Metal alemindeki en sıkıntılı janrlar muhtemelen black metalin önüne eklenenler olabilir. Black metal sevenlerinin çoğunlukla sert hatlarla ayrılan (artık fraksiyon mu desek ne desek) insan gruplarından oluştuğunu ve bunların hatırı sayılır bir kısmının yeniliktir odur budur pek hazzetmediğini düşünürsek başa gelecek “progresif”, hele hele “avangard” gibi sıfatlar durumu iyice zorlaştırıyor. Üstelik ekstrem metalden alacağını almış bir adam şayet black metal denen şeyden işin başında hazzetmediyse, sonrasında da hazzetmesi çok kolay değil. Ha, halihazırda dinleyenine göre yeni bir şey duyup beğenme ihtimali çok daha yüksek, orası ayrı.
Üst paragraf tamamen genelleme tabii. Daha tutmadığını pek gördüm diyemesem de gayet tutmayabilir. Her şekilde avangard black metal bu şekilde tanımlanması gereken ve oldukça handikaplı bir tarz, çünkü seveni her şekilde çok daha az. Black metal dinleyen adama “Bu ne lan?” diye sordurabilecek, dinlemeyene de ama çok sert ama çok garip gelebilecek bir tür. Bu türdeki en kalibreli örneği biri sorarsa da hep bir ağızdan söyleyeceğimiz grup tabii ki ARCTURUS. Gene de hazır başlardayken söylemekte yarar var, ARCTURUS’a sıfırdan başlanacaksa ben ilk olarak bu albümden başlardım çünkü nispeten daha basit bir tarz söz konusu ARCTURUS için “Aspera…”da. Nispeten ile kast ettiğim genel geçer bir basit tarz değil, Arcturus için “eh işte” denebilir bir basitlik.
Kötüden başlıyorum. Gerçi kimse şaşırmayacak sanırım ama gene de söyleyeyim, albümün prodüksiyonu rezalet. Her şeyin iyi kötü duyulabiliyor olması tek avuntu bu noktada. Hafif “leş” yaptığından sevilebilir de (ben seviyorum) ama kristallik arayan adama göre kesinlikle değil bu albümü ARCTURUS’un. Bunu aradan çıkarayım ki rahat rahat övebileyim albümü.
Aspera Hiems Symfonia ARCTURUS’un ta 1996’da çıkmış olan ilk albümü olma özelliğini taşıyor ve bir önceki Constellation EP’sinin yeniden kaydedilmiş haline ek olarak 4 yeni şarkıdan oluşuyor. O dönemki ARCTURUS üyelerine şöyle bir baktığımızda ise Garm ve Hellhammer gibi oldukça tehlikeli bir kombinasyon görüyoruz.
Hellhammer açısından oldukça teknik bir davul icrası söz konusu. Bol ziller, komplike ataklar, Hellhammer işte. Garm ise sadece artık maalesef kullanmadığı gırtlağının karanlık köşelerini tamamen açmış durumda; sene 1996 olduğundan, özgürce höykürüyor albüm boyunca. Tabi Garm’dan bahsediyor olduğumuzdan koro kafası ses oyunları, üst üste eklenen vokaller, ters çevrilen vokaller (bkz. Whence… ortaları) ve allahsal clean vokalden de bolca duymaktayız.
Albümün geri kalanına bakacak olursak solo konusunda hiç bir acıma söz konusu olmadığını görüyoruz. Her şey solo atıyor albümde sanırım. Hellhammer için albümün geneli dev bir davul solosu gibi. Garm’ın zaten artık metalden o kadar hazzetmiyor olması ve sahne utangaçlığı dışında gerçekten mükemmel bir adam olduğundan geçiyorum (belki de ibnenin puştun önde gidenidir ama gerçekten umrumuzda değil), gitarlar zaten patır kütür solo serpiştirip duruyor olduklarından tam puan alıyorlar, geri kalan zaten komple klavye. Bu arada ben pek anlamam o işlerden ama albümde kol gibi klavye var sanırım. Yani öyle gibi duruyor, anlayanı desteklerse güzel olabilir. Aşağıda destekleyebilirsiniz.
