2004 yılında keşfettiğim ve o günden beri dinlediğim bir grup Wintersun. İlk olarak “Ensiferum vokalistinin yeni projesi Wintersun” şeklinde ortamlarda gördüğümü anımsıyorum. Grup en başta isminin güzelliğinden dikkatimi çekmişti. Logosu da çok hoştu. Aslında grup ile ilgili en ufak bir olumlu eleştiri veya tavsiye almamıştım. Ensiferum nedir bilmezdim. Hiç de dinlememiştim. Jari de kim? Bunlar hakkında en ufak bilgim yoktu. Dikkatimi çeken tek şey şuydu: Kış güneşi… Oldukça güzel bir isimdi. Beni şahsen çok etkiledi bu isim. Yani bu gruba konulabilecek en güzel isimlerden biri desem, yanlış olmaz. Ardından albümü edindim (indirdim desek daha doğru) ve Wintersun maceram bundan 8 sene önce bu şekilde başladı…
8 sene. Dile kolay 8 sene geçti. Kimimiz liseyi bitirdi, kimimiz ilk kez aşık oldu, kimimiz üniversiteden mezun oldu, kimimiz askere gitti geldi, kimimiz çoluk çocuğa karıştı. Kimi gruplar 4-5 albüm çıkardı… Wintersun ise 1 albüm üzerine çalışmakla meşguldü.
Sadece albüm üzerinde çalışmak değildi elbet. Bilgisayarımın RAM’i düşük, daha güçlüsünü alacak param yok, bir anda sinirlendim system32′yi sildim, MSN şifremi unuttum gibi bir sürü sıkıntı da beraberinde geldi. Jari bunları ne kadar tatmin edici oldukları tartışmaya açık bahaneler olarak ileri sürse de, biz dinleyenlerin sabrı taşmıştı. Ama bu lanetli 8 sene, en sonunda şu an elimizde bulundurduğumuz “Time I” CD’si ile sona erdi. Bu lanetli 8 senenin elbet dinleyicinin beklentisini normalin çok daha ötesine taşıması Jari açısından oldukça olumsuz bir etken. Bir insanı 8 sene bekletmek nedir? Aslında o 8 sene sona ermedi gibi. Çünkü elimizdeki materyaller sadece albümün ilk yüzü. Düşünün, 8 sene bekletiyorsunuz ve sonunda sadece bu çalışmanın yarısı, belki de daha azı geliyor. Evliya sabrı ifadesi burada yetersiz kalmakta.
Olsun gene de “Time I” da bir şeydir, daha kötüsü olabilirdi, beterin beteri vardır diyebiliriz. Ama asıl şöyle bir sıkıntı var: Albümün kendisi dinleyiciyi tatmin etmekten kilometrelerce uzak.
Topu topu 5 şarkı olan bir albüm var karşımızda. Bu 5 şarkının 2′si zaten intro. Geriye kaldı 3 şarkı. Bu 3 şarkı içerisinde de uzun uzun introlar ve outrolar var. Bu kesinlikle benim açımdan kötü bir durum. Hele bu albümü 8 sene beklediyseniz, durum inanılmaz bir şekilde vahim. Aslında tüm “Time” albümünü tek bir CD’ye koyabilirdi Jari. Neden bunu yapmadığını bilmiyorum ama gene Pasifagresif haberlerinden anımsadığıma göre, “Time” çok uzun olmuş, dinleyici bu kadar uzun bir müziği dinlemek istemezmiş. Şunu söylemek lazımdır ki, “Time II” da, “Time I” ile aynı uzunluktaysa, tam aksine; süresi gayet ideal uzunlukta olurdu ve 8 seneyi tatmin edebilirdi.
Zaten elimizde 8 sene denilen bir bomba var, bırak uzun albüm olsun Jari kardeşim. Biz Wintersun hayranları, albümden sıkılırsak şarkıyı durdururuz, devamını sonra dinleriz. Hem de tüm “Time” albümüne kavuşmuş oluruz. O da hayır, yahu dinleyicinin bu kadar ”sıkılmasını” düşünen bir adam, neden bu kadar uzun intro ve outro kısımları yapmış, o da ayrı bir tartışma konusu. Şarkı zaten kendi uzun, bir de o girişler ve çıkışlar, üstüne o şarkıdan önce gelen başka bir intro. Ondan sonra “dinleyici sıkılmasın diye albümü böldüm”… Offf offf. Ben şahsen, Jari’nin “Time” albümünü “Time I” ve “Time II” şeklinde bölme sebebi olarak dinleyicilerin baymaması olduğuna inanmıyorum. Jari büyük ihtimal “Time II”daki şarkıları yetiştiremedi. Tabii bir yandan da sabır fena taşıyor; 8 sene olmuş, yakında 9 sene olacak. Domatesler ve yumurtalar sahneye yağmaya başlayacak. En iyisi siz “Time I” ile oyalanın; sıkılmayın diye kısa kestim bu albümü. Yoksa şu an “Time II” da hazır canım, ama o 2013′de çıkacak; siz bunu bir hazmeden bakalım…
Albümün kapağı oldukça güzel. Şık ve estetik. Şahsen kapağı ilk gördüğüm ”Wintersun’dan yeni albüm kapağı” haberinde baya büyülenmiştim. Çok etkileyici bir kapaktı. 8 senenin beklentisinin büyüklüğünü daha da fışkırttı bu güzel kapak. Zaten Wintersun’ın ilk kapağı da gayet güzeldi. Ama bu kapak daha bir hoş.
