“SIX FEET UNDER’ın bunca kötü albümün ardından hâlâ Metal Blade’e bağlı olmasına inanamıyorum.”
“SIX FEET UNDER gelmiş geçmiş en kötü “büyük grup”.”
“Chris Barnes kendini gülünç duruma düşürmeye devam ediyor.”
“SIX FEET UNDER gerçekten çok sıkıcı.”
“SIX FEET UNDER death metal adına bir trajedidir.”
“SIX FEET UNDER berbat bir death metal grubundan da öte, tam anlamıyla bir şaka.”
“Sanata dair bazı şeyler o kadar kötüdürler ki, ilgi çekici hale gelirler. Mesela çok kötü bir korku filmi bile sırf bu kötülüğü yüzünden kült olabilir. SIX FEET UNDER böyle değil. Onlar ciddi anlamda, her şekilde kötü. Eğlenceli kötü değil, sıkıcı kötü.”
***
Bunlar, zaman içinde birtakım büyük metal site ve dergilerinde gördüğüm SIX FEET UNDER yorumları. SIX FEET UNDER’a dair bu kadar acımasız ve alaycı yaklaşılmasının sebebi nedir peki?
Bence şudur: SIX FEET UNDER, müzikalite namına kendinden üstün pek çok grup olmasına rağmen, onlardan çok daha fazla destek alan, Chris Barnes markası ve CANNIBAL CORPSE referansı sayesinde, yıllardır sıradan albümler yapmasına rağmen hep headliner olarak turlayan, pohpohlanan, şirket desteğini arkasına alan bir grup olmuştur. İcra namına bir etkileyiciliği olmayan, hit barındırmayan, kayıtları orta karar, kısacası benzerlerinin ve daha iyilerinin sürüyle olduğu bir piyasada, çoğu kişiye göre özelliksiz albümler çıkarmış ama hep el üstünde tutulmuştur. Şahsen SIX FEET UNDER’ı küçük görmüyorum ve kimi yapıtlarını çok seviyorum, ancak grupta Chris Barnes değil de Barney Christy diye alelade bir adam olsa, biliyoruz ki SIX FEET UNDER bu müzikle bugün olduğu yerin yarısına gelemezdi. İşte bu sebepten, SIX FEET UNDER pek çok insan tarafından sıkıcı olarak görülmekte ve pek çok yerde albümlerine 0/10, 1/10, 2/10 gibi çok düşük notlar verilmektedir.
Geçmişten gelen tüm bu nedenlerden dolayı, grubun yeni albümü “Undead” birçok yerde yılın sürprizlerinden biri olarak tanımlandı. Yenilenmiş bir kadro, adeta siparişle yazdırılan şarkılar, grubun üstündeki ölü deriyi attığının ve hepimizi şaşırtacağının vurgulandığı demeçler, şunlar bunlar.
Yeni kadro dedik, önce oradan başlayalım. Aylar öncesinden albümde çalacağı açıklanan isimlerden ikisi benim için önem teşkil etmiş ve “Undead”e olan ilgi düzeyimi belirlemişlerdi. Bunlardan birincisi Rob Arnold’dı. Albümün büyük kısmının, CHIMAIRA gibi hayatımda dinlediğim en sıkıcı gruplardan birinin ana bestecisi olan Arnold tarafından yazılacak olması, “Undead”e olan ilgimin epeyce azalmasına sebep olmuş, ilk ortaya çıkan “şaşıracaksınız” yorumlarını benim için bir anda anlamsız kılmıştı. Akabinde diğer bir isim, Kevin Talley açıklandı. Vay dedim. DYING FETUS’ta harikalar yaratan, ardından da her sene başka bir sürü grupta çalan Talley acaba coşma ve özgür takılma adına Barnes’tan ne kadar izin koparabilecekti?
