Sitemizin odak noktası olan müzik türünü dinlemek, her fırsatta kayda değer sayıda kişiden duyduğumuz, okuduğumuz ve bizzat söylediğimiz üzere bir hobiden, ara sıra vakit ayrılan bir ilgi alanından çok daha fazlası olarak hayatımızda yer alıyor. Dinleyici, amatör ya da profesyonel müzisyen, eleştirmen, koleksiyoner, menajer, teknik eleman hatta küçük işletme sahibi olmak suretiyle dâhil olduğumuz bu engin dünyaya nasıl, ne vesileyle, hangi kutlu rastlantı sayesinde girdik?
Günümüzde aktif dinleyicilerinin çoğunlukla 40 yaş altında olduğu bu müzik, bizi nasıl biz yaptı? Yakın geçmişte “büyüklerimizin” dönem dönem oturmamış yaklaşımlarla üzerine eğildiği bu tutku, hem dinleyicileri/icracıları ve ailelerini zor duruma sokmuşken hem de ülkemizde bu türün gelişimini etkilemişken biz nasıl dinlemeye ve takip etmeye devam ettik? Hangi grubu ilk kez duyduk, bugün daha çok hangi türlere ilgi duyuyoruz? Aktif olarak neler yapıyoruz? Bu soruların cevaplarını merakla bekliyor, haydi buyrun sohbete diyorum.
Ablamın MP3 çalarında Slipknot – Before I Forget dinlememle başladı metal müzik maceram. Yanılmıyorsam 2008 yazıydı. Ondan sonra Metallica sayesinde müzik zevkim thrash metale kaydı. Megadeth (ki en sevdiğim gruptur), Motörhead girdi hayatıma. Thrash dışında ise, az biraz Marilyn Manson, Placebo, Nirvana, Slipknot, Stone Sour ve Lacuna Coil gibi grupları dinledim. Ara ara ise Iron Maiden ve W.A.S.P gibi efsaneleri dinliyorum.
Burayı gözden kaçırmışım, bende yazayım hemen.
2009-2010 civarıydı, seks filmlerinin son dönemleriydi..sinemada yeni bir soluk..(Bunu yapmasam olmazdı :D)
2010 senesine yaklaştığımız dönemlerdi. Ben yeni arayışlar içerisindeyim. Rap dinlemekten sıkılmıştım.(Evet, Sagopa dinlerdim xd) Her zaman içimde bir sertlik duygusu, bir yırtıcılık, bir isyan, ne bileyim, bu tarz şeyler vardı. Amerikan güreşi izliyordum o dönemler ve en sevdiğim güreşçinin giriş müziği acayip dikkatimi çekiyordu.(http://www.youtube.com/watch?v=EBrwjoD3yuU)
Uzun uğraşlar sonucu şarkının ismini ve doğal olarak grubun ismini öğrendim. En nihayetinde KILLSWITCH ENGAGE ile bu mübarek yola girdik.
Metal müzikle daha farklı biçimde tanışmak isterdim ama. Mesela keşke metal müzik dinleyen bi arkadaşım olsaydı da, onun sayesinde tanışsaydım yada keşke metal dinleyen bi akrabam olsaydı.
Metal diyemem cunku oyle bir seyden haberim yoktu bir haberdar eden olsa dinlerdim. Daha serti yok mu la bunlarin diyodum varmis daha serti de haberim yokmus. Ama metal namina ilk dinledigim gurup sanirim megadeth di. Sarki da hangar 18 olabilir emin degilim.
Öncelikle bu konuyu kaçırmışım ben sanırım makaleden doğru geldim, tekrar sağ tarafta canlandırılabilir bence :)
Tarihleri çok net hatırlamıyorum ama ilk temellerini 95-96 yılları gibi atmış olabilirim. O zaman number one vardı sanırım. Sıkça Guns N’ Roses, Carrenberies fln yayınlanırdı, sweet child o mine ve knockini saat başı fln verirlerdi. Orta 2′de öğlenciydim ve öğlene kadar bunları dinlerdim. Tabi oraya gelene kadar Tarkan, Michael Jackson fln dinledim seve seve.