Şarkılara baktığımızda, Wintersun’ın hem isminden, hem de ülkenin (Finlandiya) konumundan kaynaklanan soğuk havası albümde kendini muhafaza etmekte. Yalnız bunun üstüne bir de Japon havası eklenmiş. Uzak Doğu’dan gelen rüzgar ile Finlandiya denizinin buz gibi soğuk sularından gelen havası çarpışmış. İyi mi olmuş? Bence harika olmuş. İki farklı tadı da hissetmek bana güzel geldi. Albümün ilk şarkısı olan When Time Fades Away albümde en çok Uzak Doğu tadı içeren şarkı. Jari’nin de dediği gibi huzur verici. Hoş olmuş gerçekten. Kimi Wintersun hayranları bu durumu eleştirdi tabii. Ama dediğim gibi, farklı bir deneme ve sonuç başarılı.
Sons of Winter and Stars, albümün en sağlam şarkılarından biri (Zaten kaç şarkı var albümde yahu). 4 parçaya ayrılmış. Bu 4 ayrı kısmın hepsi de gerçekten çok güzel. Ama özellikle şarkıyı adını veren 4. kısım enfes. 3. kısım da zaten bizi bu 4. kısma hazırlamak için düzenlenmiş, intro niteliğinde ve sakin. 2. kısım, fırtınaların koptuğu, harsh vokalle clean vokalin çarpıştığı alan. 1. kısım ise tamamen harsh vokalden ibaret ve bu uzun parçaya girmek için oldukça ideal. Şarkıdaki rifler baya etkileyici. Harsh vokal ile senfonik vokaller lezzetlice harmanlanmış. Bir de şu koro bölümü pek güzel:
Bizler kışın ve yıldızların çocuklarıyız.
Zamanın ötesindeki uzak diyarlardan geliyoruz…
Kalplerimizdeki ateş sonsuza dek yanacak!
Dünyamız asla ölmeyecek!
Land of Snow and Sorrow, albümün dinlendirme niteliği taşıyan, aşırı aksiyona girmeyen, çok ama çok küçük bir kısım dışında harsh vokal içermeyen, tamamen clean vokal ağırlıklı bir parça. Şarkıdaki bazı sözlere eşlik etmesi oldukça zevkli. Özellikle ”And I fall asleep, I will dream the last dream” kısmına. Özetlersek güzel denilebilir bu soğuk havalı parçaya. “Darkness and Frost”, albüme adını veren ve son şarkı olan Time’ın introsu. Zaten Time’ın içerisinde epik bir intro var. Öncesinde de bu var. Darkness and Frost albümün şahsıma göre en sıradan girişi. Yani güzel ama sıradan. Dinleyip geçilenlerden… Time ise epik havasıyla, atmosferiyle, vokalleriyle her şeyiyle güzel. Sons of Winter and Stars ile birlikte, ”albümün en iyisi” lafını eşit bir şekilde paylaşıyorlar. Ayrıca, albümdeki en iyi ve etkileyici senfonik/clean vokal performansının burada olduğuna inanıyorum.
“Time I”, güzel bir albüm. Ama 8 senenin beklentisini karşılamaktan çok uzak. Wintersun’ın ilk albümünün tatmin ediciliği, büyüleyiciliği ve gaza getiriciliği yanında bu albüm sönük kalıyor. Ayrıca Wintersun’ın ilk albümdeki metal ile epik havanın eşit bir şekilde paylaştırılarak eritilmesi olayı bu albümde bozulmuş. Epik hava, metal havasını ezmiş, metal havasını arka plana atmış. Bu da bir eksi puan.
Bunu şöyle açıklamak istiyorum:
Sos, yemeğe belirli bir ölçüde konulursa yemeğe lezzet verir. Ama yemeğin üzerine sırf sos dökerseniz yemeğin tadı bozulur, bayık bir tat verir, mideniz bulanır. Burada sos = epiklik, yemek = metal müzik. İşte “Time I” burada dengeyi bozmuş. Ana yemeğe o kadar çok sos dökülmüş ki, ağza iyi bir tat gelmiyor. Ama bakınız ki, Wintersun’ın ilk albümünde yemek ile sos çok dengeli. Ve o yemek çok lezzetli.
Tüm bunların üstüne, 8 sene beklenmesi ve diğer olumsuz detaylar (albümün çok kısa oluşu, gereksiz uzatmalar vs) eklenince, maalesef albümün puanı oldukça düşüyor. Puanı düşük bulabilirsiniz, ama benim gibi 8 sene beklemiş biri için aslında gayet ideal.
Benden de maksimum 6 çalışır. Epik olsun diye orkestrasyonun boku çıkmış bana kalırsa, bu tip albümleri hiç sevemiyorum. Albümü açıp da baştan sona ara vermeden bir kere bile dinleyemedim. Ensiferum’un yeni albümünü dinleyip sıkıntıdan sıkıntıya koşarken “Jari artık albümü çıkarsın da kulağımızın pasını silsin” diye heyecanla bekliyordum ama Time I da Unsung Heroes ile yarışabilecek kapasitede çıktı bayıcılık açısından.
Fazla ‘orkestrasyon’ barındırması ve gitarların çok geri planda kalmış olması hiç sorun olmadı benim için. Wintersun’ın önceki albümünün fanı olmayan biri olarak bu albüme ilişkin beklentilerim öyle çok yüksek değildi. Belki de bu sebeple albümü baya beğendim. Metal müzik ile çok ilişkilendirmeden dinleyince akıyor gidiyor.
