NIGHTWISH; albüm kapaklarından şarkı sözlerine, promo fotoğraflarından konser imajlarına kadar (kapsamı “müzikleri” eksenine getirirsek belli alanda bir kesişim olsa da, tümden bir kapsayış olmaz sanırım) deyim yerindeyse “paket” ürünler sunan, belli bir kitlenin koşulsuz kabullendiği (en azından Tarja ayrılana kadar), sorgulamadığı, hakkında fazla derin analizler yapmadığı bir topluluk olagelmiştir. Müziklerinde virtüözitenin 1000 kilometre yanından geçilmez, kullandıkları klavye tonlarında deneyselliğin esamesi okunmaz, davullarında düz metrik ölçülerin dışına çıkıldığını duyan-gören yoktur mesela. (Bu örnekleri siz de çoğaltabilirsiniz.) Demem o ki, her yeni NIGHTWISH ürünü, fazla yaratıcı olmayan bir sevgiliden gelen bir hediye paketi gibidir. Hayal kırıklığına uğramazsınız, ama içinden kafanız kadar pırlantası olan bir tek taş -veya erkekler için- 5000 dolarlık bir Rolex saat de çıkmaz. Yani karşılaşacağınız ürün sizi –iyi ya da kötü bağlamda- şaşırtmaz, ve bu fazla sorgulamayan kitleyi sinsice sevindirir. (Aaaa, kalpli ayıcııık, ashqımmMmm!!!)
Evet bu sevinç genellikle sinsilikle angaje bir haldedir, zira kibar bir dille “maço metalci” denen kitlenin içinde göğsünüzü gere gere “NIGHTWISH dinliyorum.” diyemezsiniz. (En azından bir dönem diyemiyordunuz.) Neyse siz (azcık da ben) içinde ‘vajinalı’ olan bu grubu sevenler, sinsi olmak bizim suçumuz değil! (Tamam geyiği uzatmıyorum.)
Tarja’nın klasik batı şan tekniğiyle kullandığı hacimli ve nüfuzlu sesine, ve NIGHTWISH’in gizemli, mistik atmosferine alışkın fanlar, Anette’nin çocuksu sesine ve özgün yorumuna hemen alışamadılar. (Bir kısmı hiçbir zaman alışamadı elbette.) Topluluk daha dinamik bir yola girdi, ve müziklerine ileri derecede sinmiş ağır atmosferizmden feragat edildi belli oranda “Dark Passion Play” ile. Yine de hakkında “grubun yarısı Tarja’dır” şeklinde değerlendirmelerin yoğunlukla yapıldığı bir grubun bambaşka bir stilde söyleyen bir vokalisti gruba dahil etmesi olgusunu tümüyle düşündüğümüzde, NIGHTWISH’in müziği çok da -albüm çıkmadan önce yordanabilecek kadar- radikal biçimde değişmemişti.
Hah, şimdi tanıttığım Anette’li ikinci albüm “Imaginaerum”da da öyle aman aman değişiklikler beklemeyin. Lakin sanırım bu albüm grubun hem prodüksiyon olarak en iddialı işi, hem de (NIGHTWISH standartlarına göre) en deneysel takıldıkları albüm. Eser şu bakımdan da ilginç, 2012’de gösterime girecek aynı isimde bir de film çekilmiş. Albümden kimi şarkılar direk film’de çalacaklarmış. Albüm kapağından ve albüm isminden hareketle Tim Burton’vari bir iş gelebilir. Ayrıca NIGHTWISH’in bu albümündeki kimi parçalarda hafiften Danny Elfman esintileri de kulağıma çarptı, bu da ister istemez bu ikilinin (Burton – Elfman) birlikteliğini akla getiriyor.
Girişte kendi dillerinde erkek vokallerle icra edilmiş, albümün senfonikliği hakkında da ipuçları veren Taikatalvi parçasından sonra albümün en akılda kalıcı şarkısı (Hatta nakarat bazında NIGHTWISH diskografisinin en akılda kalıcı parçası bence.) Storytime geliyor. Albümün tüm şarkı sözlerini yazan Tuomas Holopainen’in hayal dünyasını etkili biçimde yansıtan, senfonik anlarda ise koro vokalleriyle olsun, kemanlarıyla olsun, albümün güçlü prodüksiyonunu kulaklarımızın içine sokan bir parça olmuş kendisi.
Sonraki parça Ghost River ise, karizmatik enstrümantalist ve vokalist Marco Hietala’nın aykırı ve psikopat sesiyle Anette Olzen’in çocuksu sesinin güzel bir düetini ihtiva ediyor. Albümün kötü yönde eleştirilen yönlerinden biri, Hietala’nın vokalinden albümün geri kalanında pek fazla faydalanılmaması gördüğüm kadarıyla. Benim açımdan çok bir problem yok bu bağlamda, zira albümün akıcılığı yerinde, ve albüm 70 dakikanın üzerinde olsa da sıkılmadan dinleyebiliyorum.
