# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
DARK TRANQUILLITY – Character
| 17.07.2012

Sahibi olmak.

Konu melodik death metal’den açıldığında aklıma gelen ilk şeylerden biri uyum olur. En popüler metal türlerinden biri olması ve günümüzün en popüler metal anlayışı olan -core olayına hayat verişine rağmen, garip bir müziktir, garip bir janrdır. Death Metal’in sert ritm ve vokal yapısı ile tatlı, çekici, Dan Swanö’nün “pop” olarak nitelendirdiği melodik yapının muhtemelen gayrimeşru evliliğiyle ortaya çıkan, metale yeni yeni kulak kabartan insanları bu müziğin daha sert olan çeşitli yüzleriyle tanıştırmak ancak aynı zamanda, hem de metal gibi, sevebilmenin kulağın alışkanlık kazanmasıyla doğrudan bağlantılı olduğu bir ana müzik dalına ısındırayım derken soğutmamak adına o “easy listening” melodileri ile bu iş için biçilmiş kaftan. Nihayetinde, müzikteki melodi, tatlı dünyasındaki çikolata gibidir, istendikçe istenir, bıktırması vakit alır. Gerçekten ilginç, müziğin siyah ve beyazı olan sertlik ile yumuşaklığın elle üretilerek (tabii seri üretim olan, kavanozlara konup satılanları da var, ah endüstriyelizm) bir potada eritilmesiyle, müziğin belli başlı bilinen tüm yönlerinden birer parça sahibi olabilen ama bugün, genel kanı olarak kurduğu duvarlar ve çizdiği sınırlar içinde sıkışmış olan bir alt tür. Tabii bu demek değildir ki, melodik death metal ya da acid caz veya rockin’ blues artık ileri gidemez, olmuştur ve bitmeye yakındır. Müziğin farklı dalları var oldukça ve türedikçe Serdar Ortaç (kendisi başlı başına bir müzik türüdür, sarkastik yüksek tempo melankoli pop) bile kendini geliştirebilir, saydığım janrlar bir yana.

Tabii insanın istemesi lazım.

Şimdi, “Melodik Death Metal’e Giriş 101″ külliyatının ön sözü gibi duran ilk paragrafın nereye bağlanacağına iki iddia ile değineceğim. İlki:

Character, DARK TRANQUILLITY’nin 2000′lerde yaptığı en iyi iştir.

Bir arkadaşımın “Hayatının sonuna kadar sıkılmadan dinleyebileceğin tek grup?” sorusuna verdiğim cevaptır aynı zamanda bu incelemenin öznesi albümü üreten grup, DARK TRANQUILLITY. Klasik bir yorum yapacak değilim “Abi adamlar IN FLAMES gibi kendi bozmadı yea.” gibi, aksine, DT’nin kendini çok çok fazla bozduğunu düşünüyorum, çünkü bozulmak iyidir, parçaları tekrar, daha iyi birleştirmeyi sağlar. DARK TRANQUILLITY de, “Projector“dan itibaren kendini sürekli bozdu, daha iyisini ortaya koymak için. Zaten, kimi abilere göre Youtube’da izlenim sayısı 1 milyonu geçen her klibin sahibi grubun kendini bozduğunu düşünürsek, bozmak iyidir. DT, bu kapana kısılmış gibi görünen müzik türüne elektronik altyapıyı, yerinde klavye ve temiz ve dişi vokal kullanımını getirerek hem kendisi hem de yaftalandığı janra adına büyük bir adıma imza atmıştı, bu imzanın ulaştığı nihai nokta ise burası, “Character”.

