Öncelikle bu albümü uzun zamandır yazmak istediğimi belirterek başlamak istiyorum. Albümümüzün başrol oyuncusu bir gitar virtüözü olan Greg Howe.
Yardımcı erkek oyuncu rolündeyse piyano ve klavyeyi yalamış yutmuş arıza Ukraynalı, Vitalij Kuprij var (“Kuprih” diye okunur). Vitalij Kuprij kimdir diye sorarsanız, sizi şöyle alalım:
Görüntülerden de anlaşılacağı üzere arkadaşımızda biraz Malmsteen havası var. Biraz da Greg Howe’u tanıyalım. Çok eskilerden kalma bir gitar eğitim videosunda şöyle hayvani bir performansını izleyebiliriz.
“İkisi de dakkada 500 nota basan adamlar, kaçın beyler” dediğinizi duyar gibi oldum bir an. Ama olaya öyle bakmayın bence. Eğer Dream Theater veya Liquid Tension Experiment benzeri progresif şeyleri seviyorsanız bunu da seveceksiniz. Sonuçta Petrucci de, Rudess de, Portnoy da enstrümanlarına acayip hakim adamlardı ama biz o müziği sevdik.
Genelde eski usul gitaristlerin solo albümlerinde şarkı yapısı “a) melodi b) solo c) tekrar melodi d) outro rifi veya melodisi” şeklindedir. Özellikle bu düzeni Satriani’de veya Vinnie Moore’un pek çok şarkısında görebilirsiniz. Bu albümdeyse bu olay “a) ana melodiye kadarki bölüm b) ana melodi c) gitar solo d) kuprij solo e) yeni rif f) yeni bir rif daha g) solo(lar) h) ana melodiye dönüş ı) anasının .mı” gibi anlatabileceğim bir yapıya sahip çoğu şarkıda. Tabii ki belli bir formülden bahsedemiyoruz, sadece örnek verdim. Dolayısıyla albüm size direkt olarak “bu şarkıda eğlen, şurada coş, burada hüzünlen” komutlarını vermiyor. Örneğin Satriani’de açarsınız bi şarkı, daha 1. saniyeden şarkının tribini anlarsınız, burada öyle bir şey yok. Her şey daha komplike, ama üzerinde durulduğu ve uğraşıldığı apaçık (Bu arada Satriani’ye giydiriyomuş gibi bir anlaşılma olmasın, zira kendisi açık ara en sevdiğim gitaristtir).
Albümde çok şahane Kuprij soloları var bir defa. Gerçekten klavye çalmak istemek adına müthiş bir ilham kaynağı kendisi. Bu albümü özel yapan onun varlığı kesinlikle. Greg Howe ise kendi adına düşeni yapmış; neoklasik melodileriyle, patlayıcı sololarıyla, yazdığı riflerle. Pek çok yerde Malmsteen etkileşimlerini hissedebilirsiniz ama bu, Greg Howe’un kendine ait bir tarzı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Zaten kendisi hız ve teknik olayını bitirmiş biri. Bunu zaman zaman göstermek istemesini normal karşılamak lazım bence. Bunu şöyle örnekleyebiliriz, mesela sizin Ferrari’niz olsa arada sırada 200, 250 basmak istemez misiniz? (Ben istemem açıkçası, direkt 300′e basarım) Ki albüm boyunca bir “dürülülü dürülülü” sendromu görmüyoruz kendisinde. Ama sade bir gitaristin yazamayacağı kadar çok notalı melodiler yazdığı da bir gerçek. Yani pek de öyle 130′larda falan gitmiyor kendisi. Allah ne verdiyse yardırıyolar karşılıklı. İşin aslı bu, kandırmayalım birbirimizi beyler. dürülülü’nün Allah’ı var yani sen ne diyosun kardeşim (gerçeği saklamaya çalışmak ne acı bir şey ya).
Albümdeki en sevdiğim şarkılar 2-3-4-5 ve 6. şarkılar. Zaten ilk 6 şarkı beraberce, 7. şarkı Kuprij’in, 8. şarkı da Howe’un yalnız takıldıkları parçalar olmuş (8. şarkı Full Throttle’da konuk sanatçı olarak gitarda Prashant Aswani var). Garden of Harmony’nin 1:42′sinde başlayan, bir gitar ardından da bir klavye solosu var ki aman diyorum. Keza La Villa Strangiato’nun 4:32′sinde acayip süper bir gitar solosu var. Bateri performansı da, her ne kadar kulağımı bu iki manyaktan alamadığımdan çok dikkat edemesem de oldukça atarlı gözüküyor. Bu albümü dinlerken bir yandan da şunu düşündüm. Acaba Satriani veya Steve Vai böyle progresif albümler yapabilirler mi? Hadi Steve Vai bi nebze ama Satriani’nin tarzına hiç uygun değil, ciğerini bilirim bu adamların. Çünkü onların müziği acayip düzenli, böyle albümleri yapmak ise başka bir alışkanlığın ürünü bence. Petrucci veya Vinnie Moore yapar ama (Petrucci yaptı zaten lan neyine hâlâ yapar diyon).
Sonuç olarak böyle emek verilmiş, melodi yağmuruna tutulmuş bestelere 8 puanı uygun görüyorum. Hemencecik algılanabilecek bir albüm değil Ascend. Özellikle progresif müzik ve enstrümental rock seviyorsanız kaçırmayın derim. Gitarist albümlerini sevmeyenlerse daha basit şarkı yapılarının olduğu, özellikle daha az gitar notası duyabilecekleri albümlere yönelirlerse bu tarzı sevebilirler diye tahmin ediyorum. Duygu olayını salt neşe, hüzün, nefret vs.. olarak algılamazsak, bu albümün bu aradaki duygu skalasındaki renklere sahip olduğunu düşünüyorum ama ibre sabit durmuyor, çarkıfelek gibi dönüyor mübarek. Bi iki dakka eliniz ayağınız rahat dursun arkadaş demek istiyorum kendilerine burdan, tamam çalıyosunuz anladık aq, kritik de yazdık, daha ne istiyonuz laan!!!
Bu denyoyu bilirim.İnsanı gitardan soğutacak derecede yetenekli bir amcamızdır.Abrupt terminal parçası favorim.Her Dance parçasında da amcamız progresifin dibine vurmuş.Ayrıca kritik sade ve aydınlatıcı olmuş.Teşekkürler.
@Ahmet Saraçoğlu, dennis chambers nasıl bi adam öyle ya, bu ne rahatlık. greg howe’un gitar tonuna bayıldım, çalışı zaten inanılmaz, saçlar 10 numara. bi tek biceps’leri acayip onu anlamadım bak.
Bu denyoyu bilirim.İnsanı gitardan soğutacak derecede yetenekli bir amcamızdır.Abrupt terminal parçası favorim.Her Dance parçasında da amcamız progresifin dibine vurmuş.Ayrıca kritik sade ve aydınlatıcı olmuş.Teşekkürler.
Ziyafet:
http://www.youtube.com/watch?v=xMdB-rKQNZE&feature=related
13.05.2012
@Ahmet Saraçoğlu, oof of. Tam pazar günü açıp bütün gün dinlemelik. Arada izlersin arada bir iş yaparken dinlersin.
13.05.2012
@Ahmet Saraçoğlu, dennis chambers nasıl bi adam öyle ya, bu ne rahatlık. greg howe’un gitar tonuna bayıldım, çalışı zaten inanılmaz, saçlar 10 numara. bi tek biceps’leri acayip onu anlamadım bak.
Gora’daki kasetten beyine yükleme yapma tekniğiyle kendime greg howe yüklemek istiyorum.