MIKAEL ÅKERFELDT ve STEVEN WILSON’ın ortak projesi STORM CORROSION yeni klibini sundu
25.04.2012
Drag Ropes.
MIKAEL ÅKERFELDT ve STEVEN WILSON’ın ortak projesi STORM CORROSION, kendi adını taşıyan ilk albümünden “Drag Ropes”a çektiği klibi sundu. Haber için desqpio’ya teşekkür ederiz.
01. Drag Ropes
02. Storm Corrosion
03. Hag
04. Happy
05. Lock Howl
06. Ljudet Innan
07. Drag Ropes
08. Storm Corrosion
09. Hag
10. Happy
11. Lock Howl
12. Ljudet Innan
13. Drag Ropes (demo)
14. Hag (demo)
Wilson, bir süre önce yaptığı açıklamada, albümdeki müzikal yapıyı şöyle özetlemiş:
“Albümdeki müziği tarif etmek çok zor, çünkü şu an ortalıkta olan çoğu şeyden çok farklı. Albümdeki müzik “metalin tam tersi” olarak özetlenebilir, zira minimal, rahat, kasmayan, orkestral ve organik bir müzik barındırıyor. Albümde neredeyse hiç davul yok, distortion’lı gitar ise hiç mi hiç yok. Albümü iki kelimeyle özetleyecek olsam, “çarpık güzellik” olarak nitelerdim.”
İkili bir süre önce de kayıt sırasında çekilen bir kısım fotoğraf yayınladı.
STEVEN WILSON bir süre önce projeleye dair bir açıklama daha yapmıştı.
Daha önceden bu yeni projenin yapacağı müziğin OPETH ve PORCUPINE TREE’nin bugüne dek yaptığı hiçbir şeye benzemeyeceğini, metalle bir alâkasının olmayacağını açıklayan WILSON, “Storm Corrosion” adlı albümün orkestral tatlar da barındıran, bir sürü yaylı ve vokal katmanı içeren uzun pasajlarla dolu bir şey olacağını söylemiş. WILSON, “Eminim ki ortaya çıkacak sonuçtan nefret edecek bir sürü insan da olacak, ancak sevenlerin de olacağına inanıyorum” diyerek, bu projeyi sadece ve sadece kendileri için yaptıklarını vurgulamış.
WILSON ayrıca “Projenin içinde MIKAEL ÅKERFELDT olunca ve ortaya çıkacak şey için “OPETH’ten farklı” denince, insanların aklına “Damnation” benzeri bir şeyler geliyor olabilir, ancak yazdığımız müziğin “Damnation”la da uzaktan yakından alâkası yok” demiş.
Yorum alanı
“MIKAEL ÅKERFELDT ve STEVEN WILSON’ın ortak projesi STORM CORROSION yeni klibini sundu” yazısına 113 yorum var
Daha yorum yapamadan önce şu klibin güzelliği ile büyülendim zaten. Defalarca izlenebilecek, tekrar tekrar açılıp müziğin akışına kendimizi bırakacağımız bir klip olmuş. Ve ne zamandır böyle tümleşik çalışmalar göremiyorduk. HA güzel klipler vardı ama bu bir sanat eseri. Şarkı ise sanki klip için yapılmış… Çılgın işler, inanılmaz atraksiyonlar bulamadım, minimal düzeyde vurucu olmak istenmiş ve efektif de olmuş zaten. Bunu ben ne bir şarkı ne birt klip olarak görüyorum, bu ayrı bir şey bu bir çalışma resmen. Ve işin özü hedefi 12′den vurmuşlar. Neden mi? Experimental budur zaten de ondan. Yoruma açık, deneysel, kasıntısız, yenilikçi, hür. (Ha yenilikçi kısmını biraz daha albümü dinledikten sonra tartışırım gibi.)
@Aykan, Wilson da benzer şeyler diyordu. Görseli ve işitseli birbirinden ayırmıyormuş, ortaya salt müzik çıksa bile ilintili imgeler oluyormuş kafasında.
