Metal dünyası kurtarıcılarını arıyor, bu çok belli. Kısa bir süre esen oldschool rüzgarı da dindi, arayışlar tekrar başladı. Aksini iddia edenler olabilir, ama o dönem dönem ortaya çıkan kısır döngülerden birindeyiz yine, yeni bir şeylere ihtiyacımız var. Birilerinin camları açması, içeri oksijen girmesi lazım. Mike Portnoy, Robb Flynn, Steve Vai gibi önemli adamların, Protest the Hero gibi, Revocation gibi, Animals as Leaders gibi yeni nesil gruplara övgüler yağdırmaları, yılın albümleri listelerine almaları, hatta “bu albüm bütün senemi kurtardı” gibi açıklamalar yapmaları (Robb Flynn => Protest the Hero – “Fortress“) tam da bu yüzden işte. İnsanlar taze bir şeyler istiyor, bulduklarını da öve öve bitiremiyor.
Protest the Hero, “Fortress” ile vantilatör etkisi yaptıktan sonra yeni albüm haberiyle çoğumuzu heyecanlandırmayı başarmıştı haliyle. Zaten deli dolu bir müzikal tavıra sahip olmalarının yanında, eğlenceli stüdyo videoları ile de adama “ne kafa adamlar lan bunlar” dedirttiklerinden kelli, bir şekilde beklentileri yüksek tutuyorlardı. Bir önceki albüm Fortress’ta tek bir boş şarkı yoktu, elemanların kapasiteleri çok yüksekti, zaten hepsi de rahat adam imajı çiziyorlardı. Kötü bir albüm çıkması için hiçbir sebep yoktu yani. Peki neden böyle oldu ha Protest the Hero, neden?
Peşin peşin söyleyeyim, “Scurrilous” maalesef ilerleyeyim derken atılmış bir geri adım albümü. Protest the Hero’yu adeta bir gözbebeği yapan “Fortress”ın özellikleri geliştirilmek istenirken, ya bazı şeylerin suyu çıkmış, ya da asıl korunması gerekenler unutulmuş. “Fortress”, hemen hemen her şarkısıyla adamı yerden yere vururken, “Scurrilous”ta şarkıların neredeyse hiçbiri dinleyici dostu değil. Bir karmaşa var ama düzen yok, bu yüzden çoğu şarkıyı rahat rahat dinleyemiyoruz. Bunun temel sebebi de Protest the Hero’nun çok fazla fikri aynı anda kullanmaya çalışması şeklinde açıklayabiliriz. Kesik kesik giden bir rif üzerine durmak bilmeyen bir tapping, o kesik rif ne yaparsa yapsın onu takip etmeye çalışan bir davul, bunların da üzerinde rif ile tamamen alakasız bir hatun vokal, çok iyi düzenlenmediği sürece gerçekten o kadar da iyi bir fikir olmayabiliyor. Tamam, “Fortress”ta da karmaşanın şambabası vardı fakat Scurrilous bu işi bir boyut daha öteye taşırken bunu maalesef yeteri kadar iyi düzenleyemiyor. Sonuç olarak hazmetmesi zor ve hitlikten uzak şarkılarla karşı karşıya kalıyoruz.
“Fortress”ta olup da “Scurrilous”ta olmayan tek şey düzen değil maalesef. Aynı zamanda çığlık ve brutal vokaller de neredeyse tamamen gitmiş. “Fortress”ta çoğu zaman atışma şeklinde karşılaştığımız bu varyasyonlu vokallerin gitmesi ve yerini %95 oranında temiz vokallere bırakması yerinde bir karar olmamış. Bunu, vokalist Rody Walker’ın güzel bir sese sahip olmadığını düşündüğüm için söylemiyorum, aksine gerçekten beğendiğim bir temiz vokali var. Fakat çığlık ve brutallerin eksikliği, Walker’ın sürekli bağıra çağıra şarkı söylemesi durumu bir süre sonra sıkıcılaşabiliyor. Zira “aha burda bi atraksiyona girecek heralde” dediğiniz, çığlık veya brutal bir vokalin artık devreye girmesi gereken yerlerde bu vokallerin bir türlü girmemesi şarkıların takip edilebilirliğini ve dinleme hevesini kaçırıyor.
