Doom metal, dışarıdan bakıldığında basit ve düz bir müzik türü olarak görülse dahi özellikle insani duyguları belki de en fazla öne çıkaran metal müzik türü olması nedeni ile aslında yazması ve icra etmesi belki de en zor türlerden biri. Süper teknik, aşmış hakimiyet gibi şeyler istemese bile “insan” olma ön koşullu tek metal türü olabileceğine inandığım doom metal, kimileri için her zaman dinlenilebilecek bir müzik olmaması, bazıları için ise fazla “yumuşak” bir metal türü olması nedeniyle farklı ithamlar ile karşılaşsa da yukarıda belirttiğim nedenden dolayı her zaman favori türlerim arasında yer almıştır. Doom metalin belki de en sevdiğim yanı ne insanı boğan havası, ne paramparça eden rifler, ne de olabilecek en sert vokalin olabilecek en kırılgan duygulardan bahsetmesi. Sevdiğim şey, tüm bunların birleşiminin yarattığı o duyguya girebilmek, adeta albümdeki parçalarda, hikayelerde yer almak. Daha doğrusu albüm boyunca rol yapabilmek. Role Playing olaylarını bilenler daha iyi anlayacaktır anlatmaya çalıştığım şeyi. Bu nedenle ne “her zaman dinlenecek müzik değil” savunmasına katılıyorum, ne de “bu ne abi karı gibi ağlıyo bunlar” tarzındaki “çok metalci” abilerin suçlamalarını onaylıyorum, zaten bu bambaşka bir tavır, anlamak mümkün değil.
Anathema ise yıllardır -şaka maka 20 yılı geçmiş- adından söz ettiren, inişli çıkışlı kariyerinin daha başlarında “Efsane” sıfatını almayı başarmış bir grup. Türk dinleyicisine ise anlatmanın gereksiz olduğu 1-2 gruptan bir tanesi. Grubun neredeyse son 2 albümüne kadar sıkı bir takipçisi olsam da, favori albümüm her zaman 1995 yılında çıkardıkları ve benim için değil Anathema’nın, doom metal tarihinin en başarılı birkaç albümünden birisi olarak gördüğüm “The Silent Enigma”dır.
Grubun ilk vokalisti Darren White’ın ayrılığından sonra Vincent Cavanagh’ın vokalleri üstlenmesi ile, grubun belki de en önemli albümüdür aslında “The Silent Enigma”. Bir çok gruba ve albüme ilham kaynağı olması konusuna ise hiç değinmiyorum (Birisi Lacrimas Profundere mi dedi?).
Restless Oblivion gibi Anathema’nın kariyerinde yazdığı en güçlü parçalardan birisi ile açılıyor albüm. Intro’nun ardından Vincent’ın “Come on!” haykırışı, dinleyiciyi hipnotize edercesine çekiyor ritme. Vokalleri ile albüme bambaşka bir duygusallık boyutu kazandırıyor Vincent. Baştan sona birçok farklı vokal tekniği kullanması ve ilk vokalistlik denemesinde bu kadar başarılı olması gerçekten büyüleyici. Sesiyle birden fazla duyguyu vermeyi daha ilk denemede başarmak kolay olmamalı.
Albümün belki de en büyük özelliklerinden bir tanesi, duygu yoğunluğu bu kadar yüksek olan bir albümün, müzikal anlamda baya sert bir tınıya sahip olması. Gitarların B’ de olması bu durumu açıklasa ve grubun sonraki hiçbir albümde bu akordu kullanmamış olması albümün bu kadar “tek” olmasının bir nedeni olsa da, gitarlar sadece ton açısından değil, armoni-ritim ve solo açısından da muhteşemler. Dur durak bilmeyen lead’ler, muhteşem armoniler ve rifler ile dolu bir albüm “The Silent Enigma”. Daha ilk saniyelerinden farklı yapısı belli ediyorlar zaten. Aynı şekilde bas gitar da zamanına göre gayet sıradışı ve çoğu zaman gitarı takip etmek yerine farklı partisyonlar çalarak müziği zenginleştiriyor. Hatta bazı bölümlerde bas lead’leri üzerinden parçanın ilerlediğini görmek mümkün.
Sunset of The Age özellikle solo gitarları ve Vincent’ın efektli vokalleri ile albümde öne çıkan bir başka parça. Özellikle bu parçada doom metalde olmazsa olmaz olarak gördüğüm kendini tekrar eden melodiler (bkz:Tiamat – Whatever That Hurts’) sonrasındaki patlama anı muhteşem. Albüme yakışmadığını düşündüğüm tek şarkı Nocturnal Emission, ne yazık ki tam da bu muhteşem şarkıdan sonra geliyor. Anathema’nın biraz daha iyi bir kayıt ve biraz makyaj ile rahatlıkla 1997 sonrasında çıkardığı herhangi bir albüme koyabileceğini düşündüğüm bir parça Nocturnal Emission. Bu doom ziyafetine yakıştıramıyor olsam da albümün bütünlüğünü bozmadığı için ses etmiyorum.
