İlgi alanları, hobiler, amaçlar için insanların bir araya gelip sosyal yapılanmalar oluşturması, medeniyet tarihinde belirgin bir yere sahip. Ortak nokta müzik ve özellikle de diğer müzik türlerine göre daha küçük bir kitlenin ilgi duyduğu metal olunca, bu yapılanmalar daha meşakkatli fakat daha kuvvetli şekilde gelişiyor.
Üniversitelerin rock kulüpleri, forumlar, sözlükler, sosyal medya derken insanlar birbirlerini buluyor, müzik konuşmanın da ötesinde, dostluklar, gönül bağları, hatta iş ilişkileri kurabiliyorlar.
Bu konuyu seçmemin sebebi, insanların Facebook’taki profillerine girdiğimde “ortak arkadaşlarınız” alanında gördüğüm ilginç sayılar. Birbirinden farklı şehirlerde yaşayan, çok farklı zaman ve mecralarda tanışmış olduğum iki insanın birbirini tanıması gibi bir durumda, bu insanların ortak paydasının metal olması onların nasıl tanışmış olabileceklerini açıkça ortaya koyuyor.
Tamamı metalle ilgilenen ve farklı yerlerden tanıştığım yirmi küsür ortak arkadaşımızın bulunduğunu gördüğüm, ama tanımadığım kişiler de bu meselenin ilginçliğini ve hoşluğunu bir kez daha gösteriyor.
Facebook, istatistik sunduğu için bu durumu en kolay şekilde fark edebileceğimiz bir alan. Bir de bunun gibi sosyal ağların kullanımı yaygınlaşmadan önce, hatta bu mecraları fazla kullanmayan kişiler için hâlâ geçerli olduğu üzere, daha yavaş, daha şaşırtıcı şekilde sosyal bağlantı keşifleri de söz konusu.
Metalin sosyal hayatınıza getirdiklerini paylaşmanızı diliyor, haydi buyrun sohbete diyorum.
Bknz güzide swedish belus ve arda kişilikleri :)) ortak paydada metal sayesinde buluştular sizde yaapabilirsiniz
Cinsel anlamda birleştirici bir etkisi olduğu kesin. X isim, bir bakıyorsun 20 kişiyle yatmış aynı ortamda. Yattığı tüm tipler de birbirinin arkadaşı. O arkadaş olan 20 kişinin de birçok ortak arkadaşı var ve çoğu birbiriyle takılmış falan filan..
Metal ortamlarında aynen şöyle bir durum var: https://pbs.twimg.com/media/A-jVCWFCMAAgcYy.jpg İşte o talip olanlardan bazıları amaçlarına ulaşıp sırasını savıyor.
***
Yukarıda yazdıklarım benim gördüklerim ama bir genelleme yapmak doğru olmaz tabi. Gerçekten müzik dinleyen insanların müzik üzerine konuştuğu ortamlara pek denk gelmedim ben. Neredeyse 6-7 yıldır da hiçbir ortama takılmadım. Durum nedir ne değildir bilmiyorum ama benim takıldığım dönemlerde aynen yukarıda anlattığım gibiydi. Bu arada, sadece bar ve konser ortamlarından bahsetmiyorum. İnsanlar sosyal ağlarda da metal ortamları oluşturuyorsa, kesin birbirleri ile takılmak için yırtınan %60′lık bir kesim oluyor içlerinde.
Sonuç olarak; “metalci libidosu” diye bir gerçek var. Tüm sosyalliği de o oluşturuyor işte :)
25.12.2012
@noise, metalci camiasından tiksinmemin sebeplerinin başında gelir. Cinsellik mühim bir olay da sabahtan akşama kadar şu hayun fena, bu hatun çılgın, o buna atlamış, bu şuna zıplamış muhabbeti insanda sıkıntı ve tiksinti yaratmıyor değil. Tamam ülkenin sosyo-politik halini konuşalım demiyorum ama arada başka konular da konuşulsa fena olmaz. Hayatta seksten başka şeyler de var. Vallaha bak.
25.12.2012
Kesinlikle.
“Seks üzerine geyik muhabbetleri” ve “normal geyik muhabbetleri” ile devam eden bir akış var ortamlarda.
Atıyorum, hatun iyi bir üniversitenin felsefe bölümünden mezun ama ağzından dökülen tüm sözler hangi uzun saçlı erkeğin daha cool olduğu üzerine. Aradaki doğru insanlar da bir süre sonra bu geyiklere kapılıp kendini kaybediyor zaten. Bu arada, bu muhabbetleri de sadece ergen diye tabir edilen metalci kesim yapmıyor, hemen hemen hepsi yapıyor. 40-50 yaşındaki ortam dinazorları dahil..
“Lan geyik olmasın mı, eğlencemize bakalım işte” düşüncesi de doğru. Ama her gün bu tür geyiklere ya da sohbetlere maruz kalmak bir süre sonra sıkıyor.
Bu arada, ilk mesajda belirttiğim gibi bu genel görünüm. Elbette çok güzel paylaşımları olan, bu ortamdan güçlü dostluklar çıkarmış, sadece seks üzerine konuşmayan birçok insan da vardır.
28.12.2012
@noise, hahahaha ortam dinazorlarına çok güldüm aga
25.01.2015
@noise, düşüncelerime tercüman.
İşte bunlar hep SEKS (Dayanamadım, kusura bakmayın dfjkasdf)
25.12.2012
@ihsanoird, Bence de.
http://www.itusozluk.com/image/iste-bunlar-hep-seks_442803.jpg
Biraz tembellik yapıp daha önce yazdığım bu konuyla alakalı bir entry’nin linkini vereyim:
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=18284913
Yalnız Pasifagresif tayfası dışında sosyal çevremin büyük çoğunluğu metalle alakası olmayan insanlar, bunu da belirteyim arada.
Baya baya metalci arkadaşım yok benim de neredeyse. Taş çatlasa 3 kişi filanız. Bi garip.
26.12.2012
@Korhan Tok, aynen diycem ama benim o üç de yok; insanın üni.de, yl’da, yurtdışında bir tane mi çıkmaz arkadaş karşısına metalci, kafa dengi, arkadaş olabileceği biri?! gittiğim konserlerin %90′ına tek gitmişimdir şimdiye kadar; en son wacken’a tek gittim, orada anladım bunun benim değişmez ve değişmeyecek kaderim olduğunuasdf. tamam, tek başına insan daha çok eğleniyor, daha rahad oluyorsun, kafa rahad falan filan ama, bir yerden sonra kafanı yana çevirip ufak bir yorum, komiklikler, şakalar vb. de yapmak istiyorsun o coşkuyla. velhasıl, metalin bu sosyalleştirici yanı -varsa- bu asosyal fakire hiç uğramadı der, noktamı koyarım.
26.12.2012
@Elvan, Wacken’a tek gitmek. Çıtayı baya yükseğe koymuşsun ya, ama challenge accepted be.