Elemanların enstruman kullanımını da maalesef biraz sıkıntılı bulduğumu söylemeliyim. Öncelikle her birinin delicesine yetenekli, enstrumanlarına aşırı hakim adamlar oldukları belli, fakat bu albümde zaman zaman bazı şeyler biraz “yanlış” tınlıyor. Albümde hiçbir anı boş bırakmamak için ekstra bir çaba varmış gibi hissediyorsunuz ve bu bir yerden sonra müziğin samimiyetini baltalayabiliyor. Özellikle davulcu Moe Carlson’un “sürekli bir şeyler yapma” çabası, progresif müziğin getirdiği fazladan bir özgürlükten çok, “bakın neler neler yapıyorum”a dönüşüyor, dinleyesiniz, dikkat edesiniz gelmiyor. Davul kick’i-gitar rifi senkronu genelde hoşuma giden bir tarzdır fakat süper kesik riflerde de böylesine gitar takibi yapmak anlamsız geliyor bana, özellikle o groove’ları başka şekillerle gayet güzel doldurabilme imkanı varken.
Albümle ilgili bir başka gerileme ise şarkı sözlerinde yaşanıyor. Vokalist Rody Walker basçı Arif’ten kalemi devralmış ve nerdeyse tüm sözleri kendisi yazmış. Önceki albümlerde görece eleştirel bir söz yazımıyla karşılaşırken, bu albümde sekss, ayrılıkss, otuzbirss, internetss gibi konuların işlendiğini görmek üzücü. Gerçi bu konular bir tek bana batmış da olabilir, kararı size bırakıyorum. Ama şunlar nedir arkadaş ya:
“Everyone knows that Cancer
Takes bites of every family
And it eats up families whole”
veya,
“This isn’t about her father or brother
Just a few simple words so she knows that I love her
And tragedy will never disaffect her
I hope she knows how much I respect her”
Aslında yanlış anlaşılmak istemem, albümle ilgili her şey çok kötü değil. Albümün özellikle ikinci yarısında, dinlerken oldukça eğlendiğim bölümler var fakat bunlar çoğunlukla “o anlık” oluyor. Yani evet kabul ediyorum, albümde pek çok iyi fikir bulmak mümkün ama bunların bağlantı noktaları zayıf olunca bu anlık coşmalar da pek bir mana kazanmıyor haliyle. Durum böyle olunca, grup elemanlarının her birinin “olm çok güzel bi melodi buldum bunu kesin kullanalım” diye geldiğini ve grubun bu fikirlerin hepsini kullanmak için kastığı hissine kapılıyorsunuz. Halbuki grup sürekli vurucu melodiler bulmak için harcadıkları enerjinin birazını da bu fikirleri nasıl bir arada kullanabileceklerine kanalize etseydi, ortaya çok daha güzel bir albüm çıkabilirdi.
Şundan kimsenin şüphesi olmaması gerekir ki, Protest the Hero günümüzün en yetenekli gruplarından biri. Hem enstruman kabiliyeti bakımından, hem de buldukları fikirler bakımından. Kendilerine özgü bir sound’ları var ve büyümeye aşırı müsaitler. Şahsen Scurrilous ile hayal kırıklığı yaşasam da, Protest the Hero’nun birden tüm yeteneklerini kaybettiğini, bundan böyle Protest the Hero’dan güzel bir albüm beklemememiz gerektiğiniz falan tabii ki düşünmüyorum. Albümün başarısızlığını alınmış yanlış kararlara bağlıyorum. Yoksa Protest the Hero, tüm potansiyeliyle hala karşımızda ve eminim ki doğru atılmış adımlarla, Fortress’ın da üzerine çıkabilirler ve işte o gün dostlarım, o gün bizim günümüz olacak.
Ha, bir de Rody’ciğim, o aldığın kalemi Arif’e geri ver lütfen.
