Finlandiya’nın meşhur rock gruplarından The Rasmus’un son albümünü inceleyerek belki de ilk defa kritik yapacağım bir albümü kendimi zorlayarak dinliyorum. Çok garip bir duyguymuş. Sanki birisi boğazınızı azcık azcık sıkıyor gibi.
Kendilerini “In the Shadows” “Guilty” gibi şarkılarla tanımış olmanız kuvvetle muhtemel. En olmadı karga tüyü takan vokalinden tanırsınız. Açıkçası o şarkılarını epey severdim. Güzel şarkılardı. Biraz da ona güvenerek “hadi son albümlerini yazayım da sitede bulunsun” dedim ama arkadaş bu ne çileymiş yahu! Aşırı sıkıcı ve bayağı şarkılarla dolu bir iş var karşımda.
Beni bilenler bilir, müziği sertliğine göre değerlendirmem. Zaten sitede en “az vahşi” şeyleri dinleyen yazar benimdir büyük ihtimal. Ama burdaki kızgınlığım, daha önce 7 albüm yapmış, dünyada hatırı sayılır kitleye ve paraya ulaşmış bir grubun bu kadar sahte bir müzik yapması. Resmen “10 şarkı yapmamız lazım. Hadi şirket bekliyor.” diye bağıran bir albüm. Tabii ki bu da birilerinin hayatının albümü olabilir.
Ama bu yazıyı ben yazdığıma göre “birileri” pek de sikimde değil. Ayrıca kritiği okuyanlar, bu yazıların 10 Emir olmadığını bilecek akıldadır tahminimce. Yine de kavga olmasın diye belirtiyorum, hep öznel bunlar.
Şarkılardaki “vıcıvıcıvıcı” gitarlar, dokunaklı olmaya çalışan sözler ve tamamen birbirinin kopyası vokal melodileri insanı çıldırtıyor. Albümdeki güzel yan şarkıların kısa tutulmuş olması. Eğer şarkı anlatmak istediğini daha net bir şekilde anlatabilecekse, kısa olması gerektiğini düşünen biriyim.
Zira uzadıkça arabın yalellisine dönüyor. Dinleyici isterse tekrar dinleyebilir o şarkıyı, eğer beğenmezse de canından bezdirmemiş olursun adamı. Bilmiyorum en azından ben öyle hissediyorum. Sonuç olarak bu albümde şarkıların kısa olması bir avantaj aslında. Yoksa albüme 10 üzerinden 3 değil 1,5 verebilirdim. O da bu kaydın kahrını çeken prodüktörün hatırına.
Helsinki’de neyden ihlam alıp da böyle bir iş çıkmış ortaya açıkçası merak ediyorum. Kızlarına baksan balladın kralını yazarsın; karlarına, yollarına baksan epikliğin şahını bestelersin. Tabii dünyada müziğin ya da sanatın bir kotası yok, isteyen istediği kadar yapsın. 2 kişiye de müzik yapan adam iyi bir iş yapar orası ayrı. O konu beni bağlamaz.
Şimdi “ama Avenged Sevenfold’a 8 puan veriyorsun artist, buna gelince mi kötü oluyor?” diyenler olabilir. Pasifagresif ailesi olarak onlar için hazırladığımız bir sürprizimiz var. Onu Ahmetler’in dağ evinde vereceğiz kendilerine.
Hayırlı dinlemeler efendim, kandiliniz çılgın olsun.
Kadro Lauri Ylönen: Vokal
Eero Heinonen: Bas
Pauli Rantasalmi: Gitar
Aki Hakala: Davul
Şarkılar 1. Stranger
2. I'm a Mess
3. It's Your Night
4. Save Me Once Again
5. Someone's Gonna Light You Up
6. End of the Story
7. You Don't See Me
8. Somewhere
9. Friends Don't Do Like That
10. Sky
In the Shadows’un dönemindeki iç bayıcı popülaritesi bir yana bırakılıp bakıldığında bir Dead Letters olsun, bir Hide from the Sun olsun, güzel albümler yapan harbi iyi bir gruptu aslında Rasmus. Funeral Song, Keep Your Heart Broken gibi sağlam işlerini hala aklıma geldikçe dinlerim ama bugün aldığı hal ve şu şarkımsıları ”köklerimize dönüyoruz” geyiğiyle meşrulaştırmaya çalışmaları olmadı.
Sırf turlamak için albüm yapma kervanı ne genişledi böyle.
