Bu adamlar, özellikle bir sonraki albümleri “Hatebreeder” ile ünlendiklerinde ortalığı epey bir karıştırmış, insanların kafalarını allak bullak etmişti. Örneğin ekstrem müziklerdeki vokallerden (scream-brutal) nefret eden, ama neo-klasik etkili metal (Rhapsody Of Fire – Stratovarius) seven kişilerin bile birtakım iç çatışmalar yaşamalarına neden olmuşlardı. Lan tamam vokaller bok gibiydi (onlara göre) ama müzik muhteşemdi. İşte aynen böyle, hatta elit takılan bir anti-scream’ci arkadaşıma tişörtlerini bile sattıracak kadar güçlü bir müzikleri vardı CHILDREN OF BODOM’un.
Bence topluluğun bu albümü ve 3. albümleri çok iyi albümler, aradaki “Hatebreeder” ise bir başyapıttır. Elbette ki konumuz “Something Wild”. Bence bu albümde müthiş bir hayal gücü var, ve tüm albüm boyunca bu tutkulu hayal gücü ve bizim hayal gücümüz yer yer kesişerek mutlu bir müzik dinleme tecrübesi geçiriyorlar. (Zeki Müren de bizi görüyorsa tabii.) Artık albümü günde en az 3-5 kere dinlediğimiz dönemde bir kitap mı okuyoruzdur, oyun mu oynuyoruzdur, yoksa sadece hayal mi kuruyoruzdur bilmem, bu albümün müziğindeki hayal gücü de bu anlarda bir yükseltici görevi görüyor. (Tabii şu kaset aldığımız, aldığımız her albümü aylarca bıkmadan dinlediğimiz dönemin dinozorlarına hitap etti daha çok bu paragraf.)
Yer yer heavy’leşen, ama daha çok neo-klasik ve power metal elementlerinin ağır bastığı bir müzikal yapısı var topluluğun. Ayrıca arada bir hayli atmosferikleşen ve klavye kullanımı, ve karanlıklaşan melodi örüntüleri melodik black metale de hafiften göz kırptırmış albüme.
Girişteki sesler ve kahkaha, şu StephenKing’in hayatları kaydıran kitabı “It”in (“O”) film uyarlamasından can alıcı bir sahnenin sesleri. The Nail parçasının girişindeki konuşmalar, nesef alış-verişleri ve metalik sesler ise, hepimizin bildiği “Elm Sokağı’nda Kabus”tan gelme. (Serinin kaçıncı filmiydi unuttum, ilki diye aklımda kalmış. Bu iki keşfi de yıllar sonra yapmıştım, filmleri izlerken. Zira albümün her karesi beynimde olduğundan, Arşimet gibi hissetmiştim kendimi bunları bulunca.)
Alexi Laiho’nun gitarcılığını fazla anlatmama gerek yok sanırım, kendisi ve Warman takma adlı klavyeci arkadaş yanlış hatırlamıyorsam sadece 16-17 yaşlarındalar bu albümü çıkarttıklarında. Cidden metal tarihinin sayılı yeteneklerinden ikisi de bence. Eminim ki özellikle Alexi biraz daha az serseri, kendini daha işine adamış biri olsaydı şu anda parmakla sayılan bir virtüöz olurdu. Yine bile saygıyla anılan bir gitarist olduğunu düşünüyorum. Özellikle “Hatebreeder”da mükemmelleştirdikleri, yer yer senkronize olarak aksatılan gitardakipower ritimleri ve twin pedallar belki de hiç bu kadar lezzetli olmamıştı bu adamlar yapana kadar.
“Something Wild” da çok başarılı bir albüm, lakin soundda belli olmamışlıklar var. Örneğin davullar başta çok ümit verse de, parçalar ilerledikçe, özellikle yoğun gitar-bas’lı kısımlarda twin’ler gömülüyor. (Üstelik sildikçe kirler gömülüyomuş. Iyy nasıl bir reklamdıysa aklıma kazınmış yav). Ayrıca davulcu Raatikainen’in performansı da belli kusurlar içeriyor çalım bakımından, yoksa adam hayli renkli partlar yazmış ve çalmış, bunları görmezden gelirsek.
Parçalardan bahsedersek, Red Light In My Eyes ikilemesi, ve Deadnight Warrior parçaları biraz daha öne çıkıyor. Albümde en az sevdiğim şarkı ise The Nail. Ama onu bile epey seviyorum. Sanırım anladınız demek istediğimi.
Özetle sitede de tanıtılan “Hatebreeder” tamamen olmuş bir meyveye benzetilebilirken, bu albüm hafif ekşimtırak ama ağzınızı sulandırmaktan geri durmayan bir lezzeti de olan bir meyve gibi denebilir. Davulcunun tuşesinin tam oturmadığı, Alexi’nin tam temiz çalamadığı (ya da tonlardansa da bilemeyeceğim.), klavye tonlarının da hafiften çiğ olduğu; lakin ciddi bir ruhla ve tutkuyla kotarılmış olduğu da belli olan bir çalışma “Something Wild”.