“Undead”, CHIMAIRA’dan Rob Arnold ve Fin grup TORTURE KILLER’ın gitaristleri tarafından yazılmış bir SIX FEET UNDER albümü. Düşünün, Barnes’ın değişim isteği öylesine kuvvetliymiş ki, grupta 13 senedir gitar çalan Steve Swanson’a “hafız sen az dinlen” denmiş ve beste yapmaları için dışardan adamlar alınmış. Arnold’ın albüm çıkmadan birkaç gün önce SIX FEET UNDER’dan ayrılmış olması ve artık turne hayatını tamamen bıraktığını açıklaması da, onun sırf “yeni SIX FEET UNDER” için beste yapması amacıyla gruba alındığının bir kanıtı. Adam gruba katıldı, şarkıları yazdı ve ayrıldı. Büyük ihtimalle bu önceden de belli olan bir durumdu, zira Barnes bu konuda “Arnold ilerki albümlerde de besteleriyle yanımızda olacak” şeklinde bir açıklama yaptı.
Öyle ya da böyle, albüm çıktı.
“Undead” death metal adına küçük, SIX FEET UNDER adınaysa ortak büyüklükte bir adım. Evet, bir sürü yenilikler var, grup her halinden canlanmayı amaçladığını -bu kadar çok ölülerle iştigal eden bir grup için tuhaf bir tabir tabii- belli ediyor, ancak aylar öncesinden bahsedilen o “sürpriz” de bundan öteye gitmiyor. Ortada muazzam bir death metalden ziyade, özünü unutmadan tazelenmeyi başarmış bir SIX FEET UNDER var. Bu konuda takdiri hak ediyorlar. Şarkı yapıları, tempo değişimleri, kaç albümdür aynı giden ve sıkıcılaşan kimi unsurların daha cesur atılımlarla heyecan verici hale gelmesi gibi çeşiti artılar, “Undead” boyunca kulağımıza çarpıyorlar.
Talley dedim, Arnold dedim. Talley performansıyla grubun en yetenekli kişisi olduğunu elbette ki belli ediyor. Bazen fazla özelliği olmadığını düşündüğünüz rifleri orasından burasından girip ilginçleştiriyor, bazen de gerek blast beat’lerle, gerekse SIX FEET UNDER’da bugüne dek hiç duymadığımız varyasyonlu kullanımlarla müziğe zenginlik katıyor.
Arnold’a gelince, dediğim gibi, CHIMAIRA müziğinden ölümüne sıkılmaktayım. Daha doğrusu, Arnold’ın riflerinden hiç ama hiç hoşlanmamaktayım. Neyse ki “Undead” için CHIMAIRA’yı tamamen unutmuş ve gerçek anlamda bir death metal albümü yazma düşüncesiyle işe koyulmuş. Albümdeki beste yapılarından, Arnold’ın hem SIX FEET UNDER’ın geçmişini, hem de “yenileniyoruuuz!!!” diye sapıtmadan nereye gidebileceğini iyi kestirdiğini görmek mümkün. Bu yüzden, albüm çıkmadan önceki kaygılarımın nispeten boş çıktığını ve rahat bir nefes aldığımı söyleyebilirim.
Son kalemde ise Barnes’tan söz edelim. Gruba yönelik eleştirilerin odak noktası olan Barnes, herkese, hatta brutal vokal seven herkese bile göre olmayan vokalleriyle “Undead”i baştan aşağı dolduruyor. Farklı vokal tarzları yıllar boyunca eleştiri ve dalga konusu olmuşsa da, şahsen Barnes’ın SIX FEET UNDER’daki vokallerini seven biriyim. Evet, bazen sanki sesi bitmiş, can çekişiyormuş gibi oluyor, ama bu durum baya bir zamandır geçerli olduğundan artık Barnes’ın tarzı şeklinde bile yorumlanabilir.
Çok uzattım, toparlayayım. “Undead” bir sürpriz mi, evet. Ama çok iyi bir albüm olduğu için değil. 20 yılda 9 albüm çıkarmış köklü bir grubun ilk kez bu denli farklı şeyler yapıyor olması dolayısıyla sürpriz. İlk kez 15 yıllık 2 eleman grupta olmadan çıkarılmış bir albüm olduğu için sürpriz. SIX FEET UNDER denince kafamızda canlanan yavaş/orta tempolara, tekdüze şarkı yapılarına ters düşen şeyler barındırdığı için sürpriz. Yoksa bence “Undead” öyle çok iyi bir albüm değil. Ortalamanın üstü mü? Biraz. SIX FEET UNDER değil de SEVEN YARDS ABOVE yapsa şu anki kadar gündemde olur mu, hayır. Peki grubun geleceği adına umut vaad ediyor mu? Evet.
