LANA DEL REY ile tanışmam çoğu insan gibi benim de 2012′de yayınladığı “Born to Die” ile oldu. Bundan iki yıl önce sessizce çıkarttığı, kendi adını taşıyan debut albümünün halen pek adının anılmıyor olması, aradan geçen iki yılda hem yaptığı besteleri, hem de kendini ve vokallerini ne kadar geliştirdiğinin apaçık bir örneği olsa gerek.
Her ne kadar pop etiketi altında incelense ve anaakım müziğin günümüzdeki mihenk taşlarından biri haline gelmiş olsa da, bu hanımkızımızı etraftaki pop müzisyenlerinden ayıran, yalnızca pop müzik değil; şu satırları yazmakta olan zatı da içine alacak şekilde bambaşka türlerde müzik dinleyen insanları bile kendisine bağımlı yapan farklılıkları var LANA DEL REY’in. Bunların belki en az ehemmiyete sahip olanı, popüler olarak dayatılmaya çalışılan ve maalesef ki neredeyse global bir kabul görmekte olan “güzel” kavramından farklı bir görüntüye, tarza sahip olması. Güzel olup olmadığı konusunda, çok ufak bir örneklem oluşturan Pasifagresif’te dahi genel bir mutabakata varılamamış olması bunu gösteriyor denebilir. Kendisi adına esas ayırt edici olduğunu düşündüğüm nokta ise, bestelerinin günümüz pop normlarından ziyade, 80′leri içine alarak 90′lar sonlarına dek uzanan, mümkün olduğunca R’n'B tarzından uzak, daha saf bir pop dönemine, enstrümanların gerçekten müzikte ağırlığını hissettirebildiği zamanlara ait gibi gözükmesi. Bunun üzerine örneği artık fazla görülmeyen buğulu bir sese, ve bu sese alabildiğine uygun yaratılmaya çalışılmış kendisine ait bir tarza sahip gözükmesi, onu oldukça geniş kitlelere hitap eden bir sanatçı haline getirdi.
Dinlediğim ilk şarkısı olan “Video Games” parçası, bence albümün öne çıkan şarkılarından bir tanesi. Buna rağmen bence şarkının en büyük etkileyiciliği, önceki paragrafta bahsettiğim, müzisyenimizin üzerine oturtulan tarzı neredeyse tek başına tarif etmeye yeten klibi olarak gözüküyor. Bilgisayar oyunlarına meraklı olanların en çok “Fallout” serisi aracılığıyla aşina olacağını düşündüğüm post-apokaliptik bir atmosferi dinleyiciye çok başarılı bir şekilde aktaran bu klipteki tema, sonrasında gelen diğer kliplerde de yüksek oranda korunmaya devam ediyor. Pek tabii “Fallout”tan farklı olarak bu temadaki apokalips (kıyamet), nükleer bir felakete değil, aşka ve ayrılığa, hatta kimi şarkılarda (“Dark Paradise”) ölüme işaret ediyor.
Albüm, LANA DEL REY’in çoğunlukla tam olarak kapanmayan ağzının da yardımıyla gerçekleştirdiği çeşitli vokal tarzlarını ön plana çıkartabilen şarkılarla dolu. “Filler” tabir edilen, albümün süresini uzatmak için aralara yerleştirilmiş izlenimi veren şarkılara çok az yer verilmiş olması, albümün sürükleyiciliğini arttırıyor. Yavaş tempolu, daha hüzünlü şarkılarda dinleyiciyi adeta boğarak icra edilen buğulu vokallerin yerini “Off to the Races” gibi, adeta şımarık bir kız çocuğunun elinden çıkmış sözlere sahip şarkılarda bu temaya uygun, şuh bir genç kız vokali alıyor. Hüzünlü ve şımarık şarkıların albüme homojen bir şekilde dağıtılmış olması hem müzikal olarak, hem de sözlere dikkat eden dinleyiciler için bu açıdan bazen akıcılığı bozuyor gibi düşünülebilir; buna değineceğim az biraz daha.
