Bazen kimi albümler için, ya da kimi yazarlar için çoğu zaman bir albüm incelemesinin en kafa yorulan bölümü olayın not kısmıdır. ”Ne diyor la bu” deme sevgili PasifAgresif müdavimi, dur lafımı bitireyim. Bunun sebepleri çok çeşitli aslında. Bugün herkes kafasını biraz kurcalarsa görecek ki, artık istisnalar haricinde, 6 ve aşağısı notlardaki albümler genellikle vasat görünür gözümüze (her ne kadar 6, not anlamı olarak ‘ortalama üstü, iyi’ anlamına gelse de. 7′dir bizim için baraj, bu belki de yazılmamış bir kural gibi, ya da bunların hepsi sadece benim için geçerli, genele yaydım. Artık yorumlardan anlarız onu. Neyse devam edelim.
Lafı bu not olayından açmamın temel sebebini açıklayım. En başta demiştik en kafa yorulan bölüm olabilir diye, bunun asıl sebebi albümü hangi kriterler içinde notlandırdığı söz konusu yazarın. ”Bu notu verirken neyi baz aldın?” olayı. Albümü kendi içinde mi değerlendirdin, grubun diskografisindeki yeri ve grubun kategorize edildiği müzik tür ve türleri arasındaki yeri ve önemini mi aldın. Canın sıkkındı da gaddar mı davrandın. Veya hepsini mi işin içine kattın? Bu son söylediğimi Roger Ebert yapıyordur tek yapıyorsa tahminim. Devam edelim, işin meşakatli kısmı bu işte, albümü tam olarak neleri temel alarak değerlendirdiğimiz notu etkiliyor. Grupla çok yakından ilgili olmayan ya da hiç alakası olmayan okuyucular genel olarak notu ”albümün olayı” olarak alıyor. Eğer hatırlayanlarınız varsa yaptığım ilk inceleme olan Remedy Lane incelemesi için 9.5 gibi bir not verdim. Bu not genel olarak albümün benim için kişisel değerini yansıtıyordu, müzikal ve duygusal altyapısı daha arka planda kalmıştı diyebilirim.
Şimdi seninle inceleme başlamadan anlaşalım sevgili okuyucu, ben bu albümü sadece kendi içinde değerlendireceğim. COHEED AND CAMBRIA’nın önceki albümleri ya da New Prog veya Progresif Rock adı verilen türlerin farklı örneklerini işin içine sokmadan(çok geçerli sebeplerim var bunlar için de, yazının devamında görebilirsiniz).
“Year of the Black Rainbow” grubun 2010 yılının ikinci çeyreğinde çıkardığıi aynı zamanda -ki COHEED AND CAMBRIA’nın pek güzel bir yanıdır- grubun bu da dahil son 5 albümünde sürdürdüğü, grubun beyni diyebileceğimiz Claudio Sanchez (evet, o saçlı olan) tarafından yazılan ”The Amory Wars” isimli serinin evrenini, içindeki karakterleri tema olarak alan bir konsept albüm. Year of the Black Rainbow söz konusu hikayenin yeni bir sayfası değil ama, olayların başlangıcını anlatan bir ‘prequel’. Albümün ismini de hikayenin başındaki olaylar sonucunda gökyüzünde beliren siyah gökkuşağından geliyor ve aynen albümün adı gibi COHEED AND CAMBRIA’nın bir önceki albümü ”No World for Tomorrow”a oranla gayet siyah. ”Year of the Black Rainbow”, belirttiğim gibi hikâye olarak önceki 4 albüme bir başlangıç görevi görüyor, biraz buna değinelim.
”The Amory Wars” Claudio Sanchez’in ”albümlere şarkı sözü çıhsın” tipi bir tavırla devam ettirdiği bir şey değil aksine gayet detaylı ve özenerek hazırladığı(”Year of the Black Rainbow” dönemini anlatan hikaye albümle birlikte 352 sayfalık bir roman olarak geliyor) bir çizgi roman serisi. ”Year of the Black Rainbow” hikâyenin ana karakteri Claudio Kilgannon’un(burda bir ”Roger Waters = Pink” esintisi arayım mı bilemedim) ailesinin ölümünden sorumlu olan ve bulunduğu yerin(Heaven’s Fence) nihai yöneticisi Wilhelm Ryan’a olan başkaldırısını anlatıyor. Albümün hikâyedeki yeri ise daha Claudio doğmadan önce Ryan’ın yönetiminden(büyücü bi’ de bu abi) memnun olmayan bir doktorun geliştirdiği üç IRO-bot olan Coheed & Cambria (Claudio’nun anne ve babası) ve Jesse’in neler yaşadıklarına değinmesi. Bu üç IRO-bot Ryan’ın diktasını yok etmeye çabalarken doktorumuzun eşi Pearl kaçırılır. Eşinin geri dönmesi için tüm Heaven’s Fence’i yok edebilecek güçte bir virüs geliştirmesi istenir Ryan’ın kullanımı için. Doktor bunu kabul eder, virüsü geliştirir, ancak aynı zamanda bir antidot da hazırlamıştır yeni bir IRO-bot şeklinde. Hikâyemiz kabaca bu şekilde.
