Yine nereden başlayacağımı bilemediğim bir kritikle karşınızdayım.
Yılın en çok beklediğim albümler listesinin üst noktalarında bulunan “Redemption at the Puritan’s Hand” sonunda piyasaya çıktı ve aralıksız dinlemelerin ardından izlenimlerimi paylaşma vakti geldi.
2007 yılında çıkan “To the Nameless Dead” ile birçok yerden yüksek puanlar alan gruptan çok şey bekliyordu herkes.
1995’ten beri altı albüm çıkaran ve her albüme özen gösterip belli kalitenin üstünde işler yapmayı başaran bir grubun beklentileri arttırması normal tabii.
Bana sorarsanız, “To the Nameless Dead”i diğerlerinden bir adım önde görmekle beraber diğer albümlerin aşağı yukarı aynı seviyede ve gayet başarılı albümler olduğunu düşünüyorum.
Neyse ki, sırf yapmış olmak için albüm yapmaktan kaçınan grup, bu albümde de geleneği bozmuyor ve her tarafından tutku akan bir albümle daha olağanca gururuyla karşımızda duruyor.
PRIMORDIAL’ı PRIMORDIAL yapan ne varsa bu albümde bulmak mümkün. Bilen bilir, grup zaten stilini pek değiştirmemiştir yıllar boyunca. “Redemption at the Puritan’s Hand”de de grubun eski hayranlarını tatmin edecek bir içerik olduğunu söylemek mümkün. Aynı şekilde eğer daha önce PRIMORDIAL albümlerini dinlemiş ve ısınamamış olanlarınız varsa bu albümün pek bir şeyi değiştireceğini sanmıyorum.
Albümü açan No Grave Deep Enough’ın daha ilk bir buçuk dakikası biterken tam PRIMORDIAL stili bir rif girerek grubun kaldığı yerden devam etmeye niyetli olduğunu kanıtlıyor. Bu PRIMORDIAL patentli epik, melodik ve belli belirsiz bir hüzün barındıran rifler grubun karakteristik soundunun bir parçası ve bu albümde de başarıyla icra edilmişler. Sırf bu rifler bile dinlediğinizin PRIMORDIAL olduğunu kafanıza çakmasına rağmen hala bir şüpheniz varsa o şüpheyi adeta yerle bir eden Alan Nemtheanga’nın vokali geliyor üstüne. Alan her zamanki gibi ruhunu üflemiş albüme, şarkılara kimliğini kazandırmış. Vokal konusuna biraz sonra daha detaylı değineceğim ama genel olarak baktığımızda burada da sürpriz bir şey yok.
Davullara da ayrıca değinilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bilenler vardır elbet, grubun uzun süredir davulcusu olan Simon O’Laoghaire Atina’da bir konsere sarhoş çıkıp ritim kaçırdığı için gruptan kovulmuş fakat bir süre sonra “Taam lan gel hadi affettik bak” denerek gruba geri alınmıştı. Bunun ne kadar doğru bir karar olduğuna albümde bire bir şahit olmak mümkün. Gerek yavaş gerek hızlı kısımlarda sürekli ilginizi yüksek tutan, air drum çalma isteğinizi körükleyen çok başarılı bir davul performansı var. Önceki albümlerde de gayet güzel işler çıkaran bu abimizin hak ettiği ilgiyi görmediğini düşünüyorum. Sanırım bunda grubun müziğinin bir bütün olarak bıraktığı etkinin daha ön planda olmasının da payı var. Neyse ben bahsetmiş olayım da belki bir dahaki dinlemenizde davulun yaptığı şeylere daha çok dikkat edersiniz. Bu tür müziğe yazılabilecek en uygun davul partisyonlarını yazıyor kanımca. Umarım bir dahaki sefere ağzıyla içer de bir daha kovulmaz.
Prodüksiyon konusunda yine “To the Nameless Dead”deki gibi iyi bir denge yakalamışlar, steril değil ama t00 black metal leşliğinden de uzak. Hatta bu kez baslar gitarların arkasına gömülmeyip daha rahat duyulabiliyor.