DARK TRANQUILLITY’ye yeni yeni ısınmaya başladığım dönemlerde, grubun yaptığı en kaliteli işleri “The Gallery” ve “Haven” ikilisi olarak görüyordum, “The Gallery” hala benim için öyle bir noktada olsa da, bolca dinlemenin ardından “Haven”da ciddi eksiklikler hissettiğimi fark ettim. Çok düz, ortodoks bir albümdü böylesine bir grup için. Giriş, mısra, köprü, nakarat sistemiyle ilerleyen şarkılar çoğunluktaydı ve gitar, “Projector”a oranla iyice etkisini kaybetmişti. Sanki tek işlevleri atmosfer kurmak gibiydi. Yanlış anlaşılmasın, sürekli “gitar müziğiii” diye kendini kaybeden biri değilim, sevdiğim bir kalıp da değildir metale gitar müziği demek. Ama eğer konu bir grubu tanımlayan, onunla özdeşleşmiş şeylerse, nasıl ki IRON MAIDEN’ı gitarların bile önüne geçebilen baslarıyla aklımıza kazıdıysak, ya da SCAR SYMMETRY’i bilimkurgusal lirikleri olmadan hayal edemiyorsak, sanki Mikael Stanne’in yırtıcı vokalinin gitara dökülmüş hali gibi her çalışta biraz daha insanın ruhunu eşeleyen o gitarlar grubun müziğinin bir parçası olmadığında, ortaya çıkan iş benim için en fazla ortalama düzeyde bir şey. Öte yandan, “Character”, grubun dinlemekte en zorlandığım, en ağır gelen albümüydü. O cânım davul solonun ardından giren kötü gitarlı “The New Build”, düğün müziği gibi bir klavye melodisi olan “Lost to Apathy”, dinlenemeyecek kadar rezalet, berbat, leş metal “Through Smudged Lenses” gibi şeyler beni itiyordu.

Şimdi bu iki şarkı benim kişisel müzik tarihim ve kültürüm için bir dönüm noktasıdır. Şarkılarda bir şey değişmedi, değişen benim anlayışım oldu, “Character”ı anlayabilmiştim. “Projector” ve devamında grubun beyni durumuna gelen Martin Henriksson’ın beste konusunda zirve noktasına tırmanması, grubun her bir elemanın enstrümanı üzerindeki kabiliyetini ortaya koyan altyapı, bas gitarın duyulabilmesi/hissedilmesi, çok iyi seçilmiş gitar ve davul tonları, insanı elinde kaşıkla duvar kazmaya niyetlendirecek kadar gaza getirmeyi başaran düzenlemeler, “vokalin/solonun arkasında ziyan olur” denmeden her yere cesurca serpiştirilmiş, kaliteli rifler, grubun müziğindeki asıl yeri olan atmosfer kurmaya geri dönen klavyeler ve tabii ki, “We Are the Void” ve “The Gallery”le birlikte Mikael Stanne’in en iyi vokal performansına sahip olduğu bu albümümsü şey, hani bi’ RPG karakterinin seviye atlaması gibi, benim müzik kültürümün gelişmesinde çok ciddi rol oynadı. Böyle çiçek çocuklarından bu tür bir işin çıkması da ayrı merak uyandırıyor insanda.

Tabii konu DARK TRANQUILLITY üzerine olunca her kritiğin üzerine görev gibi düşen, yazılmamış bir kural vardır; Mikael Stanne’den söz etmek. Grubun frontman’i olsa bile, diğer üyeleri, bahsi açılma konusunda bu derecede geride bırakan başka bir adam yok sanırım. Bunun sebebi de açık, Tomas Lindberg piyasayı bıraktığından beri bu adamın üzerine brutal vokalist geldiğini düşünmüyorum. “Haven”-”Damage Done” döneminde kullandığı klasik brutal vokal tekniğinden, artık üzerine zimmetlenmesi gereken o yırtıcı, sanki, Neil Gaiman, Mike Mignola ya da H.P. Lovecraft ürünü bir karakterin çığlığı gibi, her duyulduğunda insana “Hoca ben çok yanlış geldim, ağzımı burnumu kıracaklar ama bunu çok yoğun duygularla, aşkla yapacaklar.” gibi ne idüğü belirsiz bir his dokuyan o parçalayıcı gırtlak sesi ve bugün (her ne kadar “Character”da bunun örnekleri olmasa da) müzisyenlik yerine opera sanatçısı olmayı seçseydi, adının, Jose Carreras, Domingo Placido gibileriyle anılmasını sağlayabilecek renkteki ve kalitedeki bariton temiz vokali, şimdi anlatmaya devam edilirse kritiği fanboy mektubunu bağlamaya sebep olacak, daha sözü edilmeyen özellikleriyle birlikte, adamın kendisi, neden üzerine hala bir başkası gelemediğine dair tez konusu. Canımızsın Mikail.

