# - A - B - C - D - E - F - G - H - I - J - K - L - M - N - O - P - Q - R - S - T - U - V - W - X - Y - Z
Son Haberler
Anasayfa    /    Kritikler
SYMPHONY X – The Divine Wings of Tragedy
| 15.08.2011

Mum ışığı fantazyası.

Özgür DURAKOĞULLARI

“The Divine Wings Of Tragedy” için rahatlıkla Symphony X’in en çok hit parça içeren, ve her parçanın birbirinden farklı lezzetlere, materyallere, teorilere sahip olan albümü yakıştırması yapabilirim. Gerçi SYX’ime kolalı da gömlek bile ne güzel yaraşır, da işte anlayın bu albümün yeri ayrıdır bende. Kompoze açısından gerçek manada bir doygunluğa ilk ulaşılan SYX albümü de diyebilirim “The Divine Wings of Tragedy” için. İlk albüm faciasından sonra, “The Damnation Game”de “Büyük adam olacak bunlar” dedirtmişlerdi, işte tanıtılan albümle de bu yönde çok kararlı bir adım attılar. Ben V albümünü daha hatta en üste koyarım, ama aslında iki albümün de farklı güzellikleri var. V’daki konsept yapı şaşmaz bir muhteşemliğe erişirken, TDWOT’da ise hit şarkı nasıl yapılır dersi almıştık.

Önce pozitif şeylerden bahsedelim. Gitar tonları muazzam farklı ve güzel. Bas gitarlardaki Thomas Miller’ın perdesiz basları feci lezzetli. Vokal melodileri ve gitar soloları adeta aşmış. Parça yapıları fazlaca progresif, yeri geldiğinde neo-klasik, yeri geldiğinde thrash’imsi, kah sert, kah yumuşak ve ruh okşayıcı (bkz. Candlelight Fantasia ve The Accolade).

Hele bir de sondaki albüme ismini veren 20 dakikadan uzun parça var ki, başındaki koral vokallere mi şapka çıkartılmaz, yoksa sıkıcılıktan fersah fersah uzak olmasından da öte, her daim çekiciliği üst düzey olan harika trafiğinin mi önünde hayranlıkla eğilinmez bilemedim. The Accolade parçası için de benzer methiyeler düzülebilir. Folkloriğe kaçan kısımlar mı harika kullanılmamış, heavy’lik dozu mu besteye adeta farklı bir ruh vermemiş ne desem yetmez; bunlarla ortaçağ havası veren, vokal chant’larından sonra kilise çanıyla başlayan ve üst üste birçok enstrümanın kademe kademe bindiği polifonik kısım karşısında adeta gözlerim yaşarıyor. Müzikte muhteşemlik böyle bir şey işte deyip defalarca daha hayran oluyorum, döngüsel bir hayranlık ilavesi oluyor bir öze ve her dinlemem adeta bu döngüsel hareketten enerji sağlayan bu yapıya katkıda bulunuyor. Böylelikle parça içimde her daim bir yıldızmışçasına parlıyor.

Of Sins And Shadows, Sea Of Lies, The Accolade diye başlarım ve en az 6 tane hit şarkı sayarım albümden. Ama buna gerek yok. Sound’a alışabildiğiniz takdirde, grubun kompozitörlüğü karşısında şaşırmamak pek kolay olmayacaktır sanırım. Vokal melodilerini ve bunların icrasını ve ritim gitarları ne kadar övsem yetmez.

Gitarist Michael Romeo grubun mastermind’ı. Adam adeta ritim gitarcılık dersi veriyor. Rullo da şüphesiz çok iyi bir iş çıkartmış albümde, ama son albümleri hariç SYX albümlerinde soundsal olarak birtakım sorunsallar olmadı değil. Tüm kayıt, miks, mastering işleriyle uğraşmayı anca son albümde bıraktı Romeo. Bu sanırım tıpkı Iron Maiden’dan Steve Harris’in böyle şeyleri üstlenmesine benzer bir durum. Davullara gelirsek, twin tonları pek iyi değil, ve arada başarısız kayıt ve miksajın kurbanı da olabiliyorlar.

