Baştan söyleyeyim; black metal öyle çok dinlediğim bir tür değil, ama senfonik black metal gördüğüm yerde, nedense merak unsurunun ağır basması sonucu, bir şekilde kendimi grubun birkaç şarkısını dinlerken buluyorum. Senfonik öğeler müziğe iyi yedirildiği takdirde tür ayırt etmeksizin ortaya harika işler çıkabiliyor. Bu grubun olayı da tam olarak budur aslında. Hatta albümdeki orkestrasyon işi türün gerektirdiğinden biraz fazla olmuş gibime geldi; ama bu rahatsız edici olmaktan öte, albüme apayrı bir hava katmış. Hem ”Acaba bunların ayarında başka grup var mıdır?” sorusuna cevap bulmak, hem de SBM piyasasını yoklamak amacıyla birçok SBM grubunu dinlemişliğim var. Birçoğu senfoniyi baharat niyetine müziğine tat katmak için kullanırken, geriye kalanları da “dayayalım senfoniyi yerli yersiz, zaten black metalden anlamıyoruz.” tarzı bir anlayışla çorbanın içinden çıkan saç teli misali şevk kırıcı bir müzik ortaya koyuyorlar. İşte şu anda bunların tam tersinin yaşandığı, uğursuzluk meleklerinin kol gezdiği bir yerdeyiz.
Carach Angren Hollandalı bir grup. Hollanda’dan epey grup bilirim aslında, ama hiçbirinin fanı değildim, ta ki Carach Angren’i tanıyana kadar. Araştırmaya üşenenler için ben araştırdım: Kendileri –tıpkı Ikuinen Kaamos gibi- “Maddening Media” müzik şirketlerine bağlı. İsimleri, Orta Dünya Elfleri’nin konuştuğu Sindarin Dili’nden gelmekte olup “iron jaws” yani “demir çene” demekmiş. Liriklerinde bilhassa hayalet hikâyelerini ve bunlarla alâkalı çeşitli efsaneleri konu alıyorlar ki, bu da onlara olan ilgimi katbekat artırıyor. Şimdiye dek 1 demo, 1 EP ve 2 de albüm çıkardılar. Şu an incelemekte olduğum son albümlerini, 2010’daki top 10 listeme henüz 5. dinlememde koymuştum. Daha sonra 2008 albümlerini de dinleyip böylesine şahane grubu keşfettiğim için kendimle gurur duydum. Özellikle son albümleriyle birlikte hayran kitlesini bir hayli artıran grup, “A Declaration of Hate” Avrupa Turnesi’nde DARK FUNERAL, ZONARIA ile turlayıp, turnenin İngiltere ayağında AKERCOCKE ile çalarak turneyi gözünden vurdu.
Death Came Through A Phantom Ship, ilk albümleri Lammendam gibi konsept bir albüm. Adından da anlaşılacağı üzere, hayalet gemi efsanesinden bahsediyor. Malum, grup Hollandalı. Madem Hollandalıyız, neden Uçan Hollandalı efsanesinden bahsetmeyelim diye düşünmüşler. İyi de etmişler. Şimdi albümde anlatılan efsaneden -anladığım kadarıyla- biraz bahsedeyim:
Intro’dan sonra gelen ilk şarkıda (The Sighting Is a Portent of Doom) hayalet gemiyle karşılaşan bir denizcinin perspektifinden anlatılan hikâye, ardından korkunç bir kâbus gören Van Der Decken’in macerası şekline dönüşüyor. Şarkının adından da anlaşılacağı üzere, görülen bu şey iyiye alâmet değildi. Zaten okyanus biliminde hayalet gemi görmek, ölümün geleceğini işaret ettiğinden bu kehanet, kim bilir, belki de birileri için sonun yaklaştığını söylüyordu.
“Should I feel fear? Was it even there?”