Kimi zaman, daha önce (sıkı durun) NEVERMORE’dan ve dolayısıyla WARREL DANE’den bahsederken değindiğim bir konsept olan “patlayıcı vokaller”in LANA DEL REY tarafından bir benzerinin icra ediliyor olması da beni müziğine bağlayan etmenlerin en önemlilerinden biri. “Video Games” ve özellikle açık ara favori parçam olan “Dark Paradise”ın nakaratında ön plana çıktığını düşündüğüm, bir anda ses tonunun enstrümanlarla harmoni içinde değişimiyle parıldayan bu vokaller ve pasajlar, LANA DEL REY’e hem bir vokalist, hem de besteci olarak büyük bir saygı duymamı sağlıyor. Müziği ve altında yatan duyguyu insana hissettirebilmesinin, bir şarkının başarısındaki en büyük etmen olduğunu düşünen bir insan olarak, bu konuda aradığımı çok büyük ölçüde buluyorum “Born to Die”daki neredeyse her şarkıda.
Oldukça yıkama yağlama içeren bölümleri okurken, “e be adam hiç mi kötü bir yanı yok bu albümün?” diye haklı olarak sorabilirsiniz. Albümü çok fazla seven bir insan olan benim için bile olduğunu söyleyebilirim elbette. Bazı şarkılardaki sözlerin, LANA DEL REY için yaratılmış olan tarzla uzaktan yakından alakası olmaması bunlardan en büyük olabilir mesela. “This is What Makes Us Girls” ya da belki bir nebze “Carmen” bunlara en büyük örnekler olarak gösterilebilir. Ki bu iki şarkının da albümün en zayıf halkaları olması (pek tabii ki şahsi fikrime göre) bir tesadüf olmaktan çıkıyor artık. Yine de 12 şarkılık bir albümde (hele ki “pop” olsun diye yapılan bir albümde) bunlar göz ardı edilebilir.
Öyle ya da böyle, iyi ya da kötü, LANA DEL REY hakkında herkesin bir fikri artık. Bunu bir başarı ölçütü olarak değerlendirmek elbette ki çok sağlıklı değil; ama söz gelimi Jay-Z hakkında kendisini metal camiası içerisinde olarak değerlendirebilecek kaç kişinin bir bilgisi ve bunun üzerinden bir fikri vardır tartışılır. LANA DEL REY ise, ön plana çıkarttığı farklılıklarla günümüzün pop çizgisinin bir adım dışında yer alıyor ve kendini belli ediyor.
Çok sevdiğim yahut çok farklı bulduğum albümlere bir not vermekten genelde kaçındığımdan (ve tabii sitenin standartlarının da oldukça dışında kalacağından) burada da 10 üzerinden bir değerlendirme yapma gereği hissetmiyorum. Son olarak tek diyebileceğim, “Born to Die”ın çok iyi bir albüm olduğu ve pop müziğin tekrar kendisinin ait olduğunu düşündüğüm günlerine dönmesini çok istediğim.
Şarkılar 1. Born to Die
2. Off to the Races
3. Blue Jeans
4. Video Games
5. Diet Mountain Dew
6. National Anthem
7. Dark Paradise
8. Radio
9. Carmen
10. Million Dollar Man
11. Summertime Sadness
12. This is What Makes Us Girls
Sacede blue jeans şarkısını biliyorum bu hatunun. Doğruya doğru ilk dinlediğimde kafama bi ara kan gitmemişti. Çarptı gerçekten. Hem klibi hemde sesi etkileyici geldi. Diğer şarkılarını dinlemedim lakin tek parçada bazen fikir vermeye yetiyor. Müziği ne kadar ana akım pop un içinde yer almıyor gibi gözüksede indie poppun artık mainstreamleştiği bir dönemdeyiz. Müziği tabiki Cristina Aguleraya, Biritniy Spiırs’a benzemiyor. Pop camiasını pek bilmesemde indie-pop tarzında bir sürü populer olmuş şarkıcı görüyorum dergilerde tvde nette. Yani demek istediğim hatun un müziği biraz mış gibi yapıyor. Çok benzersiz gibi dursada bir yerde sıradanlaşıyor. Aynı hissi Audioslave’de yaşamıştım. İlk dinlediğim zaman a…ma koymuştu. Dedim tamam bu albüm rock klasikleri arasına girdi. Ama sonradan etkisi geçti bende nedense bir şekilde. Bu hatun içinde hissetiğim şeyler işte bu.
Bilmiyorum yaptığı vocale soul mu deniyor lakin ben bundan nefret ediyorum işte. Yani beyazların zenciler gibi gırtlaktan söylemeye çalışmasına. Olmuyor abi sırıtıyor. Seveni varki dinleniyor lakin iğreti oluyor abi.Phil Collins, Eric Clapton gibi admlardan nefret etmemi sağlamıştır bu iş. Gerçi Eric Clapton’ın sadece vocali öyle müzisyenliğine saygımız sonsuz.