Kötü olarak adlandırdığım diğer bir durumdan daha bahsetmem gerekirse, grubu dinlemeye başlayalı 11 sene oluyor, ama şu solo synth tonlarına bir türlü alışamadım. “Twilight In Olympus”da fena değildi, “V“da iyiydi. Hatta doğu ezgilerine özgü koma seslerin de kullanıldığı klavyenin pitchband’i ile yapılan kimi oyunlar, batı doğu sentezi melodilere gidiyordu da. Ama bu ileri derecede neo-klasik batı müziği etkili albüme o tuhaf synth tonları hiç gitmemiş.

Bu durum bana garip geliyor, zira sevdiğiniz ve defalarca ama defalarca dinlediğiniz bir albümdeki problematik yerlere bir zaman sonra kulak alışır, ya da duyarsızlaşırsınız. Ama o hiç olmadı bana bu synth tonlarında. Zaten bu sound kusurları olmasaydı da albüme 10 verirdim. Yine de fazla kıramıyorum not.

Vokalistlerinin FRP oynadığı arkadaşlarından gelme “Sir” lakabı var, belki duymuşsunuzdur. “Sir Russell Allen” bence çok iyi bir vokalist, ve grubun beyni Romeo ile çok uyumlu olduklarını düşünüyorum. Pop müzikte dahi gördüğümüz, genelde R&B’lerde rastlanan 16’lık gırtlak kaydırmalarını da yapabiliyor adam (ABD’li olmanın faydaları, adamlar hep gırtlaktan konuşuyorlar o yüzden vokallerde buna alışmaları da çok daha basit oluyor bu alışkanlıklarından ötürü), çok agresif de söyleyebiliyor. Oktavı da geniş, ve canlıda da canavar gibi performansı var. Bu kadar zor vokal partisyonlarını canlıda detonesiz söylemek gerçekten zor bir iş. Vurgulayacağım gibi, bu adamların vokal melodileri bambaşkadır, bambaşka. Sea Of Lies, The Accolade başta olmak üzere tüm şarkılardaki vokal melodilerini yaratmak gerçekten “yetenekler bahşedilmiş” insan olmayı önkoşullaştıran muhteşemlikte. Ben ilk bu grubu dinlediğimde “O kadar iyi vokalistin var, neden böyle tuhaf ve zorlama vokal melodileri yazdınız” diye kızmıştım adeta. Ama dinledikçe “bu adamlar aşmış”a doğru kaydı görüşlerim. Bas gitarlar da benzer bir eki yaratabiliyorlar, kulaklarınız perdesiz ve soundda ön planda olan baslara alışkın değilse.

Bitirirken bu sözüm Romeo’ya. “Romeo, Romeo sana vermeye geldim” diye bağıran nice yiğitler olageldi. Eserinle gurur duy! Ya da gel lan işte, çok sevenin var burada. Meet & greet olayında seni havaya atıp tutarız. Kolay olmaz ama bu yükün altına gireriz biz hayranların.

Uyarı: Bu grubu daha önce hiç dinlemeyenler, “Iconoclast” albümüyle başlasınlar bence. Zira “The Divine Wings of Tragedy”nin sound’una alışmak için biraz kendinizi zorlamanız gerekiyor, ve hiç tanımadığınız bir grup için de insanın kendini zorlayası gelmez. Bir tanışın, Romeo amcanın elini öpün, şeker versin falan, sonra kanatlanırsınız…

9/10
Albümün okur notu: 12345678910 (8.56/10, Toplam oy: 48)
Loading ... Loading ...
etiketler:
  Albüm bilgileri
Çıkış tarihi
1997
Şirket
Zero Corporation
Kadro
Russell Allen: Vokal
Michael Romeo: Gitar
Michael Pinnella: Klavye
Thomas Miller: Bas
Jason Rullo: Davul
Şarkılar
1. Of Sins and Shadows
2. Sea of Lies
3. Out of the Ashes
4. The Accolade
5. Pharaoh
6. The Eyes of Medusa
7. The Witching Hour
8. The Divine Wings of Tragedy
9. Candlelight Fantasia
  Yorum alanı

“SYMPHONY X – The Divine Wings of Tragedy” yazısına 6 yorum var

  1. b says:

    bari bir yorum yazılsaydı. bir daha yazmayacaktım ama bu albümü görünce dayanamadım.

