Portekiz çevresinde hakkı sayılır bir topluluk Moonspell. Bu başarıyı elde etmeleri pek kolay olmadı. Şöyle ki, Portekiz kendi içerisinde Avrupa’dan iyice izole olmuş, bir yönünü okyanusa vermiş, tarihiyle ve kültürüyle her zaman iç içe yaşamış ve kendi içerisine öyle pek yabancı kimseleri de sokmamış bir ülke.
Siyaset olaylarını ve devrimlerini çok şiddetli geçirmiş ve general Oliveira Salazar ile neredeyse dünyanın bir kısmına iyiden iyiye hükmetmiş bir yalnız ülke. Böylesine bir devletin dine bağlılığı da takdir edersiniz ki çok sadakatli oluyor. Bir yandan baskı rejimleri bir yandan da sanatsal akımların çok yoğun bir şekilde birbiriyle çarpıştığı bu dünyada Portekiz dinsel yaşamı ön plana alması ve sonucunda da özgürlüklerin ve eski dönemlerden gelmiş baskıcı düşünce yapısının temellerini de bir şekilde kendi içerisinde tutmuştur. Bu sayede de ülkede müzik başta olmak üzere bütün sanat dallarında çoğu sanatçı çok özgür olduğunu pek söyleyemez. Gotik katedraller, tarihsel yapılar, kiliseler ve diğer bütün dinlere ait ibadethaneler bu ülkede bulunur. Şairseniz bu mekânlar içerisinde çok karanlık dizeler yazabilir, besteciyseniz ya da söz yazarıysanız çok derin ve felsefik yanları olan sözleri hayata geçirir, bunu karanlık bir şekilde, aynen Moonspell vokalisti Fernando Miguel Santos Ribeiro’nun yaptığı gibi bize ulaştırabilir ve binlerce kilometre öteden başkalarının hayatlarına nüfuz ettirebilirsiniz.
1995. Daha black metal, gothic metal gibi türler ülkemizde yeni yeni hayranlar kazanırken İngiltere’de Cradle Of Filth daha ilk albümünü yeni çıkarmıştı. Yunanistan’dan Rotting Christ bambaşka bir ambiyansla metal dünyasını etkilerken kuzeydeki karanlık gruplar ise kiliseyle, dinle savaşıyordu. Portekizli Moonspell ise Fernando’nun önderliğinde ilk albümü “Wolfheart”ı çıkarttı. Bu, metal dünyasına Akdeniz’den, okyanustan bir cevap olarak tarihe geçti. Fernando Ribeiro ilginç bir insan. Önceleri kendi müziğini ülkesinde icra edememekten şikâyet ediyordu fakat daha sonra bu düşünceyi yaptıklarıyla ürettikleriyle kırdı. Felsefe okuyor, ateizme ve okültizme ilgi duyuyor ve şiir yazıyordu. İlginç aksanıyla söylediği şarkılar birçoğumuzun hoşuna gider, bazılarımızın ise pek hoşuna gitmezdi. Birgit Zacher’den aldığı şan dersleri sayesinde vokalistliğini iyice geliştirmiş, yazdığı şarkı sözleriyle ise deyim yerindeyse kan kusturmuştur. Onun ortaya çıkardığı çeşitli vokal tarzları yüzünden, tıpkı H. P. Lovecraft’dan veya E. A. Poe hikâyelerinden esinlenerek çekilmiş gotik bir film izler gibi olursunuz. Fernando’suz Moonspell bir hiçtir, Moonspell’siz Fernando da pek bir işe yaramaz. “Wolfheart” ile başladıkları yol çok çetindi ama başarmakmak zorundalardı. Gruptakilerin hepsi bir kurt sürüsü gibi kenetlendi ve içimize nüfuz etti. Artık dolunay, kurtlar, vampirler, geceyarısı hikâyeleri, aşk suçları ve erotizm bizimleydi.