‘Yıllarca beklemiş olmak’ Time değerlendirilmesinde önemli bir detay sanırım.
Time’ın ikiye ayrılması her açıdan kötü bir fikirdi.Bu kadar mükemmeliyetçi bir herifin albümü ikiye ayırınca doyurucu olmayacağını hesaplaması gerekirdi.
Orkestral sos severim bide toby fıstık ile tuzlu fıstık severim :) bu albümü be zaman dinlesem blind guardian ınnightfall albümünü dinler gibi hissediyorum.Şu kritiği okuyana dek yeminle bu albümün part ı değil de time i olduğunu duşunmuştum.Bide ikinci bölümü var he mi ?
Haaşu piyasada Orphaned Land ın el norra sından sonra 8 sene beklemiştik ama Mabool gibi bi albüm gelince dedik ki bize bu albüm 8 sene yeter :))
Aynı hiissiyatı bu albüm için yaşamadım ama bundan sonraki süreçte wintersun ı merak etmeye devam ederim
Wintersun hayatımın grubu,ve bunu onları daha bir sene önce keşfetmiş biri olarak söylüyorum. YT’da klasik bir şekilde yandaki videolara tıklaya tıklaya Starchild’a denk gelmiştim ve albümün geri kalanını dinleyince şok oldum,böyle bir güzellik,böyle bir atmosfer olamazdı. Bir albüm hem bu kadar hızlı ve agresif,hem de aynı anda duygusal ve atmosferik olamazdı. Kapağına bakıldığında bile üşüten albümdü Wintersun.
Bunları söylememin nedeni ne kadar büyük bir Wintersun hayranı olduğumu,ve de aynı zamanda grubu sadece bir senedir bildiğimi belirtmekti. Bunun temel sebebi de şu: Ben bu albümü 8 değil,1 yıl bekledim. Bu bir yıl bile heyecan ve müthiş bir bekleyiş içinde geçti,ama kesinlikle bu albüm için 8 yıl beklemiş birinin nasıl hissettiğini bilmiyorum. Bu yüzden 6 puan başta düşük gelse de,sonradan süreçleri karşılaştırınca anladım. Belki ben de o kadar süre beklesem ben de 6 derdim.
”2012′ye bakış”ta da belirttiğim gibi yılın albümü olduğunu düşünüyorum. Ve bu albümü Autotheism’in bile üstüne koymamın nedeni ise: Hem aşırı fanboyluk,hem de bana muhteşem bir atmosfer hissettirmesi. Japon etkileşimi beklediğim bir şeydi zaten,ve albümde süper olmuş bence. Ha,ilk albümdeki saf Finlandiya havasını özlemiyor muyum? Tabii ki özlüyorum. Hatta açık ve net olarak ilk albümün bundan iyi olduğunu söylüyorum,gerçi kimsenin bunu ilk albümden üstün gördüğünü sanmıyorum zaten. Ama bence asıl olay,en azından bana göre,ilk albümün geçilemeyecek olması. Evet,belki de dar kafalı ve kapalı bir görüş,ama böyle düşünüyorum. Jari’nin ondan kat kat güzel bir albüm sunmasını ummadığım an yok,ama düşündükçe de diyorum ki,”İlk albümü ne geçebilir?” Cidden,ilk albüm o kadar kusursuz ve dopdoluydu ki gelecekteki herhangi bir albümün bundan iyi olacağını düşünmüyorum ben. Yine Time’dan beklemiyor muydum böyle bir olay? Her an. İlk albümden güzel olsun,Jari’nin en epik işi olsun falan filan…ama ilk albümden iyi olmasa da yine de muhteşem bir eser.
Bir kere When Time Fades Away muhteşem bir intro. Yağmur sesinin ardından ”Fırtına geliyor” tarzında tekrarlayan ve gittikçe yükselen melodiler sona doğru Japon etkileşimini iyice belli ediyor ve yavaştan Sons of Winte and Stars’a geçiş yapılıyor. Bu şarkı hakkında çok konuşmayacağım,çünkü ayıp. Sadece şunu söyleyeyim,blast beat kısmı girdiği andan şarkının sonuna kadar her dinleyişimde tüylerim diken diken oluyor,gitmediğim görmediğim Helsinki’nin kar dolu sokaklarında yumruğumu havaya kaldırarak koşasım geliyor. Şarkının dördüncü ve esas kısmına kadar majestic kelimesinin tam karşılığını veren riffler var. Esas kısma geldiğimizde de belli zaten. O nakarata eşlik etmemek,içinde o coşkuyu hissetmemek mümkün değil abi…hele de artık nasıl bundan daha iyi olur derken bir de son nakaratta farklı gruplardan bir sürü kişi koro halinde söylüyor ya,işte o an daha albümün geri kalanını bile dinlememişken ”Bu benim yeni favori albümüm” demiştim.
Land of Snow and Sorrow’a geçince ilk şarkının verdiği ”Olm süper gidiyor” gazıyla yine beğenmiştim şarkıyı,ama sonraki birkaç dinleyişte diğer şarkıların yanında biraz sönük kalmıyor değil. Kesinlikle kötü bir şarkı olduğunu düşünmüyorum,ama şarkının gereğinden fazla uzun olduğu ve Wintersun’a gitmemiş derecede yavaş olduğu ortada. Bence bu şarkının yerine rahatlıkla The Way of The Fire konulabilirdi,zaten canlı da çalmışlardı,mis gibi şarkı hazırda duruyordu işte. İkinci albüme koymaya ne gerek vardı anlamadım.
