OPETH’in ne tür müzik yaptığı konusunda bir tanım bulma çalışmaları, özellikle “Still Life”la birlikte hızlanmıştı.
Death metal, black metal, doom metal özellikleri taşıyan OPETH müziği, tüm bunları progresif bir yaklaşımla yapıyor ve hiçbir türü tam anlamıyla yansıtmadan, gerek icra, gerek his babında bir kolaj sunuyordu.
Yıllar içinde progresif death metalden çıkarak ekstrem progresif metale kayan OPETH müziği tanımı, benzer başka grupların tanımlanması için de bir yol haritası haline gelmişti.
Death metalin ekstremliğine yumuşak tatlar katılması, olayı progresif death metal olarak algılanan bir düzleme çıkarmış, ardından da sayısız grup bu formülü uygulamaya başlamıştı.
Progresif death metali, metalin en sınırsız türlerinden biri olarak görürüm. Zira progresif death metal, avangard olayları bir kenara bırakırsak, içine katılabilecek pek çok şeyi kaldırabilen ve bu unsurlara deneysellik olarak algılanma fırsatı vermeksizin kendi yağında kavrulur hale getirebilen bir tür.
Brutal vokal, clean vokal, akustik gitar, blast beat, klavye, pozitif veya negatif hisli nota bileşimleri; hepsi bu tür içinde gayet de güzel kullanılabilen öğeler.
DISILLUSION, progresif death metal tanımının adeta kelime anlamı olarak girdi hayatımıza. İlk ürünleri “Back to Times of Splendour”, olağanüstü bir ilk albüm olmasının yanı sıra, türün belki de en iyi örneklerinden biri olarak da progresif death metal severleri ihya eden bir çalışmaydı. İlk albümünü çıkaran bir grup için hayret edilecek düzeyde bir tecrübe ve ne yaptığını bilirlik barındıran DISILLUSION, albümün her anında bir görkem, bir güç yansıtmayı, adeta gövde gösterisi yapmayı bilmişti.
Türün tepe noktası diyebileceğimiz OPETH’in kuyruğundan gitmeyen DISILLUSION, ciddi anlamda özgün bir müzik sunuyor. Tüm riflerde, akustik pasajlarda, brutal ve clean vokallerde hep farklı bir tat, bir yenilik hissi almak mümkün. Müzikteki epikliğin en az beslendiği kaynağın uzun şarkı süreleri olması, “Back to Times of Splendour”un ne denli heybetli olduğunun en bariz kanıtı. Öyle ki, grup üç dakikalık bir şarkı yazsa bile aynı oranda bir epikliğe ulaşacağının güvenini dinleyicisine aşılamayı başarıyor.
Alman grubun en öne çıkan kendini belli etme yöntemi, vokalist Vurtox’un varyasyonlu yorumu. Aynı zamanda gitar ve bas çalan, tüm orkestral aranjmanları ve besteleri yazan, kısacası grubun Akerfeldt’i konumundaki Vurtox’un, özellikle clean vokalleri, çalan şeyin “Back to Times of Splendour” olduğunu anında anlamanıza ortam hazırlayacak kadar karakterliler. Rif yazımı konusundaki yaratıcılık ve ustalık ile davulcunun mükemmel performansı da eklenince, DISILLUSION daha ilk karşılaşmamızda yüzümüzü güldüren, yepyeni ve çok büyümeye müsait bir grup geldiğinin mutluluğunu yaşatan bir topluluk olarak bizleri karşılamıştı. Tabii hep geçmiş zaman kiplerinin egemenliğinde yaşanan durumlar bunlar.
Çok yoğun ve her açıdan etkili bir albüm olduğu için fazla kurcalama gereği duymuyorum. Her şarkıda, grubun nasıl iyi müzisyenlerden kurulu olduğunu, beste yeteneği ne denli yüksek elemanlardan oluştuğunu duymak (daha doğrusu Vurtox’a saygı duymak), DISILLUSION’ın metal dünyasında adından çokça söz ettirecek gruplardan biri olacağını düşünmek ve sonuncusu hariç tüm bunların gerçek olduğunu ilk andan anlamak mümkün. Evet, DISILLUSION “Back to Times of Splendour”la cidden acayip bir başlangıç yaptı ve normal şartlarda şimdiye çok daha geniş bir kitle tarafından bilinen, hatırı sayılır bir grup olabilirlerdi. Ancak onlar bunu yapmadı. Grubun ikinci albümü “Gloria”, “Back to Times of Splendour”da başı dönen dinleyiciler için tam anlamıyla bir şok etkisi yarattı, çoğu için büyük hayal kırıklığı oldu. Ama ne olursa olsun, “Back to Times of Splendour” kendisinden haberdar ufak bir kitle için gerçek bir müzikal zafer olarak durmaya devam ediyor; eminim uzun yıllar sonra dinlendiğinde de bu gücünden en ufak bir şey kaybetmemiş olacak.
Şarkılar 1. ... And The Mirror Cracked
2. Fall
3. Alone I Stand In Fires
4. Back To Times Of Splendor
5. A Day By The Lake
6. The Sleep Of Restless Hours
@Ertuna Yavuz, anata da bana uzun bir süre progressive death dinledikten sonra işin açıkçası çok sıradan gelmişti neyse disillusion baya iyidir özgündür.
@Gustav Mahler, evet tek gitar partisyonu var çoğunlukla tekrar da mevcut ama olayı o heterojen teknikliği ve şizofrenik duygularla yazdıkları grotesk duygulu melodiler zaten. karmaşıklık, derinlik için başka adreslere bakmak lazım.
@Ertuna Yavuz, Black metal bayadan beri dinlemiyorum ha ihsahn ve direwolf tarzı arada yutturmalı black metal dinliyorum ki ikisininde zaten ne kadar black metal olduğu tartışılır onun dışında black metal dinlemem hatta baterileri ve vokallerinede katlanamam öyle söyliyim.
abartılmış
abartılmamış süper albüm bence de. anata ile birlikte dinliyordum bir ara sürekli. 9,5/10
07.04.2011
@Ertuna Yavuz, anata da bana uzun bir süre progressive death dinledikten sonra işin açıkçası çok sıradan gelmişti neyse disillusion baya iyidir özgündür.
07.04.2011
@Gustav Mahler, evet tek gitar partisyonu var çoğunlukla tekrar da mevcut ama olayı o heterojen teknikliği ve şizofrenik duygularla yazdıkları grotesk duygulu melodiler zaten. karmaşıklık, derinlik için başka adreslere bakmak lazım.
07.04.2011
@Gustav Mahler, black metal seviyor musun.
10.04.2011
@Ertuna Yavuz, Black metal bayadan beri dinlemiyorum ha ihsahn ve direwolf tarzı arada yutturmalı black metal dinliyorum ki ikisininde zaten ne kadar black metal olduğu tartışılır onun dışında black metal dinlemem hatta baterileri ve vokallerinede katlanamam öyle söyliyim.
cok saglamlar bunlar. progarchives de gormustum mukemmeller acıkcası
Arşivde kaybolup giden cevherlerden olmuş, hemen giriştim ağzına yüzüne namussuzun.