Reverend Bizarre, ilk albümleriyle piyasaya kendini tanıttığında dikkatlerden kaçmayan bir gürültü patırtı yaşandı. Saint Vitus, Pentagram ve Witchfinder General gibi heavy metal tanrılarının müziğini şaşkınlık uyandıran bir imgelemcilikle yeniden yorumlamıştı. Özgür’ün progresif metal üzerine karalamalar makalesinde yaptığı ‘kreatif’ ve ‘imgelemci’ bölümleme, bize grubun müziğini geleneksel doom metal tarihi içinde nereye koyabileceğimizi göstermekte oldukça aydınlatıcı olacaktır. Özgür, kreatif yaratıcılığı o güne kadar piyasada bulunmayan müzikal öğeleri getirmesiyle ve imgelem yaratıcılığı ise yaratılmış dinamiklerin sistemleri içindeki kullanılmamış potansiyelleri açığa çıkartmasıyla tanımladı (yanlış anlamadıysam).
Bu ayrıma göre grup ağırlıkla Saint Vitus, Witchfinder General ve Pentagram gruplarının müziklerini kendine temel alması ama şarkı sözlerindeki zekice mizah anlayışıyla, aşırı tekrarlamalı şarkı yapılarıyla, Funeral Doom yavaşlığında rifler kullanmasıyla ve uzun dakikalarca süren parça süreleriyle harmanladıkları müzikleri ‘imgelemci’ yaratıcılık sınıfına giriyor. Ama üretken, verimli, gayretkeş kariyerleri boyunca pek çok kaliteli albüm, EP, single ve split projeleri yayımlamasına rağmen eleştirmenler grubun sürekli aynı şeyi çalıp durduğu ve ömrünü fazlasıyla tükettiği söylenmişti.
Her ne kadar sevdiği müziğin mutluluğuna gömülmüş bir dinleyici olarak bu eleştirileri önemsemesem de bir kritik yazarı olarak bunları görmezden gelmem mümkün değil. Metal müzikte kritik yazarının sıradan bir dinleyiciye kıyasla sevgicil, duygusal, hedonist tavırlarını bir tarafa bırakması ve metal müzik tarihinde grubun müziğinin hangi alana bayrak diktiğini ve oraya ne getirip ne götürdüğünü belirlemesi gerekir. Şu anlamda, kritik yazmak demek, biraz da müzik tarihi yazmak demektir.
Reverend Bizarre’ın beyin çocuğu Peter Vicar grup dağıldıktan sonra fazla geçmeden kurduğu yeni grubu Lord Vicar ile eski müziğin aynısını hiçbir mahiyet, hiçbir maneviyat, hiçbir meyletme getirmeden çalmayı sürdürdü. Aslında prodüksiyon eskisine kıyasla daha organikti ve yine eski esinlemelerinden özellikle Pentagramvari rif yazımına daha fazla ağırlık verdi; ama bunlar müziğin biçimine yenilik katmadı. Kuşkusuz, en büyük fark ise, en az Peter Vicar kadar önemli olan –hatta belki daha önemli olan- Albert Witchfinder’ın, yani geleneksel doom metal müzikte nasıl bas rifleri yazılması gerektiğini sindirip öğüten ve mağrurane vokalleri kulaklarımızda çınlayan kafası çatlak, haylaz, nükteli müzisyenin artık grupta çalmıyor olmasından kaynaklanıyordu.
Alçakgönüllü kişiliğiyle, tevazulu tavırlarıyla, gösterişsiz terbiyesiyle hiçbir iticilik barındırmasa bile artık kupkuru, ışıltısız, tıkanık bir çağrışım yaratmaktan fazlasını yapamayan Lord Vicar bu albümünde yine dinleyicilerinin yetingenliğine ve kanıklığına sırtını yaslayıp perhizkâr riflerle hiçbir yenilik katmadan pısırıkça ve çekingence çalmaya devam ediyor. Hımbıllıkla, miskinlikle, üşengeçlikle seviyoruz ve dinliyoruz ama bu müzikle fazla ilgilenmeyip yalnızca türün iyilerini dinlemekle yetinmeyi planlayan birine tavsiye edebileceğim bir albüm değil. Geviş getirilmiş riflerin köhnemiş ve kokuşmuş biçimsiz bir topağından başka bir şey yok. Ama bu sayfadaki şarkılarda kulaklarınızı kurcalayan bir şeyler duyarsanız müşkülpesent bir huysuzluk ve hayıflanmayla Reverend Bizarre’ın “In the Rectory of Reverend Bizarre” albümünü dinlemenizi ısrarla tavsiye ederim.
Kadro Jussi Myllykoski: Bas
Gareth Millsted: Davul
Kimi Kärki (Lord Vicar): Gitar, mellotron
Chritus: Vokal
Şarkılar 1. Sign of Osiris Slain
2. The Answer
3. Child Witness
4. Between the Blue Temple and the North Tower
5. Sinking City
6. Endless November
7. Sign of Osiris Risen
Kreatif yaratıcılıkla ne demek istenmiş? Kafam karıştı biraz. Ertuna da genelde iyi ve belli bir seviyenin üstünde yazdığı için “bu ne mk” demiyorum peşinen.
