bunu yapmak gerçekten de çok zor. Listeyi hazırlarken mutlaka aramızda tartışıyoruz. Elbette 25-30 şarkılık bir repertuarımız var. Ama bunu uzun zamandır tekrar ediyoruz. Önümüzdeki turda da biraz değişiklik yapıp, taze birşeyler katacağız.
Crimson Winds’i önerebilir miyim?
Stanne: Ohhh Crimson Winds… Bu benim de hoşuma gider. Skydancer bu sene 20 yaşına girdi. Bence de senin dediğini yapmalıyız.
20 seneden bahsediyoruz ve siz bu işi çok uzun zamandan beri yapıyorsunuz ve artık bir ailen de var. Tur hayatınla “gerçek” hayatın arasındaki dengeyi nasıl tutturuyorsun?
Stanne: Gerçekten de çok zor… Hayatımın yarısında bu işi yaptım, neredeyse 14 yaşımdan beri… Ben hayatımı bu şekilde yaşıyorum. Yılın birkaç ayını yollarda harcıyoruz. Yazın hafta sonları mutlaka bir yerlerde oluyoruz. Aslında her şey iyi de işliyor. Beni destekleyen ve evde olmadığım zamanlarda hali vaktini koruyabilen bir ailem var. Içinde bulunduğum durumu sürekli evdeymişim gibi rasyonalize etmeye çalışıyorum. Özellikle, şimdi 9 yaşında olan bir kızım var. Hayatının ilk 5 yılında sürekli evdeydim. Asla gecikmem, evde isem mutlaka evde onunla beraberimdir. İşten 5 veya 7′de eve gelen ve 8′de yatağa giden sıradan babalar gibi değilim. En azından bu konuda kendimi iyi hissediyorum. Eminim kızım da öyle…
Kızın hakkında sormak istiyorum. Metal ile ilgisi var mı?
Stanne: Hayır, gerçekten yok… Henüz yok… Olan biteni anlıyor ve bazı parçalardan gerçekten zevk alıyor, ama müzikaller gibi farklı türleri seviyor. Phantom of the Opera, Les Miserables gibi… Müzikallerle ben de ilgiliyim ve bu durumu da fazla kafaya da takmıyorum.
Müzikallerle ben de ilgileniyorum! Favorin hangisi?
Stanne: Phantom of the Opera’dan çok hoşlanıyorum. Daha 2 ay önce Londra’ya izlemeye gittik ve Phantom rolünü de İsveçli bir müzisyen harika biçimde yerine getirdi
Çocukken orijinal versiyonunu görmüş ve çok beğenmiştim.
Stanne: Ben de! Michael Crawford gerçekten harikadır.
Kızın hakkında konuşmuşken, sen ve kızın gerçekten harika saçlara sahipsiniz. Hangi saç bakım ürününü kullanıyorsunuz?
Stanne: Hiçbir şey kullanmıyorum! Sadece olduğu gibi bırakıyorum.
Ben herhangi bir ürün kullanmazsam saçlarım hemen birbirine giriyor.
Stanne: Ben her türlü ürünü kullanmayı bıraktım. Eskiden kullanırdım, ama şimdi sallıyorum. Umursamıyorum.
Göteborg müziğinin orijinal gruplarından birisisiniz. Siz kendi soundunuza az ya da çok sahip çıkarken, bu gruplardan pek çoğu ya yolunda devam etti ya da yönünü değiştirdi. Ama halen bu gruplardan pek çoğu etkisini devam ettiriyor. Dönem hakkındaki düşüncelerin nelerdir?
Stanne: İlerlediği güzergâhtan son derece gurur duyuyorum. 90′larda başlattığımız bir şeyin etkili hale gelmesi beni mutlu ediyor. Dünyadaki en iyi hayranlara sahip olmak gerçekten harika bir şey. Ve bazı favori gruplarım aynı zamanda benim en iyi arkadaşlarım da… Anders Björler ile takılıyor olmak gerçekten bana garip hissettiriyor. Biliyorsun At the Gates halen benim en favori gruplarımdandır ve kendisi yeni bir solo albüm de yaptı. Çok büyük ihtimalle de benim için senenin en iyi albümü o olacak. Aynı zamanda kendisi benim komşum da oluyor! Gruplar arasında her zaman harika bir atmosfer varlığını sürdürdü. Söz gelimi dünyada fırtına gibi esen heavy metal grubu HammerFall… Bizler birer metal delisi olarak büyüdük ve HammerFall gitaristi Oscar bu heavy metal projesini başlattı ve uçtu gitti… Şimdi de In Flames’in eski üyesi Jesper Strömblad The Resistance üzerinde çalışıyor. Onlar için çok seviniyorum. Müzikten ve diğer her şeyden gelen samimiyet bize moral veriyor. Burada egoya, rekabete, saçmalığa yer yok. Sadece iyi insanlar müzik yazıp, harika zaman geçiriyorlar.