yine oradan al oradan bul yapıştır olsun bitsin albümüyle karşı karşıya kaldım. akerfeldt zaten beni son bir kaç yıldır şaşırtmıyor tıpkı steven wilson’un şaşırtmadığı gibi. bu ikili hep bir yerlerden çok etkilenipte albüm çıkarmaya başladı. porcupine tree’nin ve opeth’in ilk albümlerine taparım ama son albümleri için aynı şeyleri söylemem mümkün değil. aynı şekilde bir king crimson kopyası olan ve her yerde çok beğenilen son stüsyo albümünü bile dinleyesim gelmiyor çünkü yapılmış olanın bir sentezini yapıyorlar ve bu bana pek ilginç gelmiyor. bugün bu ikilinin yaptıkları 70′li yıllarda acid folk denilen ve genelde lsd ile ilişkili olan bir müzik türünden doğmuş ve steven wilson’ın kendi evinde özgürce gerçekleştirdiği bazı deneysel müzik çalışmalarının sentezini yapmaktan öte gidememiş. evet bunu yeni dinleyen bir dinleyiciye farklı gelebiliyor ama bana hiçte farklı gelmiyor. o gitarın sesi ve en gerilerden gelen o özgür takılmalar zaten 70′lerde çokça yapılıp duruyordu. bu ikilin kullandığı gitar tonları için ise grateful dead adlı gruba bakmak gerek. ikisi bu tarz acid rock/acid folk gruplarını dinlemiş durmuş ve orata bu çıkmış. bakın eğer bu tayfadan gerçekten de farklı bir şeyler duymak istiyorsanız porcupine tree’nin klavyecisi richard barbieri’nin marillion vokalisti ve klavyecisi steve hoghart ile bu sene çıkardıkları “not the weapon but the hand”i albümünü dinleyin çok daha nitelikli bir müzik ile karşılaşacağınızı söyleyebilirim.
@b, ooOooOOhHHHHoOoOoOOoOOoooOOOoOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOooOOO, abi sevmiyorum de gitsin, cidden zorlama. Senle albümün özgünlüğü konusunda tartışmak istemiyorum, bırakalım buna dinleyiceler karar versin. Ama bakış açın o kadar saçma ve sığ ki… “The Hunter, 70lerin lsd kafası at gitsin, nerde Levaithanlar Remissionlar tey tey”den farksız geliyor bana. Adamlar risk alıp davulsuz, rockla uzaktan yakından alakası olmayan, semfonik ambient experimental folk yapmış (4-5 yıl öncesine kadar progresif death metal yapan adam için bayağı büyük bir risk), ya bırakın şu özentileri alın şunu dinleyin… Ve bunu diyen bu kritiği yazdı;
Nefret ediyorum de, bok gibi olmuş de, çok baydı sıkıcı olmuş de, ama sen 70lerin LSD kafasından girip Greatful Dead’den (alakasız!!!) çıkmışın. Ciddi misin yoksa yeni nesil bir trollük girişimi mi bu?
@Osman, saw you drown, bak işte Osman gibi arkadaşlar yüzünden pek bir şey yazmak istemiyorum. bu başlıkta da biraz bahsetmiştim. yani işte düşüncelerimi yazmışım adam gelmiş beni trollükle suçluyor ahahaha. yahu albümü sevmedim işte soen’i de biraz sevdim ama çok fazla sevmedim o yüzden 7 falan verdim 9 ya da 9.5 vermedim ki. ambient experimental demiş arkadaş, ambient sözsüz çalışmalara verilen bir isimdir ama albüm de söz vardı öyle değil mi ben mi yanlış hatırlıyorum.:) bu yazan arkadaş zamanının comus adlı acid folk v.b gruplarını dinleseydi ve bu albümün de o acid folk dönemlerine öykündüğünü pekala söyleyebilirdi. ben 70′lerin acid folk müziğini bilen birisiyim ve zamanınım çoğu d onları dinlemekle geçti neyin ne olduğunu biliyorum ve bu storm corrosion adlı projenin de o döneme ait hisler taşıdığını ve özgün olmadığını söyleüyorum olay bu kadar basit. birisini veya bir konuyu eleştirmeden önce fikir değil bilgi sahibi olun o kadar!
“Hiçbir şey orjinal değildir. Hayalgücünüzü gazlayan, sizi ilhamla titreştiren her yerden çalın. Eski filmlerden, yeni filmlerden, müzikten, kitaplardan, resimlerden, fotoğraflardan, şiirlerden, rüyalardan, rastgele sohbetlerden, mimariden, köprülerden, tabelalardan, ağaçlardan, bulutlardan, sulak havzalardan, ışık ve gölgelerden beslenin. Sadece ve sadece ruhunuza seslenen şeyleri malzeme alın. Bunu yaparsanız işiniz (ve hırsızlığınız) özgün olur. Özgünlük paha biçilmez, orjinallik safsatadır. Bunları yaptıktan sonra da hırsızlığınızı saklamakla uğraşmayın, tam tersine değerini bilin. Jean-Luc Godard’ın “Nerden aldığınız değil, nereye götürdüğünüz önemlidir.” sözünü hep aklınızda tutun.”
@Osman, bir de müzisyenleri tanrılaştırmayın onların her yaptığıına bu kadar sahip çıkmayın iyiyse iyi değin kötüyse eleştirin olay bu kadar basit. ben de sevmedim sevmeme hakkım yok mu? eleştiri denilen şey ne işe yarıyor o zaman?