Moonspell, “Wolfheart” ile hiçbir zaman black metal olarak anılmadı. İlk çıktığında çoğu dinleyici black metal olarak tanıdı ama müzik ve içerik olarak daha çok gothic metal ile ilişkiliydi. Albümün folk yönü de çok detaylı bir şekilde grup tarafından bestelere nüfuz ettirildi. O zamana kadar “Wolfheart” kadar birçok türü içerisinde barındıran ve liriksel olarak çok ünlü yazarlardan etkilenilerek oluşturulan bir albüm kendi tarzında piyasaya sürülmemişti. Akdenizli olmaları dolayısıyla Rotting Christ’ın şarkıları da Moonspell’deki gibi bir parça sıcaklık taşıyordu, ancak onların aksine Moonspell, kuzey gruplarının donuk ve saf yönünü de hiçbir zaman müziklerinde kullanmadı.
İlk şarkı Wolfshade (A Werewolf Masquearde) bir gothic/black metal manifestosudur. Fernando’nun ilk haykırışları bu tarzda duyduğumuz çok özel ve çok orijinal vokal tarzlarındandır. Type O’ Negative vokalisti Peter Steele’nin etkisinde çok kalan Fernando kendisinden de çok duygu katmıştır vokallerine. Fısıltılı, çığlık, bariton vokaller dışında konuşarak yaptığı o tarz anlayışı sayesinde benzerleri arasından sıyrılmayı da bilmiştir. Vokal yaparken adeta kan kusar, etkiler ve üstüne üstlük bir vampir gibi kanınızı emmeye başlar.
Love Crimes geri vokallerde Birgit Zacher’in yer aldığı gothic metal klasiği bir şarkıdır. Fernando’nun hayatında etkilendiği yegane isimlerden birisi olan Marquis de Sade’ın erotizm kokan hikayelerinden esinlenipte yazdığı bu şarkıda tam 2:53’de giren o vokallerin tarifi imkânsızdır. Paixão ise klavyeden verdiği o ambiyans ile “Wolfheart”ın en başarılı isimlerinden olmuştur. Albümün en can alıcı bestelerinden … Of Dream And Drama (Midnight Ride) ise yine hastalıklı Fernando vokallerine gebe. Ayrıca şarkıda bir de hard rock ve klasik heavy metal arası bir gitar solo var ki bu yapı içerisinde eğreti durması gerekecekken çok sık olmuş. Ardından hüzünlü gitar ve klavye girişiyle Lua D’Inverno, sanki birisinin ardından yakılmış ağıt gibi duruyor. Trebraruna Moonspell’in etnik yönünün bir resmini çizerken ardından gelen Vampiria ise tam anlamıyla Fernando’nun eşsiz güzellikteki eserlerinden birisi. Hem vokal anlayışıyla hem de müziğin gidişatıyla birlikte çok karakteristik bir yapı sergiliyor. Fernando’nun “You’re a beast, evil one” demesiyle birlikte şarkı da bambaşka bir kimliğe bürünüyor, kelimelere anlam yüklüyor, üstüne basa basa söylemeye başlıyor. Ah Fernando! Bu yapısıyla da sanki H. P. Lovecraft’ın hikâyelerinden esinlenilmiş gibi duruyor. Şarkı sonundaki çığlık ise… Bilmiyorum müziğin korkutucu dünyasında böylesine etkileyici bir şey yazılabilmiş mi? Desire… Desire…
“Imperious, choleric, irascible, extreme in everything, with a
dissolute imagination of the like which has never been seen,
atheistic to the point of fanaticism, there you have me in a nutshell
and kill me again or take me as I am, for I shall not change.”
Marquis de Sade
Ardından gelen An Erotic Alchemy’de Fernando büyük değer verdiği yazar Marquis de Sade’dan etkilenmiş. Düz ritimlerle klavye üzerinden devam eden bu etkileyici şarkıda erotizm üzerinden ilginç bir hikâye anlatılıyor. Şarkıda geçen “Would you die for this?” de, parçanın en sonundaki esaslı soruyu sorduruyor insana.
2:09’de giren ve benim Fernando’dan ilk defa o zamanlar duyduğum bir vokal tarzı ve Alma Mater… Bu şarkı “Wolfheart’”ın en sevilen bestesi olmuştur. Albümün bütün gotikliği, karanlığı ve erotizmi içerisinde. Belki de ritimleri dolayısıyla Akdeniz sıcaklığını da içerisinden barındıran farklı çalışma.