Kadro Alexi Laiho: Gitar, vokal
Alexander Kuoppala: Gitar
Henkka T. Blacksmith: Bas
Jaska Raatikainen: Davul
Janne Warman: Klavye
Şarkılar 1. Deadnight Warrior
2. IntheShadows
3. RedLight in My Eyes, Part 1
4. RedLight in My Eyes, Part 2
5. Lake Bodom
6. The Nail
7. Touch Like Angel of Death
@necati, Bu bahsettiğin durum çok sık karşıma çıkıyor. Aklıma ilk gelen örnekler Akerfeldt’in Morningrise’den bazı yönlerden nefret etmesi, ama dinleyicilerin azımsanmayacak oranının albüme aşık olması, ya da Symphony X elemanlarının V: The New Mythology Suite albümünü hiç sevmemeleri, ama fanların çoğunun favori albümünün bu olması (Hatta benim hayatımın albümü olması). Bu durum hakkında birçok spekülasyon yapılabilir, ama edebiyatta da rastlanan bir durum bu. Bazı yazarlar, başyapıt olarak değerlendirilen kimi eserlerini yazdıkları için utanç bile duyabiliyorlar. Tuhaf tabii.
çok çok önce dinlemiştim bu albümü, daha sonradan da hiç dinlemedim ama bi döndürsem şöyle albümü hatırlarım belki şarkıları. ki 2 vidyoyu izledim yazıdaki, hatırladım hemen. yalnız lake bodom linkinde görüldüğü gibi ne ruh ve gaz varmış ama adamlarda ya o zamanlarda. kritik de çok sağlam olmuş bu arada aeonian efendi :)
Birçok 80 ler kuşağı metalcisinin olduğu gibi benim de metalle tanışmamı sağlayan albümlerden biri Something Wild. Adı gibi vahşi, soundda çiğlikler barındıran ama melodikliği ve hızlı gitar yürüyüşleri ile akılları alan, Cob’un en sevdiğim albümlerinden birisi.
Touch Like An Angel of Death’ten kimse pek bahsetmez ama süper parçadır. Lake Bodom ve Red Light In My Eyes da öyle. Çok sağlam albüm.
Epey müzikal açıdan etkilendiğim bir albüm hatebreeder’dan bile fazla severim açıkçası. 10
Bence hatebreederdan daha iyi bir album hatta cobun en iyi albumu
bi yerde okuduğuma göre cob elemanlarının en az sevdikleri albümmüş. benimse en çok sevdiğim albüm. metal müziğe başlama albümüm.
02.09.2011
@necati, tesadüfe bak, benim de ilk dinlediğim death metal parçası Touch Like An Angel of Death’ti, o yüzden yeri ayrıdır o parçanın.
03.09.2011
@illuminati, touch like an angel of death in girişini klasik gitarla çalmaya çalışıyodum o zamanlar. çok severdim.
03.09.2011
@necati, Bu bahsettiğin durum çok sık karşıma çıkıyor. Aklıma ilk gelen örnekler Akerfeldt’in Morningrise’den bazı yönlerden nefret etmesi, ama dinleyicilerin azımsanmayacak oranının albüme aşık olması, ya da Symphony X elemanlarının V: The New Mythology Suite albümünü hiç sevmemeleri, ama fanların çoğunun favori albümünün bu olması (Hatta benim hayatımın albümü olması). Bu durum hakkında birçok spekülasyon yapılabilir, ama edebiyatta da rastlanan bir durum bu. Bazı yazarlar, başyapıt olarak değerlendirilen kimi eserlerini yazdıkları için utanç bile duyabiliyorlar. Tuhaf tabii.
03.09.2011
@Aeonian_Lich, benim okuduğuma göre sevmemelerinin nedeni alexi’nin idolü malmsteen’i taklit etme çabasıymış.
04.09.2011
@aaa, sololarda epey hissediliyor o aslında. aslında bazı rifflerde de var. ama sonuç olarak 10 numero birleştirme olmuş.
severim bu albümü ,lake bodom en sevdiğim parçadır bu albümdeki
severim bu albümü 10
çok çok önce dinlemiştim bu albümü, daha sonradan da hiç dinlemedim ama bi döndürsem şöyle albümü hatırlarım belki şarkıları. ki 2 vidyoyu izledim yazıdaki, hatırladım hemen. yalnız lake bodom linkinde görüldüğü gibi ne ruh ve gaz varmış ama adamlarda ya o zamanlarda. kritik de çok sağlam olmuş bu arada aeonian efendi :)
17.06.2012
@Ufuk Sönmez, Teşekkürler Ufuk. Evet ya adamlar o dönemde çok başkaydılar cidden.
İlk dinlediğim ve hala da en sevdiğim death metal albümü. grup tarafından neden üvey evlat muamelesi yapılıyor anlamıyorum.
Birçok 80 ler kuşağı metalcisinin olduğu gibi benim de metalle tanışmamı sağlayan albümlerden biri Something Wild. Adı gibi vahşi, soundda çiğlikler barındıran ama melodikliği ve hızlı gitar yürüyüşleri ile akılları alan, Cob’un en sevdiğim albümlerinden birisi.