Ankara’da bi Papaz(eskiden Keyif’ti) var hakikaten komple metal müzik barı, oraya gidince bazen birinin attığım şarkıdan sonra gelip muhabbet açması ya da zurna birinin ‘herkese benden tekila ulağn’ şeklinde coşması (çok büyük bir yer değil burası hehe) ile ancak sosyalleşiyorum sanırım. Kişiden ziyade mekana yönelik bir sosyallik o da, ortamdan ayrılınca bitiyor haliyle.
Metalcilik zor iş nitekim.
26.12.2012
@Korhan Tok, Vay be Keyif ha. Ben de epey gitmişimdir oraya eskiden. Mono sesli kötü ses sistemi da olsa, güzel zamanlar geçirirdik orada.
Melaba. Metalciyim ve sağlıklı bir metalci networkünün imkansıza yakın olduğunu düşünüyor, pasifagresif’e bu açığı kapattığı için her refresh’de şükran duyuyorum. Ayrıca Ahmet abi, Batuhan, Bahadır, Onur ve diğer bir kaç adamın sahip olduğu ortama imreniyor imreniyor ve binlerce kez daha imreniyorum.
Benim metalci çevrem olmadı. lisede metal dinleyen 2, üniversitede hiç kişi vardı etrafımda. Metal dinliyorum diyen tipler de çoğunlukla işin ekmeğini yemeye çalışan tiplerdi. Nasıl bir ekmeği varsa dinliyorum, çalıyorum ama bir ben yemedim galiba. Neyse.
Metalci olgusunu da irdelemek lazım geliyor belki. Yazıda çok tekrarladım zira. Bana göre metalci= Müzik olgusuna eleştirel yaklaşabilip belli nedenlerle metal müziği sevmiş, en azından bir kaç grubu tam anlamıyla sindirmiş, metalle sınırlı kalmayıp müziği seven kimse. Batuhan Bekmen çok iyi bir örnek mesela. Sadece metal değil güzel müziği ayırdedebilen ve metal de dinleyen insanların geneline metalci diyorum ben.
Bunun dışındaki true metalciler vesaireler bir zahmet bsg. Bu adamlarla hiçbir şey konuşulmuyor. Her haltı çok iyi biliyorlar, saçma sapan saplantılara sahip insanlar. Malesef metalci kitlesinin çoğunluğunu da bu kişiler oluşturuyor. Metalci bağnazı şu ünyada en tiksindiğim şeylerden biri. Çoğunluk da bu kişilerden oluştuğundan bence sağlıklı metalci networkü imkansıza yakın.
İYİ Kİ VARSIN PASİFAGRESİF :( (şu an duygusalım)
26.12.2012
@Oblgoth, Kesinlikle katılıyorum. Metalci bağnazı ile konuşmaya çalışmak imkansız resmen. Bir şeye ‘bu en iyisidir.’ gözüyle bakan insanların en tırto örnekleri bu gruba mensup arkadaşlar oluyor zaten. Fakat eğer denk gelirse all-around metalciyle edilen sohbetin tadı da bambaşka.
Bi dönem (üniversitenin ilk 2 yılı) bar ortamlarını çok severdim. Cüzdanı eritse, göbeği büyütse de çok keyifli zamanlar, harika sohbetler, acayip hazlar almışlığım vardır bu tarz ortamlarda. Bi de abimin arkadaş çevresiyle takılırdım arada, o da güzel bi farklılık oluyodu. Ben pek rock dinlemesem de o dönemler, müzik ve başka sohbetler bana epey şey katmıştır onlarla yaptığım.
Üniversite döneminde ev arkadaşlarımın da geneli metal seven ve kafamın uyuştuğu kişilerdi. İzmir’e yüksek lisansa geldiğimde de, küçük ama iyi bi çevrem vardı metal ve rock seven. Hala bazılarıyla görüşüyoruz İzmir’e gittiğimde. Daimi bi işe girebilirsem de olacağını umuyorum. Olmazsa da sanaldan idare ederiz naapalım.
Benim için “Metalin Sosyal Yanı” cümlesinin anlamını kavradığım tek zamanlar konser ve festivaller oluyor.
Şurada neredeyse 10 senecik bir metal müzik geçmişim var (ki zaten 22 yaşındayım). Tüm bu 10 sene boyunca, bunun içinde 2 ilköğretim okulu, 2 lise, 2 üniversite ve 4 şehir var, nasıl bir şanssızlığım varsa hayatıma giren ve “Ben metal dinlerim.” diyen insan sayısı taş çatlasa 3-4 falan olmuştur ve bunların hepside metallica, slipknot vb dinleyen, çok göz önünde olmayan grupların adını bile duymamış insanlar oldu. Müziğe başlamam bile kendi çabalarımla oldu önceden de bahsettiğim gibi. Sanki dinleyen vardı da öneri hak getire.
Böyle bir çevreden dolayı hep konserlere, festivallere yalnız gittim ve orada aynı zevki paylaşan, aynı amaç uğruna ortamda bulunan kişilerin ne denli uyuşabildiğini farkettim. Neredeyse hiç bir konser hatırlamıyorum ki gittiğimde muhabbet ettiğim, bir şekilde aralarında takıldığım, kol kola headbang yaptığım birileri olmasın. Sırf bu tecrübelerden dolayı, eğer istenirse, metalin çok güzel ve sıcak bir ortam yaratıp çok güzel dostluklara başlangıç olabileceğini düşünüyorum.
Güzel bir tartışma başlığı olmuş. Kendi adıma, metalin sosyal yanını biraz anlatmaya çalışacağım.
Ben eşimi de, işimi de, arkadaş çevremi de metal sayesinde buldum diyerek başlayayım.
Benim için her şey, lise 2’de okula yeni gelen Levent adlı arkadaşımın bana dinlettiği birtakım yeni şeyler (Megadeth, Tiamat) ve akabinde çok yakın arkadaş olmamızla başladı.
Üniversiteyi kazanıp Bursa’ya gittiğimde (1999), internet şu anki kadar elzem ve yaygın bir şey değildi. Bursa’daki öğrencilik günlerimde bilgisayarım vardı fakat internetim yoktu. Ekşisözlük o zamanlar şimdiki gibi boktan değildi; bilakis çok güzel bir ortamdı. Az kişi vardı, sözlük jargonu denen şey yeni oluşuyordu, kısacası herkes için yeni olan bu şey gayet işlevsel bir durumdaydı.
Metal benim için günden güne daha önemli bir hal alıyor, ancak çok müzik dinlemek ve gitar çalmak bana yetmiyordu. Küçüklükten beri tüm kompozisyon sınavlarında 2. hatta 3. kağıdı isteyen bir öğrenci olarak, yazı yazma konusunda zaten rahattım ve kendimi ifade edebiliyordum. Ben de metal konusunda bir şeyler yazmaya başlayayım dedim ve At the Gates – Slaughter of the Soul için bir şeyler yazarak bu işe başladım.
Yazdığım kritiği diskete veya CD’ye attım ve İstanbul’a geldiğim bir hafta sonu, bilgisayara atarak ekşi sözlük’teki ilgili başlığa girdim. Bu olay çok hoşuma gitmişti. Bursa’da olduğum sırada, gruplar hakkında sayfalarca yazılar yazıyor, İstanbul’a gittiğimde bunları ekşisözlük’teki ilgili başlıklara giriyordum.