@b, Albümde ambient bölümleri var (çok var), kimse Burzuma boşu boşuna ambient demiyor. He bi de Comus’tan ünlü folk grubu mu var. Freak folk öncüsü, Herald favori parçalarımdandır. Hatta geçenlerde albüm çıkardılar ama daha dinlemedim. Biri Opeth dinliyor diye kör cahil fanboy kıro metalci olacak değil ya. Ve evet, Storm Corrosion bu albümde acid folk gruplarına öykünmüştür, ama bu albümün özgün olmadığını göstermez, Storm Corrison bu müziğe kendilerinden birçok şey katmıştır. Sanırım anlaşamadığımız tek olay albümün özgünlüğü. İkimizden birinin fikrinin değişmeyeceğini düşünüyorum. Sert girdiysem pardon, sen de bir o kadar sert cevaplamışın. Tatlıya bağlayalım bitirelim, müzik yüzünden bu kadar tartışmak gereksiz. Bu ikili kötü iş yaparsa ilk ben haşlarım bundan hiç kuşkun olmasın.
@Osman, biraz sakin ol.adam akıllı eleştirileri duymak isterim ben.ha sen istemiyorsan o ayrı mesele.lütfen düşüncelere saygın olsun.b arkadaşımızın trollükle uzaktan yakından alakası yok.ama ne yazık ki albüme neden 5 puan verdiğini açıklamadı.senin gibiler yüzünden.:S
b arkadasimizin yorumuna imza atiyorum. bloodbath grubundan ‘gelismeye acik degil bu grup’ diyerek siyrilan mikael akerfeldt kisisi acaba 70ler gruplarini aynen taklit ederek ne kadar muzigini gelismeye acik olarak goruyor. eskiden bana sorduklari zaman ‘en orjinal grup hangisi’ kesinlikle opeth derdim. ama simdi hayrani oldukları belli basli gruplarin zamaninda kesfedip milyonlari etkiledigi muzikleri isitip isitip onumuze koymaktan ne zevk aliyor bu 2li. nerede sizin eski yaraticiliginiz, nerede o eskiden dinleyicinin agzini acik birakan o muziginiz? eskiden opeth muzigi derdik yahu tanimlayamazdik o muzigi. ama tabi aynen b nin dedigi gibi bu muzigi acayip bulanlar 60ların psychedelic 70lerin acid ve folk gruplarini pek dinlememis.
mantikli dusunurseniz, dediklerimi mantikli bulacaksiniz (sitede mikael put yapip tapinan arkadaslar haric). muzik size guzel olabilir, ama tamamen taklit… ve gene b nin dedigi bana da hic ilginc ve sasirtici gelmiyor
“Saykedelik folk grubundan etkilenip önümüze bunu koymuşlar, meh. Eski Opeth’in hiç etkilendiği grup yoktu halbuki. Siz bilmezsiniz gençler, zamanında çok saykedelik folk dinledik…”
bu adamlar bir şekilde bir şeylerden besleniyor bu doğru. ancak yaratıcılığın da öyle bir noktası var ki sizi bir yerde kısıtlıyor ve kolaya kaçıyorsunuz ve daha önce yapıldık ürünlerden birer ikişer esinlenip modernize edip öyle sunuyorsunuz. taklit demiyorum kesinlikle. hem akerfeldt hem de wilson çok yaratıcı adamlar ve beste anlamında öyle ürünler sundular ki dinleyiciye… akerfeldt’in her ne kadar pek beğenmese de opeth’in “morningrise” albümü başlı başına birer orjinallik eseri. aynı şekilde blackwater park’ta öyle. wilson tarafına gelirsek porcupine tree’nin önceki(ilk, ikinci, üçüncü) albümleri bana göre çok daha yaratıydı ve o zamanlar türkiye’de kimse o grubu bilmiyordu. lightbulb sun albümünü dinlediğimde bu adamların bir kaç yıl sonra progresifin tozunu atacağını düşündüm ve gerçekten de öyle oldu. ancak bu da bir yere kadardı çünkü “in absentia” ile birlikte grubun müziğinde king crimson etkileri baş gösterdi ve grup çizgisinden sıyrıldı ve wilson daha çok yaratıcılığını geri plana attı.
oysa porcupine tree’nin ilk dönemleri pek dinlenmez yani kimse pek bahsetmez, oysa oradaki bestelerde bir çığlık vardı ve signify, stupid dream gibi albümlere bakın orada radiohead’in tınladığını görürsünüz. wilson ne zaman ki radiohead etkilerini müziğinde kullandı işte o zaman özgürleşti ve bu deneysel düşüncelerini daha da özgürleştirdi. oysa retro prog akımına dahil olduğu şu sıralar ise pek çekici gelmiyor. bu retro prog olayı the flower kings’in, kaipa’nın ya da white willow’un işi porcupine tree’nin değil.