Rüyasında siyah şapkalı esrarengiz biriyle mücadele eden Uçan Hollandalının efsane kaptanı, adamı defalarca yaralıyor, ona ateş ediyor; fakat bir türlü öldüremiyor. Kâbusundan uyandığında ise ellerindeki kan lekelerini fark edip karısının yüzünü tanınmaz hâle getirdiğini, kızını ise öldürdüğünü görüyor. Sonra karısının acısını dindirmek için onu da elindeki çift namlulu tüfekle öldürüyor. Bir sonraki şarkıda kötü bir şöhrete sahip kaptanın denizler üzerindeki korkusuzluğundan ve yenilmezliğinden, zafer hırsından bahsediliyor. Doğunun zenginliğini sömürmek için yola koyuluyorlar. Albümün en epik şarkılarından Bloodstains On The Captain’s Log ise zafere giden yolun zorbalık ve zulümden geçtiğini, kan dökülmeden başarı sağlanamayacağını anlatıyor. Gerçek bir psikopat olan kaptan, kimseye kulak asmıyor ve servetine servet katmaktan başka bir şey düşünemiyor.
“A craft made of mist, coursing in a timeless direction.
This cadaverous sighting, causing mayhem through reflection.”
Kısa bir geçiş niteliğindeki Al Betekent Het Mijn Dood, “Even if it means my death” (Ölümüme mâl olsa bile) anlamına geliyor ve burada da, kendisini kötü hava şartlarına karşı uyaran ve yola çıkmamak üzere kendisine karşı gelen tayfasından bir elemanı ölümle cezalandırıyor. Demir alıp açıldıktan bir süre sonra yağmur ve fırtına bastırıyor ve bu onların sonunu hazırlıyor. Aylar süren karanlığa gömülüyorlar. Kimi açlıktan, kimi salgın hastalıktan ölüyor/intihar ediyor. Bazılarını ise kendi elleriyle öldürüp denize atan kaptan, tanrıya meydan okuyor. Buna karşılık yeni bir fırtınayla tanrının gazabına uğrayan Van Der Decken, ölerek hayalete dönüşüyor. Böylece tekrardan başladığımız yere dönüyoruz. Hayalet gemiyle karşılaşan denizciler, olayı çok keskin ve tüyler ürpertici bir dille anlatıyorlar. Hayalet geminin rotasını kendilerine doğru çevirdiğinden, çarpışmaya yakın, etrafı cesetlerle sarılı yanında av köpeği bulunan siyah bir figür gördüklerinden bahsediyorlar. Fakat çarpışma anında gemide en ufak bir sarsıntı bile olmuyor. Tek hissettikleri soğuk bir fırtına ve buz gibi bir esinti oluyor. Hayalet gemi öylece geçip gidiyor. Bundan sonra onlarca hayalet gemisi efsanesi yayılıyor. Bu gemiyi görenler ölümün buz gibi havasını hissediyor. Van Der Decken ve gemisi, tanrı tarafından lanetleniyor ve denizler üzerinde ebedi bir yolculuğa mahkûm ediliyor.
“His fortune to dust, his fortune to dust!
His triumph in vain, his triumph in vain!
Riches to ashes! His tears lost in rain!”
Aslında pek de iyi anlatamadım olayı, ama albümü dinleyince hakikaten de hikâyenin direkt içine giriyorsunuz. Sözleri okuyunca liriksel anlamda yoğun bir süreçten geçtiklerini ve bunu önemsediklerini hissettiriyorlar. Ne konsept konusunda ne de liriksel bazda takıntılı biriyim, ama bu albümde bahsedilen efsane ve efsanenin anlatılış tarzı kesinlikle albüme artı bir puan katıyor. Albümde vokalleri (aynı zamanda gitar ve bası) üstlenen Seregor lakaplı kişinin vokalleri son derece anlaşılır. Buna ilaveten growl bir tarzda, albümde bahsedilen konuyla paralellik gösterecek biçimde masalsı bir anlatım sunması da, albümün epik bir havaya bürünmesini sağlıyor.
İlk paragrafta değindiğim gibi, çoğu senfonik black metal grubunun aksine, senfonik öğeleri bir hayli fazla ama çok doğru bir şekilde kullanıyorlar. Başka bir deyişle, albümdeki tüm orkestral düzenlemeler, diğer enstrümanları tamamlamak yerine onlara albüm boyunca hiç sırıtmadan eşlik etmiş. Bu grubun ayarında başka bir grup bulamamamın nedeni sanırım belli; çünkü benzersiz bir müzikleri var bana kalırsa. Öyle bir atmosfer yaratıyorlar ki, kendinizi bir an fırtınalı bir gecede hayalet gemisinin içinde dalgalarla ve lanetlenmiş kötü ruhlarla boğuşurken hayal ediyorsunuz.
