Öncelikle neden bu başlığı attığımı açıklayayım. Paul abimizin 2011 çıkışlı bu albümü, Jeff Loomis’in (J-Lo) 2012 çıkışlı “Plains Of Oblivion” albümünü o kadar çok andırıyor ki, utanmasam J-Lo bu albüme özendi bunu çıkardı diyecem. Havada uçuşan sweep picking’ler, tapping’ler, sololardaki inanılmaz sürat, yüksek hızda metronom kullanımı; fazlasıyla benzer albümler.
Ki Paul abimizin websitesine girdiğimizde üstte J-Lo’nun bu albüm için “I really love it” (“Albümü gerçekten çok seviyorum”) yazısını görüyoruz. Gene aynı şekilde Christian Muenzner ve Andy James’in övgü dolu cümlelerini de. (Ben de ilerde eğer bir albüm yapıp kaydedersem, üste yalandan yazıcam aynen böyle. He, eğer ünlü kişi “Ben böyle bişey demedim” derse ,”Ben bi sitede öyle dediğini okumuştum pardon o zaman abi ya” diyip sıyrılacam). Eskiden ünlü olmak için koşmak lazımdı, şimdi böyle.
Şu bir gerçek ki djent çıktı çıkalı pek çok şey değişti. Eskiden 6 telli gitarlardan çıkan blues-rock veya heavy-thrash riflerin üzerinde takılan gitaristler, artık arka fonda 7-8 tel ürünü süpersonik djent-groovy rifler kullanıyorlar. Özellikle yeni nesil, ki metalle ekstrem metal aracılığıyla tanışanlar oluyor çoğunlukla, djent’i duydu mu “hayde bre” deyip, djent havalarına bağlıyor olayı. Ben merak ediyorum acaba ilerde blues’da olduğu gibi işte İsveç djent’i, Florida djent’i, Trabzon djent’i gibi farklar olacak mı acaba diye. Onu bunu bilmem ama yeni nesil gitarcılar, kanın tadını aldıkları için bundan vazgeç(e)miyorlar. Örnek: Tosin Abasi (Animals As Leaders), Misha Mansoor (Periphery), Jakub Zytecki (Disperse), David Maxim Micic.
Enstrümental elektro gitar müziğinin yönünün değişmesini irdelersek eğer, ben bunu çok çok olumlu buluyorum. Bir defa adamlar (yeni gencolar) olaya artık rock & roll penceresinden bakmıyorlar. Metal kafası adamları yani. Heyecan verici bambaşka bir şeylerin peşindeler. Progresifliğin dibine vuruyorlar. Yeri gelince jazz-fusion, minimal, ambient veya tribal takılıyorlar. Her daim aksak ve groovy ritim sevdalıları. Bunlar güzel şeyler ama tabii ki tadında bırakmak kaydıyla. Yoksa ortaya oldukça mekanik bir robot müziği çıkıyor. Bu anlamda eski usül gitaristlerin verdiği o az ama hassas dokunuşların yeri her zaman ayrıdır benim için. Mesela:
Şimdi, tamamı enstrümantal olan bu albüme dönecek olursak, Avustralyalı Paul Wardingham albümde ne var ne yok her şeyi kendi başına yapmış. Bu anlamda cidden tebrik etmek lazım adamı. Bir de çok ilginç bir özelliği var bu abimizin. tapping’i sağ el yüzük parmağıyla yapıyor zaman zaman. Evet, gerçekten öyle. Bu abimiz shred’i çok seviyor bir de. 2 de oğlu varmış bu arada. Birinin adı Shredder, diğerinin Tappinger. üçüncünün adını da Sweep Pickinger Jr. koyacaklarmış.