Blue Jeans’in klibinede değinmek gerek. Sanatsalının nasıl yapıldığını göstermek gerek bu ablaya. Tüm zamanların en erotic kilibi Wicked Game’i izleyin. Eminim aradaki iğreti ile göze kulağa herşeye hoş gelen eroticlikle arasındaki farkı görürsünüz.Kısacası ben bu ablayı sevmedim.
Yazıda da söylendiği gibi ”enstrümanların müzikte ağırlığını hissettirmesi” durumu Lana Del Rey’i farklı kılan ilk sebep. Yapmış olduğu müziğin bir karakteri var yani bence bi Rihanna şarkısını B.Spears söylese pek bir şey değişmez pop piyasasında ama LDR bu açıdan çok özgün. Ayrıca kendini bozacağını hiç sanmıyorum, zaten sanatçının tüketiciye sunulmuş hali bu olduğu için.. Sonuç olarak daha uzun yıllar Lana Del Rey dinleyeceğimi düşünüyorum..
masaüstündeki tek albüm olduğundan ve müzik klasörüne gitmeye üşendiğimden şu aralar dinlediğim tek albümdü. dedim pasifagresif’e bakayım yeni albüm tanıtımına değişiklik olsun burda da lana del rey. en iyisi ben masaüstüne başka albüm atayım.
Lana Del Rey’in bu kadar küçük görülmesinin, sevilmemesinin sebebi Aysun Kayacıvari tipi ve tumblr kızlarının en büyük gözdesi olması. Tabi bu tip şeylerin olması beni müziği dinlerken olan hislerimi değiştirmiyor, ama insanlardan metal müziğe ön yargılı yaklaşmamalarını beklerken aynı müziği dinlediğim adamın ön yargının tüm varlığını benimsemesi çok saçma bence.
Hastanede kaldığım bir Eylül günü dinledim ilk albümü, bu site ve çeşitli yerlerde çok övülen ve kafamdaki pop müziği özetleyen yorumlar yapılıyordu. Bonus şarkılar dahil toplam 3 kere dinledim albümü, manyak bir deneyimdi. Hala daha ilk albümünü ve Paradise Edition’ı dinlemedim, sırf bu halimle bile bayağı hayranıyım bu kadının. İlk şarkı “Born to Die” da her şeye üstten bakan, olgun bir ses varken bir sonraki “Off to the Races” şarkısında şımarık, genç bir kızın seslerine bürünmesi falan deneyim edilmesi gerekn şeyler bence.
Abi bu arada Carmen kötü şarkı değil ya, deneysel pop şarkısı hatta sfdsgs. Kritik için teşekkürler, çok güzel yazmışsın.
Öncelikle kritik için teşekkürler. Hem burada varolması sevindirdi hem de gayet güzel özetlenmiş her şey.
Yukarıda @Jester da değinmiş, insanların önyargıyla kendinden uzaklaştırdığı müziği seven insanların bu ve bunun gibi albümlere aynı şeyi yapması büyük talihsizlik gerçekten. Önyargıları yıkıp kulak vermek lazım, ortada buna değer bir şey var çünkü.
Velhasıl 10 numara albüm (10 vermedim ama o kadar da değil). Benim burada gördüğüme en çok sevindiğim çalışmalardan biri oldu. Ayrıca yazar bu kızımızın konserine gidicekti, onla ilgili de bir kaç kelam edebilirse seviniriz.
Konser görsel olarak çok güzel düzenlenmişti, hem sahne arkasında hem de yanlarında bulunan ekranlara o an söylenen şarkıların sözleriyle ilgili görüntüler vs. yayınlandı ve gerçekten etkileyiciydi. Lana’nın arkasında bir kuyruklu piyano, bir gitarist, bir basist, 4 kemanist ve bazı şarkılarda eşlik eden bir kontrabasist (var mı böyle bir kelime?) vardı ve vokalleri bir kenara bıraksak bile müzikal olarak çok doyurucuydu konser kesinlikle. Born to Die’dan az şarkı çalınması benim için hayal kırıklığı oldu, daha çok Paradise’a ağırlık verilmişti maalesef, Young and Beautiful bekliyordum bir de, o da çalınmadı. Lana’nın sesi eski konserlerindeki kadar canlıda kuru ve amatör değil, oldukça geliştirmiş kendini; ama bazı şarkılardaki tonlamaları, hatta kimi zaman sözleri değiştirerek adeta başka şarkılara çevirmesi pek hoşuma gitmedi işin açığı. Summertime Sadness ve Million Dollar Man’i albümdekine çok yakın söyleyerek baya etkiledi gerçi, kapatırken de National Anthem ve üzerine müzisyenlerinin doğaçlama partisyonlarıyla tüyleri diken diken ederek bitirdi.
