Seviyorum. Marifetli, yenilikçi ve sebatkâr brutal death metal gruplarının özene bezene besteledikleri şarkı yapılarını, birbiri peşine kıvrılarak uzayan yılankavi melodilerini, tumturaklı ve yanardöner uzun soluklu sololarını ve balçıklaşmış bataklık boğuculuğunda prodüksiyonlarını seviyorum. Bir brutal teknik death albümüne ilk sırnaştığımda sevdiğim bütün bu güzellikler önce darmadağınık, hercümerç ve bağıntısız manzaralar hâlinde beliriyor, ama daha fazla dinledikçe hafızamın hengâmesinde ağır ağır öbekleşiyor, bütünleşiyor ve menevişliyor. Bu bütünleşme, bitişikleşme, ardıllaşma gerçekleşince benim için bambaşka bir âlemin kapıları aralanmış oluyor. Artık ne zaman istersem bu âleme ilişebiliyor, takımyıldızları arasında gezinebiliyor, kurgusal bir âleme gömülmenin olağanüstü keyfini yaşayabiliyor ve bütün gündelik hayhuylarımı ve sıkıcı meselelerimi rahatlıkla unutabiliyorum.
Efsaneleşmiş ilk stüdyo albümleri “Effigy of The Forgotten” ismini taşıyan Suffocation’ın kurgulanmış âlemi, yalnız biz müzikseverlere nefes alabilecekleri ikinci bir âlem vermedi. Bu âlem bugün dinlediğimiz pek çok grubun müzikal kariyerine kişilik kazandırdı. Bu gruplar arasında baştankara basmakalıp taklitler, üretkenlik düşkünü yeteneksizler, maymun iştahlı beleşçiler, dinleyip hayran kaldıkları şeyin daha alelade bir kopyasını bestelemekte dümbelekçe bir mutluluk bulan bostan korkulukları, tırpanlaya tırmıklaya çoraklaşmış toprakların derinlerini hâlâ umutsuzca sondajlayanlar ve arketipini unutup piyasaya yönelik cıvıklıkta kümeleşenlerin sayısı belki diğer metal türlerinden daha fazla oldu. Bu da brutal death metal türüne müzikal değeri olmayan yalnız derme çatma riflerle örüldüğü ve atmosferden ibaret olduğu varsayılan yanlış ve yanılgılı izlenimler kazandırdı. Bu eleştirinin haklılık taşıdığını ben de bezginlikle kabulleniyorum. Ama hem Suffocation hem Suffocation’dan esinlenip kendi karakterleriyle müziklerini şekillendirip zenginleştiren pek çok grup türden ayrı olarak ele alındığında bu eleştiriyi kesinlikle hâk etmiyor.
Death metal muhitine ‘brutal’ armağanını kazandıran Suffocation’ı devrimsel ve yenilikçi yapan şeyler ton fukarası gitarların meymenetsizliği, prodüksiyonun boğulmuşluğu, thrash örüntülerinin azaltılması ve donuklaşmış gırtlak vokalleri gibi bugün kulak aşinası olduğumuz meziyetleri en ileri payelerde çopurlaştırıp hilkat garibeliğine sürüklemesinden kaynaklanıyor. Her ne kadar bugün bu meziyetleri taşıyan daha sivrilmiş brutal death metal grupları varsa bile hiçbirinin müzikal tesisatçılık ve üretkenlik çerçevesinde Suffocation heybetliliğine erişmediğini söylemek mümkün. Suffocation’a ve “Effigy of The Forgotten”a daha yakından bakalım.
İnsan sesinin ne alelacayip kademelere evrilebileceğinin maddeleşmiş kanıtı olan Frank Mullen’ın duygusuzlaşmış ve katmerleşmiş vokalleri ritim ve perküsyon sahalarına ustalıkla hâkimiyet kuruyor. Gırtlağını yırtarcasına kullanarak ucuz korku filmlerinden fırlamış basmakalıp, ritimsiz, sarsak sursak ve karikatürize bir aşırılığı değil, fâziletkar ve mütevazi bir dengeliliği tercih ettiği için, kulağa gayet gerçekçi ve doğal gelen bir cehennem zebanesinin ifritleşmiş homurtularını tertiplemeyi başarıyor. Korkuyla titreyen parmaklarımızla albüm kitapçığının sayfalarını karıştırmazsak tek kelimesini çıkaramadığımız şarkı sözleri bize insan doğasının tâhripkar niteliğini ve iyimserlikle kurduğumuz toplumlarımızın çürümüşlüğünü anlatıyor, duymaya alıştığımız parçalanmış cesetlerin alimâne ve akademik ayrıntılarını değil.