Albümü diğer yönleriyle incelersek eğer, mesela “Türk metal dinleyicisinin albüm kapağı hastalığı”‘nı ele alırsak, bu açıdan bence gayet başarılı bir görsele sahip albüm. Zaten konsept olarak şarkı adlarında bir uzay, beyin, klon, kara delik gibi futuristik bilim-kurgu öğeleri mevcut. Arada sırada endüstriyel synth’lerle de desteklenen albümün genel sound’u da bu konsepti onaylar nitelikte. Zaten şarkı adları, böyle bir müziğe “You are My World”, “Beautiful Day”, “Happiness and Joy” falan olamazdı. Şarkı sözlerine de bakamadım bu arada, aldığım orjinal albümün kartonetine basmamışlar (yersen… Henrik Yersen – İsveçli futbolcu)
Albümün olumsuz yanlarından bahsedecek olursak eğer, bence en çok göze çarpan noktalardan biri hiç şüphesiz ki, hemen hemen her şarkıda aynı olan, kimi zaman cansız ve cılız görünen, keyifsiz gitar tonu. Bence bu durum kullandığı gitardan kaynaklanan bir durum. Keşke melodi ve solo çaldığı bölümlerde buna uygun gitar ve tonlar kullansaydı diyorum. Kötü diyemem ama tüm albüm boyunca aynı tonu duymak, üstüne benzer şarkı yapılarını dinlemek biraz can sıkıcı olabiliyor. Bunun yanında şarkı başına düşen ortalama 15 tapping, 27 sweep picking ile istatistik kağıdını dolgunca dolduruyor Paul abimiz. “Dırıdırıdım dırıdırıdım”, “dürülülüu dürülülüu deliliyu deliliyu” gibi sesler artık sizin için Ahmet, Mehmet gibi bir şey olcak, buna şimdiden alışın derim. Adam zaten … yaşında, yılların acısını çıkartıyor belli ki, delirmiş çılgın atıyor resmen. Bir de şöyle ilginç bir şey var arkadaş bu albümle ilgili. Albümü gece gündüz dinliyorum, mp3 player’ımdaki tek albüm, kaçıncı dinleyişim, hâlâ hatmedemedim nasıl oluyorsa. Kulak hafızam mı geriledi anlamadım. Düşünün yani adam o kadar çok yardırıyo ki, kulak bile yetişemiyor hızına. Hazmetmesi zor bir album. (“Soda iç” – Keanu Reeves)
Evet sonuç olarak 7,5-8 arası bir puan düşünüyorum albüme. Büyük bir içtenlikle 8 vermek istiyorum ama, adama kim vermişse gazı artık, 2 saniye nota basmadan duramıyor. 2. albümünde kesinikle daha değişik atraksiyonlara da yönelmesi lazım. Özellikle bu kadar at koşturmayı bırakması lazım. Rahatlıkla kaliteli bir metal grubunda çalabilecek teknik kapasiteye sahip, müthiş melodik çalıp, hem ritim hem hayvani sololar atabilen, ayrıca albümdeki klavye ve davulları yazmış yürekli bir tapping ustası Paul abimiz. Yolu açık olsun bakalım.
Bu albümü çıktığı zaman dinlemiştim. Yazıda Loomis deniyor ama bence bu adam ileri derecede Jonas Kjellgren ve özellikle de Per Nilsson hayranı. Şarkılarında bariz bir Scar Symmetry etkisi var. Aynı şekilde şarkı isimleri, albümün genel sound’u da Scar Symmetry’yi andırıyor. Tapping, sweep olayları da Nilsonn’un kalıplarına çok benziyor. Zaten Ghost in the Machine videosunda üstünde Solution .45 tişörtü olması da bunun göstergelerinden biri.
Onun dışında, iyi bir albüm. Taze bir havası var, ancak olağanüstü olmayan her gitar albümü gibi bir yerden sonra kendini tekrarlıyor. Ben 7 verdim, en sevdiğim şarkı da Orbital Decay.
@Ahmet Saraçoğlu, scar symmetry fazla dinleme şansına sahip olamadığım için heralde öyle bir benzerlik kuramadım, senin per nilsson örneğin daha oturaklı oldu sanki. j-loomis benzetmesini shred ve yardırma açısından yapmıştım. ama senin per nilsson örneğin daha oturaklı oldu sanki. bense j-loomis benzetmesini shred ve yardırma….(yazar burda loop’a alıyor kendisini)
Bu albümü çıktığı zaman dinlemiştim. Yazıda Loomis deniyor ama bence bu adam ileri derecede Jonas Kjellgren ve özellikle de Per Nilsson hayranı. Şarkılarında bariz bir Scar Symmetry etkisi var. Aynı şekilde şarkı isimleri, albümün genel sound’u da Scar Symmetry’yi andırıyor. Tapping, sweep olayları da Nilsonn’un kalıplarına çok benziyor. Zaten Ghost in the Machine videosunda üstünde Solution .45 tişörtü olması da bunun göstergelerinden biri.
Onun dışında, iyi bir albüm. Taze bir havası var, ancak olağanüstü olmayan her gitar albümü gibi bir yerden sonra kendini tekrarlıyor. Ben 7 verdim, en sevdiğim şarkı da Orbital Decay.
http://www.youtube.com/watch?v=RlCQaFeL9tI
27.05.2012
@Ahmet Saraçoğlu, scar symmetry fazla dinleme şansına sahip olamadığım için heralde öyle bir benzerlik kuramadım, senin per nilsson örneğin daha oturaklı oldu sanki. j-loomis benzetmesini shred ve yardırma açısından yapmıştım. ama senin per nilsson örneğin daha oturaklı oldu sanki. bense j-loomis benzetmesini shred ve yardırma….(yazar burda loop’a alıyor kendisini)
27.05.2012
@Ufuk Sönmez, ama Loomis etkisi de yadsınamaz tabii, son fotoğrafta elinde Schecter Loomis FR var.
gitar sound’u çok iyi benden 8 çalıştı,