Bundan altı yıl önce Perturbed ile tanıdığım ve “Ameoba” ile topyekün benimsediğim Frtansız grup HACRIDE, “Lazarus” ile asıl vuruşunu yapmış ve son derece zeki ve akılda kalıcı bir progresif death metalle pek çok insanı kendine çekmişti. “Lazarus”un kendine özgü bir hava barındırması, her şarkının bir karakteri olması, elemanların hiç gösterişe girmeden üstün müzisyenler olduklarını belli etmeleri ve hepsinin tepesinde HACRIDE’ın ne yaptığını bildiğini hissettiren bir anlayış olunca, her ne kadar zaten bayağı bir süredir ortalarda olsalar da grubun ileride de iyi şeyler yapacağına dair bir düşünce peydahlanmıştı; hem “metalin yeni kalesi Fransa abi yæææ” diyen benim gibi metal ineklerinde, hem de… Hem de albümü dinleyen ve müzik konusunda az biraz birikimi olan herkeste. Zira “Lazarus” iyiydi, zira “Lazarus” güzeldi. Bunu görmemek imkânsızdı.
Gelelim yeni karanlığımıza. “Back to Where You’ve Never Been” grubun dördüncü albümü. 16 Nisan’da piyasaya çıktı ve doğal olarak şimdilik anormal bir etki yaratmadı. Bunun sebebi, elbette ki albümün müzikal içeriği değil; HACRIDE’ın henüz tam anlamıyla “bilinen” bir grup olmaması. Peki “Back to Where You’ve Never Been” bu durumu değiştirebilecek mi? Bu soruya net bir cevap vermek elbet mümkün değil; bunu zaman gösterecek. Ben sadece umuyorum, istiyorum.
Albüme geçelim. Öncelikle “Back to Where You’ve Never Been”, ilk dinlemeler ve ilk heyecan anlamında “Lazarus”un yaptığı etkiyi yapamadı. Misal bir Act of God ilk girdiğinde Kadıköy-Üsküdar minibüsündeki mahalle baskısına aldırmadan “Hasktiramnakymbunebiçimrif” diye bağırıp yol kenarına atılan ben, “Back to Where You’ve Never Been”i ilk iki dilemem sırasında gayet usturuplu, sessiz sakin bir yolcuydum.
Derinlerine inildiğinde gayet karanlık bir albüm “Back to Where You’ve Never Been”. İçinde BURST’ten ENSLAVED’e pek çok farklı grubun, sludge, progresif metal, death metal, djent gibi tarzın işaretlerini barındıran, hayli eklektik olmasına rağmen yine de kendisi olabilen bir çalışma. HACRIDE’ın gelecekteki tınısına, kimliğine ne katacak, hatta bir şey katacak mı onu zaman gösterecek, lâkin bariz olan bir şey var ki, o da adamların, diğer pek çok Fransız grup gibi, Fransa’dan çıktıklarını bir şekilde hissettirebiliyor oluşları.
Davulcu ve vokalist değişiminin gruba yarayıp yaramadığına dair bir yorum yapmak niyetinde değilim. Öncekiler de iyiydi, şimdikiler de iyi. Peki öyleyse, bu kadar yetenekli adam bolluğu vardı, neden Fransa gençliği bunca yıl bekledi, bunca yıl sessiz kaldı? Madem müziğe bu kadar yatkın adamlarsınız, neden doksanları heba ettiniz, ne oldu da Fransa 2000’lerde patladı? Deli mi sikti, nedir?
Albümü dinlerken fark ettiğiniz başlıca konulardan biri, pek çok yerde iniş çıkışların olduğu ve adeta birbirine bağlanan şarkılardan oluşan bir şey dinliyor olduğunuzu hissetmeniz. Şarkılardaki tansiyon zaman zaman en diplere gidiyor, sizi oraya alıştırıyor, zaman zaman da hiç beklemediğiniz şekilde patlayarak en üstlere çıkıyor, adeta güç, öfke, keder, artık hangisi denk gelmişse onu fışkırıyor. Şarkıların “Lazarus”taki kadar akılda kalıcı olduğunu söyleyemeyeceğim. O albüm baştan sona, bir bütün olarak hep yukarılarda bir kalitedeydi. “Back to Where You’ve Never Been”de ise, nasıl diyeyim, çok da hasta olmayacağınız, daha sıradan yerler de mevcut. Ama albümü rif rif, bölüm bölüm analiz etmeye çalışmak yersiz olur. O sebepten bu tarz bir eleştiri yoluna gitmeyelim.