The Haunted, “One Kill Wonder” albümünü çıkardığında o albümle de ilgili bir şeyler yazmıştım. Acemice yazılmış bir kritikten fazlası olmayan bu entry’nin ardından, hayatımı baya derinden etkileyecek o şey oldu ve yine sözlük yazarı bir insan olan spidey (Ufuk Yüzereroğlu), kendisinin de The Haunted’ı çok sevmesinden mütevellit bana ekşisözlük’ten mesaj attı ve albüm hakkında mesajlaşmaya başladık. Bu mesajlaşma kısa bir sure içinde metal konusunda genel bir muhabbete dönüştü ve spidey bana, yeni bir site açmak istediğini, benim de yer almak isteyip istemeyeceğimi sordu. Ben de “evet” dedim ve her şey başlamış oldu.
Açılan site metal-pit.com’du. Farklı bir vizyonla, Türkiye’de o sıralarda fazla bilinmeyen grupları konu ediyor, onlarla röportajlar yapıyor, albüm kritikleri yazıyorduk. Sitenin bir de forumu vardı ve admin’i olduğum bu forum, son derece aktif, düzeyli ve bir şekilde -neredeyse- herkesin aklı başında takıldığı ve “metal forumu” kavramının yarattığı tatsızlıktan, hatta yer yer tiksintiden tümüyle uzak bir ortamdı. Elbet ara ara öne çıkma çabasıyla ortamı bozmaya çalışan birkaç kişi oluyordu, ancak onlar da forumun genel olumlu havasıyla sindirilip forumdan yollanıyordu. Pasifagresif ilk açıldığında, yazar kadrosunda o forumdan tanıştığım birtakım insanlar vardı, hâlâ da var.
Metal-pit.com 5-6 ay çok güzel ilerledi. Hayran olduğum isimlerle telefondan röportaj yaptım, kritikler yazdım, forumdaki arkadaşlar sayesinde sayısız yeni grup öğrendim, vizyonumu genişlettim. Ancak şöyle bir sorun vardı, o da metal-pit ayda 1 kez güncellenen bir siteydi ve internet gibi bir ortamda bu olay biraz garip kaçıyordu. Ben bir sürü kritik yazmak, insanlara metal konusunda haberler vermek istiyordum, ancak ayda bir güncelleme, bu olayın heyecanını kaçırıyordu.
Ardından bir seneliğine Kanada’ya gittim. Metal-pit bana yetmediğinden, kendi sitemi açmaya karar verip http://www.aksakritim.com diye yeni bir site açtım. Sadece ben yazıyordum ve gün içerisinde sürekli güncelleniyordu. Gayet güzeldi.
Bu arada, metalin sosyal yönü olayı işlemeye başladı. Kanada’da okurken, metal-pit forumunda Erdem Çapar’ın bir başlığa yorum yaptığını gördüm. Ardından, Türkiye’de çalışmayı planladığım şirketin (Sinefekt) sitesinde gezinip ekipteki insanların biolarına bakarken, ekipten bir kişinin “eski Antisilence davulcusu” olduğunu gördüm ve hemen akabinde Erdem Çapar’a mesaj attım, zira o da eski Antisilence vokalistiydi. Erdem’den, çalışmak istediğim şirketteki o arkadaşın msn’ini ve mail’ini edindim ve ona durumumdan bahsettim, yurt dışında okuduğumu, Türkiye’ye dönünce o şirkette çalışmak istediğimi söyledim, nasıl bir yol izlemem gerektiğini sordum. O arkadaş da (Güray Gürsoy) bana önerilerde bulundu ve en nihayetinde Türkiye’ye dönünce, bu bağlantı sayesinde gittiğim Sinefekt’te ilk günden işe girdim.
Aksakritim.com’a dönelim. Kanada’dayken devam ettirdiğim site gayet iyi gidiyordu ki, bir server çökmesi ve yedeklemede yaşanan bir sorundan dolayı site büyük darbe aldı ve ben de üzülerek de olsa aksakritim.com’u bitirmek durumunda kaldım. Yine de, aksakritim.com’daki yazılarım benim ZOR dergisine girmeme vesile oldu. Orada da bir sürü insanla tanıştım ve bu insanların, en azından benimle ilgili tek ortak paydası, hepsinin metal dinliyor olmasıydı.
Zaman geçti, şunlar oldu bunlar oldu, ben Sinefekt’te çalışmaya devam ederken, metal konusundaki açlığım yine baş gösterdi. Bu sefer işleri daha ciddi bir şekilde ele almaya ve metal-pit veya aksakritim gibi ufak bir siteden ziyade, ZOR’un da bana kattığı geniş vizyonla, daha geniş kitlelere hitap eden bir siteyi hayata geçirmeye karar verdim. Pasifagresif yazar kadrosu, metal-pit forumundan, ekşisözlük’ten tanıdığım ve sırf PA’ya katmak için “bulduğum” insanlardan oluşuyordu. Misal Ömer Kuş’u, hiç tanımadan, sadece sözlüğe girip “yazısı ve bilgi birikimi iyi olan birilerini arayayım” düşüncesiyle, In Flames başlığındaki entry’leriyle kadroya davet ettim.
Zaman ilerledi, PA kadrosu genişledikçe, metalin sosyal yönü kendini olabildiğince göstermeye başladı. Önce site yazarlarından Batuhan’la bir grup kurmaya karar verdik, o grup Thrown to the Sun oldu. Ardından yine site yazarlarından bir insanla, hayatımın aşkıyla hayatlarımızı birleştirdik, Güzide’yle evlendik. Sanırım metalin sosyal yanı adına bundan daha güzel bir örnek olamaz. :)
Kısacası,
Ben eşimi de, işimi de, arkadaş çevremi de metal sayesinde buldum.
Buraya kadar okuyan varsa, belki fark etmişlerdir ki bu kadar uzun bir yazıyı bile her şeyi özet geçmek suretiyle yazdım. Metalin sosyal hayata nasıl etkileri olduğunu, neden metal dinleyen insanların birbirleriyle böylesi kenetlendiğini daha kapsamlı şekilde irdelemeyi istiyorum, bunu da başka bir makalede yahut videoda anlatmaya çalışırım/çalışırız.
26.12.2012
@Ahmet Saraçoğlu, Sonuna kadar büyük bir ilgi ve alaka ile okudum. Çok çok güzel bir olaylar silsilesi olmuş. Benimde kastettiğim ve olabileceğine inandığım şeylerin bir toplamı aynı zamanda.
Belki benim cahilliğimdir ama ben müzik dışında insanları bu kadar kenetleyen, birleştiren ve hayatları bu kadar etkileyen başka bir şeye rastlamadım.
26.12.2012
Ahmet Saraçoğlu, ….imren imren imren imren..
26.12.2012
@Ahmet Saraçoğlu, Tam “ZOR” döneminden bahsetmemişsin diyecektim ki bir baktım sonlarda yer alıyormuş :) Bu müziğin sosyalleşmeye ne denli katkısı olduğu konusunda güzel bir özet yapmışsın. Yazının sonunda da belirttiğin gibi umarım ilerleyen günlerde daha geniş kapsamlı bir video ya da makale görebiliriz :)
26.12.2012
@Ahmet Saraçoğlu, Abi çok iyi ya.