Fakat bu hoş ama garip deneyimden sonra yine başka bir intro,Darkness and Frost geliyor,kısa olsa da sıradaki şarkı için çok iyi bir hazırlayıcı: Time. Bu şarkıda neredeyse Sons of Winter and Stars’ta hissettiğim her duyguyu tekrardan yaşadım,çünkü Time da bir onun kadar muhteşem. Jari’nin harsh olarak başlayan vokal girişi,ve bir süre sonra gelen o nakarat…
Time will go on,and we are…
Drifting away in the night
I’ve…been searching so long
But I will find you
Even if it takes my whole life
Oh time,don’t fade away
When I need you here
Oh please don’t leave me now!
Burası zaten direk ”Damardan girdi” olayı,Jari’nin en duygu dolu vokalini dinlemiş olabiliriz belki de burada. Şarkının geri kalanı da bu muhteşemliği taşımaya devam ediyor ve tam da konserde alkışlanacak tarzda bir şekilde bitiyor şarkı.
Albümün bende bıraktığı izler bunlar. Çıktığından beri günde birkaç defa mutlaka dinliyorum her şarkıyı. Albümü DVD ile beraber sipariş ettiğime de hiç pişman değilim,çünkü Sonic Pump’taki performans mükemmel. Orkestrasyonlar fazla hissedilmiyor ve performanslar cidden kusursuz. Bunun için Wintersun’a gerek değerin pek verildiğini düşünmüyorum mesela,bence metal tarihinin en iyi canlı gruplarından biriler. Ve de Jari’nin belki de Chuck’tan sonraki favori gitaristim olmasıyla beraber grubun diğer üyeleri de inanılmaz performans sergiliyor; özellikle de Kai Hahto.
Önceden demiştim zaten,böyle ”gördüğünüz en iyi davulcu” tarzı muhabbetlerde hiç Hahto’nun adını göremiyorum ben. Hani olsa direk onu derim de demiyorum,ama rahatça gördüğüm en iyi davulculardan biri olduğunu söyleyebilirim. Geçen albümdeki performansına erişebilmek zaten zor,ama Time’ı da davula bazlı olarak bir kere dinlerseniz bile ne kadar kompleks vuruşların olduğunu göreceksiniz. Blast beat konusundaki ustalığını zaten tartışmam bile(bkz. Battle Against Time). Ama bunun yanında adam her türlü tarzda usta resmen. Jazz tabanlı olarak davulculuğa başladığını defalarca belirtmişti zaten,belli de oluyor etkisi. Ve Hahto’yu mükemmel yapan da bu işte; hem death metal,hem jazz,hem progressive müziğin etkileri var. Bu etkileşimleri olan tek davulcu kesinlikle o değil,ama tarzı o kadar farklı ve yaratıcı geliyor ki rahatça ayırt edebiliyorum onu. Unutmadan Swallow The Sun’daki katkısını da söyleyeyim,bir taraftan Wintersun’da katlediyor bir taraftan da Swallow The Sun’da genelde yavaş ama arada yine resmen öfke patlayışı diye bağıran ataklara geçiyor.
Jukka ve Teemu’nun da değerini bilmek lazım. Jukka zaten Norther’da bulunmuş biri,gruptaki görevini de çok iyi yapıyor. Teemu ise 18(sanırım) gibi bir yaşta Jari ile aynı sahnede çalmış sonra da gruba katılmış bir isim,daha fazla söze gerek yok herhalde.
Bu kadar. Abarttığımın farkındayım,ama çıktığından beri şu albüm hakkındaki düşüncelerimle ilgili doğru düzgün yazmak istiyordum,iyi oldu. Kritikdeki iki görüşü de kesinlikle anlıyorum,çok katılmadığım nokta yok. 6 puan olayı garibime gitmişti biraz ama dediğim gibi,sekiz yıl bekleyen adamla bir yılın bekleyen adamın hali bir olmaz,bu yüzden kesinlikle anlıyorum yazılanları. Time II’nin daha da iyi olacağını düşünüyor ve sabırsızlıkla bekliyorum,ellerinize sağlık.
ben yorumlara katılıyorum ama şaşırdım, genel olarak beğenildi gibi gelmişt bana. albümün notunu etkileyen 2 baya içi dolu mevzu var:
a) ilk albüm ile olan fark
bu albüm pek çok açıdan farklı ilk albümden. hatta yapı olarak tam ters şekilde: gitarlar geride, synthler/klavye cart curt önde. kaldı ki albümün prodüksiyonu da bence bu hali kaldıramamış, aşırı yapay bir sound var ortada (saaaauunddd). jari dayamış binbeşyüz çeşit vtsi çeşidini, ortaya bu albüm çıkmış. prodüktörlüğünü başkası yapsa belki çok daha güçlü bir albüm dinleyebilirdik. şarkıların konser versiyonlarını dinleyince az biraz daha ilk albüme yaklaşıyor mesela sound.
b) 8 senelik bekleme süresi
bu malum, 8 sene neyi beklesen beklediğini bulamazsın. albümün neredeyse bir ep olarak yarım gelmesi, introlar hariç sadece 3 orta karar sürede şarkı içermesi de doyurmadı insanları. “sons of winter and stars” da tek başına kesmedi kimseyi.