Mike Smith, beklenmedik ve alışılmadık tempo değişimlerini vurgulamak için mükemmel bir isabetlilikle ve yaratıcılıkla double bass vuruşlarını örgütlüyor, partisyonlarında yılışıkça bir teknik simsarlığına gömülmüyor ve serinkanlı bir cambazlıkla mütevazi blastbeat bombardımanları yağdırıyor. Trigger davul vuruşlarıyla sırtını teknolojiye yaslayan bir mekanikle çalmıyor, ama o yılların en ileri tekniklerini kullanıyor. Albümün çıktığı zamana göre yenilikçi olduğu, davul vuruşlarını eşzamanlılığa sürükleyerek death metal türüne birtakım gelenekler getirdiği bile söylenebilir.
Gitar pasajlarının giyimli kuşamlı rif örgütlenmelerine, aklıselim tempo sıçramalarına, akılda kalıcı ritimlerine ve kavrayışlı breakdown haylazlıklarına rağmen Suffocation, kolaylıkla erişilebilir ve anlaşılabilir bir grup değil. Bunun nedeni grubun mümkün mertebe tonları kasıtlıca çentiklemesinden, fiziksel bir iğrentiyle dışlamasından, akıl bulandıran bir pintilikle serpiştirmesinden kaynaklanıyor.
Öyle ki, ilk birkaç dinleyişte, bu çamurlaşmış rif keşmekeşi içinde müzikal pasajların farklılıklarını kavrayabileceğimiz bir ton yakalayınca, kaybolduğumuz yabancı ve sihirli bir ülkede bir el kılavuzu bulmuş gibi iç geçiriyoruz. Ton noksanlığı yalnız müzikal ve yenilikçi bir tercih değil, aynı zamanda bu sanat eserini tek bir kokuşmuş yekpareliğe yanaştıran bir tercih: Şirretlikle, insafsızlıkla, gaddarlıkla, ayrımcılıkla, çirkeflikle ve habislikle taçlandırılmış bir dünyayı resimlendirirken tonların sevimliliği ancak pişkinlik ve kaypaklık anlamına gelirdi.
Metal müziğin büyük çoğunluğunu eklemlendiren grupların bütün o gökkuşağı rengarengi tonlarını dinleye dinleye müzik dinleme alışkanlıkları köhneleşmiş ve hımbıllaşmış melodiperest dinleyicilerin Suffocation’ı yalnız ergenlere seçkinlik kazandırmaya elverişli yapmacık atonalliklerle dayalı döşeli bir taşkınlıkla, üfürükçü bir fikirler keşmekeşiyle, riyakârane el çabukluğu martavallarıyla, zevzekçe bir kaldırım kabadayılığıyla ve nihayet koskoca bir bıktırıcılıkla özetlemelerine karşılık vermeyeceğim. Hiç anlayamadığınız ve anlayamayacağınız bu grubu benim için daha fazla kıymetlendiriyorsunuz. Kendimi koltuklardan koltuklara fırlatırken, yerlerde yuvarlarken, hayvansı coşkunlara sürüklerken, boyun kıkırdağımı peltekleştirirken istediğiniz kadar kıvırttığıma, riyakârca davrandığıma, madrabazlık tasladığıma inanabilirsiniz. Tmm mucx kib bye. ;)
Kadro Frank Mullen: Vokal
Terrance Hobbs: Gitar
Doug Cerrito: Gitar
Josh Barohn: Bas
Mike Smith: Davul
Şarkılar 1. Liege of Inveracity
2. Effigy of The Forgotten
3. Infecting the Crypts
4. Seeds of The Suffering
5. Habitual Infamy
6. Reincremation
7. Mass Obliteration
8. Involuntary Slaughter
9. Jesus Wept
çok klas albüm. her konserlerinde neredeyse yarısını çalıyorlar. fakat bişeyden bahsedilmemiş ki bu önemli bir mevzu; bu albümde inanılmaz bir grindcore etkilenmesi vardır. özellikle repulsion, terrorizer, napalm death gibi gruplardan ve o dönemina ait şeylerden. bence bu albümün bu denli iyi olmasının nedeni müthiş bir grup çalışması barındırıyor olması. doug cerrito’nun inanılmaz rif kabiliyeti, frank mullen’in hayvansal derecedeki hırıl hırıl low pitch brutali, mike smith’in suffo blast’ları. tek kötü yanı terrance hobbs’un çok slayer-vari tuhaf soloları.