30.12.2012
@Ahmet Saraçoğlu, Abi direk senin hayatın en güzel cevabı olmuş bu tartışma konusunun. TTTS da aynı şekilde tamamiyle bu sosyalleşmenin ürünü gerçekten. Büyük bi heyecanla okudum ben de çok güzel yazı olmuş. Daha kapsamlı versiyonunu da bekliyoruz şimdiden :)
Burdaki yorumlara bakılırsa; girilen ortamlar, karşılaşılan insanlar ve bazı güzel tesadüfler insanların genel düşüncesini oluşturuyor.
Benim de çevremde pek metalci olmadı. Konserlerde, orda burda gördüğüm ve ortamına giremediğim insanlarla ne kadar sosyalleşebilirsem o kadar sosyalleştim işte. Hâlâ metal muhabbeti yaptığım en fazla 3 kişi vardır. Ahmet o kadar güzel yazmış ki, pek olumsuz bir şey yazasım gelmedi.
Bazen oluyor, bazen olmuyor; that’s all :)
aslında her müzik türünün kendine göre sosyal ortamları oluyor. müziğin böyle bir birleştirici bir etkisi var. giyindiğin bir tişört yazdığın bir yazı sohbet ortamında konuştuğun herhangi bir grup sohbet ortamında seni yepyeni arkadaşlıklara atabiliyor sürükleyebiliyor. 90’larda gittiğim rock bar’lara gelen insanlarla çok iyi bilgi alışverişlerim sohbetlerim olmuştur. orada geçirdiğim zamanlar sohbet ve bilgi açısından baya baya üst düzeydeydi ve gerçektende çok iyi dinleyicilerle karşılaşmıştım ve tanışmıştım bu da benim şansım tabi. yıllar içinde dostluklarımız da bozulmadı. sadece metal’de değil. benim konu müzik olunca blues konuştuğum ayrı bir grubun, “world music” dinlediğimiz etnik müzikler dinlediğimiz ayrı bir grubum ve progresive rock dinlediğimiz ve yaşları 50’yi geçkin olan apayrı gruplarımız vardı ve barda toplanır hep sohbet ederdik müzik üzerine başka bir şey konuşmazdık. bazen evlerine konuk olurduk hatta yatıya kalırdık sabahlara kadar plak dinlerdik sohbet ederdik.
cinsellik bunun küçük bir kısmıdır. 90 ortalarında gittiğim barlarda sırf cinselliği yaşamak için gelmiş insanları da bakar hareketlerinden anlardık. onlarda olabiliyor tabi soyutlamak imkânsız ama sırf müziğin birleştiriciliği konusunda arkadaş sohbet ortamlarının yanında benim görüşüm açısından bunu cinsellik için kullanıyorum diyen insanlara az rastladım. belki başka ortamlarda fazladır tabi bilemiyorum o da işin diğer bir gerçeği. sırf shadow gallery tişörtü giyiniyorum diye o dönemde çok iyi müzisyenlerle tanıştım. carcass, def leppard tişörtleri giyiyorum diye yanıma yaklaşan “çok seviyorsun galiba, ben de çok severim. hangi albümlerini dinliyorsun?” gibisinden çok basit sorular yıllar içinde kurulan dostluğun temelleri oldular bunları da söyleyeyim.
konserler ise apayrı bir konudur. sen tek başına gelmişsindir ama bir şarkı çalarken onlara eşlik edersin yanındaki insan da seninle birlikte çok eğleniyordur ve şarkılara birlikte eşlik etmeye başlarsınız ve bakmışsınız ki tanışmış ve arkadaş olmuşsunuz. konsere girmek için yüzlerce sıra olurdu kış günlerinde dışarıda. orası da sosyalleşmek için mükemmel bir ortamdı. saatlerce beklemişsin orada tek başına duruyorsun ve yanındakiyle birden bilet konusunda konuşmaya başlıyorsun yer hakkında ve grup hakkında. sonra konu başka şeylere geliyor ve br bakmışsınız arkadaş olmuşsunuz. bana çok oldu böyle. sırf müzik konuşalım diye şehirden şehirlere aktığım bile olmuştur. onun zevki bir başka. insanın hayatında böyle şeyler oluyorsa bu pozitif bir şeydir sosyalleşmek adına. bazen sen ilk adımı atıyorsun bazen de onlar bu değişiyor. sosyalleşmenin müzik ile alakası var aslında hobi grupları olur hayatın her alanında bunlar sosyalleşmek için çok önemlidir.
Benim üniversitede hiç ‘metalci’ arkadaşım olmadı.Buna rağmen gideyim de metalcilerle takılayım diye de düşünmedim.İlk tanıştığım ‘metalci olmayan’ insanlardan hiç kopmadım.Onlardan ayrılıp başkalarıyla takılmak aklıma bile gelmedi.Bunun bana ilginç bir şekilde hem sosyal yönden hem de müzikal gelişim yönünden çok olumlu etkileri oldu.İlkokuldan beri dinlediğim metal’e dışardan bakabilme ve daha açıkfikirli olabilme yetisine; elitist bir bakış açısına sahip oldum.Çok farklı insanlar tanıdım çok farklı ortamlarda bulundum.Bundan zerre kadar pişman olmadım.
‘Metalci camiası’ açısında da gayet anormal kaldığımı biliyorum ve bu bana ilginç bir şekilde iyi hissetiriyor.
Herkes demiş ki benim hiç metalci arkadaşım olmadı diye.
Dalga mı geçiyorsunuz. Tabi birçoğumuzun metalci arkadaşı olmayacak. Herkesin metalci arkadaşı olsaydı bu ülkenin yüzde bilmem kaçı metal dinliyor olurdu. Özellikle İstanbul’da falan yaşamıyorsanız işiniz epey zor tabi. Gerçi orda da durum çok farklı değil hani. Sadece kötünün iyisi.
27.12.2012
@saw you drown, Şöyle; lisedeyken o kadar çoktuk ki kasdav’a katılacak arkadaşlar arasında “bizim grup katılacak, hayır bizimki” şeklinde kavga bile çıkmıştı.Üniversitede ise yukarda anlattığım ve kesinlikle şikayet etmediğim durum vardı.Konu azlık çokluktan ziyade bulunulan ortama göre ve verilen kararlara göre değişen bir dizi sosyal deneyim bence.
Benim için metalin sosyal yanı, şuanki ev arkadaşım o kadar.
Ne yazık ki çevremde metal dinleyen bir insana dahi rastlamadım, bundan dolayı da oturup biriyle metal üzerine konuşmak, bilgi ve heyecan paylaşımında bulunmak en büyük hayallerimden biri oldu.
Ha birde, “Metalci kızlar veriyomuş”
Facebook’ta metal şarkısı paylaşınca altında sıfır beğeni, sıfır yorum olan insan benim.