Şarkılardan tek tek bahsetmeyi gerek görmüyorum. Geçiş şarkıları dışında 7 şarkı var ve herhangi birini gönül rahatlığıyla paylaşabilirim, pek farkları yok. Temiz bir prodüksiyona sahip, yine de ilk albümlerine göre daha kirli, daha black metalimsi bir sound sizleri bekliyor diyebilirim. Albümle ilgili eleştirebileceğim tek nokta, albüm kapağının uydurukluğu. Aslında arka plan güzel, ama elemanların palyaçomsu tipleri biraz bozmuş manzaranın uğursuzluğunu.
Şu ana kadar dinlediğim en güzel müziklerden birini yapıyorlar. Bunu da pek yanaşmadığım black metal ile beceriyorlar. Bir sonraki albümleri için en çok sabırsızlandığım grupların başında geliyorlar artık. Belki herkese göre değil, ama bir şans verin. Bu sefer umduğunuzdan daha çok şaşırabilirsiniz.
Kadro Seregor: Vokal, gitar, Bas
Ardek: Klavye, piyano, orkestrasyon, geri vokal
Namtar: Davul
Valak: Gitar
Şarkılar 01. Electronic Voice Phenomena
02. The Sighting Is A Portent Of Doom
03. And The Consequence Macabre
04. Van der Decken's Triumph
05. Bloodstains On The Captain's Log
06. Al Betekent Het Mijn Dood
07. Departure Towards A Nautical Curse
08. The Course Of A Spectral Ship
09. The Shining Was A Portent Of Gloom
Güzel bir kritik olmuş. Bu abilerin popülaritesi black’çi tayfa dışındakilerin de ilgisini çekti. Ben de yabancı bir platformdaki bir tavsiyeyle indirip dinlemiştim, fena değil gibiydi. Şimdi bir daha dinleyeyim bakalım.
Senfonik black metal deyince arkaya dayanan bir klavye eşliğinde bir müzik duymaktan tırsmışımdır hep ama bu grubu dinlediğim ilk andan itibaren etkisini hissettirdi. Müzik hakkındaki yorumları İhsan yapmış zaten benim ekstra birşey söylememe gerek yok. Benim puanım 8/10 olacak :)
Güzel bir kritik olmuş. Bu abilerin popülaritesi black’çi tayfa dışındakilerin de ilgisini çekti. Ben de yabancı bir platformdaki bir tavsiyeyle indirip dinlemiştim, fena değil gibiydi. Şimdi bir daha dinleyeyim bakalım.
Senfonik black metal deyince arkaya dayanan bir klavye eşliğinde bir müzik duymaktan tırsmışımdır hep ama bu grubu dinlediğim ilk andan itibaren etkisini hissettirdi. Müzik hakkındaki yorumları İhsan yapmış zaten benim ekstra birşey söylememe gerek yok. Benim puanım 8/10 olacak :)
Bu album ciddi ciddi çok iyi. Senfonik black seven sevmeyen herkes bir şans vermeli
kritik yazarının adı gerçekten Ihsahn mı :)
07.02.2011
@heat, ihsan :)
Sağlam grupmuş hakıkaten.Bu yılı senfonik black yılı ilan ettım
tarzında güzel grupmuş hakkaten. ilk albümün kapağı da hoşuma gitti.
http://lh6.ggpht.com/_QsfSuKg7Iq4/TRpvo0F4UsI/AAAAAAAAOdA/-r5JKmA8DLQ/lammendambd3.jpg
08.02.2011
@Ahmet Saraçoğlu, ilk albüm kapağını ben de beğenirim.
ayrıca şöyle bi düşününce bu kapak da fena değil sanki lan… yani bize göre sağdaki elemandan bi joker havası aldım şu an.
bu arada ilk albümleri de çok iyidir. şeker tadında grup.
İlk kliplerini “The Sighting is A Portent of Doom”a çekmişler. Pek başarılı olduğu söylenemez.
buyrun: http://www.youtube.com/watch?v=GUjzEElQs10&