Cradle Of Filth’in ikinci albümü “Dusk… And Her Embrace” çıktığında bu albümü bir arkadaşıma dinletmiştim, “Al gerçek metali dinle” demiştim. Cradle Of Filth hayranı arkadaşım ise “Wolfheart”ı ilk dinlemesiyle ilk önce Fernando’ya, sonra da albüme aşık olmuştu. Doğruya doğru. O bir Fernando, Fernando Miguel Santos Ribeiro. Bir kurt kalbi.
Kadro Langsuyar: Vokal
Mantus: Gitar
Ares: Bas
Passionis: Klavye, geri vokal
Mike: Davul
Şarkılar 1. Wolfshade (A Werewolf Masquerade)
2. Love Crimes
3. ...Of Dream and Drama (Midnight Ride)
4. Lua d'Inverno
5. Trebaruna
6. Vampiria
7. An Erotic Alchemy
8. Alma Mater
@Gereksiz biri, o değilde 2 dakika içinde 2 kişi 1 atmış.Amaç ne lan ? Moonspell öyle çok sevdiğim,savunacağım bir grup değil ama bu sitede chiplenmiş bir şekilde dinledikleri grup haricindeki tüm gruplara 1 veren bir güruh var sanırım.
@Ahmet Saraçoğlu, psikanalizimi de yapsaydınız. :D Ahaha hem yeni albümlerini dinliyorum günde 2 defa birkaç gündür, hem yeni uyandım, hem benzer zamanlarda tanıştığım gruplar. Taam mı, allalla >_<
@Blakkheim, Sorma çok pis tezat oldu. Her albümünü sevdiğim tek grup, ve sadece tek albümünü sevdiğim bi grup nasıl karıştı, ne pis bilinçaltım varmış bilemedim. Bak hiç sevmediğim ve çok sevdiğim gruplar zaten olamaz. Hiç sevmediğimi dillendirmem de bilinçaltı ittirmez yani. Olabilecek en tuhaf tezat oldu. :D
nihayet bi moonspell kritiği :) sitemiz genç kız misali,günden güne serpilip güzelleşiyo,gelişiyo.
albüm, alma mater,vampiria ve wolfshade gibi moonspell klasiklerini barındırmasıyla ve tabii bi kaç başka sebepten moonspell discografisinde ayrı bi yerde duruyo benim için.
kritik de çok güzel olmuş,bilgilendirici.
yazarın eline koluna sağlık diyor,bi de “NIGHT ETERNAL”kritiği istiyoruz.
bu karanlığa notum da 8/10
bu albümü ben de yazmayı düşünüyordum ama iyi ki sen yazmışsın ya. çünkü albümü o kadar çok dinledim ki, kritik biraz zorlama olurdu eğer ben yazsaydım. benim yazabileceğimden daha iyi, daha içten yazmışsın, eline sağlık. bu arada ben de 10 verdim puan olarak.
Albümü irregilious u duyup dinleyene kadar moonspell in baştacı olduğunu düşünüyordum.gerçekten sağlam ve moonspell in tarihinde gümbür gümbür geldiği bir albüm.Alma mater ve trebraruna sürekli dinlediim parçalardır.Fakat irregilious bu adamların aha hacı biz artık olduk toplayın bizi yoksa çürüyeceğiz dediği bir albüm bir şaheser
Vampiria hayatımda dinlediğim en sikko en saçma şarkı olabilir.
Vampiria, you are my destiny
My only Love and true destiny
Bu ne MK. Alacakaranlık okumuş gencin hezeyanı gibi
8 attım hacı.İyi,güzel,sikici.
02.06.2011
@Gereksiz biri, o değilde 2 dakika içinde 2 kişi 1 atmış.Amaç ne lan ? Moonspell öyle çok sevdiğim,savunacağım bir grup değil ama bu sitede chiplenmiş bir şekilde dinledikleri grup haricindeki tüm gruplara 1 veren bir güruh var sanırım.
Diğer isimlerin yanında davulcunun adının Mike olmasını çok seviyorum.
2 gün önce uzun bir aradan sonra albümü dinlerken “Ya bu Wolfheart ne güzeldi, yazsam bunu bir ara.” diye geçirmiştim içimden :)
Güzel yazı olmuş, eline sağlık.