Son olarak Blood on My Hands bence bir SIX FEET UNDER albümünde yer alan en iyi şarkılardan biri diyor, huzurlarınızdan çekiliyorum.
Kadro Chris Barnes: Vokal
Steve Swanson: Gitar
Kevin Talley: Davul
Rob Arnold: Gitar, bas
Şarkılar 1. Frozen at the Moment of Death
2. Formaldehyde
3. 18 Days
4. Molest Dead
5. Blood on My Hands
6. Missing Victims
7. Reckless
8. Near Death Experience
9. The Scar
10. Delayed Combustion Device
11. Vampire Apocalypse
12. The Depths of Depravity
albümün tek kötü noktası dinleyiciyi hemen içine çeken bir atmosfere sahip olmaması. hemde baya baya insan albüme girmeye çalışırken zorlanıyor, bunda en önemli aktör tabiki chris barnes’in vokalleri. ama şarkı sözlerini okuyup anlayınca, yani chris’in orada ne dediğini fark edince şarkılar çok daha fazla hoşuma gitti. ve albümü çabukça ısınabildim. özellikle 18 days şarkısındaki cesetle s.k.şme muhabbeti çok eğlenceli. chris ile birlikte söylerken (övünmek gibi olmasın pis böğürürüm) feci derece de keyif alıyorum.
bence grubun en iyi albümü. bunda en önemli etken sfu’ın efsane/classick/başyapıt hiç olmadı ohhşş iyiymiş tadında bir albüm yapmayı pek becerememiş, sürekli kusurlarla dolu çalışmaları önümüze koymasıydı. warpath daha iyi diyenler çıkacaktır, bence allen west döneminin tek artık; o dönemdeki albümlerin içine çok daha rahat girilebilmesiydi. ama onların verdiği zevk, bana undead albümünün verdiği zevki veremedi.
kevin talley çok iyi çalmış. şimdi çok iyi dedim ama ondan da dying fetus zamanındaki gibi hayvansı bir performans da beklemeyin. hakkını vermiş diyelim.
rob arnold, gruba yaratıcılık getirmiş. riflerini çok beğendim. zamanında allen west gene basit ama akılda kalıcı rifler üretirdi, o gidince steve swanson adında daha becereksiz bir adam geldi ve sfu’ın tek başına tüm gitarlarını üstlendi. hal böyle olunca doğal olarak sfu iyice vasatlaştı, yanında greg gall normalin üstüne çıkamayan bir baterist vardı. bu kadro değişikliği sfu’ı ayağa kaldırmış çok iyi. ama lanet olsunki bu rob arnold ibişi hemen gruptan çıktı. şimdi oya mı aya mı abuk isimli bir yarakbaşı gelmiş. korkuyorum dandikten biri çıkacak diye.
neyse albüme puanım 9. sfu’dan böyle albüm beklemezdim.
”Feared” adli grup projesiyle bilinen yutub celebrity gitaristi (ve 123123 tane ust sinif lambali high gain amfi sahibi sahis) Ola Englund gitarlara girdi Rob Arnold yerine, cok da guzel oldu bence, Ola da kariyerini bayagi ust seviyeye tasimis oldu.
Bu güzel albümün kritiğini yapacağım günü tam planlamıştım ki benim yerime değerli arkadaşımız yapmış kritiği. Yoğunluk böyle birşey işte.
Herneyse, albüme gelince… Arkadaşımızın da söylediği üzere internet sitelerinde Six Feet Under’la alakalı yorumlarda çok acımasız eleştiriler mevcut. Bilmiyorum kitle sahibi yazarlar da mı bu şekilde düşünüyorlar ama genel itibariyle bir tepeden bakma, bir beğenmeme havaları çok yaygın SFU ile alakalı. Öyle yorumlar, değerlendirmeler okuyorum ki sanarsınız herifin oğlu Death Metal’in kitabını yazmış da kıçındaki tezeğe bakmadan Chris Barnes’ı eleştiriyor.