Cerulean Twilight’ın sonlarına doğru yine artık markalaşmış bir modern Anathema bölümü görmek mümkün. 1995′de çıkardığı doom albümünde 4 yıl, 6 yıl sonra çıkaracağı albümler hakkında ufak ipuçları vermiş olan grubun müziğine nasıl devamlılık kattığının bir göstergesi.
Kısa kısa bende bir şeyler uyandıran parçalardan bahsetsem dahi hakkında bir şeyler söylenmesi gereken belki de bir tek parça var albümde: A Dying Wish.
Bir dönem dinledikçe coştuğum, coştukça dinlediğim bir parça olmasının dışında, herhangi bir zamanda bile bir şekilde dinlediğimde durduk yere canımı sıkabilen bir şarkı. Diablo oynayanların bilebileceği Baal’in efsane videosundaki “Enough!” çığlığını andıran ekolu “Silence!” çığlığı, muhteşem bas yürüyüşleri, bazı bölümleri ile ve hatta neredeyse bir blast beat ile Anathema’nın belki de en tempolu parçalarından biri olmasına rağmen bu derece duygu dolu olması, Opeth – Under the Weeping Moond’u hatırlatan yarmış bas-davul bölümü ve tabii ki Vincent’ın aşmış vokaliyle gelen son sözler:
Fulfilment lost in a lifetime of regret
Ornate peace would cover me
As I would die now…
For one last wish!
Son çığlığın ardından gelen sakinleştirici ektili Black Orchid outro’su ile sona eriyor albüm. Başları ambians seslerden oluşan outro ilerledikçe sonu kötü bitmiş gotik bir filmin son jenerik müziğini andırıyor ve bu huzursuz albümü olması gerektiği gibi noktalıyor.
Bir daha bu albümden herhangi bir parçayı canlı dinleme ihtimalimiz olmaması belki de albümle ilgili en sıkıcı durum. Zira Anathema artık bambaşka bir çizgide müziğini yapmaya devam ediyor ve araya bu kadar albüm girmişken konser repertuarlarına tekrar 15 yıl önce yazdıkları şarkıları koymaları pek mümkün gibi gözükmüyor.
Türkiye’ye değil senede bir, ayda bir de gelseler, yeni albümlerinin ismi “I Moved My Left Arm, Because I’m Able To” da olsa, değişen hallerinden hoşlanmasam ve Anathema benim için A Dying Wish, Sunset of The Age gibi parçalar ile anlamlı olsa da… Kim ne derse desin, Anathema herhangi bir grup olmaktan çok daha öte bir grup. “The Silent Enigma” da bunun kanıtlarından bir tanesi.
Hatta ilki.
Not: Anathema’nın, kaçıncısı bilmiyorum ama, bir Saklıkent konserinde her parçanın arasında, en önde, olanca hayvanlığımla “A Dying Wish” diye haykırmam, sonunda seyircinin “Çocuk kendini paraladı, bari biz de bağıralım” diyerek tezahürata katılması, akabinde Cavanagh kardeşlerin önce birbirine sonra seyirciye ve en son bana (biraz uyuz olmuş bir suratla tabii) bakıp omuz silkerek doğaçlama bir şekilde şarkıya girmeleri… Sonraki 8 dakikada Ankara seyircisinin ve benim dağılmamız…
Kadro Vincent Cavanagh: Vokal, gitar
Daniel Cavanagh: Gitar
Duncan Patterson: Bas
John Douglas: Davul
Şarkılar 1. Restless Oblivion
2. Shroud of Frost
3. ...Alone
4. Sunset of the Age
5. Nocturnal Emission
6. Cerulean Twilight
7. The Silent Enigma
8. A Dying Wish
9. Black Orchid
eternity albümü çıktıktan sonra bir röportajında Vincent, Darren’ı şarkı söyleme kabiliyeti olmadığı için çıkarttıklarını söylüyordu. Eternity’de vincent’in vokaller de bok gibiydi tabii, eğitimsizdi, acemice -gerçi onları çok seviyorum, daha samimi duygu katıyor o albüme- ama bu albümde böğürdüğü, böğürürken fazla kastığı, sırıttığı için pek hazzetmem. darren daha usta böğürürdü gavat.
vincent sonra bazı şarkılarla aceleye getirilmiş bir albüm olduğunu söylüyordu, stüdyoda yazmışlardı birtakımını ama shroud of frost, the silent enigma, a dying wish beni bitirir – diğer şarkılar biraz monoton, gevşek yapılı, haliyle doğaçlamalığından. alone’daki pink floyd deneyselliği/ambiyans oyunları/brain eno/whatever, pentecost III’de başlayan landmark’ı sürdürür. çok severim. transcendental dedikleri, havai nitelikli.
bir de mdb’e amcırık albüm kapakları yapan amatör grafik artistleri yerine bu albümde -pentecost III’de de- olduğu gibi tablolardan alınma kullansalar daha ucuza ve daha etkiliye getirirlerdi. songs of darkness… kapağı bok gibi. neyse benden 7,5/10 çalışır.
bir de a vision of a dying embrace konser DVD’sinin başında restless oblivion’a girmeden önce çok tatlı bir intro var ki, içime işlemiştir.