sözüm ona evet epey zahmet vermişler ve sindirilmesi zor pasajlar kullanmışlar ama bugün bakıldığında bunları son dönem alman krautrock toplulukları zaten kullanıyor. geçmişte de acid rock ve folk grupları kullanmıştı. yani albüm kapağında yer alan defroma olmuş insan çizimleri bile 70′li yılların albüm kapaklarına benziyor. size 70′li yıllardan isveçli az duyulmuş bir grup örneği vereyim ismi fläsket brinner. bu grup 70′li yıllarda caz’ı hem klasik müzik hem de rock müzikle birleştirmiş üstüne üstlük bir de acid folk etkileri yerleştirmişlerdi ve bunu düşündüğünüzde yapılması zor bir şey aklınıza geliyor değil mi? evet, türlere bakıldığında böyle gerçekten. işte adamlar o zamanlar iki albüm yapmış ve dağılmışlar. ama böyle bir şeyi yapmışlar yapılmış yani. bu da böyle bir şey.
müziklerine bakıldığında evet mike portnoy’a da gerek kalmayacak besteler var hatta portnoy böyle tarzın adamı da değildir ama yine de önceden onunla anlaşmamaları gerekirdi. albüm yapılma aşamasında “davula gerek olacak besteler yok o yüzden seninle çalışamayacağız.” türünden yaklaşımları da hoş olmamış. işte bunlar beni bu iki adamdan da soğutuyor ve onların yaptıklarını can kulağıyla heyecanlı bir şekilde dinleyesim gelmiyor. hep uzaktan dinliyorum ve gerçekten de eskiyi/eski kayıtları özlüyorum.
@b, Abi sana saygım sonsuz da.. Şu muhabbet gereksiz uzuyor sanki. Dediğin yanlıştır demiyorum ama bir adım daha atsak “O tele basıyolar ama şu grup zaten basmıştı” ya falan gelecek olay. Yeterli birikimin varsa bu şekilde birçok işin değerini haddinden fazla düşürebilirsin. Gibi geliyor bana.
@b, seni yavaş yavaş anlamaya başlıyorum. Bir grup tarz değiştirince sen çoğu zaman sevmeyenler tarafında oluyorsun. Bi de şöyle düşün, ne yapsalar özgün olurlardı? Sonuçta dünyada yüzyıllardır müzik yapılıyor. Bir müziğin diğer bir müzikten etkilenmemesi veya o müziğe benzememesi gayet imkansız. Ve ortada çok farklı şeyler yapmak isteyen iki insan var. Morningrise, Blackwater Park veya Lightbulb Sun ne kadar özgün olursa olsun, bu adamlar kendilerini tekrarlamak istemiyor (bu bana göre çok iyi bişey). Ve adamların amaçlarının, eski grupların kaldığı yerden, onların müziğini geliştirerek devam etmek olduğunu düşünüyorum. Ama aynı zamanda bunu ordan burdan alıp değil, kendi yaratıcılıklarını kullanarak… (son cümlede birbirimize katılmıyoruz sanırsam)
Portnoy olayı ise bambaşka bir konu, bu üçlü ilk rock yapmak için bir araya geldi, fakat sonra yazdıkları müzik folka doğru kayınca normal olarak Portnoyu şutladılar.
Son olarak, Opethin yaptığı hiçbirşey kadar iyi olamamış. PT’nin ise Signify ve önceki albümlerini, The Incident, ve ambient türündeki albümlerini geçebilmiş. Buna rağmen bana kendini dinletiyor. Ben de eski günleri özlüyorum, aslında duyguarım oldukça karışık. Bir yandan Opeth metal yapsa eski etkiyi yaratamıycak diye düşünüyorum, ama içten içe yapmasını istiyorum.
@Osman, beni hiç anlamamışsın. ben bir grup tarz değiştirince sevmeyenler tarafında değilim eğer öyle olsaydı paradise lost “host” kritiğinde onları yerden yere vururdum.:) katatonia’nın “discouraged once”ından nefret eder moonspell’in “sin/pecado”sunun cd’sini kasetini bile almaz yıllarca dinlemezdim. değişimin yakıştığı gruplar vardır yakışmadığı gruplar vardır bu kadar basit. geçmişe bakın basit bir örnekle değişim uğruna katatonia kazançlı çıkmıştır ama lacrimas profundere yerin dibini boylamıştır öyle değil mi? ben bu iki insanın değişim uğruna neleri feda edebileceğini görüyorum ve şimdi de porcupine tree’yi feda etmeye çalışıyor adam tıpkı akerfeldt’in metal opeth’i feda ettiği gibi. bu iki grubun ilerisini müzikalite orjinalliği açısından pek iyi görmüyorum. bunlar rahatsız ve dengesiz adamlar belli. neyse çok uzamasın konu.