COHEED AND CAMBRIA şu an da dahil öyle özel olarak kendimi hayranı addedebileceğim, ”çok seviyorum” diyebileceğim bir grup değil. Ama bunun sebebi bana hitap etmiyor olmaları değil sadece bu albüm ve No World for Tomorrow’u dinlemiş olmam(temel nedenlerinden biri bu niye diğer albümleri katmıyorum işin içine, evet). Year of the Black Rainbow duygusal yönü ağır basan ve kimi diğer kritikler tarafından grubun önceki albümlerine oranla daha kolay içine girilebilir kabul edilen bir albüm. Atmosferik giriş ”One” (piyano dokunuşları pek güzel) ile birlikte ”The Broken” gibi hemen her Indie ve Alternatif Rock dinleyicisine rahatlıkla ”iyiymiş be” dedirtecek bir şarkı mevcut albümde, ama sadece bu şarkıyla kısıtlı değil tabii. Grubumuzun en güzel yanlarından biri olan(ve gördüğüm kadarıyla sevgili Ahmet’in iki gün önce kritiğini yazdığı grup Karnivool’la birlikte paylaştığı bir özellik) kalitesini ayrıtında gizlemesi bu albümde de mevcut. İlk birkaç dinleme albümü ve hatta grubu alelade hissettirebilir, ama bunu geçtikten sonra grubun progresif yanını yavaş yavaş görmeye başlıyoruz. COHEED AND CAMBRIA basit, biz de piyasadan ekmeğimizi yiyelim tipi bir grup değil arkadaşlar. Elemanları gerçekten sevdikleri ve kafalarına yatan şeyleri yapmaktalar. Bu tip bir müziğin zorlamayla ya da ”müzik yapmak, onu edebiyatla harmanlamak”, ”ortaya güzel bir şeyler koymak” gibi amaçlar haricinde vizyonlarla ortaya çıkmasına pek ihtimal vermiyorum.
Albümün progresif tarafları zamanla su yüzüne çıktıkta biraz daha seveceksiniz tahminim. Çünkü bu sıkıcı, ensturmanlarla top sektirme oynama çabasına sahip bir progresif yan değil. THE DILLINGER ESCAPE PLAN’in kurucularından olan grubun yeni davulcusu Chris Pennie’nin ”Guns of Summer” şarkısında, özellikle başlarda ortaya koyduğu ritmik işler olsun, ”This Shattered Symphony”nin 15. saniyesinde giren rif olsun albümü güzel kılan şeyler bunlar. Gayet balladımsı, oldukça keyifli ve özgün bir havası olan ”Far”, içinde gayet güzel lirikler ihtiva eden ”Pearl of the Stars” ve biraz önce bahsettiğim ”This Shattered Symphony” benim için albümün hit şarkıları. Tabii tüm bunları başarılı kılan bir etken de elemanların hepsinin işlerini çok iyi becermiş olması. Tabii Claudio Sanchez’in tüm şarkılara elastik sesiyle kattığı güzellik ve bu sesin, albümün konsepti ve atmosferinin ön plana çıkmasında büyük katkısı var.
Albüm atmosfer olarak karanlık bir havaya sahip ve bu müziğe çok yakışıyor. 10 ya da 20 yıl sonra çıkıp bu albüm 2000′lerin başyapıtlarından biridir demeyecek kimse, ama işte söz konusu ”Year of the Black Rainbow” olunca şu özlü söz kulaklarımızda yankılanmalı;
”Yeşil erik candır, canandır. Ama siyah eriğin de kendi içinde bir lezzeti, görüldüğünde hissedilen bir karizması vardır yani.”
”Year of the Black Rainbow” kendi içinde gayet dinlenesi, kafadan 2-3 hit şarkıya sahip, Claudio Sanchez’in sesi, yazdığı başarılı şarkı sözleri, albüm konseptinin sağlam altyapısı ve grubun çıkardığı bunlara güzel biçimde eşlik eden ensturmental işle yoğrulmuş, 2010′un yüz akı albümlerinden biri. Grubu seviyorsanız, çok yormayan ama sıkıcı, kalıplarla çevrelenmiş, sıradan ve her gün rahatça çeşitli tv kanallarında ya da kafelerde duyabileceğimiz tip şeylerden de olmayan bir şeyler arıyorsanız ya da sadece ”güzel bir şeyler dinleyim” dediğiniz zamanlar varsa, bi’ kulak kabartın(Evet yazının üzerinde uzun zamandır herhangi bir inceleme yapmamanın hamlığı var).
Bu arada gruba softcore THE MARS VOLTA diyenleri kınıyorum.
