“Zevkler ve renkler tartışılmaz”. Bir yazıya bundan daha klişe bir cümleyle başlanabilir mi bilmiyorum ama bir şeylerin klişe olmasının ilk şartı da, o şeyin çok sık bir şekilde dile getiriliyor ya da yaşanılıyor olması değil midir? Klişeleşmiş durum ve ya cümleler, önümüze klişe olarak gelebilmek için feleğin çemberinden yüzlerce kez geçmiş, doğrulukları nesiller boyu test edilmiş ve onaylanmış, sonra da çoğunlukça geçerli bulunup -adeta bir seleksiyona uğrayarak- önümüze; “bakın, ahan da klişe! ” diye sunulmamış mıdır? Şimdi de günümüz insanının klişelere olan bakışını ele alalım: Bayatlık, kokuşmuşluk, basitlik, sıradanlık ve hatta “klişelik”.
23 (yazıyla: yirmi üç) yıllık dinleti hayatımda önce ninnileri sevdim, büyüdükçe pop dinledim, bir dönem arabeske yöneldim, özgün müziği dinlediğim zamanlar oldu, belki bir dönem de folk dinledim. Sonra felk dinledim, sonra melk, sonra metlk, derken metallica oldu, böyle oldu, şöyle oldu derken en son “metal” oldu. Müzik zevkim, her seferinde değişti. Hatta metal dinlerken bile dinlediğim alt türler, sıklıkla değişti. Durum böyleyken, zevkler konusunda nasıl diretebilirim ki? Birinin zevk meselesini nasıl tartışabilirim ki? Bu kadar kaygan ve değişken bir şey, nasıl sabitlenebilir ki? Klişeleri sevip, koruyalım gençler. Klişe iyidir.
Asıl konumuza gelirsek, Chaosweaver ile tanışıklığım yine böyle zevk çalkantısı yaşadığım bir zamanda; senfonik black metale sardırdığım zamanlarda oldu. Chaosweaver, 2004 yılında, metalcinin kutsal topraklarında hayat bulmuş Helsinkili bir oluşum. Grup, hayatın ve doğanın ikiliğine, her insanın da aslında çift yaratıldığına olan inancı gereği, şu ana kadar sadece iki full-length albüm, iki demo, iki de single kaydetmiş. Kısacası gruba 2’nin grubu diyebiliriz, heh heh..
“Puppetmaster of Pandemonium” bizimkilerin ilk albümü ve albümdeki konuk sayısından anlıyorum ki bu elemanların arkası bayağı sağlam. Swallow the Sun’dan Aleksi Munter, Moonsorrow’dan Ville Sorvali ve benim için öylesine iki gruptan Jules Naveri ile Rotten diye iki eleman var. Moonsorrow deyince gözler açıldı, değil mi? Akıllı olun, adam olun böyle.
Albümü müzik oynatıcınıza taktığınız zaman sizi çarpan ilk şeyler; orkestrasyonların gücü, koro vokaller ve vokal çeşitliliği oluyor, yani en azından bende öyle oldu. Metal müzikte orkestrasyonu, bıçak sırtı olarak görüyorum ben; iyi ve ince bir dokuma, yapılan işi vezir ederken dozajın artması ya da yanlış kullanılması, meseleyi suratına kilolarca makyaj yapan bir kokonaya çevirebilir. Ancak ne mutlu ki; bu albümdeki bu iş, hem çok iyi kotarılmış hem de bununla da kalınmayıp çeşitli endüstriyel dokunuşlarla da süslenmiş. Yani karşınızda bir kokona değil, bir Scarlett Johansson var beyler, siper alın.
Scarlett dedik, vokaller arada kaynadı. Albümdeki vokal görevini birkaç kişi paylaştığı için şarkıları dinlerken hem brutal vokale hem scream’e hem de konuşmalara ve fısıltılara denk gelmeniz mümkün. Tüm bu çeşitlilik, iyi dengelenip her eleman da işini iyi yapınca olay tam bir ziyafete dönüyor.
Şarkıların genel yapısına baktığımızda; klavye ve orkestrasyonun ana melodileri oluşturduğu, gitarların da melodiye eşlik etmekten çok, rif bazlı çalıştığı bir yapı görüyoruz. Durum böyle olunca -herkes kendi işine bakınca ( sosyal mesaj )- ne klavyeler gitarları boğuyor, ne de gitarlar “olum burası metal müzik lan, siktir git düğününe oyna !!1!” deyip terbiyesizlik yapıyor. Yani öyle orkestrasyon uğruna yok edilmiş ya da az uğraşılmış bir gitar işçiliği yok çok şükür. Gitarlar için söylemeyi unuttuğum bir konu da; sınırlı sayıda olmalarına rağmen soloları çok beğenmem. Hafiften doğu ezgisi tınlamaları var hep, keşke biraz daha fazla olsalarmış.
“ Kıyas yapma, biri değerinden düşer ” sözüne biat ederekten, albümdeki favori şarkılarımı yazmak istemiyorum, sadece White Noise şarkısını diğerlerinden biraz daha az sevdim diyebilirim. Onun dışındaki tüm şarkıları beğendim ve yıllardır eskitemeden dinliyorum.
Tüm diyeceklerim bunlardı hakim beyler, gerisi sizin meraklanıp, albümü edinip, dinlemenize kalmış. Chaosweaver, güzel bir oluşum ve benim sevdiğim bir müzik yapıyor. Black metale iyi yedirilmiş bir senfoni ve karanlığı seviyorsanız, müzikteki black metal hissiyatını seviyorsanız Chaosweaver’ın sofrası herkese açık. Şurdan ayranla tuzluğu uzatır mısın?
Kadro Cypher Commander: Vokal
Kole: Gitar
Thab Picard: Klavye
Ezzymania 2000: Solo gitar, vokal
Albert von Fleischer: Gitar
Max Power: Bas, vokal
Jack Tyger: Davul
Şarkılar 1. Flaming Rain
2. Locked in a Coffin
3. White Noise
4. Cult of Joy
5. Horned Serpent
6. Buried in a Swamp
7. Angel
8. Denied Memories
9. Beneath the Silent Cities
10. Son of the Moon
amma logo araklamışsınız arkadaş