Hiç mi metalci arkadaşı olmaz la insanın… :D :D :D
30.12.2012
@Ubeydullah İndiroğlu, bende öyle şeyler paylaşınca facebook’ta, metalle alakasız kişiler beğeniyo, ben de “pardon, hatlar karıştı galiba” diyorum. öyle yalandan beğenme yok, like tuşu yalama oldu aq
”Metalci arkadaş” konusunda pek şikayet edilecek bir durumum yok açıkçası. Tek sorun çoğunluğunun Metallica/Iron Maiden/Iced Earth/Hypnogaja falan filandan ibaret olması. Ama yine de onlarla muhabbet kurabiliyorum mesela. Önerdiğim grupların çoğu kenara atılsa da (çoğunlukla brutal vokal yüzünden) en azından belirli bir müzik anlayışı olduğu için seviniyor insan. Mesela bugün bir kız arkadaşımı Iron Maiden tişörtüyle gördüm. Birkaç hafta önce metal müziği seven ama yine fazla grupla işi olmayan bir arkadaşımın Nevermore dinlediğini gördüm ”Oha” tarzı tepkilere girdim. Böyle şeyler olunca seviniyor insan. Radyoyu açtığı an duyduğu şeyi beğenen,eleştiri yapamayan ve özel olmayan müzikleri dinleyen insanların arasında öyle insanları görmek güzel benim için. Dediğim gibi,öyle çok grup muhabbeti yapamıyorum onlara. Kalkıp da ”Abi Cattle Decap.’in Kingdom of Tyrants nasıl şarkı öyle ya!” diyemiyorum ben de Metallica tarzı muhabbetlerle yetiniyorum. Bir veya iki arkadaşım var metali benim gibi dinleyen,onlarla da zaten grup planları yapıyoruz ileride. O kadar bulmuşum,hayatta kaçırmam :D Onlardan biri,extreme metal dünyasına girmemi sağlayan Kıvanç diye bir arkadaş. ”Metal müzik dinlemeye nasıl başladık?” konusunda bahsetmiştim zaten. Grupteki diğer arkadaşlar da sağlam dinleyiciler ama bizim kadar değil. Ona ”Time malumlara sızmış lan!” veya ”Unsung Heroes olmamış birader.” tarzında mesajlar atabiliyorum,bu da felaket derecede sevindiriyor beni. Konserlere de yalnız gitme gibi bir durumum yok onunla tanıştığımdan beri(zaten İzmir’de sayılı konser oluyor ya neyse). Rotting Christ konserine birlikte gitmiştik onunla. Mosh-pit’e aşırı ısrarıma rağmen girmese de headbang’ini yapar,her grup arası biramızı içer neredeyse sırf müzikten bahsederiz,olay bu.
Müzik sayesinde tanışma olayı bende sadece bir kere oldu yalnız,o da çok ilginç bir şekilde. Otobüste-yine yüksek seste-Autotheism’den bir şarkı dinliyordum(Deconsecrate’di herhalde),benden iki yaş küçük biri gelip ”Abi o dinlediğin ne ya,kulağa bayağı güzel geliyor” dedi. Çok şaşırdım tabii,otobüsten birlikte inerken anlattım The Faceless olduğunu,hangi şarkılarının güzel olduğunu falan. Daha sadece Megadeth ve Metallica dinlediğini söyledi,ama en azından hiç tanımadığım biriyle müzik sayesinde bir kez de olsa tanışmış oldum.
Yani cidden de pek şikayet edecek durumda değilim. Etrafımda en azından doğru düzgün müzik anlayışı olan küçük bir kitle var,konser yoldaşım var,grup üyelerim var…internette de ortamın alası Pasifagresif var zaten. Ben halimden memnunum :D
Lise sona gelmeden önce nu-metal ile sınırlı kaldığım bu müzik, lise sona geldiğimde farklı arayışlar ve daha sert bir müzik arayışı içine girmemle beraber sosyalleşme sürecinin içine dahil oldum.
Çok yakın bir arkadaşımın Opeth ve Death gibi nokta tavsiyeleriyle daha da iyi şekillenmeye başladı. Bir zamanlar çok aktif olarak oynadığım ve takip ettiğim spor basketbolun beni takip etmeye zorladığı batuğ.com da tesadüfi bir şekilde “bunaltı.com” ile tanıştım ki bundan kısa bir süre önce de ilk lastfm hesabımı açmıştım. Hem takipçisi hem de moderatörü olarak bunaltı sayesinde bir çok müzikseverle tanıştım ki lastfm de bir nevi bu görevi görmüştü (hala görüyor).
Konserler vasıtasıyla az da olsa tanışma ve sohbet etme imkanı bulduğum insanlar oldu (Siteden Ahmet ve Ömer ile konserler vasıtasıyla tanıştım, Ihsanoird arkadaşımızla konserler vasıtasıyla tanıştım.). Henüz Ahmet gibi evli olmasam da kız arkadaşımla Vintersorg ve lastfm sayesinde tanışmıştık :) Hayatımı olumlu yönde değiştiren ve bir çok insanla tanışmamı sağlayan bu müziği seviyorum. Umarım bu konu hakkında daha kapsamlı bir makale yazılır da keyifle okuruz :)
Metal genellikle dinleyicisi için sadece müzik türü olarak kalmayıp yaşam tarzını da etkileyen, oldukça güçlü bir ifadeye sahip olan bir kültür. Dolayısıyla yeni arkadaşlıklar kurulmasında etkili olması şaşırtıcı değil. Gerçekten “connecting people” durumu var. Bunu günlük hayatta da, internette de, katıldığım konserlerde de deneyimliyorum. Benim sürekli olarak görüştüğüm insanlar da genellikle metal dinleyen insanlar.
Yazıda geçen facebooktaki ortak arkadaş muhabbeti üzerine merak edip birkaç Pasifagresif yazarının profiline baktım :) Çok fazla sayıda olmasa da ortak arkadaşlarımız olduğunu gördüm. Bir tanesiyle olan ortak arkadaşımızınsa metalle alakası yok(dünya küçük). Bu ortak arkadaş muhabbetini psytrance dinleyicileri arasında çok daha çılgın bir şekilde gözlemliyorum yalnız (ki ben dinlemiyorum bile). Metali bu konuda 8′e 10′a filan katlayabilir rahatlıkla.
İnternette sürekli olarak takip ettiğim metalle alakalı tek Türkçe platform ise Pasifagresif. Bunda kritikler, haberler kadar kullanıcıların yaptığı yorumlar ve oluşan paylaşım ortamının da etkisi var. Buradaki birçok insanı kendime yakın buluyorum ve metal müzik üzerinden dönen sohbetleri, geyikleri okumak bana “doğru yer” de olduğum hissi veriyor. Kimi zaman daha sonra salakça olduğunu düşündüğüm yorumlar yazsam da büyük keyif alıyorum burada olmaktan. Böyleyken böyle..
aile içindeki metal üzerinden sosyalleşme çabaları:
varan 1: abiye maille bir şarkı (metal) gönderilir (diyalogların noktasına virgülüne dokunulmamıştır):
- al biraz kulaklarının pası silinsin.
