Albümün yavaşça bir giriş yapacağını sanarken bir anda uyandırıcı bir akorla size kendini dinletmeye başlıyor. Nereden bulduğumu bilmediğim bu grup beni ilk 5 dakikasında kendine hapsediyor. Şekilden şekile giriyor kulağımda ve ben ilk şarkı olan Last Days of Winter dinlemek dıışında her ne yapıyorsam bırakıyorum. şarkının kulağımdan içeri girip bütün beynimi hapsetmesine izin veriyorum.
Bilmiyorum başka kaç grup bana bu etkiyi yaptı ama Pelican’ın bana baya bir tokat attığı bir gerçek. Enstrümantal bir müzik icra eden bu grubun daha diğer albümlerini dinleme şerefine erişememiş olsam da dinlediğim anda bu albüm hakkında bir şeyler yazılmalı ve bu ben olmalıyım dedim.
“The Fire in Our Throats Will Beckon the Thaw”u ilk dinledikten sonra aklıma 2 grup geldi. Isis ve Godspeed You! Black Emperor. Bunu dedikten sonra ufak bi araştırma ile bir aralar Isis’in vokali ve gitaristi Aaron Turner’ın firmasıyla çalıştıklarını gördüm. Bilmiyorum ama Pelican’ın nasıl bir şey olduğunu ancak bunlarla anlatabilirim sanırım. Zira Pelican için “şurası şuna benziyor, burası buna benziyor” demek çok doğru gelmiyor. Çünkü herifler yelpazesi o kadar büyük bir sanat icra etmişler ki siz ne anlamak isterseniz o çıkıyor.
Aslında albümün ve şarkıların isimlerine bakıp öyle dinlerseniz, adamların size bir şeyler anlatmak istediğini veya bir resim çizmeye çalıştığını anlayabilirsiniz. Örneğin Autumn into Summer şarkısını pekâla anlam kaygısı taşımadan dinleyebilirsiniz, ancak müziğin içinde kaybolup sizi düşünceden düşünceye taşımasını da beklemeniz olası. Çünkü şarkının ismine göre dinleyince resmen bir resim çıkıyor ortaya. Yavaşta sonbaharın o durgun, hüzünlü havasından alıp yazın sıcak ve daha aydınlık atmosferine sokuyor şarkı sizi.
Bu yazıyı yazmadan önce grup hakkında pek bir bilgim yoktu açıkçası. Dinlerken yukarıda bahsettiğim 2 grup aklıma geldi ve içimden “post-metal güzel şey dedim”. Baya power chord ve distortion’lı gitar kullanımı mevcut ancak gel gör ki yelpazelerinin genişliğinden, türler arasında kaybolabiliyorsunuz. Belki de bu yüzden grubu tam bir türe sokmaya gerek yok. Zaten araştırırken gördüm ki insanlar grubu bir tür içine sokmakta zorlanıyorlar. Bunun sebebi de elde yer yer her kalıba uyan bir sanatın olması.
“The Fire in Our Throats Will Beckon the Thaw”un konsept bir albüm olduğunu da belirtmek lazım. Yedi şarkılık ve 58 dakika olan albümün her şarkısı konsepti tamamlayan bir parça gibiler adeta. Müziğin bir sanat olduğunu ve popülaritenin değil, yaptığın işin önemli olduğunu gözler önüne seren Pelican, albümde kışın bitişi ve yaza geçişi o kadar iyi anlatıyor ki; başlarda kışın o yer yer durgun, yer yer o tipili soğuk havasını hissediyorsunuz. Mesela davullar, kışın belirsiz ve soğuk havasını çok iyi veriyorlar. Yavaşça yaza geçiş yaptıkça, daha tempolu, yazın o canlı havasını anlatan bir müziğe geçiş yapmak çok keyifli.
Çift gitar kullanımı da aynı şekilde kışın o keskin soğuğunu çok güzel yansıtmış. Ağır, distortion’lı gitarların, tempoları ve uyumlarıyla konsepti çok güzel çizmişler. Özellikle Autumn into Summer’da o ölü kış havasından çıkıp hareketli, canlı yaz atmosferine çok hoş bir geçiş yapılmış. Bas gitar da işini görüp atmosferi tamamlamış.
Sonuıç olarak Pelican’ın nasıl olup da daha çok insan tarafından fark edilmediğini merak ediyorum. Adlandırılamayan türü içerisinde gayet başarılı olan Pelican, müziğin sanat olduğunu ve sınıflandırmanın yanlış olduğunu göstermesiyle listemde üst sıralara tırmanan bir grup oldu. Atmosferli müziğin sizi bir yerlere götürmesini istiyorsanız, “The Fire in Our Throats Will BEckon the Thaw” ısrarla dinlemenizi önereceğim bir albümdür.
Shoegaze/Post Rock/Space Rock/Prog/Avantgard öğelerini birleştirmiş grup. Ama kesinlikle eşsiz benzersiz öyle çılgın attıracak bir müzik yapmaya çalıştığını düşünmüyorum. Bu gruba benzer bulamamak çok ilginç çünkü daha ilk dinleyişimde şarkının başından sonuna kadar God Is An Astronaut aklımdan çıkmadı. Bence çok çok benziyorlar.
davulcunun “davul öğreniyorum” tadındaki performansı ve duyduğun anda “aha pelican bu” dedirten, ilk dinleyişte güzel gelen sonradan bayan vıy vıy melodiler sebebiyle dinleyemiyorum kendilerini. çok sıkıcı buluyorum hatta.
güzel albümdür. siteye bir de jesu kritiği kazandırırsan çok hoş olur.
uzun zamandır bi ara dinleyim diyip kenara atıyordum bu grubu, bahaneyle dinliyeyim bari
Shoegaze/Post Rock/Space Rock/Prog/Avantgard öğelerini birleştirmiş grup. Ama kesinlikle eşsiz benzersiz öyle çılgın attıracak bir müzik yapmaya çalıştığını düşünmüyorum. Bu gruba benzer bulamamak çok ilginç çünkü daha ilk dinleyişimde şarkının başından sonuna kadar God Is An Astronaut aklımdan çıkmadı. Bence çok çok benziyorlar.
çift gitar kullanımı keskin kış soğuğunu nasıl yansıtıyo merak ettim
dinleyelim bakalım
müthiş bir grup ve müthiş bir albüm. March To The Sea başta olmak üzere bütün şarkılar gayet hoş.
davulcunun “davul öğreniyorum” tadındaki performansı ve duyduğun anda “aha pelican bu” dedirten, ilk dinleyişte güzel gelen sonradan bayan vıy vıy melodiler sebebiyle dinleyemiyorum kendilerini. çok sıkıcı buluyorum hatta.
Dün akşam bu kritiği yazan arkadaşla karşılaştık, tanıştık. Oradan hatırlayıp, albümü 2-3 kere dinledim. Müthiş olduğunu tekrar hatırladım.
stoner/sludge dizisi gibi bir post-rock inceleme dizisi de gelmeli.