bana sorarsanız bu albümün bu önyargılar haricinde de ederi en fazla 6.5-7 falandır. olayın resmen rhapsody’nin kullandığı “symphonic epic hollywood metal” formatına gelmesi işin suyunu çıkarmış, resmen şarkıları boğmuş. jari de zaten albümü “Extreme Majestic Technical Epic Melodic Metal” olarak tanımlamış, e ne farkın kaldı milletin dalga geçtiği rhapsody’den o zaman?
bence time II daha güçlü bir albüm olacak, ilk albümün de 2. yarısını daha çok beğeniyordum, o albümde daha çok gitar duyacağız gibi geliyor bana. umarım tahminim doğru çıkar. yoksa vsti demosu gibi albüm lan bu.
albümü sadece 1 sene bekleyen biri olarak bence 7,5 veya 8 hak eder. ilk albüm gibi değil belki ama yine bir atmosfere, bir kompozisyona sahip. ilk albüm daha çok İskandinav melodilerine oynarken bu albüm daha Japon melodilerine oynuyor. Oynasın bence başarılı da olmuş açıkçası Japon melodilerine oynama konusunda.
8 sene bekleme konusu ve albümün sadece adam gibi 3 şarkıdan ibaret olması puan kırdırıyor elbette. 8 sene beklesem ben de 6 verirdim. ama 1 sene beklemiş biri olarak 8 veriyorum
“peşimize takılan bu sorumluluk ile o kadar uğraşmış, bunu o kadar kafamıza takmaya başlamışızdır ki artık bu durumdan iğrenmeye başlamışızdır ve mümkün olan en son dakikaya kadar ondan kaçınmak isteriz.”
Ödevlerimle uğraştığım şu günlerde şu güzel cümle o kadar hoş geldi ki.
Sons of Winter and Stars, Wintersun’ın yaptığı en iyi şarkı olabilir. MP3 çalarımda tüm Wintersun şarkıları var. Ne zaman canım Wintersun çekse, anında kendimi S.O.W.A.S’ın içinde buluyorum. Muazzam bir eser… muazzam.
Wintersun’a geçen yıl rastlamıştım..ve pek takmadan sekmeyi kapatmıştım. Ancak bu yıl Wintersun her nasılsa tekrar karşıma çıktı(Ensiferum ve İskandinav mitolojisine olan ilgim sayesinde olsa gerek) ve bu kez kulak verdim. Bu grupla bu kadar geç tanışmış olmak, içimde hep bir ukte olarak kalacak.
8 sene bekleyen arkadaşların yorumlarını, tepkilerini anlayabiliyorum. Jari, ‘tadı bekleyenlerin damağında kalsın ki, II’nin yolunu daha da bi heyecanla gözlesinler’ diye düşündü muhtemelen. Ama albümü bölmek pek iyi bi fikir değil bence. Orkestra Wintersun’ı Ensiferum tarzından ayıran en önemli faktör. Bazı kısımlarda abartılı evet. Ama, sorun oluşturmuyor benim için. Time II, en merakla beklediğim albüm konumunda şu an.
EDIT: ‘Orkestra Wintersun’ı Ensiferum tarzından ayıran en önemli faktör’ kısmına bir edit çakayım. ‘Ensiferum parçalarında da orkestra vardı!’ diye üstüme çullanan arkadaşlar olabilir. Ensiferum’da orkestra, bu kadar ön planda değil, onu söylemek istedim.
Albümü iki parçaya bölen Jari değil, Nuclear Blast ikinci kısımdaki parçaların mixleri bitmeyince milleti bir sene daha bekletmenin yanlış olacağını düşündüğünden albümü ikiye böldürdü. Ha böldürmese ne olurdu, 9 sene beklenirdi ama 85-90 dakikalık akıl almaz bir kompozisyon çıkarırlardı. Kesinlikle daha doğru bir hamle olurdu belki ama şu haliyle bile favori albümlerim arasına girmiş durumda Time. 2-3 ay sonra ikinci kısım gelecek ve herkesin fikri değişecek, buna canı gönülden inanıyorum.
Benden de maksimum 6 çalışır. Epik olsun diye orkestrasyonun boku çıkmış bana kalırsa, bu tip albümleri hiç sevemiyorum. Albümü açıp da baştan sona ara vermeden bir kere bile dinleyemedim. Ensiferum’un yeni albümünü dinleyip sıkıntıdan sıkıntıya koşarken “Jari artık albümü çıkarsın da kulağımızın pasını silsin” diye heyecanla bekliyordum ama Time I da Unsung Heroes ile yarışabilecek kapasitede çıktı bayıcılık açısından.
İlk albümü dinlemeye devam.
19.12.2012
”Land of Snow and Sorrow” dışında olmamış bir şarkı yok.
”Sons of Winter and Stars” ve ”Time” normalin epey üstünde enfes parçalar. Sırf bu ikisi için dinlenir/alınır/sevilir albüm.
birde ”When Time Fades Away” ruhu dinledirmek ve ruhu temizlemek için çok kullanışlı. Mükemmel bir intro, mükemmel…
Fazla ‘orkestrasyon’ barındırması ve gitarların çok geri planda kalmış olması hiç sorun olmadı benim için. Wintersun’ın önceki albümünün fanı olmayan biri olarak bu albüme ilişkin beklentilerim öyle çok yüksek değildi. Belki de bu sebeple albümü baya beğendim. Metal müzik ile çok ilişkilendirmeden dinleyince akıyor gidiyor.
