Şüphesiz müziğin en güzel ve en acılı formlarından biridir blues müzik. Gitaristin elleriyle kalbi arasındaki yolda az notayla çok şey söylemedeki ustalığıdır. Haykırır blues yapan adam. Bazen elindeki gitarıyla, bazen armonikasıyla, bazen yalnızca sesiyle…
Joe Bonamassa daha 4 yaşındayken boyundan büyük gitarıyla ortalarda gezinen bir ufaklıkmış. Tıpkı Eric Johnson gibi Joe Bonamassa da “allahsız sarı” diye nitelendirebileceğimiz bir arkadaş. Babası da müzisyen olan Bonamassa çocuk yaşta gitara sarıldığında ilk izlediği adam olan Eric Clapton için “Tam olarak ne yaptığını bilmiyordum ama çok havalıydı.” diyor. Onun her hareketini dikkatle izleyip, her bir notasını ezberleyen bu genç dimağ, o andan sonra odasına kapanmaya karar vermiş. Ailesinin “Oğlum çık bir hava al, sen niye böyle yabani oldun?” diye söylenmelerine rağmen dışarı çıkmayıp, gününün çoğunu boynunda gitarla geçirmesi onu Eric Clapton’la aynı sahneyi paylaşmaya ve 32 yaşında Royal Albert Hall’da çalmaya taşıdı.
Etkilendiği isimler arasında Led Zeppelin’in Jimmy Page’inden, SRV’a, Robert Johnson’a kadar uzanan bir liste var. Bu noktada dikkatimi çeken şey, hepsi Blues temelleri üzerinde gitarcılıklarını şekillendirmiş olsalar da çok başka üsluplara sahip kişiler. Örneğin, Jimmy Page’in saldırgan ve rock yapılı gitarlarıyla Stevie Ray Vaughan’ın artikülasyonu ya da Robert Johnson’ın delta blues’u tür içinde birbirinden epey uzak yerlerde duruyor. Sizin de bildiğiniz ya da tahmin ettiğiniz gibi bunların özgün harmanlanması zor ve ustalık gerektiren bir durum. Eğer müzisyen umarsızca “Biraz da x kişisinin etkilerini müziğime katayım zira ben çok seviyorum” derse bir anda iş kontrolden çıkıp, çok yetenekli ama çok az ilgi çekici işler yapan bir kişiliğe dönüşebilir.
Konuyu kısacık dağıtıp, Bonamassa’dan ziyade yukarıdaki özgünlük kavramından bahsetmek istiyorum. Durum blues gibi müzikal olarak sınırlı bir çerçevede, kullanımı yaygın gamlardan oluşan bir müzikse eğer, ortaya “özgün olmak” kavramında ayrı bir zorluk da doğuyor. Düşünün ki hem blues yapacaksınız, hem haliyle etkilendiğiniz insanları harmanlayacaksınız, hem de insanlara “Hah! Eric Clapton çakması” dedirtmeyeceksiniz. Tam burada ortaya çıkan şey amfinizin tonundan, gitarınızın telinden farklı bir noktada duruyor ve onu durduğu yerden söküp almanız gerekiyor. Özgünlük denilen şeyin tam olarak kafalarda tasarlanan “her şeyden bağımsız” adeta bir vahiy gibi insana gelip ortaya çıktığına inanmayan birisi olarak diyorum ki bu adam kendinden öncekileri çok iyi tahlil etmiş. Yemiş ve tükürmüş.
Peki öyleyse Robert Johnson ruhunu nasıl şeytana sattı ve o dönemde yapılmayanı yaptı? “Blues Deluxe” albümünün çoğu başkalarının şarkılarıysa neden ben özgünlükten bu kadar bahsettim? Zevzek miyim ben? Hayır. Vurgulamak istediğim konu, başkalarından etkilenmeyi bırak direk onların şarkılarını çalsan bile özgün olabilirsin. Kulağa saçma geliyor ama eğer 3 kilometre öteden gitar çalışını anladığın birisi varsa ben derim ki bu adam farklı. Onu kalabalıkta ayırt edebiliyorsam kimin şarkısını çaldığının pek önemi yok. Zaten bir şekilde o adam o şarkıyı kendinin yapar.