Arkadan gelen parça Slow, Love, Slow ise albümün, ve sanırım NIGHTWISH tarihinin en farklı çalışması. Smooth-jazz tarzında icra edilmiş parçanın vokalleri, atmosferik klavyeleri, stakato yaylıları, caz yürüyüşündeki basları ve fırça-bagetli davullarıyla birlikte el şıklatmalarından oluşan ritmik yapısı, ve kaçınılmaz olarak emprovize yapıdaki gitar solosu şarkının türünden beklenecek hareketler.
Korkmayın albümdeki tüm parçalardan tek tek bahsetmeyeceğim ayrı parantezler açarak hepsine, hatta geri kalanını şu iki parantezde bitireyim. I Want My Tears Back şarkısı albümün en akılda kalıcı iki şarkısından diğeri. Anette’nin çocuksu sesi ve sesindeki naif duygu böyle şarkılarda çok iyi duyuluyor. Ayrıca nakarat kısımlarından sonraki folk müzik etkili kısımlar, ve buralardaki zengin enstrümantasyon da çok hoş. Basit bir şarkı da olsa, ister istemez mırıldanırken yakalayabiliyorsunuz kendinizi şarkıyı.
Scaretale şarkısı, yazının girişinde değindiğim Danny Elfman etkisinin zirve yaptığı parça albümdeki. Basit bir senfonik metal şarkısı formunda da başlasa, gerek bu kısımlardaki güçlü senfonik tınılar, gerekse özgün ve (bilenler bilir) “Nightmare Before Christmas”dan fırlamışçasına renkli ve varyasyonlu vokaller şarkıyı karnavalesk bir ruha büründürüyor. Hele ortasından sonra tam bir Elfman yapıtına dönüşüyor Scaretale, ve kendinizi sirkte gibi hissediyorsunuz. Turn Loose the Mermaids parçasındaki Anette’nin Loreena Mc Kennit’vari yorumu kendisinin ne kadar çok yönlü bir vokalist olabildiğini gösteriyor. Popvari vokallerde iyi, smooth-jazz stilinde de başarılı, şimdi de Celtic folk tarzı şarkının da hakkını verince kendisine alkışları yolladım, bilmem gitmiş midir.
Tarja’lı halleri kadar olmasa da, grup hala ciddi bir atmosferizme sırtını dayayarak müzik yapmayı sürdürüyor. “Imaginaerum”da ise, buna rağmen, ciddi birtakım farklılıklar göze çarpıyor. Lakin bu farklılığı yaratanlar grubun çekirdek kadrosu değil, daha çok orkestralar, korolar; ve orkestrasyonları ve koro vokalleri kompoze ve aranje eden Pip Williams gibi isimler. Hatta albümün senfonik yönüne o kadar güvenilmiş ki, çift CD’lik versiyonun ikinci CD’si, albümün tümden enstrümantal haldeki hali. Benim için çok özel bir materyal olduğunu söyleyemeyeceğim kendisini, dinleyenler sanırım katılacaklardır o “Gözyaşlarımı geri istiyorum” kısmında vokaller olmayınca kulak fena yadırgıyor.
2012’de, Marduk çarpmaz da sağ kalırsak, “Imaginaerum”un filmi nasıl olacak bakalım. Bu arada çağrışım yaptı, “The Imaginarium of Doctor Parnassus” güzel bir filmdi. Tavsiye olunur.
Kadro Emppu Vuorinen: Gitar
Tuomas Holopainen: Klavye, piyano
Jukka Nevalainen: Davul, klavye
Marco Hietala: Bas, vokal
Anette Olzon: Vokal
Şarkılar 1. Taikatalvi
2. Storytime
3. Ghost River
4. Slow, Love, Slow
5. I Want My Tears Back
6. Scaretale
7. Arabesque
8. Turn Loose the Mermaids
9. Rest Calm
10. The Crow, the Owl and the Dove
11. Last Ride of the Day
12. Song of Myself
13. Imaginaerum
ilk kez bir nightwish albümünü ilk dinleyişimde sevemedim. iyi mi kötü mü emin değilim. genelde ilk dinlediğimde sevemediğim albümlerin sonrasında hastası olurum ama bunu birkaç kez daha dinlemeye takatim yok.
Vallahi bende pek ısınamadım sanki bi eurovision havası var :D ritimler felan yada anettenin vokal tarzı yüzünden bana öyle geldi.Bilemiyorum ama genel olarak hoş sayılır.Boş zamanımda tekrar dinlemeyi düşünüyorum.