Öyleyse modern metal üzerine düşüncelerin nelerdir? Büyük ihtimalle djent ve benzeri hareketleri duymuşsundur.
Stanne: Anlamadığım şeyler ve anladığım şeyler var… Djent meselesine gelince, ne olduğunu gerçekten bilmiyordum. Ama Animals as Leaders dinlerken biri uyadı ve ”bu harika bir şey” dediğimde, onların djent hareketinin bir parçası olduğunu söyledi. Bense bunu umursamadım ve yapılanı harika buldum…
Tesseract’ı da gerçekten çok seviyorum. Yeni albümlerini çok beğendim. Bana teknik, progresif ve iyi performe edilmiş göründü. Son bir kaç yıldır enstrümantal, drone, doom ve saykodelik müzikle ilgileniyorum.
Ne gibi?
Stanne: Om ve Crown gibi… Birkaç gün sonra göreceğim Pallbearer ve Switchblade gibi… Çok iyi olan yeni gruplar çıkıyor ve çok fazla doğaçlama kullanılıyorlar ve bu harika da oluyor.
Bu sene ne albümler bekliyorsun?
Stanne: Eğer insanlar hâlâ enstrümantal, progresif işleri umursuyorlarsa Anders Björler’in yeni albümü tüm dünyada fırtınalar koparacak.
Animals as Leaders gibi mi?
Stanne: Evet onun kadar çılgınca olmamakla beraber benzerlikleri var… Daha başka ne mi dinliyorum? Mesela Leprous favori gruplarımdan biri ve yeni albümlerini de dinledim.
Ben de!
Stanne: Önümüzdeki Pazar onlarla görüşeceğim ve çok heyecanlıyım… Buradan şarkı listeme bakıyorum ve Diagonal adlı grup da bence çok harika. Geçen sene “The Second Mechanism” adında bir albüm yaptılar. Senenin şimdiye kadarki en iyi albümü, Anathema’nın geçen sene çıkan “Weather Systems” albümüdür. Yeni Clutch albümü her zaman dinliyorum… Böyle çok fazla iyi çalışma var.
Konserlerden bahsetmişken, gelecek yıl için tur planınız nedir?
Stanne: Yakında açıklayacağız… Tur planlarımızı beğeneceğinize eminiz. Amerika turu Eylül sonunda başlayacak ve iki ay kadar sürecek. Avrupa’da da festivallerimiz olacak. Avrupa turnesi ise Aralık ayında… Güney Amerika turu da Ocak ayında… Tümüyle doluyuz yani. Bu hem korkutucu, hem zor, hem de süper bir durum.
Biraz rastgele sorulardan soralım… Yumurtanı nasıl seversin?
Stanne: Harika bir soru, çünkü yumurtaların büyük bir hayranıyım… İki günde bir bolca peynir, bolca jambon, bolca biber, jalapeno ve et ile fırında pişirdiğim İspanyol omletini yemeye bayılırım… Ya da 6 yumurta, bol dut ve proteinleri kullanarak hazırladığım smoothie’yi işe gitmeden önce aç kurt gibi yerim…
Egzersiz olarak ne yaparsın?
Stanne: Bilemiyorum… Ağırlık kaldırır ve metal dinlerim haha.
En iyi yol bu.
Stanne: Evet
Niklas Sundin bütün albüm kapaklarını hazırlıyor. Ayrıca bazı videolarınızı da o hazırladı… Gelecekte de bunun gibi şeyler olacak mı?
Stanne: Öyle sanıyorum. Onun da öyle olmasını istediğini biliyorum. Birkaç gün önce Patric Ullaeus ile bir video kaydettik. Kendisi pek çok video yapmıştır, eminim duymuşsundur. Sıradakini Niklas yapacak, ama daha henüz hiçbir şeye karar vermedik. Niklas kapak tasarımlarını yaptı. Üç farklı kapak tasarladı. Biri CD için, biri Limited Edition için ve bir tane de plak için. Hepsi de birbirinden farklı ve harika çalışmalar.
Peki sana zor bir soru… Eğer şarkı listesini hazırlıyor olsaydın, her albümden 1′er tane olmak üzere, hangilerini seçerdin?