Çok sanmıyordum beğeneceğimi ama bayağı beğendim. Soundtrack hastası bir insan olarak gayet keyifle dinliyorum albümü. Senfonik pasajlar da ayrı güzelmiş.
Daha yorum yapamadan önce şu klibin güzelliği ile büyülendim zaten. Defalarca izlenebilecek, tekrar tekrar açılıp müziğin akışına kendimizi bırakacağımız bir klip olmuş. Ve ne zamandır böyle tümleşik çalışmalar göremiyorduk. HA güzel klipler vardı ama bu bir sanat eseri. Şarkı ise sanki klip için yapılmış… Çılgın işler, inanılmaz atraksiyonlar bulamadım, minimal düzeyde vurucu olmak istenmiş ve efektif de olmuş zaten. Bunu ben ne bir şarkı ne birt klip olarak görüyorum, bu ayrı bir şey bu bir çalışma resmen. Ve işin özü hedefi 12′den vurmuşlar. Neden mi? Experimental budur zaten de ondan. Yoruma açık, deneysel, kasıntısız, yenilikçi, hür. (Ha yenilikçi kısmını biraz daha albümü dinledikten sonra tartışırım gibi.)
26.04.2012
@Aykan, Wilson da benzer şeyler diyordu. Görseli ve işitseli birbirinden ayırmıyormuş, ortaya salt müzik çıksa bile ilintili imgeler oluyormuş kafasında.
karga sesli wilson batırmış şarkıları. kötü söylediği yetmiyormuş gibi, mikael’dan çok daha fazla vokal yapmış.
Klip müthiş, tittle track kadar olmasa da… Yavaş yavaş giriyorum albüme hadi bakalım.
yine oradan al oradan bul yapıştır olsun bitsin albümüyle karşı karşıya kaldım. akerfeldt zaten beni son bir kaç yıldır şaşırtmıyor tıpkı steven wilson’un şaşırtmadığı gibi. bu ikili hep bir yerlerden çok etkilenipte albüm çıkarmaya başladı. porcupine tree’nin ve opeth’in ilk albümlerine taparım ama son albümleri için aynı şeyleri söylemem mümkün değil. aynı şekilde bir king crimson kopyası olan ve her yerde çok beğenilen son stüsyo albümünü bile dinleyesim gelmiyor çünkü yapılmış olanın bir sentezini yapıyorlar ve bu bana pek ilginç gelmiyor. bugün bu ikilinin yaptıkları 70′li yıllarda acid folk denilen ve genelde lsd ile ilişkili olan bir müzik türünden doğmuş ve steven wilson’ın kendi evinde özgürce gerçekleştirdiği bazı deneysel müzik çalışmalarının sentezini yapmaktan öte gidememiş. evet bunu yeni dinleyen bir dinleyiciye farklı gelebiliyor ama bana hiçte farklı gelmiyor. o gitarın sesi ve en gerilerden gelen o özgür takılmalar zaten 70′lerde çokça yapılıp duruyordu. bu ikilin kullandığı gitar tonları için ise grateful dead adlı gruba bakmak gerek. ikisi bu tarz acid rock/acid folk gruplarını dinlemiş durmuş ve orata bu çıkmış. bakın eğer bu tayfadan gerçekten de farklı bir şeyler duymak istiyorsanız porcupine tree’nin klavyecisi richard barbieri’nin marillion vokalisti ve klavyecisi steve hoghart ile bu sene çıkardıkları “not the weapon but the hand”i albümünü dinleyin çok daha nitelikli bir müzik ile karşılaşacağınızı söyleyebilirim.
27.04.2012
@b, ooOooOOhHHHHoOoOoOOoOOoooOOOoOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOooOOO, abi sevmiyorum de gitsin, cidden zorlama. Senle albümün özgünlüğü konusunda tartışmak istemiyorum, bırakalım buna dinleyiceler karar versin. Ama bakış açın o kadar saçma ve sığ ki… “The Hunter, 70lerin lsd kafası at gitsin, nerde Levaithanlar Remissionlar tey tey”den farksız geliyor bana. Adamlar risk alıp davulsuz, rockla uzaktan yakından alakası olmayan, semfonik ambient experimental folk yapmış (4-5 yıl öncesine kadar progresif death metal yapan adam için bayağı büyük bir risk), ya bırakın şu özentileri alın şunu dinleyin… Ve bunu diyen bu kritiği yazdı;
http://www.pasifagresif.com/2012/04/soen-cognitive/
Nefret ediyorum de, bok gibi olmuş de, çok baydı sıkıcı olmuş de, ama sen 70lerin LSD kafasından girip Greatful Dead’den (alakasız!!!) çıkmışın. Ciddi misin yoksa yeni nesil bir trollük girişimi mi bu?