Net şekilde diyebileceğim, bu albümün beni “Lazarus” kadar etkilemediği, ancak yine de gayet iyi olduğu. İçinde bir sürü fikir, hatta ilham verici fikir olan, yaratıcı, kalp atışlarınızı hızlandıran, kafa sallatan, kısacası beyin dokunuza öyle ya da böyle müdahale etmeyi başaran bir çalışma. “Lazarus”un ardından geçen dört yılın ardından daha iyisini bekliyor muydum, açıkçası kesin bir şey diyemem. Beklemiyordum desem yalan olur, bekliyordum desem de gruba haksızlık olur. O yüzden kararı kendiniz verin. Ama öyle ya da böyle HACRIDE dinleyin. Her şekilde dinleyin. HACRIDE iyi bir grup.
Kadro Benoist Danneville: Bas
Adrien Grousset: Gitar
Florent Marcadet: Davul
Luis Roux: Vokal
Şarkılar 1. Introversion
2. Strive Ever to More
3. Synesthesia
4. Overcome
5. Edification of the Fall
6. To Numb the Pain
7. Ghosts of the Modern World
8. Requiem for a Lullaby
@Ali Karabacak, Aynı duyguları paylaşıyorum. Hatta Lazarus’tan bile iyi olur gazıyla dinledim ama baya baya hayal kırıklığına uğradım ben de. Belki de fazla yüksekti beklentilerim bilmiyorum,ama ne olursa olsun Overcome haricinde şu albümde dönüp bir daha dinleyeceğim bir şarkı yok. Belki zamanla.
Birkaç kez albümü dinledikten sonraki fikrim lazarus’tan dahi daha modern ve zamanına hitab ettiği yönünde. Hoş albüm özellikle atmosferi ve kılda
Bıaktığı etki son derece iyi.
Albümü tanıtan arkadaşın tuhaf anlatım tarzı ve lugat kullanımınd argoya kaçan davranışlarıda pek bir acayip kaçmış. Taksimdeki taksilerden birine binmiş gibi hissetirdi.
albümü ilk dinlediğimde “iyi ya fena değil” diyordum, sonra “yok ya vasat” demeye başladım, şimdi ise berbat diyorum. hani ilkten vasat bulursun bi albümü sonradan güzelleşir genelde, bu tam tersi. dinledikçe soğuyorum baya baya mainstream progresif sikimsonik metal yapmışlar. bundan önce çıkardıkları 3 albümde şaheser bence. modern olucaz diye saçmalamışlar. çok yazık olmuş.
Bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı bu albüm. Dinlerken çok sıkıldım açıkçası. Umuyorum ki bi süre sonra bu laflarımı bir bir yutarım.
30.04.2013
@Ali Karabacak, Aynı duyguları paylaşıyorum. Hatta Lazarus’tan bile iyi olur gazıyla dinledim ama baya baya hayal kırıklığına uğradım ben de. Belki de fazla yüksekti beklentilerim bilmiyorum,ama ne olursa olsun Overcome haricinde şu albümde dönüp bir daha dinleyeceğim bir şarkı yok. Belki zamanla.
İlk bir kaç dinleyişde beni de pek etkilemedi albüm, ama daha fazla dinlemek lazım tabi. Hacride lan bu.
Birkaç kez albümü dinledikten sonraki fikrim lazarus’tan dahi daha modern ve zamanına hitab ettiği yönünde. Hoş albüm özellikle atmosferi ve kılda
Bıaktığı etki son derece iyi.
Albümü tanıtan arkadaşın tuhaf anlatım tarzı ve lugat kullanımınd argoya kaçan davranışlarıda pek bir acayip kaçmış. Taksimdeki taksilerden birine binmiş gibi hissetirdi.
albümü ilk dinlediğimde “iyi ya fena değil” diyordum, sonra “yok ya vasat” demeye başladım, şimdi ise berbat diyorum. hani ilkten vasat bulursun bi albümü sonradan güzelleşir genelde, bu tam tersi. dinledikçe soğuyorum baya baya mainstream progresif sikimsonik metal yapmışlar. bundan önce çıkardıkları 3 albümde şaheser bence. modern olucaz diye saçmalamışlar. çok yazık olmuş.