‘Yıllarca beklemiş olmak’ Time değerlendirilmesinde önemli bir detay sanırım.
benden 7 çalışır. 8 sene bekledik Jari. üzdün bizi.
Time’ın ikiye ayrılması her açıdan kötü bir fikirdi.Bu kadar mükemmeliyetçi bir herifin albümü ikiye ayırınca doyurucu olmayacağını hesaplaması gerekirdi.
Albümü dinlemedim ama kritiklerin çok iyi olduğunu söyleyebilirim.
13.12.2012
Bu arada enslaved riitiir albümünün kritiği gelecek mi. Yalan mı oldu yoksa.
Sos / Yemek ilişkisi ile albümü açıklama olayı mükemmel olmuş. Kapak tam gediğine oturmuş, daha iyi açıklanamazdı sanırım.
“Finlandiya’nın sıçtın mavisi.” bu başlığı gördükten sonra gülmekten okuyamadım :D
Orkestral sos severim bide toby fıstık ile tuzlu fıstık severim :) bu albümü be zaman dinlesem blind guardian ınnightfall albümünü dinler gibi hissediyorum.Şu kritiği okuyana dek yeminle bu albümün part ı değil de time i olduğunu duşunmuştum.Bide ikinci bölümü var he mi ?
Haaşu piyasada Orphaned Land ın el norra sından sonra 8 sene beklemiştik ama Mabool gibi bi albüm gelince dedik ki bize bu albüm 8 sene yeter :))
Aynı hiissiyatı bu albüm için yaşamadım ama bundan sonraki süreçte wintersun ı merak etmeye devam ederim
Nihayet,beklediğim kritik.
Wintersun hayatımın grubu,ve bunu onları daha bir sene önce keşfetmiş biri olarak söylüyorum. YT’da klasik bir şekilde yandaki videolara tıklaya tıklaya Starchild’a denk gelmiştim ve albümün geri kalanını dinleyince şok oldum,böyle bir güzellik,böyle bir atmosfer olamazdı. Bir albüm hem bu kadar hızlı ve agresif,hem de aynı anda duygusal ve atmosferik olamazdı. Kapağına bakıldığında bile üşüten albümdü Wintersun.
Bunları söylememin nedeni ne kadar büyük bir Wintersun hayranı olduğumu,ve de aynı zamanda grubu sadece bir senedir bildiğimi belirtmekti. Bunun temel sebebi de şu: Ben bu albümü 8 değil,1 yıl bekledim. Bu bir yıl bile heyecan ve müthiş bir bekleyiş içinde geçti,ama kesinlikle bu albüm için 8 yıl beklemiş birinin nasıl hissettiğini bilmiyorum. Bu yüzden 6 puan başta düşük gelse de,sonradan süreçleri karşılaştırınca anladım. Belki ben de o kadar süre beklesem ben de 6 derdim.
”2012′ye bakış”ta da belirttiğim gibi yılın albümü olduğunu düşünüyorum. Ve bu albümü Autotheism’in bile üstüne koymamın nedeni ise: Hem aşırı fanboyluk,hem de bana muhteşem bir atmosfer hissettirmesi. Japon etkileşimi beklediğim bir şeydi zaten,ve albümde süper olmuş bence. Ha,ilk albümdeki saf Finlandiya havasını özlemiyor muyum? Tabii ki özlüyorum. Hatta açık ve net olarak ilk albümün bundan iyi olduğunu söylüyorum,gerçi kimsenin bunu ilk albümden üstün gördüğünü sanmıyorum zaten. Ama bence asıl olay,en azından bana göre,ilk albümün geçilemeyecek olması. Evet,belki de dar kafalı ve kapalı bir görüş,ama böyle düşünüyorum. Jari’nin ondan kat kat güzel bir albüm sunmasını ummadığım an yok,ama düşündükçe de diyorum ki,”İlk albümü ne geçebilir?” Cidden,ilk albüm o kadar kusursuz ve dopdoluydu ki gelecekteki herhangi bir albümün bundan iyi olacağını düşünmüyorum ben. Yine Time’dan beklemiyor muydum böyle bir olay? Her an. İlk albümden güzel olsun,Jari’nin en epik işi olsun falan filan…ama ilk albümden iyi olmasa da yine de muhteşem bir eser.
Bir kere When Time Fades Away muhteşem bir intro. Yağmur sesinin ardından ”Fırtına geliyor” tarzında tekrarlayan ve gittikçe yükselen melodiler sona doğru Japon etkileşimini iyice belli ediyor ve yavaştan Sons of Winte and Stars’a geçiş yapılıyor. Bu şarkı hakkında çok konuşmayacağım,çünkü ayıp. Sadece şunu söyleyeyim,blast beat kısmı girdiği andan şarkının sonuna kadar her dinleyişimde tüylerim diken diken oluyor,gitmediğim görmediğim Helsinki’nin kar dolu sokaklarında yumruğumu havaya kaldırarak koşasım geliyor. Şarkının dördüncü ve esas kısmına kadar majestic kelimesinin tam karşılığını veren riffler var. Esas kısma geldiğimizde de belli zaten. O nakarata eşlik etmemek,içinde o coşkuyu hissetmemek mümkün değil abi…hele de artık nasıl bundan daha iyi olur derken bir de son nakaratta farklı gruplardan bir sürü kişi koro halinde söylüyor ya,işte o an daha albümün geri kalanını bile dinlememişken ”Bu benim yeni favori albümüm” demiştim.