@Mustafa Sakallı, O kavramı ben ortaya attığım için, benim cevaplamam daha doğru sanırım. Mesela Metallica, Dream Theater gibi gruplar, elbette öncülü gruplar tarafından etkilenseler de, farklı dinamikler ve sistemlerle özgün birer müzik yarattılar. Yani Metallice metali, DT progresif metali yarattı demiyorum, haşaa. Ama belli oranda kreatif işler ortaya sundular. Lakin örneğin Symphony X, DT’nin yarattığı dinamiklerle oynamadan, yani onları kabul ederek daha imajinatif (imgelemeci) bir yol izledi. Analitik bakıldığında SYX’de çok az “orijinal” element sayabilirsiniz, ama imgelemsel ve duygusal olarak bakıldığında (analiz edildiğinde diyemiyorum, çünkü böyle şeylerin analizi bana göre pek mümkün değil) çok ciddi yaratıcılıklar getirdiklerini de düşünüyorum. Sorun şu ki bizde “yaratıcılık” olarak adlandırılan olgu, İngilizce’de “creative” ve “imaginative” olarak farklı iki anlamla karşılanıyor. Yani bi gruba yaratıcı dediğinizde, ne kastettiğiniz paragrafın diğer kısımlarından çıkartılabiliyor ancak, o da belki. Halbuki bir grup, türe hiçbir dinamiksel ve analitik olarak açıklanabilecek elementler getirmeden de son derece yaratıcı (imaginative) olabilir kanımca. Creative olmak cesurlukla, devrimcilikle, kalıpları yıkarak, akımları, algıları sarsarak falan yapılabilir; ama imajinatiflik daha naiftir ve görecelidir. Analiz edilemez bence, çünkü hayal gücü herkeste aynı işlemez. Birine “how imaginative” dediğinizde, o da bana bişey hissettirmedi şeklinde bir cevap alabilirsiniz.
İşte bir dilde 60.000, diğerinde 260.000 kelime olunca, böyle durumlar ortaya çıkabiliyor. Umarım anlatabilmişimdir. :)
Bu olay benim gözlemim ve fikrimdir. Çok iddialı bir biçimde savunabileceğim bişey değil, katılmamanız da mümkün ve doğaldır. Ertuna da belli oranda katılmış sanırım ki, kullanmış yazısında.
dehşet seviyorum bu grubu. ilk albümleri dinlediğim en iyi doom metal albümlerinden biridir. bu albümde enlik bişi yok ama bu da gayet başarılı bir albüm. 7.5/10 alır benden. old school doom metal seviyorsanız bu grubu sakın kaçırmayın ve ilk albümleri Fear No Pain’den başlayarak dinleyin.
Kreatif yaratıcılıkla ne demek istenmiş? Kafam karıştı biraz. Ertuna da genelde iyi ve belli bir seviyenin üstünde yazdığı için “bu ne mk” demiyorum peşinen.
03.03.2012
@Mustafa Sakallı, O kavramı ben ortaya attığım için, benim cevaplamam daha doğru sanırım. Mesela Metallica, Dream Theater gibi gruplar, elbette öncülü gruplar tarafından etkilenseler de, farklı dinamikler ve sistemlerle özgün birer müzik yarattılar. Yani Metallice metali, DT progresif metali yarattı demiyorum, haşaa. Ama belli oranda kreatif işler ortaya sundular. Lakin örneğin Symphony X, DT’nin yarattığı dinamiklerle oynamadan, yani onları kabul ederek daha imajinatif (imgelemeci) bir yol izledi. Analitik bakıldığında SYX’de çok az “orijinal” element sayabilirsiniz, ama imgelemsel ve duygusal olarak bakıldığında (analiz edildiğinde diyemiyorum, çünkü böyle şeylerin analizi bana göre pek mümkün değil) çok ciddi yaratıcılıklar getirdiklerini de düşünüyorum. Sorun şu ki bizde “yaratıcılık” olarak adlandırılan olgu, İngilizce’de “creative” ve “imaginative” olarak farklı iki anlamla karşılanıyor. Yani bi gruba yaratıcı dediğinizde, ne kastettiğiniz paragrafın diğer kısımlarından çıkartılabiliyor ancak, o da belki. Halbuki bir grup, türe hiçbir dinamiksel ve analitik olarak açıklanabilecek elementler getirmeden de son derece yaratıcı (imaginative) olabilir kanımca. Creative olmak cesurlukla, devrimcilikle, kalıpları yıkarak, akımları, algıları sarsarak falan yapılabilir; ama imajinatiflik daha naiftir ve görecelidir. Analiz edilemez bence, çünkü hayal gücü herkeste aynı işlemez. Birine “how imaginative” dediğinizde, o da bana bişey hissettirmedi şeklinde bir cevap alabilirsiniz.
İşte bir dilde 60.000, diğerinde 260.000 kelime olunca, böyle durumlar ortaya çıkabiliyor. Umarım anlatabilmişimdir. :)
Bu olay benim gözlemim ve fikrimdir. Çok iddialı bir biçimde savunabileceğim bişey değil, katılmamanız da mümkün ve doğaldır. Ertuna da belli oranda katılmış sanırım ki, kullanmış yazısında.
04.03.2012
@Aeonian_Lich, Eyv abi üşenmeyip yazdığın için. Dil okuyan biri olarak bu yaklaşım güzel şeylere parmak basıyor benim için.
abi feci black sabbath yahu.. hele vokal olayı iyice çekilmez hale getiriyor. yani “sevdiğimiz müziği yapıyoruz” da bir yere kadar olmalı, değil mi?
dehşet seviyorum bu grubu. ilk albümleri dinlediğim en iyi doom metal albümlerinden biridir. bu albümde enlik bişi yok ama bu da gayet başarılı bir albüm. 7.5/10 alır benden. old school doom metal seviyorsanız bu grubu sakın kaçırmayın ve ilk albümleri Fear No Pain’den başlayarak dinleyin.