+ tarzım değil hocam, sildim gitti :D
- afedersin de hocam tarzını sıçayım :D Çok şey kaçırıyorsun :)
+ al sen bunu dinle hiçbir şey kaçırmıcaksın:D
(bkz: Jimmy Ray – Are You Jimmy Ray)
varan 2: salonda yüksek sesle dinlenen (kulaklıkla ve alçak seste zevk alınmayan) bir şarkı sonrası şaşmayan diyalog:
- elvan, köpeklerini bağırtıyor musun gene? (abimin brutal vokal tanımısdhavb)
+ ya bi git allasen, siz ne anlarsınız :(
varan 3: tv’de serdar ortaç, hande yener vb. şarkısı dinleyen en küçük kardeş:
- ş..cığım 3 sn veriyorum, kapat şunu çabuk!
+ uff snne be slk.
- ;
- ;
end;
Kuzenlerim sayesinde ilk defa duyduğum Metallica, Blind Guardian ve Death’le birlikte başlayan metal müzik hikayem aslında hiç “sadece metal” olmadı. Hayatımda hep başka şeyler de vardı ama birçok aradığım duyguyu bu müzikte bulduğumdan genellikle dinlediğim müzikti metal müzik.
Liseye gelene kadar Antalya’ya sık sık babamı görmeye gittiğimden boş zamanlarımı gitar öğrenmekle geçirebiliyordum. Böylece klasik gitarda bol bol metal çalıyordum! Liseye biraz gitar bilerek başladığımda 1. sınıfta şimdiki the Blame gitaristi olan Alp’le tanıştım. Arada onun evine gidiyorduk ve basit şarkılar öğrenmeye çalmaya çalışıyorduk. Sınıfta gitar çalıp kızların ilgisini çekiyorduk. O zamanlar Alp babasıyla sorunlar yaşadığından okulu bıraktı.
Ama bu sefer de Lise 2. sınıfta üstümdeki Motörhead tişörtünü gören Onur Altınay yanıma gelip sohbet başlattı ve böylece hayatımdaki çok önemli bir yere sahip olan gerçek bir dost kazanmış oldum. Dedesinin Deep Purple, The Who fanı; babasının da Thrash Metal tutkunu olduğunu bildiğimden Onur’a gitar alması konusunda gaz verdim. Niyetim Alp’le kurmaya çalıştığımız gruba bir de basçı eklemekti. O zamanlar bilemiyorsun tabii adamın böyle yardıran bi basçı olabileceğini.
Neyse sonra Berca diye bi adam, bir yerlerde the Blame’i kurmuş ve Onur’u davet etmiş. Onur’da beni tavsiye etti. Bu sayede benim de hayatıma Berca gibi süper neşeli bi serseri dahil olmuş oldu. Şimdi askerde. Yakında gelecek albüm kaydedicez.
Onur’la 6 senedir görüşmediğimiz, konuşmadığımız günümüz; beraber geçirmediğimiz zamanımız yok. 21 yaşında beraber 2 albüm 1 demo yaptık ve nerdeyse 15 albümlük materyal yazıp sildik. Tabii the Blame kadrosuna dahil olup sonradan yollarımızı ayırdığımız ama hala çok iyi arkadaş olduğumuz süper bir sürü de insan da tanıdık. Bunlar hep metal sayesinde oldu.
Hiç bir zaman gidip bir metal barda vakit geçirmedim ama kız arkadaşlarım genelde benimle benzer müzikleri dinleyen insanlar oldu. Dolayısıyla bolca metal muhabbeti yapardık.
İlişkiler tarafında aradığımı bulmaya çalışan bir ergen olarak birilerini kovalarken, Onur beni Batu’yla tanıştırdı. O zamandan beri bir sürü şeyde birbirimizin yanında olduk ve yanından ayrılmadık. Bir anda benim için “dost” kavramını dolduran adam sayısı artmıştı. Blame’in albümünde de bir sürü şeyde de yol gösterdi.
İlk gittiğim üniversitede uzun saçımdan dolayı hiç istemediğim halde hafif bir “metalci” kimliğine girdim ama yine çok iyi arkadaşlar edindim. Onlardan biri şimdi film çekiyor ve Batu’yla radyo programı yapıyor.
Daha sonra Batu ve Ahmet TTTS’yi kurdu. Onur’u bas gitara beni de prodüksiyon koltuğuna davet ettiler. Bir süre böyle devam eden iş bir gün Ahmet’in beni arayıp “hacı sen çalar mısın bizle?” demesiyle bir adım daha öteye gitti.
TTTS ve the Blame sayesinde tanıdığım 50 insan iyi arkadaşım 20 insan da ailem oldu. Bunlar hep metal sayesinde oldu.
Zamanında the Blame’in ilk konserini ayarlayan ve tişörtünü bastıran kızla 4 senedir sevgiliyiz ve çok mutluyuz.
Ahmet’le Güzi ilk sevgili olduğunda da, evlendiğinde de hep beraberdik, hala öyleyiz.
Batu, the Blame’i kaydeden kişi olan SnS gitaristi Deniz’le şirket kurdu.
TTTS bir sürü güzel insanla ve grupla tanıştı. Yurtdışından teklifler aldı. Bunu yaparken de PA grubu kimliğinden ayrılmamaya özen gösterdi.
PA’dan olan ve olmayan bir sürü insanla toplanıyor, içiyor, eğleniyoruz. Ne bileyim Ömer bize mouth harp çalıyor, Ege bir yerlere çıkıp avazı çıktığı kadar bağırıyor falan. Bu adamlarla da bu sayede tanıştık.
Batu’yla, Onur’la ve Ahmet’le ileriye dönük TTTS ve diğer bir çok konuda planlarımız var ve aktif olarak her gün konuşup onları gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bir kısmını umarız sizle de paylaşırız zaten.
Başta da dediğim gibi metal benim için her şey demek değil, başka bir sürü müziği de çok severim ama başka hiçbir şey bana bu müziğin tanıştırdığı insanları tanıştırmadı.
Önemli olanın güzel bir şeyleri paylaşabilmek ve ortak paydada buluştuğun insanı kollayabilmek olduğuna inanıyorum. Tek isteğim de birbirimizi yemeden, güle eğlene müziğe destek olmamız. Her şeyi çok ciddiye almamamız.
Metal vesilesiyle bu yaşta karşılaştığım bir sürü iyi/kötü durumdan bir sürü yeni şey öğrendim. Öğrenmeye de devam ediyorum.
PA’da da insanların metal müziğin bir müzik türü olduğunu unutmadığı, kaliteli bir ortam yaratmaya çalışıyoruz. Bu sayede ne kadar çok insan birbirini kazanırsa o kadar mutlu oluruz. Ne kadar çok insan birbirini kırarsa o zaman da bütün bu çabanın hiç bir anlamı kalmaz.
Bahadır zaten yazacaklarımın %80′ini yazmış, yükümü hafiflettiğin için teşekkürler Bahadır Sarp.
Kısa bi özetle açıklayayım ama ben de bu konudaki düşüncelerimi.
Ben de burdaki çoğu insan gibi “kendimi metale adadım ben arkadaş” diyen biri değilim. Müzik konusundan her ne kadar çok open-minded bir insan olmasam da farklı farklı tarzlar dinlemeye çalışırım.