Tekrar vokallere dönersek, evet, Alan yine beklediğimiz şekilde karakteristik vokalini konuşturuyor, davasını bize etkili bir şekilde anlatıyor ama bazı ufak pürüzler yok değil. “To the Nameless Dead”de kusursuz bulduğum vokaller ve vokal melodilerinin yanında bu albümde bir kısım vokal melodilerinin tam oturmadığını ve rahatsızlık verebileceğini söylemek mümkün. Mesela Lain With the Wolf’taki bazı vokal bölümleri buna örnek olarak gösterilebilir, ki genel olarak da albümde diğerlerine nazaran daha az beğendiğim tek şarkı oldu bu. Belki de çok kişinin ilgisini çekmeyecektir bu mevzu ama albümün geri kalanında pek kusur bulamayınca böyle ufak meselelere takılıyoruz işte.
Geçen albüme göre vokallerde gelişme olarak gördüğüm bir kısım ise brutal vokalin yerinde kullanımı. Şahsen Alan’ın asıl olayının temiz vokal olduğunu düşünsem de, bu albümde brutal vokalini tam dozunda ve uygun şarkılarda kullanmış ve sonuç pek leziz. God’s Old Snake’teki o uğursuz ama aynı zamanda ayinsel hava başka türlü yaratılamazdı kuşkusuz. Aynı şekilde No Grave Deep Enough’ın nakaratındaki brutal-temiz geçişleri yine cuk oturmuş.
Sözel bazda tabii ki PRIMORDIAL her zaman yaptığı gibi efsanelerden, elferden cücelerden bahsetmek yerine gerçeklere yoğunlaşmayı seçiyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan tutun (The Black Hundred), İrlandalı cumhuriyetçilere yapılan göndermelere (Death of the Gods) ve ölüm, din gibi konulara kadar geniş bir yelpaze mevcut. Şarkılar birbiriyle alakalı gibi gözükebilse de albüm konsept bir çalışma olmaktan uzakta. Bu arada Death of the Gods şarkısında geçen Pearse, Connolly gibi isimlerin İrlandalı cumhuriyetçiler olduğunu söyledim diye önceden kendilerini tanıdığım sanılmasın, sözlerde isimlerini görüp araştırdım ve öyle bilgi sahibi oldum. Bir grup, dinleyicilerinde bu etkiyi oluşturup bahsettiği konular hakkında merak edip bilgi sahibi olmasını sağlıyorsa amacına ulaşmış değil midir zaten? Bence öyledir.
Şarkı şarkı bahsetmek istemiyorum ama bir The Mouth of Judas var. Kesinlikle daha ilk dinlemede vuran, PRIMORDIAL klasikleri arasına direk gireceğini düşündüğüm ve özellikle ikinci yarısındaki melodilere bittiğim şahane bir çalışma. Bunun dışında PRIMORDIAL’ın yaptığı en farklı şarkılardan biri olduğunu düşündüğüm, nispeten kısa süren (6 dakika), akılda kalıcı bir ritim ve sonlara doğru lezzetli bir mini-solo barındıran God’s Old Snake de kişisel favorilerim arasında. Kapanışı yapan Death of the Gods bir No Nation on this Earth olmasa da yine epiklikten ölüyor. Bunun dışında kalan şarkılarda da boş yok dediğim gibi, PRIMORDIAL stili rifler, güçlü vokaller ve varyasyonlu davullarla bezeli bir saatlik bir albüm.
Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, büyük beklentilerle yolunu gözlediğim bu albüm hayal kırıklığına uğratmıyor ve benim için yılın en iyi albümlerinden biri arasına şimdiden adını yazdırıyor. “To the Nameless Dead” mi “Redemption at the Puritan’s Hand” mi derseniz, burun farkıyla “To the Nameless Dead” derim. Grup radikal değişikliklere gitmeden ama eski albümlere tatsız bir benzerlik hissi de uyandırmadan yedinci albümlerinde hala şahane işler çıkarmayı sürdürüyor ve saygıyı hak ediyor. Hangi türü severseniz sevin, en azından bir kulak kabartmanızı tavsiye ederim bu albüme.
Not: Alttaki ilk 14 yorum ve onlara verilen cevaplar, albüm kapağından tutun da, yayınlanan şarkılara kadar geniş bir çerçeveyi kapsamaktadır.
