Başlıktaki cümleyle bu albümün kritiğini yaptım sayılır aslında, kısa ve net. ELUVEITIE, yarattıkları soundun sınırları dışına neredeyse hiç çıkmadan (bazı ufak şeyler hariç, onlara da değineceğim sonra), daha ilk dinlemede “bunu bir yerlerde duymuştum galiba” dedirten melodilerle dolu bir albüm yapmış. Çok mu kötü? Hayır, ama yeni, heyecan verici şeyler de barındırmıyor genel olarak. Neyse, sanki kritiğin son paragrafıymış gibi gelişen bu giriş paragrafını burada bitirip biraz detaylara inelim.
ELUVEITIE’yi artık duymayan az kişi kalmıştır heralde, son yıllarda acayip bir patlama yaparak ününe ün katan ve Nuclear Blast ile anlaşan grup, albümler ve konserler konusunda da oldukça aktif. Akustik bir çalışma olan “Arcane Dominion”’ı saymazsak “Helvetios” grubun dördüncü stüdyo albümü. Grup her ne kadar fan kitlesini bu albümle genişletmeye devam etse de, bana sorarsanız ileride bir çözüm bulamazlarsa bu sound içinde sıkışıp kalacak ve hep aynı ortalama-vasat üstü kalitede birbirine benzeyen albümler yapmaktan kurtulamayacak bu grup.
“Helvetios”, konsept bir albüm olma özelliğini taşıyor. Romalılar tarafından toprakları alınmaya çalışılan Helvetios klanını anlatıyor. Özgürlüğüne düşkün olan gururlu bu insanlar da öyle kolay kolay pes etmiyor tabi. Gördüğünüz gibi konsept bile bir ELUVEITIE klasiği. Neyse onu da geçelim de, “Ulan madem konsept albüm yapıyoruz, en azından bir saat sürmezse ayıp olur, hem de hiç epik bir konsept albüm olmaz.” diye düşünmüşler bence albümü yaparken. Albüm tam 59 dakika sürüyor ve bu süre bir ELUVEITIE albümü için ÇOK fazla. Kafadan bir 15-20 dakikası kesilebilirdi. Şu haliyle oturup baştan sona kesintisiz dinlemişliğim yok. Zaten 3-4 dakikalık basit şarkılar yapıyorsunuz bir de bunların 17 tanesini arka arkaya dizip bir saatlik albüm yapmak nedir ya?
Sound bildiğimiz ELUVEITIE sound’u. Bilmeyenler için bu genellikle basit ve doldurma melodik death metal riflerinin üstüne bindirilen folk melodileri demek oluyor. Yine arada bir iki güzel rif çıksa da ağırlıklı olarak gitaristleri çalarken ölüm derecesinde sıktığını tahmin ettiğim rifler var. İşin kötü yanı, bunların üzerine yedirilen folk melodileri artık eskisi kadar “taze” değil ve önemli bir kısmı hiç de akılda kalıcı değil ve sanki öylesine konmuş gibi bir his barındırıyor. Bir de birkaç şarkıda o kadar sinir bozucu bir enstrüman (ya da her neyse) kullanmışlar ki duyduğum anda, evet, sinirim bozuldu. “Luxtos” adlı şarkının 52. saniyesini dinlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız sanıyorum.
Şu ana kadar sırf eksi yönlerinden bahsettim ama durum o kadar da vahim değil neyse ki. Grup bazı şarkılarda yine akılda kalıcı melodilerle kendini sevdirmeyi bilmiş. Anna’nın vokaliyle farkını belli eden ve çok güzel nakaratlara sahip olan “Luxtos”, “A Rose for Epona” ve “Alesia” öne çıkan şarkılar kanımca. Özellikle A Rose for Epona benim için açık ara farkla albümün en iyi şarkısı. Hayvansı derecede catchy bir nakaratı var. Albümün bana göre en iyi şarkısının ELUVEITIE’nin sounduna en uzak şarkılardan biri olduğu ve daha çok WITHIN TEMPTATION, hatta EVANESCENCE şarkılarını andırdığı gerçeği de ilginç bir anektod olarak yerini alsın.
Bunun dışında daha sert diyebileceğimiz şarkılardan “Meet the Enemy” ve “The Siege” de başarılı. Özellikle The Siege şarkısında Chrigel Glanzmann kendisinden daha önce duymadığımız sertlikte vokaller icra etmiş ve en azından yeni sayılabilecek bir şeyler denemiş. “Scorched Earth” şarkısı da içli içli bir Kelt türküsü söyleyen bir abinin tek başına götürdüğü bir şarkı ama bu vokalistin kim olduğunu bilemiyorum şimdilik.
Tek cümleyle özetlediğim bir albüm için fazlasıyla uzun yazdım sanırım. ELUVEITIE, birkaç şarkısı hariç pek fark yaratmayan, kısa bir süre sevenlerini oyalayabilecek olsa da kolayca unutulabilecek bir albüm yapmış “Helvetios” ile. Grubun bendeki kredisi de bu albümle birlikte tükendi. Bundan sonra çıkacak albümlerini pek heyecanla bekleyeceğimi sanmıyorum ama sonuçlarıyla beni yanıltırlarsa mutlu olurum.
Kadro Chrigel Glanzmann: Vokal, akustik gitar, mandolin, bodhran, gayda
Meri Tadic: Flüt, vokal
Merlin Sutter: Davul
Ivo Henzi: Gitar
Sime Koch: Gitar, vokal
Anna Murphy: Hurdy gurdy, vokal
Päde Kistler: Gayda
Kay Brem: Bas
Şarkılar 1. Prologue
2. Helvetios
3. Luxtos
4. Home
5. Santonian Shores
6. Scorched Earth
7. Meet the Enemy
8. Neverland
9. A Rose for Epona
10. Havoc
11. The Uprising
12. Hope
13. The Siege
14. Alesia
15. Tullianum
16. Uxellodunon
17. Epilogue
ne yazık ki benimde büyük bir hevesle dinleyip yıldırım hızıyla sıkıldığım bir albüm oldu.
artık şu melodikliği biraz gitara falanda mı yansıtsalar, az adam gibi riffler mi yazsalar bilemiyorum. yani parçalarda o kadar farklı enstrüman var ama ben yine de sıkılıyorum.
Uzun zamandır bir kritiğe bu kadar katıldığım olmamıştı Ömer çok güzel öz bir yazı olmuş.Ben sana diyim yakında dağılır bu adamlar.(Grubun beline beline vurmak)
ne yazık ki benimde büyük bir hevesle dinleyip yıldırım hızıyla sıkıldığım bir albüm oldu.
artık şu melodikliği biraz gitara falanda mı yansıtsalar, az adam gibi riffler mi yazsalar bilemiyorum. yani parçalarda o kadar farklı enstrüman var ama ben yine de sıkılıyorum.
Valla kim ne derse desin, A Rose for Epona’ya hastayım.
Uzun zamandır bir kritiğe bu kadar katıldığım olmamıştı Ömer çok güzel öz bir yazı olmuş.Ben sana diyim yakında dağılır bu adamlar.(Grubun beline beline vurmak)
Vakti zamanında A Rose for Epona’nın klipini izledikten sonra albüm için baya heyecanlanmıştım ama sonrası malum :(