Albüm geneline geri dönelim. “Haven”dan “We Are the Void”e kadar, bir kısım DT severin yakındığı bir nokta var grubun işleriyle ilgili, grubun son 10 yıldır sürekli aynı işleri yaptığına dair bir sitem bu. Bu, kişisel olarak benim hala anlayamadığım bir eleştiri. Evet, grup folk altyapısına sahip “Skydancer”dan dibine kadar melodeath (daha doğrusu melodeath’i tanımlayan malum üç işten biri) “The Gallery”e ya da thrash esintili “Mind’s Eye”dan, atmosferik, duygusal “Projector”a dönüş gibi çok keskin geçişler yapmadı son 5 albüm içinde. Ancak, sürekli bir evrim, değişim içerisindeydi bugün var olan DARK TRANQUILLITY materyali. “Character”ın bu materyal içinde kendine edindiği yer, basitçe, yüzlerce katlık 5 ayrı gökdelenin en yükseği olması. Kişisel kanım, ilk şarkının vuruşlarından son şarkının notalarına kadar, müziğin her anı albümün kapağı ve içeriğinde bulunan resimlerdeki gümüş ve turuncu renkler arasında yüzen fütüristik yapıları akla getiriyorsa, o albüm, müthiş bir kompozisyon ürünüdür.

“Eğer sanatsal bir üründe düzeltebilecek/daha iyi olabilecek bir yan yoksa, o ürün kötüdür.” gibi anlamsız bir mottoyla hareket ettiğim için, albümle ilgili yakındığım noktalardan da bir miktar söz edelim. Küçük detaylar bazen fazlaca gözüme batar. Şarkı dediğimiz somut edevatla üretilen soyut konseptte, sürekli bir giriş-başlangıç-intro kısmı ararım. Çok da önemli bir nokta gibi görünmese de, bunun o müziğe daha da derinlik kattığını düşünüyorum. Albümdeki şarkıların birkaçı bu eklentiye sahip değil, yine de, kafadan giren şarkılara karşı önleyemediğim bir antipati hissetsem de, “Character”in bünyesinde “Bu albüme yakışmıyor.” dediğim bir iş yok. Yine üst paragraflarda övdüğüm bir nokta olsa da, “Senses Tied”ı albümde en az dikkate almama sebep olan elektronik girişi, elektronik altyapının daha iyi kullanılabileceğini akla getiriyor. Yine, her zaman olduğu gibi Mikael’in yazdığı liriklerin çoğundan bir halt anlamıyoruz, ama bu işin negatif bir yönü de değil aslında. Retorik yazım ve benzetme konusunda bu adamla yarışabilecek az söz yazarı var metal dünyasında, bu da konuyla ilgili her şeyi telafi ediyor. Albümdeki her şarkı genel olarak bir diğerinden karakteristik yapısıyla ayrılsa da yine de bazı şarkıların (“Mind Matters”, “Dry Run”), kendi içinde tekrara uğradığını görüyoruz ancak bu çok göze batan bir detay değil, bu tip bir hisse kapılmanın ardından genelde Stanne’in çığlıkları ya da Sundin ve Henriksson’ın değişimli – armonik sololarıyla karşılaştığımız için, bu sıkıntıya fazla girmiyoruz. Bu konuda değineceğim son nokta, “Character”in grubun yaptığı en sert – brutal ve saf Death Metal’e yakın albüm olmasıyla alakalı, içine girilmesi oldukça zor, bu sadece albümün sert yapısından değil gayet teknik ve hızlı oluşundan da kaynaklanıyor. Grupla daha yumuşak, kulak dostu albümleriyle tanışan ya da Melodik Death Metal serüvenine DT ile başlamaya karar veren yeni dinleyiciler için albüm bu zor kabuğun altında yatıyor, parçalaması kolay değil, vakit alıyor, ama, alışılması/dinlenebilir hale gelmesi zor olan hemen her müzikal ürün gibi, bunun hakkını veriyor.

“These walls are protecting us…”

Tüm albüm, ne yapmak istediğini, ne yapması gerektiğini bilen adamlar tarafından elle işlenmiş, özenle, özveriyle, göz nuruyla (bu ifadeyi kullandıracak kadar) örülmüş, tasarlanmış bir eser, bildiğin sanat bu. Kendisi hit olan bir albümde ”şu şarkı hit olmuş” denilecek bir şey bulmak kolay değil. Birini hit olması için diğeri ya da diğerlerinden çok daha farklı bir yerde durması gerekiyor. Ancak bu kadar kaliteli bir kompozisyona sahip, şarkıların albüm içindeki sıralamalarının bile dinleme zevkine kayda değer biçimde etki ettiği böyle bir işte “en güzeli bu” diye adlandırabileceğim bir şey yok. “The New Build”den “My Negation”a kadar her şey olması gerektiği gibi, her şey DARK TRANQUILLITY. Yine de, bir şarkı var bu albümde, acayip, çok acayip bir şey. Birkaç paragraf önce kasti olarak yerin dibine gömdüğüm o şarkı, bugün, “Death metal nasıl yapılmalıdır?” sorusuna bir cevap benim lügatımda.