Hikâyemizin ana kahramanı da böyle tiplerden. Albüm adını bir Jeff Beck şaheseri olan “Blues Deluxe” şarkısından almış. Jeff Beck’in o parmakla çalışının yarattığı duyguyu kaybetmemek isteyen Bonamassa bu şarkının introsunda tatlı birkaç parmak tekniği kullanıyor. Albümde John Lee Hooker’dan Buddy Guy’a, T-Bone Walker’dan Robert Johnson’a uzanan adeta blues’un babalarının geçit töreni var. Bonamassa, unutulmaya yüz tutmuş ama tarihin önemli miraslarından olan şarkıları tozlu raflardan alıp, üzerindeki tozu üfleyip bizlere pırıl pırıl bir halde sunuyor. Eski hallerinin daha iyi olduğunu düşündüğü için “Yaa kitabı daha iyiydi kitabını oku sen asıl…” benzeri geyikler yapacak arkadaşların ağızlarını Bob Dylan’ın büzmesini diliyorum.
Albümdeki sound Alice Cooper, JLT, MSG gibi Hard Rock’ın önemli isimleriyle çalışan Avusturya’lı prodüktör Bob Held’in elinden çıkma. Ha güzel bir sound yakalarken pek zorlandığına inanmıyorum zira Joe Bonamassa’nın cephanelik gibi ekipmanı var. Bu albümden hemen sonra gelen “Had To Cry Today” albümünde de prodüktörle çalışan sanatçı Bob Held’ten sonra Iron Maiden’ın da prodüktörü olan Kevin Shirley’le çalıştı.
Genelde albümlerinde bolca başka blues’cuların yorumlarına yer veren Bonamassa, diskografisi içinde yalnızca “So It’s Like That” albümünün neredeyse tamamını kendisi yazdı. Kendi solo kariyeri yanında yürüttüğü “Black Country Communion”la 2 albüm, Beth Hart’la da ortak 1 albüm yaptı. Solo kariyerinde de görüldüğü gibi zamanında çıraklığını yaptığı kalitede adamlarla çalışmaya devam eden birisi Bonamassa. Joe Bonamassa’nın doğduğu yıl (1977) “Play Me Out” albümünü çıkaran efsane basçı Glenn Hughes’la bugün birlikte çalabilecek kadar da talihli bir adam kendisi.
Albümde özellikle kulağından çekip çıkarabileceğimiz bir şarkı yok. Bu da albümde kendini öne çıkarmış ya da kasten çıkarılmış bir eser olmadığını gösteriyor. Albümdeki müzikal bütünlük ve şarkılardaki eskinin teknolojiyle harmanı albümü içindeki tüm şarkılarla yukarı taşıyor.
Dertli, kederli olduğunuzda dinleyebileceğiniz “I Don’t Live Anywhere” ya da enerjik bir gün için “You Upset Me Baby” şefin tavsiyeleridir. Robert Johnson eseri olan “Walking Blues”a da bakmadan geçmeyin derim, saygıdandır. Ruhunuzu şeytana satmadan önce geçirdiğiniz son saniyelerin değerini bilin, son bir nefes çekin ve blues Müziğin büyülü, kederli âlemine girin. İyi dinlemeler.
