Hem progresif metali yönlendiren / yönlendirmiş olan grupların çoğunun ABD’li olmasından, hem de kişisel olarak en çok ABD’li prog metal gruplarını dinlememden ötürü VANDEN PLAS gibi hem farklı ülkelerden olup, hem de kendilerine has olabilmiş grupları çok özel buluyorum, ayrı bir yere koyuyorum. Evet VANDEN PLAS gerçekten özel bir grup. En kötü addedilen albümleri bile vasata yakın olarak görülmeyen bu kalifiye Alman müzisyenlerin tahminimce en beğenilen albümleri “Christ 0” bugünkü kritik konumuz.
Çok acayip farklı birşeyler keşfedeyim modundayken karşılaşmanız sizin adınıza şanssızlıktır bu toplulukla. Zira DREAM THEATER ekolünden giden, farklılık olarak ise nüans ile orta karar farklılık arasında seyreden bir müzikleri var Andy Kuntz ve arkadaşlarının. Öncelikle genelde mısra ölümlerdeki pes vokaller dışında, grubun vokal partisyonları ve icraları oldukça kendilerine has. Bahsettiğim pes kısımlarda ise ciddi bir James LaBrie etkisi mevcut; aslında bu benzerlik ses renginden çok partisyon yazılımı ve vokal tekniğinde baş gösteriyor. Andy Kuntz, “Christ 0”nun tüm sözlerini yazan kişi olarak, albümün önemli bir emekçisi konumunda. Ciddi anlamda sofistike ve yalın, ama muhalif ve cesur bir kalemi var Kuntz’un bu albümdeki sözlerde. Kendisinin oturmuş vokal tekniği, farklı ses rengi ve güçlü yorumunu da işin içine katınca, gitarlarla birlikte grubun en dikkat çekici tarafı vokalleri olmuş diyebilirim.
Evet, gitarlar demişken, onlara ayrı bir parantez açmadan olmaz. Stephan Lill’in ritim gitarları, “Christ 0”nun, çıktığı yılın en iddialı prog metal albümlerinin başlarında olmasının temel sebeplerinden birisi. Yeri geldiğinde sakin, yeri geldiğinde hızlanan ve coşan rifler ve lead gitar partisyonları (örneğin ilk parçanın gruptan beklenmeyecek hızdaki gitarlar), January Sun’daki çok defa tekrarlanan kesik kesik, etkili ve davullarla uyumlu rifler falan şeklinde birçok detaydan bahsedilebilir gitarlar konusunda. Tüm albüm soundu gibi gitarlar da bu konuda kusursuz olunca, diyecek fazla bir şey kalmıyor, tadını çıkarmak kalıyor geriye.
Diğer enstrümanlara ayrı parantezler açmaya pek gerek yok, klişe bir deyiş olan “hepsi görevini layıkıyla yapmış” şeklinde müzisyenlere yapılacak bir gönderme buraya cidden oturuyor. Bir tek özellikle piyanolar başta olmak üzere klavyelerden bahsedilebilir, ve Fireroses Dance, Silently, January Sun gibi şarkılardaki enfes tuşlulara vurgu yapmak kafidir diye düşünüyorum.
Besteler o kadar bütünlüklü ve ruhlu ki, asıl bahsedilesi, ama anlatması en zor kısım da bu “Christ 0”da. Tamam bazı başat elementler bildiğimiz DREAM THEATER gibi, ama o kadar bütünlüklü bir yapı, o kadar lezzetli vokal partları ve enstrümantasyon var ki albümde, ben şahsen “tavuktan çıkan yumurta” da olsalar, VANDEN PLAS’ın kabuğunu kırarkenki çıkardığı o naif ve tutkulu sesi malum tavuğun birçok şeyine değişmem. Hazır pencereye tık diyen bir taş atmışken, daha önce atılmış ufak bir taştan daha bahsedeyim yabancı bir prog sitesinde DT’ye atılmış olan: Biri LaBrie’nin sesini “slowly inflated balloon”a benzetmişti. O kadar gülmüştüm ki, kola falan içiyor olsam burnumdan püskürürdü kesin. Hani balonları ağız kısmından iki elimizin işaret ve baş parmaklarıyla tutup asılırız tiz ve acayip bir ses çıkar ya. Neyse sen yüksek iq’lüpasifagresif okuru, sana anlatmıyorum, anlayışı kıt bir gelinim var ona açıklama yapıyorum böyle hep. (Bu gidişle yumurta da atarım ben DREAM THEATER elemanlarına bir dahaki konserde, bakalım Bruce Dickinson kadar büzzükleri sağlam mıymış görürüz hem.)
Albümün açılış şarkısı çok başarılı, ama en bahsedilesi iki şarkı Silently ve January Sun’dır bence. Silently’nin sonlarına doğru olan MEGADETH etkili rif üzerindeki sololar tam kopartıcı cinsten. “Silently” ile başlayan soft pasajlara geçiş ise kurgusal bir harikalık olarak kulağa çarpıyor. January Sun ise, naif vokal/piyanolu bir kısımla başlıyor, ve bunun bir tekrarıyla sonlanıyor. Özellikle varyasyonlanarak da tekrarlanan ritim gitarları o kadar etkileyici ki parçanın, tam sonlarda defalarca tekrarlanan gitarlar bitip o naif part başladığında kendinizi ne kadar o gitarlara kaptırmış olduğunuzu fark ediyorsunuz, suratınıza bir avuç su serpilmişçesine bir uyanma yaşıyorsunuz.
Son albümleri “Seraphic Clockwork” ile de hayal kırıklığı yaşatmayan bu özel topluluk, sessiz sedasız türü sevenlerin kalbinde özel bir yere sahip olmaya da uzun seneler daha devam edecek gibi görünüyor.
Not: Başlık ve yazı içindeki inanılmaz manyak ötesi süper esprilerim için; çiçekleri odama gönderebilirsiniz.
Kadro Andy Kuntz: Vokal
Stephan Lill: Gitar
Torsten Reichert: Bas
Andreas Lill: Davul
Günter Werno: Klavye
Şarkılar 1. Christ 0
2. PostcardtoGo d
3. WishYouWere Her e
4. Silently
5. Shadow I Am
6. FirerosesDance
7. SomewhereAlone in the Dark
8. January Sun
9. Lost in Silenc
ahaha yazı süper albüme de hemen bakayım :) çiçekler de yolda
andy kuntz babaya selamlar saygılar. 10/10