Merhaba, günaydın, tünaydın, iyi akşamlar, iyi geceler hatta selamün aleyküm sevgili okuyucularım. Herkes, demin saydığım hitaplardan ihtiyaç duyduğu herhangi birini alıp, kritiği okumaya geçebilir.
Yaptığım iş (öğrencilik), ve okuduğum bölüm (5. sınıf tıp) sebebiyle çok fazla ders çalışmak zorunda kalan bir insanım. Eğer hayatınızın pek çok gününde, ders çalışmak gibi sıkıcı bir eylemi gerçekleştirmek durumunda kalıyorsanız, bu eylemi eğlenceli hale getirmek için pek çok yönteme başvurabiliyorsunuz:
Okuduğunuz sayfaya saçma salak şeyler karalamak, burun karıştırmak, sevgilinizin ya da platonik aşkınızın ismini yazmak, kimi zaman bu ismi bir kalple çerçevelemek, o da yetmezse bir okla o ismi delmek (kişiyi değil)… Şahsim olarak ben, tüm bunları denedim ama hepsi çok kısa anların kurtarıcısı oldukları için, bu durum beni daha uzun ömürlü arayışlara itti ve aradığım şeyi müzikte buldum. Ders çalışırken müzik dinleme fikri güzeldi de, bir sorunumuz daha vardı. Şöyle ki ; ben, bir metal müzik dinleyicisiydim ve dinlemek için daha hafif şeylere ihtiyacım olabilirdi. İşte bu içinden çıkılması güç durum, beni God is an Astronaut, Tiamat, Tenhi, Empyrium, Uaral ve daha şu an yazmaya üşendiğim pek çok iyi huylu, yumuşak başlı gruplarla tanıştırdı.İşte bu günkü konuğumuz Psychic Ills de bu sebepten tanıştığım oluşumlardan biri.
Psychic Ills, 2003 yılında Amerika’da kurulmuş bir experimental – psychedelic rock grubu (tr00 metalciler dağılabilir) . Grubun bu gün inceleyeceğimiz albümü, elemenların şu ana kadar kaydettiği dört albümün dördüncüsü olan, 2013 çıkışlı One Track Mind. Oluşumun önceki işlerini henüz dinleme fırsatım olmadığı için öncekilerle bağdaştırmadan, sadece bu albüm için bazı sözler hazırladım.
One Track Mind albümünü müzik oynatıcınıza attığınız andan itibiren, ne kadar tatlı bir soundla karşı karşıya olduğunuzu hemen anlıyorsunuz. Karşınızda olan şey, tam anlamıyla bir gitar albümü. Elemanlar, oturup tek tek her melodiyi ince ince işlemişler, her birini ayrı bir ilgi ve alaka ile kaydetmişler, su vermişler, büyütmüşler. Tüm albüm boyunca bu melodilerin temposu ne artıyor ne de azalıyor, hep ortalama bir düzeyde gayet rutin akiyor. Bu rutinlik mevzusu devam ettikçe sizde de bir hipnoz ve trans durumu baş gösterebiliyor, dinlediğiniz müzikle beyninizdeki albüm kapağının yansımaları birleşince odanın içinde, beyaz bir dumanın etrafı kapladığı hissiyatı oluşabiliyor. Tüm albüme hakim olan bu psychedelic hava, bazen kendini gayet doomy melodilere ya da akustik bir gitara saklayabiliyor.
Monotonluk ve hipnoz demişken bu durumların oluşmasında büyük pay sahibi olan vokal ve davul kullanımından da bahsetmek lazım. Vokalist abimiz, albüm boyunca ne sesinin yukseltip saygısızlık yapıyor ne de sesini alçaltıp eziklik psikolojisine giriyor. Aynı tonda devam eden ses desibeline, biraz melodi varyasyonu ve biraz da eko eklenerek gayet leziz bir tat yakalamış. Baterist kardeşimize gelirsek, onun da neredeyse tüm albümü “dub-tıs dub-tıs dub-tıs.. ” diye diye bitirdiğini söyleyebiliriz. Tüm bateri setini tek uzvuyla çaldığını ya da daha kötü ihtimalle, sadece tek uzva sahip olduğunu düşünüyorum bu herifin. Lan oğlum, bütün bir albüm boyunca bir tek atak bile yapmaz mı insan lan? İşte kazın ayağı, öyle değilmiş. Eğer kişi, işin ehliyse, atak da yapmayabiliyormuş demek ki. Çünkü davulcunun bu basit ve tekdüze yaklaşımı, albümdeki ruhun o sakin ve rutin yapısına zeval getirmemesi için gerekli bir adımmış meğer.”Ne de çok yanılmışım, dinleyince anladım” . Neyse, kendimi daha fazla batırmadan, bateristin az emekle çok yemeği kaptığını söyleyebilirim.
Albümün en büyük iş çıkaranlarını ise en sona sakladım: Gitar, bas gitar ve klavye kombosu. Eserin en can alıcı işlerini de işte bu enstrümanlar üstlenmiş. Üstte de değindiğim gibi, gitar melodileri gerçekten çok çok iyi hazırlanmışlar ve klavye de hiç öyle “ assolist ben olmalıyım lan! ” triplerine girmeden alttan alttan çok güzel desteklemiş gitarları (alttan alttan desteklemek?) . Bu ikiliye de kem söz etmek düşmez. Ama arkadaş, albümde bas çalan bir abla var ki, hiç sormayın. Bu abla, oyle bir abla ki, pek çok bas çalan erkek meslektaşı, onun olmayan hayalarını yesin diyorum başka da bir şey demiyorum. Dinleyin ve hissedin o lömbür lümbür baslarin, kulaklarınızdaki pası zımparalamasını. Ne kadar boktan bir ses sisteminiz olsa bile duyulacağına eminim o güzelim tel gıcırtılarının.