Kısacası setlist’ten ve bazı şarkıları değiştirmesinden çok memnun kalmasam da, izleyebildiğim için mutluyum. Dark Paradise çalmaması kalbimi kırdı bir de baya, evet.
@Ertuğrul Bircan Çopur, bende konserde sesini yeterince kullanabiliyor mu diye merak etmiştim, izlediğim birkaç videoda hayal kırıklığına uğramıştım çünkü, ama iyi olmuş. Olsa da izlesek biz de.
Ben bu kızın kendisini britney gibi düşüreceğini sanmıyorum, bence daha kaliteli işler çıkacak gibi, umarım böyle devam eder, malum doğru düzgün pek pop dinlemiyoruz, bir de bunu kaybetmeyelim.
Bana göre kadın vokallerin sultanı Jewel’dir… ‘The Ghosts of Christmas Eve’deki eşsiz performansı hala kulak orgazmı yaşatır bana… http://youtu.be/eAODpLKZULA?t=12m37s
ben bu kadını lady gaga gibi bir şey sanıyordum(lady gaga yı da dinlemişliğim yok bu arada sadece sürekli ti ye alınan bir tip olduğunu biliyorum) kritiği okuduktan sonra dinledim ve hastası oldum, burnu estedikmiş götü silikonmuş diyenler var ama müziğine odaklanmak gerek :)
2012′nin en iyi 10 albümü içinde göstermiştim de metal sitesinde metalden başka şeyler dinleyen imansızlar var diye saldıranlar olmuştu.Kritik de yazıldığına göre artık rahatız demektir (agent smith gülüşü).
Bu arada geçen wikipedia’nın Born to Die sayfasında ilginç bir şey dikkatimi çekti review scores bölümünde. ulan o kadar önemli alternatif müzik dergisi-sitesi albümü yerden yere vuran notlar vermiş. Biz metalciler bundan seviyor olmalıyız bu hatunu ahah.
Takip ettiğim tek pop sanatçısı diyebilirim, sesi gerçekten harika.
Sacede blue jeans şarkısını biliyorum bu hatunun. Doğruya doğru ilk dinlediğimde kafama bi ara kan gitmemişti. Çarptı gerçekten. Hem klibi hemde sesi etkileyici geldi. Diğer şarkılarını dinlemedim lakin tek parçada bazen fikir vermeye yetiyor. Müziği ne kadar ana akım pop un içinde yer almıyor gibi gözüksede indie poppun artık mainstreamleştiği bir dönemdeyiz. Müziği tabiki Cristina Aguleraya, Biritniy Spiırs’a benzemiyor. Pop camiasını pek bilmesemde indie-pop tarzında bir sürü populer olmuş şarkıcı görüyorum dergilerde tvde nette. Yani demek istediğim hatun un müziği biraz mış gibi yapıyor. Çok benzersiz gibi dursada bir yerde sıradanlaşıyor. Aynı hissi Audioslave’de yaşamıştım. İlk dinlediğim zaman a…ma koymuştu. Dedim tamam bu albüm rock klasikleri arasına girdi. Ama sonradan etkisi geçti bende nedense bir şekilde. Bu hatun içinde hissetiğim şeyler işte bu.
Bilmiyorum yaptığı vocale soul mu deniyor lakin ben bundan nefret ediyorum işte. Yani beyazların zenciler gibi gırtlaktan söylemeye çalışmasına. Olmuyor abi sırıtıyor. Seveni varki dinleniyor lakin iğreti oluyor abi.Phil Collins, Eric Clapton gibi admlardan nefret etmemi sağlamıştır bu iş. Gerçi Eric Clapton’ın sadece vocali öyle müzisyenliğine saygımız sonsuz.
Blue Jeans’in klibinede değinmek gerek. Sanatsalının nasıl yapıldığını göstermek gerek bu ablaya. Tüm zamanların en erotic kilibi Wicked Game’i izleyin. Eminim aradaki iğreti ile göze kulağa herşeye hoş gelen eroticlikle arasındaki farkı görürsünüz.Kısacası ben bu ablayı sevmedim.