Kadro Rody Walker: Vokal
Tim Millar: Gitar
Luke Hoskin: Gitar
Arif Mirabdolbaghi: Bas
Moe Carlson: Davul
Şarkılar 1. C'est La Vie
2. Hair-Trigger
3. Tandem
4. Moonlight
5. Tapestry
6. Dunsel
7. The Reign of Unending Terror
8. Termites
9. Tongue-Splitter
10. Sex Tapes
layk fayr’cığıma katılıyorum.henüz çok fazla dinleyemedim albümü bazı nedenlerden dolayı ama şu ana kadar iyi gelmişti benim kulağıma bu albüm ya. kritiği okurken resmen üzüldüm, “lan lan yapmayın olm” dedim.
ha belki ben sevicem albümü, çok sevicem ama olsun. gene de üzdün beni kritik.
bütün yazıyı “ya öyle deme güzel ama ya. kötüleme aslında güzel değilmi ?” diyerek okudum. ben niye protest the hero’yu bu kadar benimsedim lan. sanki benim albümüm.
ben genelde Berca’nın kritiklerine yorum yazamıyorum. çünkü gerek kritiklerde söyledikleri, gereksede verdiği puanlarla birebir düşüncelerimi yansıtıyor adam. bu kritikte de yine aynısı olmuş.
fikir ayrılıklarına çok müsait bir albüm bence scurrilous. kritikte de dediğim gibi gerçekten çok güzel fikirleri var adamların tamam, ama baştan sona zevkle de dinleyebildiğim bir şarkı olmadı albümde. mesela durup dururken bir melodi gelebiliyor aklıma, böyle ağzımla mırıldanıyorum falan ama gidip şarkıyı açasım gelmiyor. açarsam da o sevdiğim yere gelene kadar sıkılıyorum, dikkatim dağılıyo falan.
ama yine de beğenenler, çok sevenler elbette olacaktır. bombok bir albüm değil tabi, ama protest the hero’nun da bundan çok daha iyilerini yapabileceğini biliyorum. aslında fortress’tan önce bu albüm çıksaymış daha yerinde olurmuş.
bilemiyorum antonio, bilemiyorum. bu albüm hakkındaki duygularım karmakarışık.
layk fayr’cığıma katılıyorum.henüz çok fazla dinleyemedim albümü bazı nedenlerden dolayı ama şu ana kadar iyi gelmişti benim kulağıma bu albüm ya. kritiği okurken resmen üzüldüm, “lan lan yapmayın olm” dedim.
ha belki ben sevicem albümü, çok sevicem ama olsun. gene de üzdün beni kritik.
bütün yazıyı “ya öyle deme güzel ama ya. kötüleme aslında güzel değilmi ?” diyerek okudum. ben niye protest the hero’yu bu kadar benimsedim lan. sanki benim albümüm.
ben genelde Berca’nın kritiklerine yorum yazamıyorum. çünkü gerek kritiklerde söyledikleri, gereksede verdiği puanlarla birebir düşüncelerimi yansıtıyor adam. bu kritikte de yine aynısı olmuş.
Tandem’i görünce aklıma ömer üründül geldi. yeni albüme de “bloklar arası mesafe” diye bi şarkı koyarlar artık :)
fikir ayrılıklarına çok müsait bir albüm bence scurrilous. kritikte de dediğim gibi gerçekten çok güzel fikirleri var adamların tamam, ama baştan sona zevkle de dinleyebildiğim bir şarkı olmadı albümde. mesela durup dururken bir melodi gelebiliyor aklıma, böyle ağzımla mırıldanıyorum falan ama gidip şarkıyı açasım gelmiyor. açarsam da o sevdiğim yere gelene kadar sıkılıyorum, dikkatim dağılıyo falan.
ama yine de beğenenler, çok sevenler elbette olacaktır. bombok bir albüm değil tabi, ama protest the hero’nun da bundan çok daha iyilerini yapabileceğini biliyorum. aslında fortress’tan önce bu albüm çıksaymış daha yerinde olurmuş.
çok aman aman bi albüm değil deeee, 3.71 ne yaprağım!!!