Kadro Claudio Sanchez: Vokaller, gitar, klavye
Travis Stever: Gitarlar
Michael Todd: Bas
Taylor Hawkins: Davul
Şarkılar 1. One
2. The Broken
3. Guns of Summer
4. Here We Are Juggernaut
5. Far
6. This Shattered Symphony
7. World of Lines
8. Made Out Of Nothing (All That I Am)
9. Pearl of the Stars
10. In The Flame Of Error
11. When Skeletons Live
12. The Black Rainbow
Not verme olayında ise, okur yorumu gibi subjektifliğin ön planda olduğunu düşünüyorum. Ama dediklerin de doğru. Bir yazar farklı albümlere, farklı kriterleri baz alarak da not verebiliyor.
Benim açımdan, sevmediğim ama iyi bir albüme en fazla 7 veririm. Sevmediğim ve vasat veya kötüye 4 ve 5 veririm. (Henüz 1 verdiğim bir albüm çıkmadı. Bir kaç tane 1 verilecek kalitesizlikte albüm biliyorum ama hiçbir kritik yazarı oturup 5 dakikasını bile ayırmaz sanırım o albümler için)Sevdiğim ama analitik bakıldığında fazla özelliği olmayan bir albüme 6.5 – 8 arası not veririm. Ya hem sevdiğim hem de birçok yönden kaliteli gördüğüm, ya da belli oranda sevdiğim ama nesnel olarak çok çok sağlam materyaller içerdiğini düşündüğüm albümlere 8.5 ve yukarı veririm. Tabii istisnalar da oluyordur ama genel tablo böyle bneim kritik veya okur notlarımda.
Bence mükemmel bir albüm bu; gerek kendi içinde gerek tür içinde, gerek ise CaC diskografisi içinde gayet önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. Hatta CaC’nın gözümde en iyi albümü açık ara budur.
Dinlememiş olanlara özellikle The Broken, This Shattered Symphony ve When Skeletons Live’i önerebilirim, hepsi birbirinden güzel. Pearl of the Stars da öyle hatta, Here We are Juggernaut da… Eah neyse.
bu grup daha önce 9 isimli animasyon filminin soundtrackinde bulunan welcome home isimli parçaları dikkatimi çekmişti. fakat grubu detaylıca dinlememe sebep olan bu albümdür. gayet güzel, dinlemesi kolay, hafif prog. soslu bir albüm. bi süre sıkılmadan dinleniyor fakat doygunluk hissi çabuk geliyor. vokalistin sesi de bana nedense yer yer michael jackson u andırıyor. bi ben mi benzetiyorumdur nedir :)
kapağı çok beğendim.
Sevdiğim bir grup değil pek. Ama iyiler…
Not verme olayında ise, okur yorumu gibi subjektifliğin ön planda olduğunu düşünüyorum. Ama dediklerin de doğru. Bir yazar farklı albümlere, farklı kriterleri baz alarak da not verebiliyor.
Benim açımdan, sevmediğim ama iyi bir albüme en fazla 7 veririm. Sevmediğim ve vasat veya kötüye 4 ve 5 veririm. (Henüz 1 verdiğim bir albüm çıkmadı. Bir kaç tane 1 verilecek kalitesizlikte albüm biliyorum ama hiçbir kritik yazarı oturup 5 dakikasını bile ayırmaz sanırım o albümler için)Sevdiğim ama analitik bakıldığında fazla özelliği olmayan bir albüme 6.5 – 8 arası not veririm. Ya hem sevdiğim hem de birçok yönden kaliteli gördüğüm, ya da belli oranda sevdiğim ama nesnel olarak çok çok sağlam materyaller içerdiğini düşündüğüm albümlere 8.5 ve yukarı veririm. Tabii istisnalar da oluyordur ama genel tablo böyle bneim kritik veya okur notlarımda.
Bence mükemmel bir albüm bu; gerek kendi içinde gerek tür içinde, gerek ise CaC diskografisi içinde gayet önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. Hatta CaC’nın gözümde en iyi albümü açık ara budur.
Dinlememiş olanlara özellikle The Broken, This Shattered Symphony ve When Skeletons Live’i önerebilirim, hepsi birbirinden güzel. Pearl of the Stars da öyle hatta, Here We are Juggernaut da… Eah neyse.
Çok acaip objektif notum da 10.
NWFT gibi müthişlerin müthişi bir albüm icra etmiş grubun bu albümünü dinlemediğim için kendime çok kızdım gece gece,sağolun.
kritikte ki 2 şarkının da videosu var ;
http://www.youtube.com/watch?v=O-U6NKKCwJU&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=HGTzirBrlsw
bu grup daha önce 9 isimli animasyon filminin soundtrackinde bulunan welcome home isimli parçaları dikkatimi çekmişti. fakat grubu detaylıca dinlememe sebep olan bu albümdür. gayet güzel, dinlemesi kolay, hafif prog. soslu bir albüm. bi süre sıkılmadan dinleniyor fakat doygunluk hissi çabuk geliyor. vokalistin sesi de bana nedense yer yer michael jackson u andırıyor. bi ben mi benzetiyorumdur nedir :)