Stanne: Ahh, bilemiyorum… Sen bahsettiğinden beri “Skydancer“dan Crimson Wind… “The Gallery“den, diğer elemanlarında sevdiğini düşündüğüm Of Melancholy Burning… “The Mind’s I“dan The Dividing Line, hayır bu “The Gallery”deydi. “The Mind’s I”dan bir süre çaldığımız ve diğer elemanların pek “yakalayamadığımızı” düşündüğü Hedon. Onu geri getirmek istiyorum… “Projector”dan On Your Time çalmamız gereken harika parçalardan… “Haven“dan, 2009′daki versiyonda yer alan In Sight… “Character”dan hatırlayamıyorum. Aslında birkaç gün önce çalmamız gereken şarkılara bakmak için elime almıştım ama… Çalmak istediğimiz ve insanların duymak istediği her şarkıyı çalıyoruz. Şarkı listesi hazırlamaya sıra geldiğinde önerilere açık olmaya çalışıyoruz…
Bence çalmanız gereken parça…
Stanne: Crimson Wind! Evet bunu yapmalıyız.
Uzun zaman önce In Flames’teydin. Eğer Anders ayrılmak zorunda kalsaydı ve In Flames ile tur yapmanı isteselerdi, gider miydin?
Stanne: Hayır gitmezdim. Bunun iyi bir fikir olacağını sanmıyorum. Biz In Flames ile sadece iki konser verdik ve asla bir In Flames üyesi değildim. Onlarla konsere çıktım, çünkü başka kimseleri yoktu. Ama eğer isteseydi Anders’i memnuniyetle geri kabul ederdim. Buna hazırdık.
Harika bir sohbetti. Sen benim en sevdiğim müzisyensin ve üzerimde büyük etkin var. Katıldığın için teşekkürler. Hayranların için söyleyeceğin son bir şey var mı?
Stanne: Yeni şarkımıza baksınlar. ABD’ye geri geleceğiz. Dünya turnemize başlıyoruz. Tam bir çılgınlık yaşanacak. Verilmiş en büyük konserlerimizi vereceğiz. Bunun için sabırsızlanıyoruz. Harika olacak!
Seninle konuşmak harikaydı. Katıldığın için teşekkürler.
Stanne: Seninle konuşmak da harikaydı. Yakında görüşürüz! Kendine dikkat et.
Ropörtaj: Nayon Tercüme: Aslan Karadayı Hiçdurmaz Yayın tarihi: 02.05.2013 Kaynak: heavyblogisheavy.com
Çok keyif alarak okudum. Adamda gram ego yok. hiçbir şey yoksa bile kişiliğine saygı duyulur. harika yahu! iyi ki bu müziğin içindeler. iyi ki! hepte kalsınlar. seneye gelirlerse setlist biraz da olsa değişecek gibi.
Adamın Anders Björler ile komşu olmasına mı, yoksa iş olarak anlattığı şeyin sabah erken kalkıp bilgisayara oturup şarkı sözü yazmak olmasına mı gıpta edeyim bilemedim.
röportaj yaparkene başından siktir etmeyip adam akıllı konuşan, götü üç karış havada olmayan babacan metalcilere harbi harbi baba diyesim geliyo lan ! o derece kanım kaynıyor adamlara . sizde de oluyo mu ?
Alllaaahh!!!! Crimson Winds diyor lann! Sonunda ahdım yerini buldu! Bir insan evladı Mikael’e Crimson Winds’i önerdi!! Çalabiliriz diyor! İnanılmaz mutluyum şuan bee!!
Siktir ya ne müthiş adam. Müzik zevki de ayrı müthiş.
Çok keyif alarak okudum. Adamda gram ego yok. hiçbir şey yoksa bile kişiliğine saygı duyulur. harika yahu! iyi ki bu müziğin içindeler. iyi ki! hepte kalsınlar. seneye gelirlerse setlist biraz da olsa değişecek gibi.
Adam gibi adamsın. Bi Chuck baba(huzur içinde yatsın) bide Stanne. başkada yok
Adamın Anders Björler ile komşu olmasına mı, yoksa iş olarak anlattığı şeyin sabah erken kalkıp bilgisayara oturup şarkı sözü yazmak olmasına mı gıpta edeyim bilemedim.
Adam gibi adam Mikael!
röportaj yaparkene başından siktir etmeyip adam akıllı konuşan, götü üç karış havada olmayan babacan metalcilere harbi harbi baba diyesim geliyo lan ! o derece kanım kaynıyor adamlara . sizde de oluyo mu ?
Crimson Winds.. Öldürüyor beni öldürüyor.
bu adamın saçlarını tararken bana şarkı söylemesini istiyorum.