Land of Snow and Sorrow’a geçince ilk şarkının verdiği ”Olm süper gidiyor” gazıyla yine beğenmiştim şarkıyı,ama sonraki birkaç dinleyişte diğer şarkıların yanında biraz sönük kalmıyor değil. Kesinlikle kötü bir şarkı olduğunu düşünmüyorum,ama şarkının gereğinden fazla uzun olduğu ve Wintersun’a gitmemiş derecede yavaş olduğu ortada. Bence bu şarkının yerine rahatlıkla The Way of The Fire konulabilirdi,zaten canlı da çalmışlardı,mis gibi şarkı hazırda duruyordu işte. İkinci albüme koymaya ne gerek vardı anlamadım.
Fakat bu hoş ama garip deneyimden sonra yine başka bir intro,Darkness and Frost geliyor,kısa olsa da sıradaki şarkı için çok iyi bir hazırlayıcı: Time. Bu şarkıda neredeyse Sons of Winter and Stars’ta hissettiğim her duyguyu tekrardan yaşadım,çünkü Time da bir onun kadar muhteşem. Jari’nin harsh olarak başlayan vokal girişi,ve bir süre sonra gelen o nakarat…
Time will go on,and we are…
Drifting away in the night
I’ve…been searching so long
But I will find you
Even if it takes my whole life
Oh time,don’t fade away
When I need you here
Oh please don’t leave me now!
Burası zaten direk ”Damardan girdi” olayı,Jari’nin en duygu dolu vokalini dinlemiş olabiliriz belki de burada. Şarkının geri kalanı da bu muhteşemliği taşımaya devam ediyor ve tam da konserde alkışlanacak tarzda bir şekilde bitiyor şarkı.
Albümün bende bıraktığı izler bunlar. Çıktığından beri günde birkaç defa mutlaka dinliyorum her şarkıyı. Albümü DVD ile beraber sipariş ettiğime de hiç pişman değilim,çünkü Sonic Pump’taki performans mükemmel. Orkestrasyonlar fazla hissedilmiyor ve performanslar cidden kusursuz. Bunun için Wintersun’a gerek değerin pek verildiğini düşünmüyorum mesela,bence metal tarihinin en iyi canlı gruplarından biriler. Ve de Jari’nin belki de Chuck’tan sonraki favori gitaristim olmasıyla beraber grubun diğer üyeleri de inanılmaz performans sergiliyor; özellikle de Kai Hahto.
Önceden demiştim zaten,böyle ”gördüğünüz en iyi davulcu” tarzı muhabbetlerde hiç Hahto’nun adını göremiyorum ben. Hani olsa direk onu derim de demiyorum,ama rahatça gördüğüm en iyi davulculardan biri olduğunu söyleyebilirim. Geçen albümdeki performansına erişebilmek zaten zor,ama Time’ı da davula bazlı olarak bir kere dinlerseniz bile ne kadar kompleks vuruşların olduğunu göreceksiniz. Blast beat konusundaki ustalığını zaten tartışmam bile(bkz. Battle Against Time). Ama bunun yanında adam her türlü tarzda usta resmen. Jazz tabanlı olarak davulculuğa başladığını defalarca belirtmişti zaten,belli de oluyor etkisi. Ve Hahto’yu mükemmel yapan da bu işte; hem death metal,hem jazz,hem progressive müziğin etkileri var. Bu etkileşimleri olan tek davulcu kesinlikle o değil,ama tarzı o kadar farklı ve yaratıcı geliyor ki rahatça ayırt edebiliyorum onu. Unutmadan Swallow The Sun’daki katkısını da söyleyeyim,bir taraftan Wintersun’da katlediyor bir taraftan da Swallow The Sun’da genelde yavaş ama arada yine resmen öfke patlayışı diye bağıran ataklara geçiyor.
Jukka ve Teemu’nun da değerini bilmek lazım. Jukka zaten Norther’da bulunmuş biri,gruptaki görevini de çok iyi yapıyor. Teemu ise 18(sanırım) gibi bir yaşta Jari ile aynı sahnede çalmış sonra da gruba katılmış bir isim,daha fazla söze gerek yok herhalde.
Bu kadar. Abarttığımın farkındayım,ama çıktığından beri şu albüm hakkındaki düşüncelerimle ilgili doğru düzgün yazmak istiyordum,iyi oldu. Kritikdeki iki görüşü de kesinlikle anlıyorum,çok katılmadığım nokta yok. 6 puan olayı garibime gitmişti biraz ama dediğim gibi,sekiz yıl bekleyen adamla bir yılın bekleyen adamın hali bir olmaz,bu yüzden kesinlikle anlıyorum yazılanları. Time II’nin daha da iyi olacağını düşünüyor ve sabırsızlıkla bekliyorum,ellerinize sağlık.
14.12.2012
@Baybora, Güzel bir yazı.