Metalin ilk kanıma girdiği an bundan 1-2 sene sonra eniştemin JBL müzik sistemini kurcalarken Metallica – And justice for all kaseti farketmem oldu. İçerisinde de one’dır beni vuran parça. O zaman uzakta otururlardı ve ben her gittiğimde 1 doz one alıp eve kadar aklımda melodilerini fln tekrarlar dururdum. Ondan sonra black albüm geçti elime. Baştan sona döndürüp durduğum ilk metal albümü o dur. 99 yılının bir kısmına kadar sadece Metallicacı oldum diyebiliriz.
O dönemler ara ara slayer, sepultura, megadeth, iron maiden hatta cof denemelerim oldu arkadaş vasıtaları ile ama tam manasıyla açılmam testament sayesinde oldu. 2000lerin başındaki kopya kaset ve bulgar cdleri furyası sayesinde inanılmaz albümler geçti elime. Sonra zaten internetin hayatımıza girişiyle o cdcilerde kayboldu. O değilde adamlar cd üstündeki resimleri bile kopyalardı, işlerine o derece saygılıydılar. Tek sorun cdler çabuk göçerdi. Onları da analım bu vesileyle :)
1993 yazında, ben 12 yaşında iken, ailem “Ne yapacaksın Silivri’de kalıp, teyzenlerin yanına git. Hem ona işinde yardım eder harçlık biriktirirsin” diyerek beni Avcılar’a göndermişti. O dönemde teyzem Hacı Şerif durağının bir sokak iç kısmında kalan bir tekstil atölyesine ortaktı. İki yaz tatili boyunca, yarı ciddi şekilde de olsa, hayatımdaki tek mesaili iş deneyimini onun yanında yaşayacaktım. Küçük denemeyecek bir atölyeydi. İlk girişimi hala hatırlıyorum. Bekleneceği üzere başörtülü kadınlardan ve muhafazakar Kürt erkeklerden oluşan bir işçi profili vardı. Atölyenin sonuna doğru ilerlerken bu ortam ile taban tabana zıt bir müzik sesi dikkatimi çekti. Sonradan 18 yaşında olduğunu öğrendiğim Tacettin isimli bir ütücü tezgahın üzerine portatif bir müzik seti koymuş gayet gürültülü şekilde rock dinliyordu. Benim o dönemdeki favorim Michael Jackson idi. Tabii ’90′lar Türk popunun doğuşuna Yonca Evcimik’in Abone’sinden itibaren maruz kalmış bir çocuk olarak dinlediğim yerli isimler de vardı. Rock/metal içinse hiç merak duymamıştım o zamana kadar. Hemen yanına gidip muhabbet etmeye başladım. Dinlediği grubun Scorpions olduğunu söyledi. Living For Tommorow çalıyordu ve ben duyduğum şey karşısında büyülenmiş durumdaydım. Ardından siyah kapaklı Metallica kasedini çıkardı ve James’in “uh yeah”leri başladı! Tabii sürekli yanında duramıyordum, arada yapmam gereken şeyler oluyordu. Sohbete öğlen yemeği sırasında da devam ettik ve dışarıda çay içerken yanında bir kaset daha olduğunu söyledi. Ben tabii yeni tanıştığım bu müziğe karşı büyük bir merak duyuyordum. Dinlemek için hemen atölyeye gitmeyi önerdim. Tacettin atölyenin karşısında bulunan Pimapenciye doğru baktı ve kamyonetlerinin orada olduğunu görünce albümü onun teybinde dinleyebileceğimizi söyledi. Living For Tommorow ile neye uğradığını şaşırmış durumda olan ben asıl darbeye karşı hazırlıksızdım. Söz konusu kaset Kings Of Metal’di ve ben duyduğum seslere inanamıyordum. Bu nasıl bir şeydi böyle? Bu kadar kudretli bir müzik nasıl yapılabilirdi? Kasetin bitmesine bir şarkı kala Tacettin kasedi durdurmaya yeltendi: “İşbaşı yapma vakti geldi”. Haliyle böyle bir şey söz konusu dahi olamazdı. “5 dakikadan bir şey olmaz” deyip kasedi çıkarmasına mani oldum. O son şarkı da dinlenecekti.