Kadro Alan Averill Nemtheanga: Vokal
Ciáran MacUiliam: Gitar
Micheál O’Floinn: Gitar
Pól MacAmlaigh: Bas
Simon O’Laoghaire: Davul
Şarkılar 1. No Grave Deep Enough
2. Lain with the Wolf
3. Bloodied Yet Unbowed
4. God’s Old Snake
5. The Mouth of Judas
6. The Black Hundred
7. The Puritan’s Hand
8. Death of the Gods
Az önce şarkıyı dinledim, Bloodied Yet Unbowed. İlk dinlemeden tüylerim diken diken oldu yine. Tüm albüm bu ayarda olursa Primordial yine hayal kırıklığına uğratmayacak. Aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz şarkıyı bu arada.
Albüm zaten olağanüstü de özellikle Bloodied yet unbowed’un 7.53′te giren kısmı nasıl bir epikliktir nasıl bir hüzündür nasıl bir ağıttır aklım almıyor.Dinlerken gözlerim doluyor öyle böyle değil.Arkadaki koro vokaller şarkının o son dakikalarında boyut atlatmış resmen.
ben de bayağı beğendim albümü fakat vokallerin git gide epiklikten ölme durumu oluyor. şarkılarda ağıtlar yakılıyor, isyan ediyor, galeyana getiriyor iyice kasıyor gibi geliyor bana. no grave deep enough ve god’s old snake favori şarkılarım.
@Exorsexist, katılıyorum. Geçen albümde tam ayarındaydı, mükemmel olmuştu ama bunda bazı yerlerde “epik olmalıyım daha da epik ulaan” diye zorlamış hissi verdi bana da. The Mouth of Judas’taki gibi sakin vokalini daha çok konuştursa iyice tadından yenmezmiş.
Alleaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaah!
23.02.2011
@Ömer Kuş, bu tepkiyi ilk senden bekliyodum abi, tebrik ediyorum
23.02.2011
@darth sidious, gece gece gaza geldim dayanamadım valla :) Bu albümü deli gibi bekliyorum öyle böyle değil.
Kapak yine muhteşem.
Çok sevindim ya…muhteşem bir kapak evet uğur..
uzun zamandırda aklımda ne zaman çıkacak diye!
graveland, primordial…daha paganı varsa beri gelsin.
atmosferi korusun, isterse taşa vurarak müzik yapsın. dinlenir gene.
şarkılardan biri bugün http://www.rockhard.de adresinde olacakmış
08.03.2011
@jarenk, teşekkürler kardeşim bilgi için..
Az önce şarkıyı dinledim, Bloodied Yet Unbowed. İlk dinlemeden tüylerim diken diken oldu yine. Tüm albüm bu ayarda olursa Primordial yine hayal kırıklığına uğratmayacak. Aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz şarkıyı bu arada.
http://www.metalblade.com/primordialstream/
summoning isterse taşa vursunlar gene dinlenir demişti..
Bu parça çok önemli!Taş gibi müzik!
şarkı çok iyi.primordial dinlediğim için çok mutluyum yahu.
Şarkı müthiş.
“vışşşşşşşşşşşşşşşş o ne leen”
Karlı havada ne güzel gitti be!
Abi o nasıl bir şarkıdır?
sonunda…
Dünden beri başka birşey dinleyemiyorum.Albüm müthiş yahu.
Albüm zaten olağanüstü de özellikle Bloodied yet unbowed’un 7.53′te giren kısmı nasıl bir epikliktir nasıl bir hüzündür nasıl bir ağıttır aklım almıyor.Dinlerken gözlerim doluyor öyle böyle değil.Arkadaki koro vokaller şarkının o son dakikalarında boyut atlatmış resmen.
10/10
ben de bayağı beğendim albümü fakat vokallerin git gide epiklikten ölme durumu oluyor. şarkılarda ağıtlar yakılıyor, isyan ediyor, galeyana getiriyor iyice kasıyor gibi geliyor bana. no grave deep enough ve god’s old snake favori şarkılarım.
17.05.2011
@Exorsexist, katılıyorum. Geçen albümde tam ayarındaydı, mükemmel olmuştu ama bunda bazı yerlerde “epik olmalıyım daha da epik ulaan” diye zorlamış hissi verdi bana da. The Mouth of Judas’taki gibi sakin vokalini daha çok konuştursa iyice tadından yenmezmiş.