Bu albümün verdiği hisleri bu sene içerisinde hiçbir albüm veremedi.Belki Eremita ve Born to Die ama bunun kadar değil.
http://i.imgur.com/YypmS.jpg
ben yorumlara katılıyorum ama şaşırdım, genel olarak beğenildi gibi gelmişt bana. albümün notunu etkileyen 2 baya içi dolu mevzu var:
a) ilk albüm ile olan fark
bu albüm pek çok açıdan farklı ilk albümden. hatta yapı olarak tam ters şekilde: gitarlar geride, synthler/klavye cart curt önde. kaldı ki albümün prodüksiyonu da bence bu hali kaldıramamış, aşırı yapay bir sound var ortada (saaaauunddd). jari dayamış binbeşyüz çeşit vtsi çeşidini, ortaya bu albüm çıkmış. prodüktörlüğünü başkası yapsa belki çok daha güçlü bir albüm dinleyebilirdik. şarkıların konser versiyonlarını dinleyince az biraz daha ilk albüme yaklaşıyor mesela sound.
b) 8 senelik bekleme süresi
bu malum, 8 sene neyi beklesen beklediğini bulamazsın. albümün neredeyse bir ep olarak yarım gelmesi, introlar hariç sadece 3 orta karar sürede şarkı içermesi de doyurmadı insanları. “sons of winter and stars” da tek başına kesmedi kimseyi.
bana sorarsanız bu albümün bu önyargılar haricinde de ederi en fazla 6.5-7 falandır. olayın resmen rhapsody’nin kullandığı “symphonic epic hollywood metal” formatına gelmesi işin suyunu çıkarmış, resmen şarkıları boğmuş. jari de zaten albümü “Extreme Majestic Technical Epic Melodic Metal” olarak tanımlamış, e ne farkın kaldı milletin dalga geçtiği rhapsody’den o zaman?
bence time II daha güçlü bir albüm olacak, ilk albümün de 2. yarısını daha çok beğeniyordum, o albümde daha çok gitar duyacağız gibi geliyor bana. umarım tahminim doğru çıkar. yoksa vsti demosu gibi albüm lan bu.
albümü sadece 1 sene bekleyen biri olarak bence 7,5 veya 8 hak eder. ilk albüm gibi değil belki ama yine bir atmosfere, bir kompozisyona sahip. ilk albüm daha çok İskandinav melodilerine oynarken bu albüm daha Japon melodilerine oynuyor. Oynasın bence başarılı da olmuş açıkçası Japon melodilerine oynama konusunda.
8 sene bekleme konusu ve albümün sadece adam gibi 3 şarkıdan ibaret olması puan kırdırıyor elbette. 8 sene beklesem ben de 6 verirdim. ama 1 sene beklemiş biri olarak 8 veriyorum
“peşimize takılan bu sorumluluk ile o kadar uğraşmış, bunu o kadar kafamıza takmaya başlamışızdır ki artık bu durumdan iğrenmeye başlamışızdır ve mümkün olan en son dakikaya kadar ondan kaçınmak isteriz.”
Ödevlerimle uğraştığım şu günlerde şu güzel cümle o kadar hoş geldi ki.
Vatan Computer esprisini tek fark eden ben miyim :)
Sons of Winter and Stars, Wintersun’ın yaptığı en iyi şarkı olabilir. MP3 çalarımda tüm Wintersun şarkıları var. Ne zaman canım Wintersun çekse, anında kendimi S.O.W.A.S’ın içinde buluyorum. Muazzam bir eser… muazzam.
Ama tek başına albümü kurtarıyor mu? Hayır…
Sons of Winter and Stars 8 bit:
http://www.youtube.com/watch?v=RmMXlpl4PrU
Ben ne yaparsa yapsın jari ye 8 den aşağı not veremem galiba :)
Wintersun’a geçen yıl rastlamıştım..ve pek takmadan sekmeyi kapatmıştım. Ancak bu yıl Wintersun her nasılsa tekrar karşıma çıktı(Ensiferum ve İskandinav mitolojisine olan ilgim sayesinde olsa gerek) ve bu kez kulak verdim. Bu grupla bu kadar geç tanışmış olmak, içimde hep bir ukte olarak kalacak.
8 sene bekleyen arkadaşların yorumlarını, tepkilerini anlayabiliyorum. Jari, ‘tadı bekleyenlerin damağında kalsın ki, II’nin yolunu daha da bi heyecanla gözlesinler’ diye düşündü muhtemelen. Ama albümü bölmek pek iyi bi fikir değil bence. Orkestra Wintersun’ı Ensiferum tarzından ayıran en önemli faktör. Bazı kısımlarda abartılı evet. Ama, sorun oluşturmuyor benim için. Time II, en merakla beklediğim albüm konumunda şu an.
EDIT: ‘Orkestra Wintersun’ı Ensiferum tarzından ayıran en önemli faktör’ kısmına bir edit çakayım. ‘Ensiferum parçalarında da orkestra vardı!’ diye üstüme çullanan arkadaşlar olabilir. Ensiferum’da orkestra, bu kadar ön planda değil, onu söylemek istedim.
Albümü iki parçaya bölen Jari değil, Nuclear Blast ikinci kısımdaki parçaların mixleri bitmeyince milleti bir sene daha bekletmenin yanlış olacağını düşündüğünden albümü ikiye böldürdü. Ha böldürmese ne olurdu, 9 sene beklenirdi ama 85-90 dakikalık akıl almaz bir kompozisyon çıkarırlardı. Kesinlikle daha doğru bir hamle olurdu belki ama şu haliyle bile favori albümlerim arasına girmiş durumda Time. 2-3 ay sonra ikinci kısım gelecek ve herkesin fikri değişecek, buna canı gönülden inanıyorum.