Ulan ben hayatımda hiç bir şeyi bu kadar övmedim sanırım. En iyi ARCTURUS albümü mü diye kimse sormasın, cevap verebileceğim bir soru değil (ay hepsi çocuğum gibi) ama gerçekten albüm kötü prodüksiyon dışında, ki onu da kötü bir şey söylemiş olmak için söyledim, çok iyi. Gerçekten değişik bir şeyler dinlemek isteyenin halen dinlemediyse saldırması gereken ilk grup kesinlikle ARCTURUS olmalı bence. Bu adamlar black metal içindeki en önemli adamlardan birkaçı olarak çok erken girilmekte olan çıkmaz yolu fark etti ve böyle bir grup oluşturdu, bu nedenle alabildiğine “underrated olsalar” da yeniden toplandılar ve yeniden albüm yapabilecek olma ihtimalleri bile yeterli, her ne kadar diğer tüm gruplara yaptığı gibi Garm grubu kurup, bırakıp yerine ICS Vortex abimizi oturtmuş olsa da. O da canımız ciğerimiz bittabi.
Hem gelirler falan bir gün hazır birleşmişken.
Ek bilgi olarak, Constellation’da bulunan ve yeniden kaydedilmiş olan Raudt og Svart, Wintry Grey (Icebound Streams and Vapours Grey olarak), Naar Kulda Tar ve Du Nordavind’in yeni versiyonları çok daha fazla klavyeli ve farklı denilebilir. O açıdan merak edenlere tavsiye olunur.
Kadro Garm: Vokal
Carl August Tidemann: Gitar
Skoll: Bas
Sverd: Klavye
Hellhammer: Davul
Şarkılar 1. To Thou Who Dwellest in the Night
2. Wintry Grey
3. Whence & Whither Goest the Wind
4. Raudt og Svart
5. The Bodkin & the Quietus (...to Reach the Stars)
6. Du Nordavind
7. Fall of Man
8. Naar Kulda Tar (Frostnettenes Prolog)
yapılmış en güzel albüm olabilir bu kanımca, bu karda kışta da iyi gider. düşünmeden 10.
ayrıca geçen yunanistan konserlerini izledim youtube’dan da, inanılmaz kıskandım yorgoları. olmaz ya, buralara uğrarlarsa diz çöküp ağlarım sevinçten. tarihi dövme falan yaptırırım. çocuğu zaten garanti kesiyoruz. ofs.
Şahane bir albüme çok güzel bir kritik olmuş. Okur okumaz dinleme isteği uyandırdı.
Albüm için çok bir şey demeye gerek yok zaten, içinde Garm olan her şey gibi (her ne kadar Wars of the Roses’ı sevememiş olsam da) şahane.
gizli hazinelerden biri.
yapılmış en güzel albüm olabilir bu kanımca, bu karda kışta da iyi gider. düşünmeden 10.
ayrıca geçen yunanistan konserlerini izledim youtube’dan da, inanılmaz kıskandım yorgoları. olmaz ya, buralara uğrarlarsa diz çöküp ağlarım sevinçten. tarihi dövme falan yaptırırım. çocuğu zaten garanti kesiyoruz. ofs.
bu tarz albümleri çok güzel yorumluyorsunuz. kafada hiç soru kalmıyor.
İlk fotoğrafta Hellhammer’ın çok net çocuk tacizcisi olması.
10.02.2012
@Batuhan Bekmen, AHAHAHHAH
Yorgoların memleketine Godspeed You! Black Emperor bile geldi ya.
La Masquerade Infernale’den sonra favori Arcturus albümüm. Söyleyebileceğim laf yok gerçekten bu mükemmelliğe.
Wintry Grey nasıl bir şarkıdır ya. İnanılmaz etkileyici.