Bu grubu anca geçen sene duymuştum, bu sene de birkaç ay önce ilk defa dinlemek nasip oldu. Modern senfonik prog hakkında da çok bilgili sayılmam. Bilgim 20 grubu geçmez bu tarzın modern örneklerinde. Her ne kadar kritik yazarken, başkalarının fikirlerini çok önemsememecesine klavyemle haşır neşir olsam da, bu gibi az hakim olduğum (alt) türlerde açıp birkaç yorum okumak, türü daha iyi bilenlerin kelamlarından haberdar olmak iyi hissettiriyor.
Bu albüm genellikle senfonik prog tutkunlarını ikiye bölmüş gibi bir izlenim edindim okuduklarımdan. Bir tarafta albümün soundunun çok plastiksi, kompozisyonlarının çok garantici ve ruhsuz (gerçek progresif müzik, maceracı, gerekirse risk alıcı müziktir denmiş bir yerde. Tabii bence bu her toplulukta şart değil, uzun bir muhabbet bu. Şimdilik girmeyelim), çoklu vokallerin THE BEACH BOYS havasında, albümün de çok pop olduğunu düşünen ilk taraftakilerin aksine; benim de içinde bulunduğum, zannederim daha azınlıkta kalan kesim ise grubun çok ruhlu, sanılandan çok daha kompleks ve sofistike elementler kullanan, bu tuhaf ve kasvetli dünyada bize çok pozitif duygular geçirebilen sağlam bir topluluk olduğu görüşünde birleşiyor. Aslında grubun bir önceki albümü çoğu progresif dinleyicisinden tam not almıştı, lakin ben henüz dinleyemedim bu eseri.
Senfonik prog’un tamamına yakınında kullanılan –mellotron, moog gibi- analog tuşlular bu eserde de etkince kullanılmış. Davullar da çok iyi yazılmış, tonlanmış ve çalınmış; özellikle de kick tonlarına hayran kaldım. Seslerini sanki duymuyorsunuz, içinizde hissediyorsunuz. Bas gitarlar da her daim kulağa iyi geliyorlar, yer yer hayli ön plana geçiyorlar, kimi yerlerde ise hayli hızlı ve teknikleşiyorlar. (Örneğin: A KidCalledPanic’in ortalarına doğru olan hızlı tempolu kısımdaki bas ve davullar dikkate değer.)
Albüm’ün “fazla pop” olarak suçlanmasının -çoklu vokallerden sonra- en büyük sorumlusu, distortion gitarlardan bir hayli az faydalanılması diyebilirim. (Riflerden soyutlayıp, lead gitar armonilerini işin içine katsak dahi elektro gitar etkisi sınırlı kalıyor albümdeki, aklımda kalan A KidCalledPanic parçasının girişi ve benzer birkaç an) Son dönemde prog. rock ve prog. metali tek bir potada eriten o kadar grup çıktı ki, insanlar belli oranda bir sertliğe alıştılar, hatta bu yoksa albümleri yadırgar oldular. Ben MOON SAFARI evrenindeki bu yumuşaklığa, pozitifliğe oldukça olumlu bakıyor,dinlemeye fırsatım olduğunda grubun diğer albümlerini de beğeneceğimi sanıyor ve umuyorum.
Çoklu vokalleri boy-band’lerinkine benzeterek grubu kötüleme olayında ise, hiç o kişilerle aynı fikirde olmadığımı söylemeliyim. Zira “güzel mi, değil mi?” Ona bakmak gerekiyor bence. “Zil sesi – et” örneğiyle ünlenen koşullanma döngülerinden kendimizi ne kadar soyutlayabilirsek, kendimizi gerçekleştirmeye o denli yaklaşabiliriz diye düşünüyorum. Örneğin, “pizzicato” (Yay tutulan eldeki bir parmakla keman telini çekerek çıkartılan kısa ses) sesini her işittiğimde aklıma Tom ve Jerry tarzı çizgi filmler gelirdi benim de eskiden. Merdiven çıkarken pesten tize pizzicato, inerken aynı notaların tizden pese halleri. İtiraf edeyim, bazı klasik müzik eserlerinden sırf bu yüzden soğumuştum. Ama zamanla aştım sanırım bunu, büyük oranda en azından. Özetle, bence albümdeki 6 müzisyenin de sesini verdiği bu tarz kısımlar üst düzeyde lezzetli olmuş, ve müziğe gitmiş.