Yazımı burada bitirmek istiyorum artık. Eğer okumaktan sıkılıp da sadece son paragrafı okuyorsanız , söyleyebileceğim en çarpıcı şey: ”Tahmin ettiğim üzere GHOST’u çok seviyor ve psychedelic rock’tan da hoşlanıyorsanız bu gruba kesinlikle bir şans verin.” demek olacaktır. Öpüldünüz.
Kadro Tres Warren: Gitar, vokal
Elizabeth Hart: Bas
Chris Millstein: Davul
Scott Ryan Davis: Gitar
Scott Davis: Klavye
Şarkılar 1. One More Time
2. See You There
3. Might Take A While
4 Depot
5. Tried To Find It
6. FBI
7. I Get By
8. City Sun
9. Western Metaphor
10. Drop Out
@patognomonic, Ne güzel :) The Doors bana göre psychedelic rock’ın en zirvesidir. Onlar başta olmak üzere, Pink Floyd (Sadece ilk albümleri psychedelic rock’tır. Syd Barrett’in şizofreni hastalığının ortaya çıkması ve LSD tripleri yüzünden gruptan çıkınca, grubun psychedelic yanı kalmadı. ) birde Syd Barrett’ın kendi solo albümleri de çok iyidir özellikle ”Barrett” Syd Barrett zaten psychedelic’in vücut bulmuş halidir.
Jefferson Airplane’i çok severim. Surrealistic Pillow albümleri favorimdir. Bunun dışında en sevdiğim psychedelic rock albümü The Doors – Strange Days. Bu albüm, diğer albümlere nazaran çok bilinmese de, şahsımca en iyisidir.
Günümüz grupların gelirsek (Bunlar tam psychedelic sayılmıyor): Tame Impala, Elf Power, The Dandy Warhols (bu tam psychedelic değildir ama etkisi hissedilir)
@patognomonic, Sanaşöyle bir güzellik yapayım bu konuda; ”love, peace and poetry” serilerine gözatmaya çalış ingiltere serisi brnim hoşuma gider ama hepsi ayrı bir güzelliktir.. Günümüz gruplarından özellikle The Black Angels’ın passover albümüyle başlayıp diskografilerine inmeni:) samsara bluess experiment (instrumantal) ve the black mountains gibi grupları da es geçmemeni öneririm.Köklerden devam edersem Rotten A. dediklerinin yanı sıra Greatful dead,Red Dirt ve The
Velvet Underground (ki bana göre şu an yeryüzünde bulunan en kaliteli rock gruplarına babalık etmiş bir gruptur… LULU albümüne takılma:) şimdilik ilk aklıma gelenler bunlar.Tek kişilik oluşuma girmedim ama günümüz bazında jeffrey lewis ve bonnie prince billy bu müziğe lozanlık eden adamları da dinlemeni tavsaye ederim.
başlık yardı beni. çok güzel bir yazı olmuş ayrıca
18.03.2013
@Itachi, teşekkür ederim.sevindim
Psychedelic rock en sevdiğim müzik türüdür. Ve bu müzik, algı kapıları açılmadan yapılmamalı bana göre.
Gruba gelirsek. Dinlediğim bir grup değil, adını duymuştum ama siklemedim. Bu kritiğin gazıyla, son albümü indirip, yorumumu ekleyeceğim. Teşekkürler.
Birde, Sasha Grey bakışlı bas gitariste uyuz oldum.
18.03.2013
@Rotten Angel, psychedelic rock i ben de çok severim. .varsa, bir iki tavsiyeni almak isterim
18.03.2013
@patognomonic, Ne güzel :) The Doors bana göre psychedelic rock’ın en zirvesidir. Onlar başta olmak üzere, Pink Floyd (Sadece ilk albümleri psychedelic rock’tır. Syd Barrett’in şizofreni hastalığının ortaya çıkması ve LSD tripleri yüzünden gruptan çıkınca, grubun psychedelic yanı kalmadı. ) birde Syd Barrett’ın kendi solo albümleri de çok iyidir özellikle ”Barrett” Syd Barrett zaten psychedelic’in vücut bulmuş halidir.
Jefferson Airplane’i çok severim. Surrealistic Pillow albümleri favorimdir. Bunun dışında en sevdiğim psychedelic rock albümü The Doors – Strange Days. Bu albüm, diğer albümlere nazaran çok bilinmese de, şahsımca en iyisidir.
Günümüz grupların gelirsek (Bunlar tam psychedelic sayılmıyor): Tame Impala, Elf Power, The Dandy Warhols (bu tam psychedelic değildir ama etkisi hissedilir)
18.03.2013
@Rotten Angel, vaay koçum a bak hele..teşekkür ederim..paylasmak guzel şey :)
21.03.2013
@patognomonic, Sanaşöyle bir güzellik yapayım bu konuda; ”love, peace and poetry” serilerine gözatmaya çalış ingiltere serisi brnim hoşuma gider ama hepsi ayrı bir güzelliktir.. Günümüz gruplarından özellikle The Black Angels’ın passover albümüyle başlayıp diskografilerine inmeni:) samsara bluess experiment (instrumantal) ve the black mountains gibi grupları da es geçmemeni öneririm.Köklerden devam edersem Rotten A. dediklerinin yanı sıra Greatful dead,Red Dirt ve The
Velvet Underground (ki bana göre şu an yeryüzünde bulunan en kaliteli rock gruplarına babalık etmiş bir gruptur… LULU albümüne takılma:) şimdilik ilk aklıma gelenler bunlar.Tek kişilik oluşuma girmedim ama günümüz bazında jeffrey lewis ve bonnie prince billy bu müziğe lozanlık eden adamları da dinlemeni tavsaye ederim.