Tacettin çok acayip bir çocuktu. Bir gün yemekhanede oturuyorduk. Bugün sadece Marlboro paketinin içine Samsun doldurduğunu hatırladığım yaşlıca bir Kürt işçi yemeğini bitirdiğinde “Allah’ım sana çok şükür” gibi bir şey dedi. Bizimki ne yapsa beğenirsiniz? Hepsi tutucu onca insanın içinde “Sikeyim Allah’ını. Yok Allah diye bir şey” diye bağırdı! Ortalık buz kesmişti. Ben de neye uğradığımı şaşırmış durumdaydım. Hayatımın şoklarından biriydi. Çay içmek için dışarı çıkınca hemen sordum: “Allah’a inanmıyor musun yani sen?” Verdiği net cevabı düşünmemin ardından ikna olacaktım. Hayatıma metali sokmuş, tanrıya dair belirsizliğimi sonlandırmıştı.
Bir gün gene yemek sonrasında çay içerken konu Şok isimli absürt bir televizyon programına geldi. Önceki gece programda jilet yiyen bir tipi göstermişlerdi. Ben bunu anlatırken bu gidip jilet buldu ve karşımda yemeye başladı. Bitirince de bana işin tekniğini anlattı: “Oğlum mevzu dilini değdirmemek. Azı dişlerinin üstünde katlaya katlaya kıracaksın. Çok basit!” Hakikatten basitti, ben de yaptım. Ardından “Madem öyle, bunu da yapabilirsin” dedi ve içtiğimiz çayın üstüne ince belli bardaklarımızı da yedik!
Bir de ilk maaş günümü hatırlıyorum. Marketten biralarımızı alıp Avcılar merkezine doğru yürümeye başladık. Bu gidip Adidas veya Nike marka bir basketbol ayakkabısı aldı ve bir önceki ay almış olduğu henüz yepyeni durumdaki ayakkabılarını gözümün önünde çöpe atıverdi. Yürüyüşün son durağı ise ana caddedeki kasetçiydi. İkimiz de birer kaset aldık. Emin değilim ama benim aldığım Nirvana – Nevermind olsa gerek.
Tacettin’e dair beni en çok şaşırtan şey yetiştiği ortamdı. Sadece arabesk dinlenen o muhafazakar aileden böyle bir çocuk nasıl çıkmıştı? Cidden çok enteresan bir durumdu.
Silivri’ye döndüğümde Blue Jean, Rock Kazanı gibi dergileri takip etmeye, Rock Market izlemeye başladım. Birkaç yıl sonra Aptülika’yı keşfedecektim. Ardından da Şebek heavy metal fanzin işgaliyle birlikte metalcileşme sürecim tamamlanmış oldu.
04.08.2020
@Emre, sonraki yıllarda bağlantı kura bildin mi o elemanla?
04.08.2020
@Murad, evet, yaklaşık 1 yıl önce Facebook’tan buldum. Ama her açıdan çok değişmiş tabii.
Kimsenin teklifi ve ya telkini ile olmadı. 2010 yılında maNganın eurovision performansını izledikten sonra hayran kalmıştım yaptıkları şeye. Sonra yaklaşık 1 buçuk sene boyunca maNganın diskografisi ile mor ve ötesinin bir kaç şarkısını dinledim. 2011in galiba aralık ayının sonuna doğru (yılbaşı arefesi olduğu için öyle hatırlıyorum) bir gün yine youtubeda gezinirken Rammstein – Du hast ve Slipknot – Psychosocialı keşfederek metal müziğe geçiş yapmış oldum.