Bahadır -ve çevremdeki çoğu insan- gibi “Abi hadi rock bar’a gidelim, içelim biraz.” tarzı alışkanlıklarım hiç yoktur. İçme işini mümkün olduğunca muhabbet edebileceğim bir ortamda yaparım. Yani, metalin gürültüsünü sadece konserde çekmeyi severim; 10 metrekare alanda, başımın üstündeki monitörden patlamış baslar duyarken bağıra bağıra karşımdakine bir şeyler anlatmaya çalışmayı sevmem. Kendimi anlattığıma göre metalin sosyal yanına geçebilirim.
İçinde yer aldığım projeler (gruplar) sayesinde bir çok insanla tanıştım. Bunun en önemli artısı da yaptığın müziğin camiasında bir çevre edinmek oldu. Müziğini çok sevdiğim insanlarla yüz yüze görüştüm, muhabbet ettim. Buna en güncel olarak şu son bir ay içinde yer aldığım Suicide Machine projesini verebilirim mesela. Suicide Machine, Death’in Türkiye’deki tribute grubu (ya da “gruplarından biri”. Yanlışsam affola). Daha önce hiç çalmadığım dört farklı insanla sahneye çıktım, değişik ve güzel bir tecrübe oldu benim için. 2013 yılı içerisinde de bir dizi konser vereceğim bu dört kişiyle.
Kısacası metal müzik, hayatıma pek çok şey kattı; hiç bir zaman hayatım olmadı, ancak hayatımın önemli bir kısmında yer aldı ve yer almakta. Yaşadığım süre boyunca da böyle olacak muhtemelen.
Benim için metalin hiçbir sosyal yanı yok, bu kadar.
Bu kadar değil tabi ki, ancak çevremde bana yakın müzik zevkine sahip tek bir insan bile yok. Küçük bir şehirde yaşıyor ve tam bir asosyal olmamanın da büyük etkisi var bunda. Dediğim gibi beni rock veya metal müzik dinlemeye kimse itmedi ya da çevremde hiç bu tarz insanlar olmadı. İnternetin yaygın olduğu bir dönemde ergen olduğumdan; müziği bulmak, sevmek, tanımak konusunda hiç zorlanmadım.
İlk defa karşılaştığım benim dışımda metal dinleyen kişi lisede tam ön sıramda oturan kızdı, bana Opeth’i önerdi ve sevmedim! Cidden, olmadı. Kızda zaten metal konusunda o kadar hevesli değildi. bir süre birbirimize bildiğimiz bir kaç gruptan şarkılar dinlettik. Ben zamanla Opeth’i sevdim o önerdiğim hiçbir grubu sevmedi :(
Lisede en yakın arkadaşım, dinlettiğim “Katatonia” şarkısına Linkin Park’a benziyo dedi. :(
Bahsettiğim kız Eluveitie’nin “omnos” şarkısını dinletip bilmiyorum ama rusça galiba dedi ve yedim. :(
Katatonia-Linkin Park’ın uzaktan yakından alakası olmadığı tezini güçlendirmek için sorduğumuz adam iyi bir dinleyiciydi ve benzemediklerini söyledi. Ama sonra arkadaşımın neye benziyo o zaman sorusuna “Dark Tranquillity” dedi :(
Bu adamla bir iki muhabbet ettik, zevkliydi de. sonra öğrendim dünya üzerindeki en kıl adammış. :(
En yakın arkadaşım bir hevesle dinletmeye devam ettiğim tüm şarkıları “bu ne olum bağırıyolar bunlar” diyerek görmezden geldi :(
Biri hoşlandığı kız metal dinlediği için benden yardım istedi, bildiğin muhabbet kurabilmek için grup öner dedi :(
Adamın biri sadece slipknot dinlediği için “joey jordison” dünyadaki en iyi bateristtir dedi :(
Lise boyunca hiçbir şekilde olmadı lan, hiç hemde. Sadece ben ve internet vardı. Zaten son sene boş verip ÖSS hevesiyle ders çalışırken bile müzik dinledim. Hatta hayatımda en çok albümü o sene dinledim. Bir iki kişiye “Trivium, avenged sevenfold, in flames” sevdirebildim en fazla.
Sonrası hepten boktan. Tanıştığım metal dinleyen herkes, en fazla Iron Maiden, Metallica ve “Brutal dinleyemiyorum ya” aralığındaydı. Zaten sevmediğim okuldan iyice soğudum, hiçbir şey yoktu. Kulüplere baktım, aktif olup olmadığı belirsiz bir Rock kulübü vardı arada bir iki anadolu rock konseri düzenliyolardı. Birkaç kere gittim konserlere de bir iki kişiyle tanıştım ama dediğim gibi hep yavan ve basit bir ortam gibi geldi. Zaten asosyaldim iyice internete kapandım. Bir sürü albüm dinledim, film izledim. Yarında Finalim var ve bunları yazıyorum.
Metal ve müzik ile ilgili en doyurucu ve nitelikli muhabbeti alakasız bir çay ocağında benim neredeyse iki katım yaşındaki elektronik mühendisi bir abiyle yaptım. Normal konuşurken saçlarıma, tişörte filan bakıp sordu metal dinlermiyiz gençler diye. Sonra zaten zaman su gibi aktı, viking metal, folk metal hatta black metal filan derken kısa sürede onlarca grup hakkında konuştuk. Mp3 playerlarımızdan birbirimizin listelerini inceledik ahah. Sonra dağıldık tabi ve ben hala tek başıma metal dinliyorum şu hayatta. Konsere filanda gitmem, zaten yaşadığım şehirde daha önce metal konseri oldu mu bilmiyorum bile.
Demem o ki internet benim tüm metal birikimimi sağladı tabi PA’de öyle. Sorsalar müzik zevkini en çok kim etkiledi diye Ahmet Saraçoğlu filan derim. Neyse uzatmışım daha finale çalışmam lazım :/
28.12.2012
@oz, Büyük kısmı benim için de geçerli. Bir tek Meshuggah’nın bir-iki şarkısını sevdirebildim galiba, onun dışında hep Metallica, Duman, Rammstein dinleyenler var etrafımda.
29.12.2012
@oz, Henüz üniversite sınavlarına hazırlanma dönemindeyim, yazının orasına kadar sanki kendim yazmışım gibi okudum. Gelecek kısmınında farklı olacağını sanmıyorum doğrusu.
Şu anki en yakın arkadaşlarımın çoğu ile Last.FM üzerinden, metal üzerine konuşarak tanıştım. Beraber bir şirket kurduğum ortağım ile de aynı şekilde. Pasifagresif’e metal yüzünden girdim. Bunlar artı. Yıllar boyu /mu/ ve ultimate-metal’de yaptığım tartışmalar ise sadece ingilizcemi geliştirdi, sosyal bi katkısı olmadı.
Ahmet ve Bahadır’ın uzun uzun yazdığı şeylerin bir bölümü benim için de geçerli, tekrar açıklama gereği duymadım o yüzden.