Son söz “kurt kalpli” olacaktı sanırım. :)
Gayet güzel bir kritik olmuş. Amorphis’in de tek adamakıllı sevdiğim albümüdür bu. 8/10
02.06.2011
@Aeonian_Lich, Amorphis :)
02.06.2011
@Berker İlhan, freud sürçmesi.
02.06.2011
@Ahmet Saraçoğlu, psikanalizimi de yapsaydınız. :D Ahaha hem yeni albümlerini dinliyorum günde 2 defa birkaç gündür, hem yeni uyandım, hem benzer zamanlarda tanıştığım gruplar. Taam mı, allalla >_<
02.06.2011
@Ahmet Saraçoğlu, ne olduğunu bilmiyordum ama açıklaması çok güldürdü beni :D “Dil sürçmesi”
02.06.2011
@Aeonian_Lich, Amorphis nerden çıktı, yeni uyandım da pardon. :D
02.06.2011
@Aeonian_Lich, Artık ne kadar sevmiyorsan Amorphis’i :)
02.06.2011
@Blakkheim, Sorma çok pis tezat oldu. Her albümünü sevdiğim tek grup, ve sadece tek albümünü sevdiğim bi grup nasıl karıştı, ne pis bilinçaltım varmış bilemedim. Bak hiç sevmediğim ve çok sevdiğim gruplar zaten olamaz. Hiç sevmediğimi dillendirmem de bilinçaltı ittirmez yani. Olabilecek en tuhaf tezat oldu. :D
nihayet bi moonspell kritiği :) sitemiz genç kız misali,günden güne serpilip güzelleşiyo,gelişiyo.
albüm, alma mater,vampiria ve wolfshade gibi moonspell klasiklerini barındırmasıyla ve tabii bi kaç başka sebepten moonspell discografisinde ayrı bi yerde duruyo benim için.
kritik de çok güzel olmuş,bilgilendirici.
yazarın eline koluna sağlık diyor,bi de “NIGHT ETERNAL”kritiği istiyoruz.
bu karanlığa notum da 8/10
Moonspell kritiği görmek gerçekten çok güzel,devamının gelmesi dileğiyle :P
Vampiria ve An Erotic Alchemy favorilerim.
9/10 verdim.
ülkücüler başlığa sinirlenmiş olacak ki 1 vermiş…
10 puanı çaktım. gothic/black sentezi içerisinde yapılmış en iyi albümlerden birisidir.
bu albümü ben de yazmayı düşünüyordum ama iyi ki sen yazmışsın ya. çünkü albümü o kadar çok dinledim ki, kritik biraz zorlama olurdu eğer ben yazsaydım. benim yazabileceğimden daha iyi, daha içten yazmışsın, eline sağlık. bu arada ben de 10 verdim puan olarak.
hayat boyu dinlenmesi lazım bu albümün 10/10
the antidote albümü dinlediğim tek moonspell albümüdür. ben de onun kritiğini görmek isterim, harika bir albümdür.
Albümü irregilious u duyup dinleyene kadar moonspell in baştacı olduğunu düşünüyordum.gerçekten sağlam ve moonspell in tarihinde gümbür gümbür geldiği bir albüm.Alma mater ve trebraruna sürekli dinlediim parçalardır.Fakat irregilious bu adamların aha hacı biz artık olduk toplayın bizi yoksa çürüyeceğiz dediği bir albüm bir şaheser
güzel bir yazı olmuş, teşekkürler.
Sitede tek bir Moonspell kritiği olması kabul edilebilir birşey değil beyler.Irreligious, Sin/Pecado, Antidote albümlerini de görmek istiyoruz.
Vampiria hayatımda dinlediğim en sikko en saçma şarkı olabilir.
Vampiria, you are my destiny
My only Love and true destiny
Bu ne MK. Alacakaranlık okumuş gencin hezeyanı gibi
16.11.2020
@Dunedain, Kritiğin yayınlanmasının üzerinden 9, albümün yayınlanmasının üzerinden 25 yıl geçmiş.Bu nasıl bir nefrettir be kardeşim.
16.11.2020
@Ugur, valla aklıma geldi söyledim, nefret değil de hiç beğenmeme durumu daha uygun bence