“Burn them to the ground.”

Toparlayalım. Fikirde üretimi ve performasyonu, artık sınırları çizili olduğu için zor bir tarz olmayan, fabrikasyon ürünlerinin de piyasada bolca bulunduğu ve günümüzde artık adı bu türle özdeşleşen gruplar dışında kaliteli iş yapan pek genç grup olmadığı için, bugün piyasaya en parlak ışığı yayan grup (AT THE GATES ve GARDENIAN’ın yokluğu, IN FLAMES’in müziğini her kulağa hitap etmesi açısından daha az katmanlı sunması, NIGHTRAGE ve SCAR SYMMETRY gibi grupların eski hallerinden uzak olması) hala DARK TRANQUILLITY. “Adamlar yıllardır duruşlarını bozmadı, piyasa olmadılar.” gibi garip bir övgümsü de var DT için. Aslında “Artık hep aynı şeyleri yapıyorlar.” ve “Kendilerini satmadılar.” yorumlarının ikisi de aynı konuyla alakalı, grubun bilinçli ya da bilinçsiz daha fazla dinleyiciyi çekecek bir müziğe keskin bir dönüş yapmamasıyla. Benim gözümde, DT bu tip yorumlarla anılmamsı gereken üst düzey bir grup. 23 yıllık tarihinde, albümün adında belirtildiği gibi, kendi karakterini oluşturmuş, melankoliyi de, öfkeyi de, pişmanlığı da, fanteziyi de müziklerinde canlandırabilecek kadar hem enstrümanlarının hem de duygularının ustası haline gelmiş bir grup. Bu karakteristik sürekli yaşayacak ve grubun kariyerinin devamında da eskiye dair şeyler yeniden hissedilecek, “Skydancer”da yaptıklarını tekrar icra edecekler, kadın vokaller geri dönecek, enstrümental parçalar yine yer bulacak ve grubun kişiliğini oluşturan bu noktalar, insanın her gün manevi olarak biraz daha değişmesi gibi, üstüne yeni şeyler katılarak hayat bulacak.

“Character”, grubun en güçlü mihenk taşlarından biri. Aynen “The Gallery” ve “Projector” gibi, özel bir ruh haline, sinerjiye sahip olmadan üretilemeyecek bir albüm. “Kimsenin kendisi olmasına izin verme.” cümlesi, “Character” ismine sahip bir albümün içinde ne kadar ironik duruyorsa, kendi anlatımını kendi yapan bu sanat eseri için 2000 kelimeye yakın bir kritik yazmak o kadar yersiz, ama hak ediyor mu? Daha fazlasını hak ediyor.

2. iddia:

Character, son 10 yılın en iyi melodik death metal albümüdür.

Umut KARAGÖZ

9,5/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.59/10, Toplam oy: 147)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
2005
Şirket
Century Media
Kadro
Mikael Stanne: Vokal
Martin Brändström: Elektronik düzenlemeler
Anders Jivarp: Davul
Michael Nicklasson: Bas
Niklas Sundin: Gitar
Martin Henriksson: Gitar
Şarkılar
1. The New Build
2. Through Smudged Lenses
3. Out of Nothing
4. The Endless Feed
5. Lost to Apathy
6. Mind Matters
7. One Thought
8. Dry Run
9. Am I 1?
10. Senses Tied
11. My Negation
  Yorum alanı

“DARK TRANQUILLITY – Character” yazısına 20 yorum var

  1. Korhan Tok says:

    Oha bu albümün kritiği nasıl yokmuş ulan bunca zamandır. Ayrıca niye fark etmemişim. :( Eline sağlık, sabaha kadar 10.

    mardukcan

    @Korhan Tok,

    akşam 9

    Korhan Tok

    @mardukcan, gül gül öldük.

  2. Ikinci iddiaya pek katılamayacağım ama Through Smudged Lenses nası bişidir arkadaş ! Kritik nefis ötesi olmuş eline beynine sağlık

  3. progressive says:

    Elimdeki albümler içerisinde en çok dinlediğim iki albümden biri budur.Diğeri için bknz.Dream Theater-scene from a memory.