Death Metal şahsen benim uzmanlık alanı derecesinde takip ettiğim bir alan değildir; ama Six Feet Under’ın bu sahada ilk 10′a girebileceğinden zerre şüphe etmem; isteyen istediği gibi karşı çıksın, umurumda bile olmaz. Evet, belki de bu alanda SFU’nun soundunu yakalayan, hatta geçen gruplar vardır mutlaka; ama bir Allah’ın kulu gelsin de bana Chris Barnes gibi bir ses göstersin bakalım… Ne Chris’in sesine ve Metal ruhuna, ne de grubun sounduna dair yapılan haksız ve tepeden bakıcı tenkitlerin hepsi boş beleş!!! Hiçbir kıymet-i harbiyesi yok ve hiçbir şekilde kaale alınacak türden değil. Kaldı ki SFU’ı bu şekilde üslupsuzca eleştirenler bilmelidirler ki bu tenkitler gruba dair hiçbir şey değiştirmeyecek. Grubu dinleyen yine dinleyecek ve fan sayısı gittikçe artacak.
Bütün bu müdafaaların yanında grubun hem genel, hem de Undead albümü itibariyle eksik taraflarının olmadığını da kimse iddia edemez tabiiki. Bunu zaten arkadaşımız kritiğinde yazmış. Ben de hemen hemen aynı fikirdeyim. Prodüksiyon zafiyeti, bir türlü mana veremediğimiz gruptaki köklü kadro değişikliği ve dolayısıyla grubun soundunda meydana gelen yalpalamalar tabiiki gözden kaçmaması gereken unsurlar. Yeni albümü eskileriyle mukayese ettiğimiz zaman bu farkı görmemek de mümkin değil zaten. Gruptan Terry Butler gibi oldukça tecrübeli ve gruba muazzam katkısı olan bir basistin yerini, adını sanını duymadığımız bir şahsın alması maalesef bir boşluk yaratmış. Eski albümlerdeki parçalarda Terry Butler’ın araya sokuşturduğu bas riffleri grubun sounduna pis ve karmaşık bir hava aksettiriyordu. Ama artık şimdi o bas rifflerini görmemiz mümkin değil yeni albümde.
Sadece bu değil tabiiki, diğer teknik alanlarda da albümün öncekilere kıyasla zayıf düştüğünü söylemek mümkin maalesef. Halbuki Chris Barnes bu albümde en eski sounduna döneceğini söylemişti. Keşke bunu teknik olarak da yeteri kadar destekleyebilseydi.
Ama bütün bu eksiklik ve boşluklara rağmen ben güzel bir albüm olduğu kanaatindeyim. Daha 2-3 defa albümü dinlemiş olmama rağmen şimdiden favori parçalarım peyda oldu. Formaldehyde mesela. Bu parça zannımca Chris Barnes’in eski sounduna dönmeye çalıştığının en bariz tezahürüdür. Yine 18 Days, Missing Victims, The Scar, ve Vampire Apocalypse oldukça hoşuma gitti.
Netice itibariyle Six Feet Under’ın ilk albümlerine nazaran tabiiki eski günleri özletiyor bu albüm. Ama Death Rituals’ı 1000′e katladığına dair kalıbımı basabilirim. Çünkü grup, Death Rituals albümünde biraz yalpaladı gibime geldi; ama Undead ile toparlamış oldu çok şükür.
Kısacası Six Feet Under bütün eksiklere, hatalara ve boşluklara rağmen tekdüzeleşmeyen, kaşarlaşmayan ve hala daha diri kalabilen bir grup olduğunu ispat etmiş oldu. İnşallah bundan sonraki albümler için daha adamakıllı prodüksiyon şirketleriyle anlaşır ve kadrosunu idare adamlarıyla değil, grubun ağırlığını kaldırabilecek elemanlarla yeni albüme hazırlanır.
ilk 2 albûmü hariç ölesiye derecede sevmiyorum. near death experience harici ilgimi çekmedi.