    90′ların ortasındaki kayıtlara bakın klavye tonları davul tonları falan neredeyse çiğdir tam tok duyulmaz bu albümde de öyle ama beni pek rahatsız etmiyor. çünkü böyle tonlamaların o döneme ait olduğunu biliyorum ve gerçekten de yapacak bir şey yok. yapacak bir şey yok derken kötü anlamda değil ben bu albümün her şeyine kefilim. romeo eğer bu albümü 2000′lerin sonunda yapsaydı kesinlikle çok farklı olurdu ama bir gerçekte şu ki, bu albüm eğrisiyle doğrusuyla kusursuz bir baş yapıt. besteler bazında her şarkı kendisini dinlettiriyor. sea of lies dan başlayıp ardından gelen out of the ashes ve the accolade olmasaydı bu albüm bir handikapa kurban gidebilirdi. çünkü bu şarkılar albümü kurtarıyor. üçü de kusursuz komposizyonlara sahip olduğu için sizi albüme iyice ısındırıyor. aslında albüm insana kurşunu en son şarkılarda geçirtiyor. 20 dakikalık epik çalışma ve ardından gelen şiir gibi candlelight fantasia.
    vokal melodileri yazma konusunda prog metalde shadow gallery’den carl cadden james kadar iyisi pek bulunmaz. dream theater demeyin güldürmeyin!
    symphony x ve blind guardian vokal melodileri konusunda ciddi şekilde aşmış. hele symphony x bu albümde gerçekten de iyi işler çıkartmış. perdesiz baslar, romeo’nun hırçın rifleri, allen’ın deli vokalleri bu albümü en sevdiğim symphony x çalışması yapmaya yetiyor. bir de bu albüme power yakıştırması yapılıyor ya gülüyorum. bu yakıştırmayı yapanlara gidip bir stratovarius albümü dinlemelerini sonra da bu albümü dinlemelerini öneriyorum. en küçük ayrıntısına kadar progresif albümdür bu.
    the divine wings of tragedy şarkısıysa kendini sıkmadan dinlettiriyor. başlayıp hemen bitiyormuş gibi geliyor insana. hayatımın albümlerinden birisidir. şu kritiği okuduktan sonra bir daha dinleyesim geldi ama albüm ortalıkta yok maalesef. sen nereye gittin bakalım bulamıyorum seni.:) teşekkürler.

    Ahmet Saraçoğlu

    @b, ne yaptık da küstürdük seni? ben de merak ediyordum b bayadır yok, nooldu diye.

    Aeonian_Lich

    @b, Güzel yorumun için sağol, eksik olma. Eksik olma derken, gerçekten olma. :)

  2. b says:

    kendimi biraz uzaklaştırmak istedim. bazı arkadaşlar sağolsunlar beni “otorite değilsin.” gibi yaftalarda eleştiri bombardımanına tuttular. halbuki ben zaten otorite gibi olma çabam yok. otorite niye olayım? ne yazdım da otorite oldum? ya ben yanlış şekilde yazıyorum ya karşımdakiler yanlış yere çekiyorlar.
    kendi halinde yazı yazmaya çalışan birisiyim. ben sadece görüşlerimi yazıyordum. bunlara pek fazla takılmamak gerekli belki ama bu beni fazlasıyla rahatsız etti biraz uzaklaşmak istedim. olay böyle. neyse fazla konuşmayalım da mesaj kirliliği olmasın.

  3. blackroseimmortal says:

    albümün tek kusuru davullar, bu kadar muhteşem rifflere takataka power metal davulları yerine yaratıcı mike portnoy davulları kullanılsaydı, gelmiş geçmiş en iyi albümlerden biri olabilirdi, hatta bence dream theater yaptığı herşeyden daha iyi olabilirdi… notum 8…

  4. manodeth says:

    evet herşey iyi ama OF SİNS AND SHADOWS en iyilerden

Yorum Yazın

*

"Yaptığım yorumlarda fotoğrafım da görüntülensin" diyorsan, seni böyle alalım.
Pasif Agresif, bir Wordpress marifetidir.