24.05.2012
@Osman, saw you drown, bak işte Osman gibi arkadaşlar yüzünden pek bir şey yazmak istemiyorum. bu başlıkta da biraz bahsetmiştim. yani işte düşüncelerimi yazmışım adam gelmiş beni trollükle suçluyor ahahaha. yahu albümü sevmedim işte soen’i de biraz sevdim ama çok fazla sevmedim o yüzden 7 falan verdim 9 ya da 9.5 vermedim ki. ambient experimental demiş arkadaş, ambient sözsüz çalışmalara verilen bir isimdir ama albüm de söz vardı öyle değil mi ben mi yanlış hatırlıyorum.:) bu yazan arkadaş zamanının comus adlı acid folk v.b gruplarını dinleseydi ve bu albümün de o acid folk dönemlerine öykündüğünü pekala söyleyebilirdi. ben 70′lerin acid folk müziğini bilen birisiyim ve zamanınım çoğu d onları dinlemekle geçti neyin ne olduğunu biliyorum ve bu storm corrosion adlı projenin de o döneme ait hisler taşıdığını ve özgün olmadığını söyleüyorum olay bu kadar basit. birisini veya bir konuyu eleştirmeden önce fikir değil bilgi sahibi olun o kadar!
24.05.2012
@b, bence sizin jim jarmusch’a ihtiyacınız var.
“Hiçbir şey orjinal değildir. Hayalgücünüzü gazlayan, sizi ilhamla titreştiren her yerden çalın. Eski filmlerden, yeni filmlerden, müzikten, kitaplardan, resimlerden, fotoğraflardan, şiirlerden, rüyalardan, rastgele sohbetlerden, mimariden, köprülerden, tabelalardan, ağaçlardan, bulutlardan, sulak havzalardan, ışık ve gölgelerden beslenin. Sadece ve sadece ruhunuza seslenen şeyleri malzeme alın. Bunu yaparsanız işiniz (ve hırsızlığınız) özgün olur. Özgünlük paha biçilmez, orjinallik safsatadır. Bunları yaptıktan sonra da hırsızlığınızı saklamakla uğraşmayın, tam tersine değerini bilin. Jean-Luc Godard’ın “Nerden aldığınız değil, nereye götürdüğünüz önemlidir.” sözünü hep aklınızda tutun.”
24.05.2012
@b, evet haklısın galiba.ben de sitede hiç linç girişimine uğramadım değil.ama korkacak birşey yok tabi.düşünceleri dile getirmek gerek.
24.05.2012
@Osman, bir de müzisyenleri tanrılaştırmayın onların her yaptığıına bu kadar sahip çıkmayın iyiyse iyi değin kötüyse eleştirin olay bu kadar basit. ben de sevmedim sevmeme hakkım yok mu? eleştiri denilen şey ne işe yarıyor o zaman?
24.05.2012
@b, Albümde ambient bölümleri var (çok var), kimse Burzuma boşu boşuna ambient demiyor. He bi de Comus’tan ünlü folk grubu mu var. Freak folk öncüsü, Herald favori parçalarımdandır. Hatta geçenlerde albüm çıkardılar ama daha dinlemedim. Biri Opeth dinliyor diye kör cahil fanboy kıro metalci olacak değil ya. Ve evet, Storm Corrosion bu albümde acid folk gruplarına öykünmüştür, ama bu albümün özgün olmadığını göstermez, Storm Corrison bu müziğe kendilerinden birçok şey katmıştır. Sanırım anlaşamadığımız tek olay albümün özgünlüğü. İkimizden birinin fikrinin değişmeyeceğini düşünüyorum. Sert girdiysem pardon, sen de bir o kadar sert cevaplamışın. Tatlıya bağlayalım bitirelim, müzik yüzünden bu kadar tartışmak gereksiz. Bu ikili kötü iş yaparsa ilk ben haşlarım bundan hiç kuşkun olmasın.
24.05.2012
@Osman, biraz sakin ol.adam akıllı eleştirileri duymak isterim ben.ha sen istemiyorsan o ayrı mesele.lütfen düşüncelere saygın olsun.b arkadaşımızın trollükle uzaktan yakından alakası yok.ama ne yazık ki albüme neden 5 puan verdiğini açıklamadı.senin gibiler yüzünden.:S
24.05.2012
@saw you drown, ben sakinim :) gelsin paragraf paragraf yazsın, okurum feyz alırım. Ben diyeceğimi dedim.