Yazar’ın kelime oyunları gözlerden kaçmadı
ben beğendim bu albümü.
albümün tek kötü noktası dinleyiciyi hemen içine çeken bir atmosfere sahip olmaması. hemde baya baya insan albüme girmeye çalışırken zorlanıyor, bunda en önemli aktör tabiki chris barnes’in vokalleri. ama şarkı sözlerini okuyup anlayınca, yani chris’in orada ne dediğini fark edince şarkılar çok daha fazla hoşuma gitti. ve albümü çabukça ısınabildim. özellikle 18 days şarkısındaki cesetle s.k.şme muhabbeti çok eğlenceli. chris ile birlikte söylerken (övünmek gibi olmasın pis böğürürüm) feci derece de keyif alıyorum.
bence grubun en iyi albümü. bunda en önemli etken sfu’ın efsane/classick/başyapıt hiç olmadı ohhşş iyiymiş tadında bir albüm yapmayı pek becerememiş, sürekli kusurlarla dolu çalışmaları önümüze koymasıydı. warpath daha iyi diyenler çıkacaktır, bence allen west döneminin tek artık; o dönemdeki albümlerin içine çok daha rahat girilebilmesiydi. ama onların verdiği zevk, bana undead albümünün verdiği zevki veremedi.
kevin talley çok iyi çalmış. şimdi çok iyi dedim ama ondan da dying fetus zamanındaki gibi hayvansı bir performans da beklemeyin. hakkını vermiş diyelim.
rob arnold, gruba yaratıcılık getirmiş. riflerini çok beğendim. zamanında allen west gene basit ama akılda kalıcı rifler üretirdi, o gidince steve swanson adında daha becereksiz bir adam geldi ve sfu’ın tek başına tüm gitarlarını üstlendi. hal böyle olunca doğal olarak sfu iyice vasatlaştı, yanında greg gall normalin üstüne çıkamayan bir baterist vardı. bu kadro değişikliği sfu’ı ayağa kaldırmış çok iyi. ama lanet olsunki bu rob arnold ibişi hemen gruptan çıktı. şimdi oya mı aya mı abuk isimli bir yarakbaşı gelmiş. korkuyorum dandikten biri çıkacak diye.
neyse albüme puanım 9. sfu’dan böyle albüm beklemezdim.
beğenmeyenler bunu dinlesin:
http://www.youtube.com/watch?v=9QqeaygRSG0
(bu arada video mükemmel hahahaa)
seven yards above \m/
‘Torn to the Bone’!!
Chris,cannibal corpsedan ayrıldıgından beri yaptıgı en iyi album. şükela!
bu adamın vokallerini seviyorum. atarlı bi albüme benziyo, kritik de gayet açıklayıcı ve doyurucu olmuş bu arada.
”Feared” adli grup projesiyle bilinen yutub celebrity gitaristi (ve 123123 tane ust sinif lambali high gain amfi sahibi sahis) Ola Englund gitarlara girdi Rob Arnold yerine, cok da guzel oldu bence, Ola da kariyerini bayagi ust seviyeye tasimis oldu.
Bu güzel albümün kritiğini yapacağım günü tam planlamıştım ki benim yerime değerli arkadaşımız yapmış kritiği. Yoğunluk böyle birşey işte.
Herneyse, albüme gelince… Arkadaşımızın da söylediği üzere internet sitelerinde Six Feet Under’la alakalı yorumlarda çok acımasız eleştiriler mevcut. Bilmiyorum kitle sahibi yazarlar da mı bu şekilde düşünüyorlar ama genel itibariyle bir tepeden bakma, bir beğenmeme havaları çok yaygın SFU ile alakalı. Öyle yorumlar, değerlendirmeler okuyorum ki sanarsınız herifin oğlu Death Metal’in kitabını yazmış da kıçındaki tezeğe bakmadan Chris Barnes’ı eleştiriyor.