Albümü üstüste 3-4 kez dinledim ve şu kanaate vardım. Bu grubu sevenler bence azimlerini taş üzerinde denesinler. En azından bir atamızı haklı çıkarmış olurlar.
Mass Obliteration gelmiş geçmiş en yüce death metal şarkılarından biridir bence. girişindeki grindcore atarı olsun, aradaki Corpsegrinder kükremeleri olsun, ölümcül breakdownları olsun inanılmaz bir manyaklık söz konusu.
1991 senesinde bu adamları böyle bir albüm yapmaya iten şey neydi cidden merak ediyorum. misal aynı sene çıkan Blessed Are the Sick nasıl death metali karanlığa sürüklediyse, bu albümdeki çeşitlilik; günümüzdeki teknik, brutal, slam, deathcore gibi türlerin en önemli var olma sebebi oldu. sonuç olarak çok büyük grupsun Suffocation. öyle böyle değil.
infecting the crypts girişindeki kükreme geldi yine aklıma, tüyler diken. albüm 28 yaşında oldu artık ama zamana karşı verdiği savaşta hala canavar gibi yoluna devam ediyo
@SA, İçin gerçekten cıvıl cıvılsa umarım Lucifer mutluluğunu artırır. En son ne zaman içim cıvıl cıvıl dedim, hatırlamıyorum. Böyle bir yorum görünce garipsedim doğal olarak.
@deadhouse, bahar mevsimlerini seviyorum. Hava kararmadan mesai bitince, havalar güzel kıvama gelip çiçekler açınca benim de içim böyle kımıl kımıl oluyor. Ozaman da btdm çok iyi gidiyor. Biraz dönemsel yani.
Galiba genel olarak mutlu ve hayatı hep pozitif olan bir insanmışım gibi durmuş. Keşke öyle olsa ama gerçek öyle değil malesef. 5 yıldır üst üste başıma gelenleri bilenler beni pişmiş tavukla kıyaslıyorlar. Yine de öldürmeyen acı güçlendirebilir.
@Yiğit, İtiraz etmem. Aslında merak ediyorum. Sitede en iyi death metal albümü anketi yapılsa ilk 5 nasıl olur. Kesin Death (çok severim) duygusal kontenjanından ilk 10′a 3-4 albüm sokar. Şaka bir yana Death’e bayılırım ama böyle bir durumu var Death’in. Mesela atıyorum 2 albüm koyması gerekirken Chuck’ın akıllara gelmesi ve 4-5 albüm koyması gibi.
@deadhouse, ben ilk sıraya destroy the opposition’ı gönül rahatlığıyla koyarım ancak ondan sonra aklıma Death gelir. Death’in durumunun sadece duygusallık olduğunu düşünmüyorum. Son 4 albümden herhangi biri favori death albümü olan çok kişi var. Kimle metal müzik muhabbeti yapsam favori death albümü sorusuna hep son 4 albümden herhangi birini duyuyorum. Ve dördü de sitede öyle bir anket yapılsa üst sıralara oynar bence. Hepsi büyük klasikler. Adam yapmış.
Ancak işin biraz da ilginç yanı death metal denince benim aklımda Death’in son döneminde yaptığı müzikten çok daha farklı şeyler canlanıyor. Yine de öyle bir ankete mutlaka yazarım.
Ölene dek öveceğim albümlerden biri olacak. Kıyamet kopsa, kutuplar yarılsa, dağlar yerinden oynasa bile ne albümdü be Effigy of the Forgotten diyeceğim.
Amına dirediğim The Crown’ının albümünden sonra detoks albümüm, kötü her albümden sonra.
