RHAPSODY’nin müziğinde her zaman bir kaotik ruh hüküm sürmüştür. Twin pedal ve düz ritimler üstüne synth’lerle kurulmuş bir orkestrasyon, modülasyonlara, tekrarlara dayalı kompozisyonlar da üretseler, bu adamlar her zaman kaosa hizmet ettiler eserlerinde. Çok sakin, ruhani, yer yer kuş cıvıltıları, nehir akıntılarıyla bezeli pastoralin müzikte hal bulmuş partları bile bizi aldatmamalıdır, bir sonraki sekansta minör gamlarla bezeli korkunç, ürpertici pasajlara rastlayabiliriz. Özellikle”Dawn Of Victory”den sonra bu pastoral pasajlar da azaldı, ve memleketlerinden kelli iyice güçlü bir vokal temelli klasik müzikle daha haşır neşir olmaya başladılar.
Bir önceki albümleri “Frozen Tears Of Angels” bundan önceki iki albümlerine göre son derece daha başarılıydı. Bir kere şunda anlaşalım: bu grup hiçbir zaman ABD’li gruplar gibi devrimler yapmayacak müziklerinde. En azından böyle bir yordamada bulunabileceğimiz ipuçlarını bize hiç vermediler. Son iki albümdeki daha gitar odaklı, klavyenin sound olarak olmasa da katman ve efektiflik olarak azaltılması grubun yaptığı en büyük devrim; ya da yine son birkaç albümdür İtalyanca şarkılar koymaları da öyle adlandırılabilir. Yani grup köklü değişimler yapmaktan o kadar uzak ki, 20. Yüzyılda çıkan bir albümleri ve 10 küsur yıl sonra çıkarttıkları albümlerinin soundları arasında büyük farklar yok. Davullar yine mekanik, gitarlar yine çok temiz değil, koro vokaller yine dijitalize edilerek güçlendirilmiş, doğallıktan uzak.
“From Chaos To Eternity” nasıl bir albüm? Öncelikle bu gruptan nefret ediyorsanız hiç göz atmanıza gerek yok. Ama benim gibi “hey dostum alerjim yok, ama ‘Dawn Of Victory’den sonraki albümlerini birer kere zor dinledim” ve benzeri şeyler diyenlerdenseniz bir şans verebilirsiniz. RHAPSODY’nin en kaotik albümü bu olmuş sanırım. “Power Of The Dragonflame” ile yarışır en azından bu bakımdan. Çok bilindik klasik müzik armoni yürüyüşleri ve geçişleri kadar, çok ani modal ve melodik değişimlere de rastlayabiliyoruz albümde. Gitarlar müziği fazlaca domine etmiş. Klavyeler epey azaltılmış part olarak. Solo atışmalarında bile synth tonları gitarların yanında sessiz bir yellenme nüfuzunda.
Klasik müzik elementlerini, son albümler baz alındığında, en etkin kullandıkları albüm de budur. Lione ve klasik batı tenoru arkadaşın seslerinin tınıları arasındaki uyum (Anima Pertuda parçasında), şaşırtmayan ama etkince kullanılan birçok klasik müzik elementi gibi şeyler albümü ilginç kılıyor. Bir de Ghosts Of Forgotten Worlds’deki balkan oyun havalarından esinlenme kısım beni şaşırttı, işte grup çok devrimsel yenilikler kullanmasa da, arada böyle ufak şaşırmalara yol açan elementler de kullanabiliyor. (Bir önceki albümde de cazvari kısa bir part vardı örneğin.)
Vokaller çok başarılı. Koral vokaller bildiğimiz gibi (en azından RHAPSODY’i dinleyenlerin bildiği gibi.) Ama ana vokaller çok etkin, “Dawn Of Victory” – “SOEL Pt:2” arasındaki Lione’nin ses problemleri zaten son 3 albümdür aşılmıştı, o bakımdan şaşıracak bir şey yok bu başarıda. BODOM’vari scream vokaller bir önceki albümde olduğu gibi 3 yerde kullanılmış albümde. Bir kısımda – Aeons Of Raging Darkness- birebir “Frozen Tears Of Angels”dakinin ikizi gibi olmuş melodi de ses kullanımı da, ama diğer iki yerde –örneğin 20 dakikaya yakın son parçanın başları- çok güzel olmuş.
Hikaye anlatıcımız (aslında iki ayrı hikaye anlatıcı var, tanınanından konuşalım) yine Kont Dooku’muz, Saruman’ımız, yani Christopher Lee. 90’ına merdiven dayamayı geçin, olmuştur bile ama adam hala bildiğimiz güçlü, karakterli görkemli ve gaddar ses tonuyla albümü renklendirmiş. Ama zaten haliyle renkli olan, hatta sirk müziği gibi yer yer kakafoniye ulaşan atraksiyonlara boğulmuş bir müzikte bir de böyle sinemadan arak partlar eklenince bana fazla geldi açıkçası. Hep bu Turilli’nin başı altından çıkıyor bunlar. “Gitarını çal ve gerisine karışma” diyen bir ikinci eleman olsa, şu grup çok daha fazla büyürdü. Ama bunca yıl bıkmadan benzer şeyleri yapmalarının arkasında da bu adam var. Adamın inadı sayesinde dağılmadı bu grup, 2000 öncesi ve az sonrasında gördüğü ilginin yarısı bile kalmamasına rağmen.
Grup kaotik kompozisyon yapmaya o kadar alışmış ki, sanırım albüm ismi olan “From Chaos To Eternity” nin (Kaostan sonsuzluğa) hakkını verebilmek için müzikle kaosun karşıtını sunmakta başarılı olamamış olacak; “Gel Lee abi biz müzikle beceremedik, bi anlatıver şu kaos nasıl bitmiş” demişler ve albüm sonu böyle bir anlatıyla geliyor. Kendi tarzını bir dönem “senfonik epik Hollywood metal” diye adlandıran, veya kendileri adlandırmadıysa da plak şirketine “hey tuhaf olmadı mı?” demeyen, ya da tam böyle dediyse de lafını plak şirketine geçiremeyen, ya da geçirebildilerse bile plak şirketinin son bir manevrayla bu etiketi albüm kapağına iliştirmesine engel olamayan, ya da olduysa bile…….
Bir kahve molası…
Geldim. Son parça 20 dakika civarında, ama öyle birbiriyle bağlantılı partlar içeren upuzun bir senfoni gibi bir şey beklemeyin sakın. Hatta bir iki yerde bildiğin şarkı bitiyor bambaşka bir şarkı başlıyor gibi oluyor. Lakin özellikle klasik gitar-vokal’li ilk kısmı çok güzel parçanın. İtalyanca’yı müziğe yakıştıran biriyim zaten, çok da iyi, güzel olmuş tamam mı?
Kadro Fabio Lione: Vokal
Luca Turilli: Gitar
Alex Staropoli: Klavye
Alex Holzwarth: Davul
Patrice Guers :Bas
Tom Hess Ritim gitar
Şarkılar 1. Ad Infinitum
2. From Chaos to Eternity
3. Tempesta Di Fuoco
4. Ghosts of Forgotten Worlds
5. Anima Perduta
6. Aeons of Raging Darkness
7. I Belong to the Stars
8. Tornado
9. Heroes of the Waterfalls' Kingdom
Aeonian_Lich sayesinde göz atacağım bir yeni grup daha. Hoşuma da gitti. Eline sağlık.
@Bahadır Sarp, Teşekkürler, unuttum geçen gördüğümde kusura bakma. :)