Death Metal şahsen benim uzmanlık alanı derecesinde takip ettiğim bir alan değildir; ama Six Feet Under’ın bu sahada ilk 10′a girebileceğinden zerre şüphe etmem; isteyen istediği gibi karşı çıksın, umurumda bile olmaz. Evet, belki de bu alanda SFU’nun soundunu yakalayan, hatta geçen gruplar vardır mutlaka; ama bir Allah’ın kulu gelsin de bana Chris Barnes gibi bir ses göstersin bakalım… Ne Chris’in sesine ve Metal ruhuna, ne de grubun sounduna dair yapılan haksız ve tepeden bakıcı tenkitlerin hepsi boş beleş!!! Hiçbir kıymet-i harbiyesi yok ve hiçbir şekilde kaale alınacak türden değil. Kaldı ki SFU’ı bu şekilde üslupsuzca eleştirenler bilmelidirler ki bu tenkitler gruba dair hiçbir şey değiştirmeyecek. Grubu dinleyen yine dinleyecek ve fan sayısı gittikçe artacak.
Bütün bu müdafaaların yanında grubun hem genel, hem de Undead albümü itibariyle eksik taraflarının olmadığını da kimse iddia edemez tabiiki. Bunu zaten arkadaşımız kritiğinde yazmış. Ben de hemen hemen aynı fikirdeyim. Prodüksiyon zafiyeti, bir türlü mana veremediğimiz gruptaki köklü kadro değişikliği ve dolayısıyla grubun soundunda meydana gelen yalpalamalar tabiiki gözden kaçmaması gereken unsurlar. Yeni albümü eskileriyle mukayese ettiğimiz zaman bu farkı görmemek de mümkin değil zaten. Gruptan Terry Butler gibi oldukça tecrübeli ve gruba muazzam katkısı olan bir basistin yerini, adını sanını duymadığımız bir şahsın alması maalesef bir boşluk yaratmış. Eski albümlerdeki parçalarda Terry Butler’ın araya sokuşturduğu bas riffleri grubun sounduna pis ve karmaşık bir hava aksettiriyordu. Ama artık şimdi o bas rifflerini görmemiz mümkin değil yeni albümde.
Sadece bu değil tabiiki, diğer teknik alanlarda da albümün öncekilere kıyasla zayıf düştüğünü söylemek mümkin maalesef. Halbuki Chris Barnes bu albümde en eski sounduna döneceğini söylemişti. Keşke bunu teknik olarak da yeteri kadar destekleyebilseydi.
Ama bütün bu eksiklik ve boşluklara rağmen ben güzel bir albüm olduğu kanaatindeyim. Daha 2-3 defa albümü dinlemiş olmama rağmen şimdiden favori parçalarım peyda oldu. Formaldehyde mesela. Bu parça zannımca Chris Barnes’in eski sounduna dönmeye çalıştığının en bariz tezahürüdür. Yine 18 Days, Missing Victims, The Scar, ve Vampire Apocalypse oldukça hoşuma gitti.
Netice itibariyle Six Feet Under’ın ilk albümlerine nazaran tabiiki eski günleri özletiyor bu albüm. Ama Death Rituals’ı 1000′e katladığına dair kalıbımı basabilirim. Çünkü grup, Death Rituals albümünde biraz yalpaladı gibime geldi; ama Undead ile toparlamış oldu çok şükür.
Kısacası Six Feet Under bütün eksiklere, hatalara ve boşluklara rağmen tekdüzeleşmeyen, kaşarlaşmayan ve hala daha diri kalabilen bir grup olduğunu ispat etmiş oldu. İnşallah bundan sonraki albümler için daha adamakıllı prodüksiyon şirketleriyle anlaşır ve kadrosunu idare adamlarıyla değil, grubun ağırlığını kaldırabilecek elemanlarla yeni albüme hazırlanır.
Kritik için teşekkürler…
bazı parçalarda özellikle Formaldehyde, favori cc albümüm the bleeding teki trash vari tarz var çok sevdim bu yüzden puanım 9 kanka :)
Favori şarkım ”The Depths of Depravity”
SFU,bu albüm ile kendini çok geçte olsa buldu.
Puanım 9,5