Dünyanın en iyi şeylerinden birisi bu ve Pierced from Within. İkinci parçanın davulları falan bu kadar basit olup nasıl gaza getiriyor anlam veremiyorum. Mike Smith bu alemin Ndombele’si. Yedinci parçanın girişini Pintado baba yazmış deseler, yutarım. Tek sevmediğim nokta albümün soloları genel anlamda da yazdıkları soloları sevmiyorum zaten.
Doksanların başında Scott Burns eli değip iz bırakmayan albüm yok sanırım, neredeyse hepsinin kulağa aynı gelmesine rağmen.
çok klas albüm. her konserlerinde neredeyse yarısını çalıyorlar. fakat bişeyden bahsedilmemiş ki bu önemli bir mevzu; bu albümde inanılmaz bir grindcore etkilenmesi vardır. özellikle repulsion, terrorizer, napalm death gibi gruplardan ve o dönemina ait şeylerden. bence bu albümün bu denli iyi olmasının nedeni müthiş bir grup çalışması barındırıyor olması. doug cerrito’nun inanılmaz rif kabiliyeti, frank mullen’in hayvansal derecedeki hırıl hırıl low pitch brutali, mike smith’in suffo blast’ları. tek kötü yanı terrance hobbs’un çok slayer-vari tuhaf soloları.
of arkadas ne albumdur be!
Sonunda bir Suffocation kritiği! Pierced From Within’i kimse yazmazsa ben yazacağım bu arada.
muzik pek bana gore degil ama kapak cok guzelmis
Sonunda bir suffo kritiği gördü site =) kesinlikle 10
Infecting the Crypts’in olduğu albümü koyup da şu klasiği koymamak olmaz.
http://www.youtube.com/watch?v=MJJHk4hSFB4
12.07.2011
@Ahmet Saraçoğlu, tam da ben koyacaktım. efsane cidden.
13.07.2011
@Ahmet Saraçoğlu, http://www.youtube.com/watch?v=bFeh25hwSkI
ortadaki adebayor kılıklı vokalist miymiş?
13.07.2011
@kantele, Bildiğim kadarıyla Mike Smith ortadaki. Blast canavarı olan. Roadrunner United dvd’sinden hatırlıyorum.
13.07.2011
@kantele, eğer yamulmuyorsam fotoğraf soldan sağa
Josh Barohn, Frank Mullen , Mike Smith ,Terrance Hobbs , Doug Cerrito olması lazım
25.07.2018
@comfortinBRUTALiTY, en soldaki Frank Mullen yanindaki basci John Barohn
Albümü üstüste 3-4 kez dinledim ve şu kanaate vardım. Bu grubu sevenler bence azimlerini taş üzerinde denesinler. En azından bir atamızı haklı çıkarmış olurlar.
12.03.2012
@kantele, amorphis dinlemeyenler ölsün hatta.
Kritik baya güzelmiş. Yazarın üslubu kelimelere hakimiyeti çok iyi. Benim tarayıcımdan mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama yazarın ismini/nickini göremedim.
22.12.2012
@thefakefloydian, merhum ertuna eryavuz çok özledik…lan harbiden adama ne oldu öldümü kaldımı çok iyiydi vesselam.
Bir başyapıt. Suffocation’ın en sevdiğim albümü. En çokta vokallerini sevmişimdir hep.
kelimelerin ve cumlelerin bu kadar ozenle kullanildigi bir kritik okumadim.. en az album kadar guzel diyebilirim
Destroy the opposition ve none so vile ile birlikte dinlediğim en iyi brutal – teknik death metal albümü. kusursuz.
Ne dinleyeyim diye düşünürken bu olağanüstü şölen Hızır gibi yetişti.
Hayatımda en çok dinlediğim albümlerden. Nasıl övsem bilmiyorum. Bir şey söylememek en iyisi. Duyduğum en güzel şeylerden biri bu albüm.
Mass Obliteration gelmiş geçmiş en yüce death metal şarkılarından biridir bence. girişindeki grindcore atarı olsun, aradaki Corpsegrinder kükremeleri olsun, ölümcül breakdownları olsun inanılmaz bir manyaklık söz konusu.