Parça sözlerinde, şiirsellik pek ön planda değil. Belli kafiyelere, metrik ölçü uyumlarına rastlansa da, genellikle düz yazıyı daha çok andırıyor sözler; müzik kadar da sofistike ve zengin değiller, tam da müzik kadar samimiler ama diğer bir yönden de. Tabii sözlerin düzyazımsı olmaları, prozodilerde de belli bir zorlanmaya yol açmıştır uğraşanda eminim, yine de bu yönden de bir olmamışlık veya göze çok batan sorunlar yok.
Bazı topluluklar ne kadar karmaşık, çok katmanlı bir müzik de yapsalar ilk birkaç dinlemede gizemleri deşifre olur, geriye kalan sadece analitik kulaklarla detaylara odaklanmaktır. Lakin MOON SAFARI’nin de içinde olduğu kimi gruplar, ilk dinlemede aslında sahip olduklarından çok daha azını vaat ederler. Açık konuşmam gerekirse, ben bu grubu sadece “kulağıma hoş geldi” diye dinlerim sanmıştım ilk 1-2 dinlememde. Lakin sonra davulların ne kadar iyi yazıldığı dikkatimi çekmeye başladı, ve git gide albüm birçok gizemini bana açtı. Hala da açıyor…
Bazen bir grubun ismi bile çok şeyler söyler. MOON SAFARI de –en azından benim için- hayal gücünü tetikleyici, başarılı bir grup ismi. Artık bal mıdır, sezgi midir, tesadüf müdür bilemedim; lakin ismini beğendiğim ve haklarında başka hiçbirşey bilmeden indirip-alıp dinlediğim grupların çoğunu beğendim, kimisini ise beğenmekten de öte oldum. Favori grubum SYMPHONY X ile de aynen böyle tanışmıştık. Daha doğrusu, hem grup isimlerini hem de grupla tanıştığım albümün –V: The New Mythology Suite- kapağını beğenerek almıştım ilk olarak.
Evet bu grup da –dinlediğim tek albümleri itibariyle- fazla risk almıyor, ya da YES gibi bilindik senfonik prog. gruplarının yaptıklarından çok farklı bir şey yapmıyor; ama pozitif ve özgün ruhuyla, dinledikçe derinliğinin daha iyi anlaşıldığı sofistike müzikal elementleriyle ayrı bir yerde duruyor bence.
Kadro Simon Åkesson: Vokal, piyano, org, moog, mellotron, klavye
Petter Sandström: Vokal, akustik gitar & mızıka
Pontus Åkesson: Vokal, akustik gitar, elektro gitar
Johan Westerlund: Vokal, bas gitar
Tobias Lundgren: Vokal, davul, perküsyon
Sebastian Åkesson: Klavye, gitar, vokal
Şarkılar 1. Lover's End pt. I
2. A KidCalledPanic
3. Southern Belle
4. The World's Best Dreamers
5. New York City Summergirl
6. Heartland
7. Crossed the Rubicon
8. Lover's End pt. II
geçen senenin beni etkileyen en iyi prog rock albümlerinden birisiydi. ilk şarkıdaki folk tınıları çok hoş. ama albüm prog rock dünyasında pek fazla anlaşılamadı şöyle ki ilk üç şarkıdan sonra albüm bestesel bazda biraz tıkanma yaşıyor. onun dışında pek bir sorunu yok. sırf bu yüzden albüme “sıkıcı” damgası vuruldu ama bana göre böyle değil, ben bayıldım. güzel yazı olmuş.
geçen senenin beni etkileyen en iyi prog rock albümlerinden birisiydi. ilk şarkıdaki folk tınıları çok hoş. ama albüm prog rock dünyasında pek fazla anlaşılamadı şöyle ki ilk üç şarkıdan sonra albüm bestesel bazda biraz tıkanma yaşıyor. onun dışında pek bir sorunu yok. sırf bu yüzden albüme “sıkıcı” damgası vuruldu ama bana göre böyle değil, ben bayıldım. güzel yazı olmuş.
“You made my day” diyor heralde bu duruma ecnebiler. Eline sağlık.
çok dinlenesi bir albüm örnek parçalara bakılacak olursa. güzel yazı için de eline sağlık.
Üçünüze de teşekkür ederim. :)