b arkadasimizin yorumuna imza atiyorum. bloodbath grubundan ‘gelismeye acik degil bu grup’ diyerek siyrilan mikael akerfeldt kisisi acaba 70ler gruplarini aynen taklit ederek ne kadar muzigini gelismeye acik olarak goruyor. eskiden bana sorduklari zaman ‘en orjinal grup hangisi’ kesinlikle opeth derdim. ama simdi hayrani oldukları belli basli gruplarin zamaninda kesfedip milyonlari etkiledigi muzikleri isitip isitip onumuze koymaktan ne zevk aliyor bu 2li. nerede sizin eski yaraticiliginiz, nerede o eskiden dinleyicinin agzini acik birakan o muziginiz? eskiden opeth muzigi derdik yahu tanimlayamazdik o muzigi. ama tabi aynen b nin dedigi gibi bu muzigi acayip bulanlar 60ların psychedelic 70lerin acid ve folk gruplarini pek dinlememis.
mantikli dusunurseniz, dediklerimi mantikli bulacaksiniz (sitede mikael put yapip tapinan arkadaslar haric). muzik size guzel olabilir, ama tamamen taklit… ve gene b nin dedigi bana da hic ilginc ve sasirtici gelmiyor
27.04.2012
@Utku,
http://www.youtube.com/watch?v=jDIIGsf-i_g (eskiden…)
http://www.youtube.com/watch?v=YbqaKyVEFjU
http://www.youtube.com/watch?v=G1pi7Dn87mY
“Saykedelik folk grubundan etkilenip önümüze bunu koymuşlar, meh. Eski Opeth’in hiç etkilendiği grup yoktu halbuki. Siz bilmezsiniz gençler, zamanında çok saykedelik folk dinledik…”
28.04.2012
bu adamlar bir şekilde bir şeylerden besleniyor bu doğru. ancak yaratıcılığın da öyle bir noktası var ki sizi bir yerde kısıtlıyor ve kolaya kaçıyorsunuz ve daha önce yapıldık ürünlerden birer ikişer esinlenip modernize edip öyle sunuyorsunuz. taklit demiyorum kesinlikle. hem akerfeldt hem de wilson çok yaratıcı adamlar ve beste anlamında öyle ürünler sundular ki dinleyiciye… akerfeldt’in her ne kadar pek beğenmese de opeth’in “morningrise” albümü başlı başına birer orjinallik eseri. aynı şekilde blackwater park’ta öyle. wilson tarafına gelirsek porcupine tree’nin önceki(ilk, ikinci, üçüncü) albümleri bana göre çok daha yaratıydı ve o zamanlar türkiye’de kimse o grubu bilmiyordu. lightbulb sun albümünü dinlediğimde bu adamların bir kaç yıl sonra progresifin tozunu atacağını düşündüm ve gerçekten de öyle oldu. ancak bu da bir yere kadardı çünkü “in absentia” ile birlikte grubun müziğinde king crimson etkileri baş gösterdi ve grup çizgisinden sıyrıldı ve wilson daha çok yaratıcılığını geri plana attı.
oysa porcupine tree’nin ilk dönemleri pek dinlenmez yani kimse pek bahsetmez, oysa oradaki bestelerde bir çığlık vardı ve signify, stupid dream gibi albümlere bakın orada radiohead’in tınladığını görürsünüz. wilson ne zaman ki radiohead etkilerini müziğinde kullandı işte o zaman özgürleşti ve bu deneysel düşüncelerini daha da özgürleştirdi. oysa retro prog akımına dahil olduğu şu sıralar ise pek çekici gelmiyor. bu retro prog olayı the flower kings’in, kaipa’nın ya da white willow’un işi porcupine tree’nin değil.
sözüm ona evet epey zahmet vermişler ve sindirilmesi zor pasajlar kullanmışlar ama bugün bakıldığında bunları son dönem alman krautrock toplulukları zaten kullanıyor. geçmişte de acid rock ve folk grupları kullanmıştı. yani albüm kapağında yer alan defroma olmuş insan çizimleri bile 70′li yılların albüm kapaklarına benziyor. size 70′li yıllardan isveçli az duyulmuş bir grup örneği vereyim ismi fläsket brinner. bu grup 70′li yıllarda caz’ı hem klasik müzik hem de rock müzikle birleştirmiş üstüne üstlük bir de acid folk etkileri yerleştirmişlerdi ve bunu düşündüğünüzde yapılması zor bir şey aklınıza geliyor değil mi? evet, türlere bakıldığında böyle gerçekten. işte adamlar o zamanlar iki albüm yapmış ve dağılmışlar. ama böyle bir şeyi yapmışlar yapılmış yani. bu da böyle bir şey.
müziklerine bakıldığında evet mike portnoy’a da gerek kalmayacak besteler var hatta portnoy böyle tarzın adamı da değildir ama yine de önceden onunla anlaşmamaları gerekirdi. albüm yapılma aşamasında “davula gerek olacak besteler yok o yüzden seninle çalışamayacağız.” türünden yaklaşımları da hoş olmamış. işte bunlar beni bu iki adamdan da soğutuyor ve onların yaptıklarını can kulağıyla heyecanlı bir şekilde dinleyesim gelmiyor. hep uzaktan dinliyorum ve gerçekten de eskiyi/eski kayıtları özlüyorum.