1991 senesinde bu adamları böyle bir albüm yapmaya iten şey neydi cidden merak ediyorum. misal aynı sene çıkan Blessed Are the Sick nasıl death metali karanlığa sürüklediyse, bu albümdeki çeşitlilik; günümüzdeki teknik, brutal, slam, deathcore gibi türlerin en önemli var olma sebebi oldu. sonuç olarak çok büyük grupsun Suffocation. öyle böyle değil.
infecting the crypts girişindeki kükreme geldi yine aklıma, tüyler diken. albüm 28 yaşında oldu artık ama zamana karşı verdiği savaşta hala canavar gibi yoluna devam ediyo
Bence Suffocation ın ilk üç albümü teknikli brutalli death metalin zirvesi.
Bahar geldi, içim cıvıl cıvıl, canım acayip brutal teknik death metal çekiyor. Neyse ki Suffocation var.
07.04.2021
@SA, İçin gerçekten cıvıl cıvılsa umarım Lucifer mutluluğunu artırır. En son ne zaman içim cıvıl cıvıl dedim, hatırlamıyorum. Böyle bir yorum görünce garipsedim doğal olarak.
08.04.2021
@deadhouse, bahar mevsimlerini seviyorum. Hava kararmadan mesai bitince, havalar güzel kıvama gelip çiçekler açınca benim de içim böyle kımıl kımıl oluyor. Ozaman da btdm çok iyi gidiyor. Biraz dönemsel yani.
Galiba genel olarak mutlu ve hayatı hep pozitif olan bir insanmışım gibi durmuş. Keşke öyle olsa ama gerçek öyle değil malesef. 5 yıldır üst üste başıma gelenleri bilenler beni pişmiş tavukla kıyaslıyorlar. Yine de öldürmeyen acı güçlendirebilir.
Yeter artık daha fazla saklayamayacağım. Gelmiş geçmiş en iyi death metal albümü olduğunu düşünüyorum.
20.06.2022
@deadhouse, daha çok sevdiğim albümler elbette var ama bunu diyen birine asla itiraz etmem.
20.06.2022
@deadhouse, pierced from within ve destroy the opposition olmasa hak verebilirdim.
20.06.2022
@Yiğit, İtiraz etmem. Aslında merak ediyorum. Sitede en iyi death metal albümü anketi yapılsa ilk 5 nasıl olur. Kesin Death (çok severim) duygusal kontenjanından ilk 10′a 3-4 albüm sokar. Şaka bir yana Death’e bayılırım ama böyle bir durumu var Death’in. Mesela atıyorum 2 albüm koyması gerekirken Chuck’ın akıllara gelmesi ve 4-5 albüm koyması gibi.
21.06.2022
@deadhouse, ben ilk sıraya destroy the opposition’ı gönül rahatlığıyla koyarım ancak ondan sonra aklıma Death gelir. Death’in durumunun sadece duygusallık olduğunu düşünmüyorum. Son 4 albümden herhangi biri favori death albümü olan çok kişi var. Kimle metal müzik muhabbeti yapsam favori death albümü sorusuna hep son 4 albümden herhangi birini duyuyorum. Ve dördü de sitede öyle bir anket yapılsa üst sıralara oynar bence. Hepsi büyük klasikler. Adam yapmış.
Ancak işin biraz da ilginç yanı death metal denince benim aklımda Death’in son döneminde yaptığı müzikten çok daha farklı şeyler canlanıyor. Yine de öyle bir ankete mutlaka yazarım.
06.04.2024
@deadhouse, Hadi bunu yapalım lütfen. Hareketlenelim biraz
Sonra da aynını Thrash ve Black metal için yapalım. Yetkili merciler gerekeni yapmalı.
Ölene dek öveceğim albümlerden biri olacak. Kıyamet kopsa, kutuplar yarılsa, dağlar yerinden oynasa bile ne albümdü be Effigy of the Forgotten diyeceğim.
Amına dirediğim The Crown’ının albümünden sonra detoks albümüm, kötü her albümden sonra.
Dünyanın en iyi şeylerinden birisi bu ve Pierced from Within. İkinci parçanın davulları falan bu kadar basit olup nasıl gaza getiriyor anlam veremiyorum. Mike Smith bu alemin Ndombele’si. Yedinci parçanın girişini Pintado baba yazmış deseler, yutarım. Tek sevmediğim nokta albümün soloları genel anlamda da yazdıkları soloları sevmiyorum zaten.
Doksanların başında Scott Burns eli değip iz bırakmayan albüm yok sanırım, neredeyse hepsinin kulağa aynı gelmesine rağmen.