Bir rüya gibi başlamıştı MUTINY WITHIN’in hikayesi. Daha albümleri bile çıkmadan Roadrunner Records’la anlaşmışlardı. Reklamları her yerde karşımıza çıkıyordu. “Şöyle iyi bir grup, böyle müthiş bir albüm geliyor” diye bağırıyordu Roadrunner; desteği en başından almışlardı, işleri kolaydı.
Sonra albüm çıktı. Grup deli gibi konser vermeye başladı. Bir çok büyük grubun altında çaldılar, yaşıtlarının hayal bile edemeyeceği boyutlarda salonlara konser verdiler. Öyle ki, vokalist Chris Clancy İrlanda’dan çıkıp ABD’ye taşındı. Yarınlar heyecan doluydu.
Albüm de genel olarak her yerde övüldü, MUTINY WITHIN’in yakın dönemin en önemli gruplarından birinin doğduğu vurgulandı.
Sonra bir anda her şey yok oldu.
Roadrunner, albümün yeterince satmaması dolayısıyla MUTINY WITHIN’le iplerini kopardı.
Reklamlar bitti.
Konserler bitti.
Klipler bitti.
Röportajlar bitti.
Gruba ayrılan bütçe bitti.
İkinci albüm ödeneği, bitti.
Kısacası, Roadrunner’ın tek bir kararıyla, MUTINY WITHIN bitti.
Sonrası üzücüydü. Vokalist Clancy, dışarıdan her şeyin güzel gözüktüğünü, ancak tüm o promosyona, konserlere, pohpohlanmaya rağmen bugüne dek gruptan 100 Dolar dahi kazanmadığını açıkladı, müzik sektörünün bir yalan olduğunu ifade etti; bu şartlarda ABD’de yaşamaya devam edemeyeceğini söylerek ülkesine döneceğini söyledi.
Grup da, hiçbir zaman dağıldığını açıklamamış olsa da, süresi belirsiz bir ara verdiklerini, yeni albüm için yazılmış birtakım şeyleri zaman içinde yayınlamayı düşünebileceklerini duyurdu.
Böylesi yetenekli bir grubun sonunun böyle olması, ilk albümü çok seven benim gibiler için tatsız bir durumdu.
Aylar sonra grup, ikinci albümü kendi imkânlarıyla yayınlayacağını duyurdu. Mastering’i ve miksajı vokalist Clancy tarafından İrlanda’da yapılan albüm, grubun kendi imkânlarıyla piyasaya sunuldu. Albüme gelen tepkilerin çok olumlu olması, elemanları devam etme kararı almaya itti ve ben de bu cümleyle albüm öncesi kısmını noktalıyor ve “Synchronicity”ye geçiyorum.
MUTINY WITHIN, öncelikle kendi tınısını oturtmuş bir grup. Şarkılarında hakim olan genel bir hava var ve bu hava size MUTINY WITHIN dinlediğinizi hissettiriyor. Her biri enstrümanlarında gayet becerikli olan grup elemanları, opera eğitimli Chris Clancy’nin her tür vokali yapmaya uygun sesi ve üstüne üstlük beste yapma konusunda da doğuştan gelen bir yetenk olunca, ortaya işe yarar bir karışım çıkıyor.
Albümün yapıldığı şartların ilk albümün gerisinde olduğu, grubun “Synchronicity”ye dair pek çok şeyi –ya da her şeyi- kendisinin karşıladığı düşünüldüğünde, “Synchronicity”deki tutku daha iyi görülebiliyor. Clancy’nin çığlıklarında, kükremelerinde bir meydan okuyuş, gitar sololarında, yırtıcı rif ve davul kullanımında hep bir hırs ifadesi kulağa çarpıyor. Bu açıdan MUTINY WITHIN’i tebrik etmek gerek.
Lâkin burada fakire, düşmüşe yardım etmiyoruz, albüm incelemesi yapıyoruz. O yüzden albümün eksik taraflarını da söylememek olmaz. “Synchronicity”, bariz biçimde ilk albümün bir devamı niteliğinde. Tümüyle aynı formüller üzerine kurulu, zaman zaman sanki ilk albüme giremeyen şarkılardan oluştuğu düşünülebilecek düzeyde “tutan formülü devam ettirme” yönünde bir çalışma.
Bu bazı anlarda biraz fazla ileri gidiyor ve farklı şarkılarda aynı nakaratı dinliyormuş gibi hissetmenize dahi yol açıyor. Benzer şekilde, bazı şarkıların birbirine fazla benzediği ve ilk albümün orijinalliğinin ekmeğini yeme çabasında olduğu hissediliyor.
Olumsuzluğu artıran diğer etmense, albümde ilk albüme oranla hissedilen hit şarkı azlığı. İlk albümde dinler dinlemez çarpan pek çok şarkı olsa da, “Synchronicity”de böyle bir ilk dinlemede “ananskim” dedirten şarkı yok, ya da iyimser bir ifadeyle, çok daha az.
AMA.
Tüm bunlar, albümün iyi olmasını engelleyemeyecek düzeydeki ayrıntısal olumsuzluklar. Paragraf paragraf bahsedince sanki albümü beğenmemişim gibi gelebilir, ancak bahsettiğim bu detaylar, “Synchronicity”nin bir MUTINY WITHIN albümü olduğu, kısacası iyi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Dediğim gibi, grup beste yapmayı cidden iyi biliyor. Özellikle iki gitar ve klavye birlikte çok başarılı şekilde ve iyi fikirler eşliğinde kullanılıyor ve ortaya grubun bir önceki albümde yarattığı tınının bir devamı çıkıyor.
Yazı uzun oldu, daha da kastırmayalım. “Synchronicity” iyi bir albüm. İlk albüm kadar iyi değil, ancak grubun sıkıntılar içinde çıkardığı bu albümün ardından çıkaracağı üçüncü albümün daha iyi olacağını belli edecek kadar da güçlü bir iş.
Kadro Andrew Jacobs: Bas, vokal
Bill Fore: Davul
Brandon Jacobs: Gitar
Dan Bage: Gitar
Chris Clancy: Vokal
Andrew Stavola: Klavye
Şarkılar 1. Embers
2. In My Veins
3. In a Moment
4. Falls to Pieces
5. Machines
6. Never
7. Become
8. Lights
9. Balance
10. Life to Dust
11. Signs
12. The Unsaid
yazı çok güzel olmuş, bi nefeste okudum. grubu ilk defa dinledim az önce ilk albümden awake ve bu albümden embers klibiyle. şirket ayrılığından sonra elemanların çok genç yaşlarda yaşadığı hayalkırıklığını ve belki de travmayı gerçekten anlamak lazım. ama şu embers klibindeki mesaj olayı olmamış, nasıl ki protest the hero yardım kampanyası felan düzenlediyse, gruba da bu bağlamda destek olunabilir. hatta sumerian records gibi firmalar da kapı açabilir bu gruba.
yazı çok güzel olmuş, bi nefeste okudum. grubu ilk defa dinledim az önce ilk albümden awake ve bu albümden embers klibiyle. şirket ayrılığından sonra elemanların çok genç yaşlarda yaşadığı hayalkırıklığını ve belki de travmayı gerçekten anlamak lazım. ama şu embers klibindeki mesaj olayı olmamış, nasıl ki protest the hero yardım kampanyası felan düzenlediyse, gruba da bu bağlamda destek olunabilir. hatta sumerian records gibi firmalar da kapı açabilir bu gruba.
23.02.2013
@Ufuk Sönmez, Cidden Sumerian Records’a bayağı yakışırlar.