28.04.2012
@b, Abi sana saygım sonsuz da.. Şu muhabbet gereksiz uzuyor sanki. Dediğin yanlıştır demiyorum ama bir adım daha atsak “O tele basıyolar ama şu grup zaten basmıştı” ya falan gelecek olay. Yeterli birikimin varsa bu şekilde birçok işin değerini haddinden fazla düşürebilirsin. Gibi geliyor bana.
29.04.2012
@caksu, cümlesi cümlesine katılıyorum, adeta duygularıma tercüman olmuşun, saol.
28.04.2012
@b, seni yavaş yavaş anlamaya başlıyorum. Bir grup tarz değiştirince sen çoğu zaman sevmeyenler tarafında oluyorsun. Bi de şöyle düşün, ne yapsalar özgün olurlardı? Sonuçta dünyada yüzyıllardır müzik yapılıyor. Bir müziğin diğer bir müzikten etkilenmemesi veya o müziğe benzememesi gayet imkansız. Ve ortada çok farklı şeyler yapmak isteyen iki insan var. Morningrise, Blackwater Park veya Lightbulb Sun ne kadar özgün olursa olsun, bu adamlar kendilerini tekrarlamak istemiyor (bu bana göre çok iyi bişey). Ve adamların amaçlarının, eski grupların kaldığı yerden, onların müziğini geliştirerek devam etmek olduğunu düşünüyorum. Ama aynı zamanda bunu ordan burdan alıp değil, kendi yaratıcılıklarını kullanarak… (son cümlede birbirimize katılmıyoruz sanırsam)
Portnoy olayı ise bambaşka bir konu, bu üçlü ilk rock yapmak için bir araya geldi, fakat sonra yazdıkları müzik folka doğru kayınca normal olarak Portnoyu şutladılar.
Son olarak, Opethin yaptığı hiçbirşey kadar iyi olamamış. PT’nin ise Signify ve önceki albümlerini, The Incident, ve ambient türündeki albümlerini geçebilmiş. Buna rağmen bana kendini dinletiyor. Ben de eski günleri özlüyorum, aslında duyguarım oldukça karışık. Bir yandan Opeth metal yapsa eski etkiyi yaratamıycak diye düşünüyorum, ama içten içe yapmasını istiyorum.
29.04.2012
@Osman, Son cümleye bayağı katılıyorum.
29.04.2012
@Osman, beni hiç anlamamışsın. ben bir grup tarz değiştirince sevmeyenler tarafında değilim eğer öyle olsaydı paradise lost “host” kritiğinde onları yerden yere vururdum.:) katatonia’nın “discouraged once”ından nefret eder moonspell’in “sin/pecado”sunun cd’sini kasetini bile almaz yıllarca dinlemezdim. değişimin yakıştığı gruplar vardır yakışmadığı gruplar vardır bu kadar basit. geçmişe bakın basit bir örnekle değişim uğruna katatonia kazançlı çıkmıştır ama lacrimas profundere yerin dibini boylamıştır öyle değil mi? ben bu iki insanın değişim uğruna neleri feda edebileceğini görüyorum ve şimdi de porcupine tree’yi feda etmeye çalışıyor adam tıpkı akerfeldt’in metal opeth’i feda ettiği gibi. bu iki grubun ilerisini müzikalite orjinalliği açısından pek iyi görmüyorum. bunlar rahatsız ve dengesiz adamlar belli. neyse çok uzamasın konu.
Epey zahmet vermişler.Sindirilmesi zor.
Umarım o aradığın progresif tınıyı bulmuşsundur.
28.04.2012
@Mr Shred, http://tinyurl.com/cqhmuk7
Çok sanmıyordum beğeneceğimi ama bayağı beğendim. Soundtrack hastası bir insan olarak gayet keyifle dinliyorum albümü. Senfonik pasajlar da ayrı güzelmiş.
Hooker with a penis.
Bütün şarkıları dinledim, Mikael nerede söylüyor yahu. Bulamadım. Bir Drag Ropes’un başı ve sonunda söylüyor. Diğer şarkılarda hiç yok gibi.
29.04.2012
@önder, Ljudet Innan
Albüm muazzam.Ljudet Innan’ın anlamı da huzur olsa gerek <3 ^^
klipte klise yanıyor hoooop yine geldik mi varg vikernes’e.
@Deniz, varg yaktıydı ama euronymous da anasına bacısına sövdüydü