Epeydir dinlemek için debelendiğim fakat bölük pörçük olmasın istediğimden epeydir beklettiğim bir albümdü. Şu an bölebilecek kimse yokken ilk defa dinliyorum ve çok rahat ısındım albüme. Kritikte bahsedilen herşeye katılıyorum. Hatta yazar arkadaşa bir sorum bile var: Albüm genel hava olarak (senfonikliği, koroların yapısı vs.) biraz da olsa “Once” albümünü andırıyor mu sende? (Tarja vokallerini bir kenara bırakarak tabii ki) Hangi akla hizmetse bazı şarkılar bende o etkiyi bıraktı :)
@darth sidious, Çok fazle değil, ama evet andırma seviyesinde bir benzerlik bence de var. Yani diğer Nightwish albümleri arasında en benzeri Once bence de Imaginaerum’a. Once biraz daha tekdüzeyken, Imaginaerum daha dinamik ve renkli bence ama. Yalnız Imaginaerum daha cesur ve yenilikçi de olsa, Once’ın atmosferini daha çok beğeniyorum şahsen. Imaginaerum’un korosal yapısı daha güçlü, lakin evet katılıyorum belli bir paralellik var iki albümde de bu yönden.
@Aeonian_Lich, eyvallah sağolasın, bende mi bir anormallik var diye düşünmeye başlamıştım :) ikisinin de kendine göre artıları eksileri var tabii ama Once’ı dinlerken (bazen tabii) bir yerden sonra (ki bu Ghost Love Score’un bitişine tekabül etmekte) sıkılma belirtileri baş gösteriyor bende, ama Imaginaerum’u dinlerken böyle birşey hiç olmadı. Dark Passion Play’den sonra çıkabilecek en iyi Nightwish albümü böyle birşey olmalıydı bence, iyi de olmuş güzel de olmuş. 8.5 veremediğimden 9 veriyorum kendilerine.
onu bunu bilmem ama anette’nin canlı performansını bir an önce geliştirmesi lazım.
bu arada albümü dinlemedik değil tabi. Eh mi diyelim ne diyelim ?
ilk kez bir nightwish albümünü ilk dinleyişimde sevemedim. iyi mi kötü mü emin değilim. genelde ilk dinlediğimde sevemediğim albümlerin sonrasında hastası olurum ama bunu birkaç kez daha dinlemeye takatim yok.
Vallahi bende pek ısınamadım sanki bi eurovision havası var :D ritimler felan yada anettenin vokal tarzı yüzünden bana öyle geldi.Bilemiyorum ama genel olarak hoş sayılır.Boş zamanımda tekrar dinlemeyi düşünüyorum.
Epeydir dinlemek için debelendiğim fakat bölük pörçük olmasın istediğimden epeydir beklettiğim bir albümdü. Şu an bölebilecek kimse yokken ilk defa dinliyorum ve çok rahat ısındım albüme. Kritikte bahsedilen herşeye katılıyorum. Hatta yazar arkadaşa bir sorum bile var: Albüm genel hava olarak (senfonikliği, koroların yapısı vs.) biraz da olsa “Once” albümünü andırıyor mu sende? (Tarja vokallerini bir kenara bırakarak tabii ki) Hangi akla hizmetse bazı şarkılar bende o etkiyi bıraktı :)
03.02.2012
@darth sidious, Çok fazle değil, ama evet andırma seviyesinde bir benzerlik bence de var. Yani diğer Nightwish albümleri arasında en benzeri Once bence de Imaginaerum’a. Once biraz daha tekdüzeyken, Imaginaerum daha dinamik ve renkli bence ama. Yalnız Imaginaerum daha cesur ve yenilikçi de olsa, Once’ın atmosferini daha çok beğeniyorum şahsen. Imaginaerum’un korosal yapısı daha güçlü, lakin evet katılıyorum belli bir paralellik var iki albümde de bu yönden.
03.02.2012
@Aeonian_Lich, eyvallah sağolasın, bende mi bir anormallik var diye düşünmeye başlamıştım :) ikisinin de kendine göre artıları eksileri var tabii ama Once’ı dinlerken (bazen tabii) bir yerden sonra (ki bu Ghost Love Score’un bitişine tekabül etmekte) sıkılma belirtileri baş gösteriyor bende, ama Imaginaerum’u dinlerken böyle birşey hiç olmadı. Dark Passion Play’den sonra çıkabilecek en iyi Nightwish albümü böyle birşey olmalıydı bence, iyi de olmuş güzel de olmuş. 8.5 veremediğimden 9 veriyorum kendilerine.