2.paragrafta belirtildiği gibi In the shadow(rockn coke 2003 veya 2004 jenerik müziğiydi) ve Guilty şarkılarıyla tanıdım, daha da samimi olmadım. Bu kritiği okuduktan sonra selam bile vermem artık.
I’m a Mess ve Stanger’ı rastgele açtım ortalarından. Vokal melodisi direkt aynı geldi lan kulağıma cidden hahah. Bahadır kardeşim agresif bir üslupla yazmakta haklıymış. Sakin Mesut, helal helal.
Bu albümüyle ilk patlamasını yaptığı vakitlerde arkadaşlarım çok dinlerdi bu çocukları. Ben de haliyle kulak misafiri olurdum. Bizim tarzımıza uyması mümkin değil elbette ama beğenen beğenir; hürmet etmek lazım..
Albümün kritiğini okurken genelde youtube linklerini sona saklarım önce bir kritği okur sonra dinlerim. Açıkçası kritiği okurken kendi kendime, “iyi tamam da albümle ilgili hiçbir şey mi yok arkadaş, hiç mi söyleyecek bir şey olmaz, şarkılardan ya da vokalden ya da herhangi bir şarkının bir kaç dakikasında hissedilenlerden hiç mi bir şey çıkmadı” dedim. Sonra o ilk parçayı dinlemeye başlayınca anladım ki gerçekten söyleyecek söz bulamaz insan. Hadi dedim ikinci parçayı dinleyeyim belki onda bir ihtimal bir şeyler vardır ama yok arkadaş gerçekten prodüktöre değil o klibi çekmeye çalışırken o şarkıyı yüz kere dinlemek zorunda kalan yönetmene bile üzüldüm. yazık.
In the Shadows’un dönemindeki iç bayıcı popülaritesi bir yana bırakılıp bakıldığında bir Dead Letters olsun, bir Hide from the Sun olsun, güzel albümler yapan harbi iyi bir gruptu aslında Rasmus. Funeral Song, Keep Your Heart Broken gibi sağlam işlerini hala aklıma geldikçe dinlerim ama bugün aldığı hal ve şu şarkımsıları ”köklerimize dönüyoruz” geyiğiyle meşrulaştırmaya çalışmaları olmadı.
Sırf turlamak için albüm yapma kervanı ne genişledi böyle.
2.paragrafta belirtildiği gibi In the shadow(rockn coke 2003 veya 2004 jenerik müziğiydi) ve Guilty şarkılarıyla tanıdım, daha da samimi olmadım. Bu kritiği okuduktan sonra selam bile vermem artık.
I’m a Mess ve Stanger’ı rastgele açtım ortalarından. Vokal melodisi direkt aynı geldi lan kulağıma cidden hahah. Bahadır kardeşim agresif bir üslupla yazmakta haklıymış. Sakin Mesut, helal helal.
Dead Letters çok sevdiğim bir albümdü benim de. İnönü iktidarındaki İnternetsizlik Çağı’nda Linkin Park – Meteora ile birlikte favori albümümdü.
“Yoksa albüme 10 üzerinden 3 değil 1,5 verebilirdim. O da bu kaydın kahrını çeken prodüktörün hatırına.”
insan insanın halinden nasıl anlıyor nehah. neyse eski günlerin hatrına bir in the shadows dinledim kritikten sonra ki o da yeter heralde.
Bu albümüyle ilk patlamasını yaptığı vakitlerde arkadaşlarım çok dinlerdi bu çocukları. Ben de haliyle kulak misafiri olurdum. Bizim tarzımıza uyması mümkin değil elbette ama beğenen beğenir; hürmet etmek lazım..
alttaki ‘pop’ etiketi yeterli bir hakaret olmuş zaten
Albümün kritiğini okurken genelde youtube linklerini sona saklarım önce bir kritği okur sonra dinlerim. Açıkçası kritiği okurken kendi kendime, “iyi tamam da albümle ilgili hiçbir şey mi yok arkadaş, hiç mi söyleyecek bir şey olmaz, şarkılardan ya da vokalden ya da herhangi bir şarkının bir kaç dakikasında hissedilenlerden hiç mi bir şey çıkmadı” dedim. Sonra o ilk parçayı dinlemeye başlayınca anladım ki gerçekten söyleyecek söz bulamaz insan. Hadi dedim ikinci parçayı dinleyeyim belki onda bir ihtimal bir şeyler vardır ama yok arkadaş gerçekten prodüktöre değil o klibi çekmeye çalışırken o şarkıyı yüz kere dinlemek zorunda kalan yönetmene bile üzüldüm. yazık.