Yazıda da söylendiği gibi ”enstrümanların müzikte ağırlığını hissettirmesi” durumu Lana Del Rey’i farklı kılan ilk sebep. Yapmış olduğu müziğin bir karakteri var yani bence bi Rihanna şarkısını B.Spears söylese pek bir şey değişmez pop piyasasında ama LDR bu açıdan çok özgün. Ayrıca kendini bozacağını hiç sanmıyorum, zaten sanatçının tüketiciye sunulmuş hali bu olduğu için.. Sonuç olarak daha uzun yıllar Lana Del Rey dinleyeceğimi düşünüyorum..
masaüstündeki tek albüm olduğundan ve müzik klasörüne gitmeye üşendiğimden şu aralar dinlediğim tek albümdü. dedim pasifagresif’e bakayım yeni albüm tanıtımına değişiklik olsun burda da lana del rey. en iyisi ben masaüstüne başka albüm atayım.
pop, evet.
Lana Del Rey’in bu kadar küçük görülmesinin, sevilmemesinin sebebi Aysun Kayacıvari tipi ve tumblr kızlarının en büyük gözdesi olması. Tabi bu tip şeylerin olması beni müziği dinlerken olan hislerimi değiştirmiyor, ama insanlardan metal müziğe ön yargılı yaklaşmamalarını beklerken aynı müziği dinlediğim adamın ön yargının tüm varlığını benimsemesi çok saçma bence.
Hastanede kaldığım bir Eylül günü dinledim ilk albümü, bu site ve çeşitli yerlerde çok övülen ve kafamdaki pop müziği özetleyen yorumlar yapılıyordu. Bonus şarkılar dahil toplam 3 kere dinledim albümü, manyak bir deneyimdi. Hala daha ilk albümünü ve Paradise Edition’ı dinlemedim, sırf bu halimle bile bayağı hayranıyım bu kadının. İlk şarkı “Born to Die” da her şeye üstten bakan, olgun bir ses varken bir sonraki “Off to the Races” şarkısında şımarık, genç bir kızın seslerine bürünmesi falan deneyim edilmesi gerekn şeyler bence.
Abi bu arada Carmen kötü şarkı değil ya, deneysel pop şarkısı hatta sfdsgs. Kritik için teşekkürler, çok güzel yazmışsın.
27.04.2013
@Jester, Carmen’a ısınamadım bir türlü ya, bu albüme ait bir şarkı değil gibi hissediyorum hala.
Bir de sanırım sen sormuştun abi, Off to the Races çalmadı maalesef konserde, vokalleri kıyaslayamadım :/
Şu crack whore tripleri gerekten çok sammiyetsiz.Onun dışında hatunun sesi ve bazı şarkıları gerçekten güzel.
28.04.2013
@ben, Su wall of textler arasindaki en cok katildigim post oldu herhalde. Ama bu kadar “alengirli” olmasinin da seysi bu sanirsam.
Tiamat’in son albümünde born to die kavırı vardı. .(ortama biraz metal katalim da sonra laf olmasin :p )
Öncelikle kritik için teşekkürler. Hem burada varolması sevindirdi hem de gayet güzel özetlenmiş her şey.
Yukarıda @Jester da değinmiş, insanların önyargıyla kendinden uzaklaştırdığı müziği seven insanların bu ve bunun gibi albümlere aynı şeyi yapması büyük talihsizlik gerçekten. Önyargıları yıkıp kulak vermek lazım, ortada buna değer bir şey var çünkü.
Velhasıl 10 numara albüm (10 vermedim ama o kadar da değil). Benim burada gördüğüme en çok sevindiğim çalışmalardan biri oldu. Ayrıca yazar bu kızımızın konserine gidicekti, onla ilgili de bir kaç kelam edebilirse seviniriz.
27.04.2013
@Mert, Ben teşekkür ederim.