Kadro Joe Bonamassa: Vokal, Gitar
Jon Paris: Armonika
Benny harrison: Hammond B-3 Orgu
Eric Czar: Bas
Kenny Kramme: Davul
Şarkılar 1. You Upset Me Baby
2. Burning Hell
3. Blues Deluxe
4. Man of Many Words
5. Woke Up Dreaming
6. I Don't Live Anywhere
7. Wild About You Baby
8. Long Distance Blues
9. Pack It Up
10. Left Overs
11. Walking Blues
12. Mumbling Word
bonamassa’yı hiçbir zaman amerikalı göremedim bu da tipinden kaynaklanıyor.:) iskandinav zannetmiştim fotoğrafını görünce ama müziğini dinlemeye başladığımda öyle olmadığını hatta en ücra amerikan kasabasında dünyaya geldiğini bile düşünmüştüm. bonamassa’yı uzun yıllardan beri takip ederim. bu albüm onun en iyisi değil fakat albümdeki ilk üç eser bonamassa’yı sevmezseniz bile sizi yakalayacak türden. çok iyi şarkılar var albümde. “walking blues” da harika yorumlanmış.
bonamassa safi blues şarkıcısı bestecisi olmadı hiçbir zaman her zaman rock ile ilişkideydi. zaten albümlerine dikkat ederseniz safi blues’dan çok rock ve etnik eserlere daha çok yer verdiğini görürsünüz. albümlerindeki beste/tür dağılımı da dengesiz olur hep. bu da neye karar veremediğinin bir göstergesi olsa da bazı kişilerce de müzikal yönü geniş bir müzisyen olduğunu da göstermekte. kanımca en iyi albümü the ballad of john henry.
bonamassa olmasaydı onun yerine geçebilecek tek bir kişi vardı. kenny wayne shepherd.
bonamassa müziğin en değerli ruhlarından birisi. sahnede öyle karizmadır ki titreye titreye dinlerim. keşke bu taraflara da gelse… keşke.
teşekkürler sarp!
bonamassa’yı hiçbir zaman amerikalı göremedim bu da tipinden kaynaklanıyor.:) iskandinav zannetmiştim fotoğrafını görünce ama müziğini dinlemeye başladığımda öyle olmadığını hatta en ücra amerikan kasabasında dünyaya geldiğini bile düşünmüştüm. bonamassa’yı uzun yıllardan beri takip ederim. bu albüm onun en iyisi değil fakat albümdeki ilk üç eser bonamassa’yı sevmezseniz bile sizi yakalayacak türden. çok iyi şarkılar var albümde. “walking blues” da harika yorumlanmış.
bonamassa safi blues şarkıcısı bestecisi olmadı hiçbir zaman her zaman rock ile ilişkideydi. zaten albümlerine dikkat ederseniz safi blues’dan çok rock ve etnik eserlere daha çok yer verdiğini görürsünüz. albümlerindeki beste/tür dağılımı da dengesiz olur hep. bu da neye karar veremediğinin bir göstergesi olsa da bazı kişilerce de müzikal yönü geniş bir müzisyen olduğunu da göstermekte. kanımca en iyi albümü the ballad of john henry.
bonamassa olmasaydı onun yerine geçebilecek tek bir kişi vardı. kenny wayne shepherd.
bonamassa müziğin en değerli ruhlarından birisi. sahnede öyle karizmadır ki titreye titreye dinlerim. keşke bu taraflara da gelse… keşke.
teşekkürler sarp!
08.04.2012
@b, rica ederim. Keşke gelse de izlesek. Söylediklerine katılıyorum.
Özgünlük konusundaki bölümü özellikle sevdim valla, güzel yazı olmuş. Eline sağlık güzel kardeşim.
“You Upset Me Baby”ye de hastayım ayrıca.
08.04.2012
@Batuhan Bekmen, sağ olasın bro.
Bu albümle sevmiştim ben de Bonamassa’yı.İzlemeyi dört gözle beklediğim adamlardan biri oldu sonra. O gün de gelir umarım. Ellerine sağlık.
08.04.2012
@selcan, umarım. rica ederim.
08.04.2012
@Bahadır Sarp, <3<3<3 resmiyetinize bayıldım aşklarım <3<3<3
08.04.2012
@ege, Burası ciddi bir müessese Ege. İş başka aşk başka.
08.04.2012
@Bahadır Sarp, Kendisini tanımıyorum.
yazıyı okumadım ama başlığı görünce aha kesin Bahadır Sarp yazmıştır dedim içimden, helal olsun.