Metalin sosyal anlamda insanları yakınlaştırdığı tartışılmaz bir gerçek bence de fakat ortada çok daha yoğun bir duygu yoğunluğu olduğunu düşünüyorum. Üniversite öncesi çevremde pek metal kültürünün içinde insan tanımadığım için çok bir sosyal yanını hissedemedim taa ki lise 3′te iken pek fazla metal dinlemeyen en yakın arkadaşımı bir şekilde ikna edip UniRock Fest 2008′e gitmeye ikna edip orada ilk kez böyle toplu bir ortamın içinde bulunana kadar. Hayatımda ilk kez o zaman şahit olmuştum binlerce insanın sanki hepsi bir ailenin ferdiymiş gibi bir arada toplanıp samimi bir ortam içinde rahat davranışlarıyla eğlenmesini görünce.
Üniversiteye başlayınca da şu an içinde bulunduğum arkadaşlığın içinde olacağım hiç aklıma gelmezdi şehrin özellikleri nedeniyle. Bahsettiğim insanlarla olan dostluğumuz her ne kadar hepimizin metal müzik çatısı altında toplanmasıyla başlasa da şu an metal sadece hepimizin ortak birkaç noktasından sadece biri. Düşünün ki bu insanların çoğuyla aynı zamanda komşuyuz ve gerçek bir aile gibiyiz. Bu insanlar içinden aynı zamanda birkaç farklı grup çıkardık defalarca konserler verdik. En güzel yanı da köklü bir dinleyici desteğinin hep yanımızda olmasıydı.
Neyse bitirmeden en güzel “metalin sosyal yanı” örneklerinden birini vermek istiyorum. O da benim için Pasifagresif ve TTTS tayfasıyla tanışmak oldu. Çok fazla aktif olamasam da bir süredir takip ediyordum PA’yı. Aynı zamanda TTTS’yi de yeni keşfetmiş ve bir o kadar da sevmiştim. Neyse bahsettiğim üniversite okuduğum küçük anadolu şehrinden İstanbul’a zaman zaman yaptığım küçük kaçamaklardan birini yapmıştım gene. Bu sefer her zamankinden daha büyük bir heyecan vardı üzerimde. Nile, Kreator ve Morbid Angel konseri ilk duyduğum andan beri heyecanla beklediğim bir konserdi. Ama konserin olacağı günün sabahı iptal haberini aldığımda daha derin rem uykumdan bile uyanamamışken büyük bir üzüntü ve sinirle kendime gelmem 1-2 saat almıştı. Ama beni asıl kendime getiren son saniye düzenlenen bir konser organizasyonunu öğrenmek oldu. Çalacak gruplardan birisi de TTTS idi. Daha 3 gün önceki konserlerini sınav dolayısıyla kaçırmış olmamdan dolayı onun da üzüntüsüyle gitmiştim zaten İstanbul’a giderken. (Buna Jeff Loomis de dahil tabi :) ) Neyse koşa koşa gittim ben de konserin olacağı mekana. İptal olan büyük konserin hüznünü atamayan daha birçok metalsever bi nebze teselli amaçlı da olsa orada toplanmıştı. Her ne kadar çok uzun bir setlisti olmasa da TTTS’ı görmek ve dinlemek beni mutlu etmişti fazlasıyla. Asıl önemli olan ve yarım saattir gelmek istediğim yer ise konser sonrası tanışma fırsatı bulduğum bu güzel insanları daha da yakından tanımak oldu. Normalde hiç tanımadığı insanların yanına gidip tanışmayı geçtim, 1-2 kelime muhabbet etme özürlüsü olan ben orda direk Bahadır’ı görüp yanına gitmiştim. Daha sonra diğerleriyle de tanışıp muhabbet etmiştik. Ve o geceden sonra eve iptal olan konseri unutmuş bir şekilde dönmüştüm desem yalan olmaz :)
Sonuç olarak metalin sosyalleşme anlamında katkısını az çok burada hepimiz bir şekilde tecrübe ediyoruz. İnternetin ve konserlerin bu sosyalleşmeye etkisi tartışılmaz düzeyde. O yüzden çekinmeyin arkadaşlar nerede olursanız olun, evinizden, şehrinizden çıkın gelin konserlere ayrıca destek de olmuş olursunuz böylece :)
metal ve sosyallik diyince aklıma lise yıllarım geliyor sadece. ama bu da çok zengin bir örnek değil. koskoca sınıfta metal dinleyen iki kişi vardı benim dışımda ve bu arkadaşlar da ülkücüydü (hatta biri gençlik başkanı gibi bişeydi). ben de tamamen aksi görüşlere sahip biri olsam da metal sayesinde bi ortak nokta bulabilmiştik iyikötü (che kolyesi yüzünden bi tanesi az kalsın boğazlıyordu beni ama neyse). en yakın arkadaşlarım ise ismail türüt-plan yapmayın plan dinletirlerdi bana; ben onlara rammstein-sonne dinletmeye çalışırken. insan işte böyle böyle misanthrope’laşıyor. (bkz. ibretlik hikayeler)
Afyon’da üniversite okuduğum zamanda rock müzikten metal müziğe doğru geçen müzik zevkimle birlikte ilgi alanlarım da değişmeye başlamıştı. 4 yıl boyunca ev arkadaşım olan kişi ile de şehirler arası otobüs yolculuğunda yanımdaki kanepeme oturmuş olması ve sonrasında yol boyunca süren müzik ve öğrencilik muhabbetleri vesilesiyle tanımış ve zaman içerisinde muhabbeti koyulaştırmıştık. sonrasında oluşan ortamın oluşum süreci ise enteresan..
bahsettiğim arkadaşım(kafasında Manowar şapkası ve kulaklıklarıyla afyon sokaklarında turlayan zat-ı muhterem) şuan yine yakın arkadaşım olan eski blackçilerden (GK)nin dikkatini çekmiş. yolda ayaküstü durdurup şapkayı öylesine mi taktığını yoksa Manowar dayılarla gerçekten ilgili olup olmadığını sormuş. garip gelebilir bu durum belki ama o yıllarda hele afyon gibi bir şehirde bulunmak GK nin yüce acar kişiliğiyle de birleşince normalleşiyor. neyse arkadaş bana da anlattı bu durumu ve evine gidip tanıştık muhabbet ilerledi felan. sonradan yurttan tanıdığımız yine bir başka yakın arkadaşım, arkadaşların tanıdıklarının da zaman içerisinde eklenmesiyle çok sıcak ve ortak paydası müzik olan bir arkadaşlık ortamı vücut bulmuştu. GK(hadi adını da söyleyim; Gürcan)nin evinde toplanıyor birbirimize keşfettiğimiz albümleri öneriyor, yeni çıkan ve efsane saydığımız gruplar ve şahsiyetler hakkında muhabbetler, içmeler, gülmeler, kafa sallamalar, sabahlamalar vs. o yıllar oldukça güzel bir ortam oluşturmuştuk velhassıl. başka bir ilginç nokta ise; ortamdaki herkesin farklı bir türü daha çok seviyor olmasıydı. kimi deathçi, kimi thrasher, kimi heavyci, kimi doomcu.. çok anı var o günlerden kalan.. canınızı sıkmamak adına bu kadarıyla sınırlı tutayım.
ayrıca bu müziğe hala daha gönülden bağlı olmamın sebeplerinden biri belki de en önemlisi bahsettiğim dostluk ortamı ve paylaştıklarımızdır.