Konser görsel olarak çok güzel düzenlenmişti, hem sahne arkasında hem de yanlarında bulunan ekranlara o an söylenen şarkıların sözleriyle ilgili görüntüler vs. yayınlandı ve gerçekten etkileyiciydi. Lana’nın arkasında bir kuyruklu piyano, bir gitarist, bir basist, 4 kemanist ve bazı şarkılarda eşlik eden bir kontrabasist (var mı böyle bir kelime?) vardı ve vokalleri bir kenara bıraksak bile müzikal olarak çok doyurucuydu konser kesinlikle. Born to Die’dan az şarkı çalınması benim için hayal kırıklığı oldu, daha çok Paradise’a ağırlık verilmişti maalesef, Young and Beautiful bekliyordum bir de, o da çalınmadı. Lana’nın sesi eski konserlerindeki kadar canlıda kuru ve amatör değil, oldukça geliştirmiş kendini; ama bazı şarkılardaki tonlamaları, hatta kimi zaman sözleri değiştirerek adeta başka şarkılara çevirmesi pek hoşuma gitmedi işin açığı. Summertime Sadness ve Million Dollar Man’i albümdekine çok yakın söyleyerek baya etkiledi gerçi, kapatırken de National Anthem ve üzerine müzisyenlerinin doğaçlama partisyonlarıyla tüyleri diken diken ederek bitirdi.
Kısacası setlist’ten ve bazı şarkıları değiştirmesinden çok memnun kalmasam da, izleyebildiğim için mutluyum. Dark Paradise çalmaması kalbimi kırdı bir de baya, evet.
27.04.2013
@Ertuğrul Bircan Çopur, Zaten Dark Paradise ve Off to the Races albümün dışlanan şarkıları ya. Oysa iki şarkı da benim favorim.
27.04.2013
@Jester, Aynen. Konserlerde söylemekten korkuyor olabilir, Off to the Races’daki tonlamalar falan konserlerde riskli şeyler.
27.04.2013
@Ertuğrul Bircan Çopur, bende konserde sesini yeterince kullanabiliyor mu diye merak etmiştim, izlediğim birkaç videoda hayal kırıklığına uğramıştım çünkü, ama iyi olmuş. Olsa da izlesek biz de.
Sözlüğe derhal ‘Metal sitesi diye girdik, Lana Del Rey çıktı röröeöerö’ entryleri girilmesini bekliyorum.
Ben bu kızın kendisini britney gibi düşüreceğini sanmıyorum, bence daha kaliteli işler çıkacak gibi, umarım böyle devam eder, malum doğru düzgün pek pop dinlemiyoruz, bir de bunu kaybetmeyelim.
poplamayın, beni de poplatacaksınız.
İstanbul’a geliyor gibi. http://playtusu.com/haber/detay/491/lana-del-reyle-7-temmuzda-randevu-aldik
03.05.2013
@Baybora, :) http://www.pasifagresif.com/2013/05/lana-del-rey-7-temmuz/
03.05.2013
@Batuhan Bekmen, Konser konusunda pek şikayet edemeyeceğiz gibi bu yıl.
03.05.2013
@Baybora, Kesinlikle. Devamı da gelecektir eminim.
Bu kadının sesi bana fazla erkeksi geldi…
Bana göre kadın vokallerin sultanı Jewel’dir… ‘The Ghosts of Christmas Eve’deki eşsiz performansı hala kulak orgazmı yaşatır bana… http://youtu.be/eAODpLKZULA?t=12m37s
hem göze, hem kulağa yani…
Müthiş bir sesi var gerçekten de etkilenmemek elimde değil.Alternatif tarzları da bizlere tanıttığı için PasiAgresif’e sonsuz teşekkürler.
ben bu kadını lady gaga gibi bir şey sanıyordum(lady gaga yı da dinlemişliğim yok bu arada sadece sürekli ti ye alınan bir tip olduğunu biliyorum) kritiği okuduktan sonra dinledim ve hastası oldum, burnu estedikmiş götü silikonmuş diyenler var ama müziğine odaklanmak gerek :)
2012′nin en iyi 10 albümü içinde göstermiştim de metal sitesinde metalden başka şeyler dinleyen imansızlar var diye saldıranlar olmuştu.Kritik de yazıldığına göre artık rahatız demektir (agent smith gülüşü).
Bu arada geçen wikipedia’nın Born to Die sayfasında ilginç bir şey dikkatimi çekti review scores bölümünde. ulan o kadar önemli alternatif müzik dergisi-sitesi albümü yerden yere vuran notlar vermiş. Biz metalciler bundan seviyor olmalıyız bu hatunu ahah.
Slutwave akımından…
10.01.2014
@moruk, *buraya patriyarka düşmanı, feminist bir yorum gelecek.*
Lana Del Rey konusunda yapılmış en güzel ve en haklı yorum “Instagram kuşağının Marilyn’i olduğu”dur bence.
bu albüm ve lady gaga’nın fame monster’ı modern pop için başyapıt kategorisinde.