  4. serdar91 says:

    tek başına lost to apathy bile müthiş bir melodeath harikasıdır.

  5. DrAQA says:

    Kritik oldukça doyurucu ve güzel olmuş. Character benim de zor alıştığım albümlerden biridir, öyle ki Dark Tranquillity’i hatim ettiğim zamanlarda bile hep en sona bu albümü saklardım. Sonra bir gün başladım dinlemeye, o günden sonra köpeği oldum.
    Hangi şarkısının daha iyi olduğunu bilmiyorum, ancak Am i 1? ve My Negation şarkıları gerçek bir tokat niteliğinde benim için.

  6. Baybora says:

    İkinci iddiaya katılmasam da o sırayı zorlayacağına şüphe yok. Lost to Apathy en sevdiğim DT şarkısıdır ayrıca.

  7. Beleg says:

    “… hem enstrumanlarının hem de duygularının ustası haline gelmiş bir grup.” dt’yi daha iyi açıklayabilir miyim bilmiyorum. Kritik baya sağlam olmuş eline sağlık. Yalnız 2. iddiayi çürütmek için 3 gündür düşünüyorum “lan bu var ya” derim diye ama bulamadım arkadaş. Hakkaten bu albüm bir başkaymış, daha önce de dinledim ama kritik sayesinde bunun farkına vardım. Ha bi de lost to apathy hakkaten hayatımı anlamlandıran şarkılardan.

  8. satry says:

    iyi hoş güzel bi albüm bi aralar çok abandım bu albüme ama bu albüm gibi covenant ın nexus polars albüm kritiğinide de görememmek bu sitede biraz ayıp kaçmış ya. arkadaşlar nexus albüm kritiği bekliyoruz…

  9. Neant et Rien says:

    2. iddia’ya cevap : hypocrisy – virus son 10 yılın en melodeath albümüdür.

    Lefthandpath

    @Neant et Rien, o albüm melodik death metal denemeyecek kadar iyi bir albüm.

  10. dysplasia says:

    projector’la girdikleri klavye işinden sonra gitarı sallamışlardı biraz ama bu albümde hem haven, damage done tarzı insanın diyaframına dokunan klavyelerin hem de at the gates’ten miras the gallery tarzı kıyır kıyır gitarların bir arada bulunması benim de gözümde dt’nin en iyisi yapar bunu.
    lost to apathy’nin sonundaki ‘thööööööööööö’ en sevdiğim kısmı albümün.

  11. tranquillist says:

    bu albüm bana hep öfkeyi anımsatır. ama kuru bir öfke değil, hani ağlayarak, kızarak, bir yandan da üzülerek öfkeyle bağırırsın ya, hah işte o zamanlarda açıp bir my negation dinledin mi, sanki iç huzura erersin. my negation’ın sonundaki o enstrümental kısım bence albümün en dokunaklı ve albümü en iyi anlatan kısmı. bu albümde diğer albümlerin aksine, derivation tnb dışında hiç bonus şarkı olmayışı, albümü diğer dt albümlerinden farklı bir yere koyuyor. diğer grupların piyasa yapmak amacıyla yeni denizlere yelken salladığı dönemlerde dt bu albümüyle ”bakın biz hala melodeathiz beyler, biz davayı satmadık, satmayız, ahan da size kanıtı” demiştir. bence de 10 üzerinden 9.5…

  12. Korhan Tok says:

    Am I 1? dan başka bir şey dinlemiyorum sabahtan beri. 2:48 gibi giren direk Orphaned Land gitarı ve sonraki slow geçişte sanırım kendimi kaybediyorum. Öf bu ne ya.

    osuruğu öksürük ile absorbe eden kişi

    @Korhan Tok, http://youtu.be/gVH2UFzQI7Y

  13. Melkor says:

    Geçen açtım. Am I 1? insanı kendi içinde parçalara bölmeye devam ediyor.

    There’s a part of me that cannot deal
    With the character I am forced to be
    A thinly veiled plan to lay your world afoot
    Lost in community, blind in belonging

  14. Dysplasia says:

    Ulan bi bunu bir de Damage Done’ı acaip seviyorum. Gece gece kokoreç aşerir gibi DT aşerdim.

    şeyh hulud

    @Dysplasia, albümü çok ender dinlesem de en sevdiğim albüm kapaklarından biri.

  15. unanimated says:

    Acayip underrated olduğunu düşünüyorum projector ve minds ı ile birlikte

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.