Celtic Frost’un Into The Pandemonium albümünden fazlaca esinlenilmiş bir albüm olmasına rağmen Anathema’nın en güzel eseridir. İstedikleri kadar yırtınsınlar bu albümü aşamayacaklar. Her şarkısı ayrışardan 10 kg çekiyor. Bir sevi ve düşün albümü resmen… Turn Loose The Swans ve Brave Murder Day ile birlikte bence en iyi Doom/Death Metal albümü.
Şu an dinlediğim bir grup değil ama zamanında az dinlemedim. Bence Vincent’ın bu albümdeki vokal tarzı çok hoştu. Gitar tonları falanda, bana göre en idealiydi Doom Metal için. Hoşlammadığım nokta bazı şarkılardaki gereksiz uzun bulduğum introlardı. Belki sevenleri vardır da bana gelmiyor uzun introlar.
O değilde Darren White’ın sonraki grubuyla yaptığı (grubun adını unuttum) “Moonlight Adorns” diye bir şarkı var. Çok güzel bir şarkı, yine bana göre Doom Metal’in en ideal hallerindendir. Dinlememiş olup Doom seven arkadaşlara tavsiye ederim.
”yeni albümlerinin ismi “I Moved My Left Arm, Because I’m Able To” da olsa, değişen hallerinden hoşlanmasam”
aynen, son albümleri de gayet başarılı olmasına rağmen o iyimserlik ve mutluluk haliyle ben de samimiyet kuramıyorum gerçekten. bana da samimi ama aynen gerçekdışı geliyor.
Bana göre Anathema halen aynı şekilde müzik yapıyor.Sadece kullandığı yol değişti.Yani A natural disaster mesela.Yine bu albüm gibi düşük akortta çalınsa şarkılar ve hafif bir brutal içerse gerçekten muazzam bir doom metal albümüne döner.
Dediklerim Alternative4 ve Judgement için de geçerli.Ha bak son albümü pek katamam çünkü yine pek değişik tarzlardan etkilenmişler.
eternity albümü çıktıktan sonra bir röportajında Vincent, Darren’ı şarkı söyleme kabiliyeti olmadığı için çıkarttıklarını söylüyordu. Eternity’de vincent’in vokaller de bok gibiydi tabii, eğitimsizdi, acemice -gerçi onları çok seviyorum, daha samimi duygu katıyor o albüme- ama bu albümde böğürdüğü, böğürürken fazla kastığı, sırıttığı için pek hazzetmem. darren daha usta böğürürdü gavat.
vincent sonra bazı şarkılarla aceleye getirilmiş bir albüm olduğunu söylüyordu, stüdyoda yazmışlardı birtakımını ama shroud of frost, the silent enigma, a dying wish beni bitirir – diğer şarkılar biraz monoton, gevşek yapılı, haliyle doğaçlamalığından. alone’daki pink floyd deneyselliği/ambiyans oyunları/brain eno/whatever, pentecost III’de başlayan landmark’ı sürdürür. çok severim. transcendental dedikleri, havai nitelikli.
bir de mdb’e amcırık albüm kapakları yapan amatör grafik artistleri yerine bu albümde -pentecost III’de de- olduğu gibi tablolardan alınma kullansalar daha ucuza ve daha etkiliye getirirlerdi. songs of darkness… kapağı bok gibi. neyse benden 7,5/10 çalışır.
bir de a vision of a dying embrace konser DVD’sinin başında restless oblivion’a girmeden önce çok tatlı bir intro var ki, içime işlemiştir.
18.02.2011
@Ertuna Yavuz, bir de yeri gelmişken MDB – TLTS kapağı kadar güzel başka bir doom kapağı var mıdır lan.
http://schacco.savana.cz/vlastni_web/covers/my_dying_bride_turn_loose_the_swans.jpg
18.02.2011
@Ertuna Yavuz,
Ondan daha güzel melodik doom/death albümü varmıdır ?
19.02.2011
@Woodsmoke, Turn Loose The Swans çok ayrı albüm valla.
Celtic Frost’un Into The Pandemonium albümünden fazlaca esinlenilmiş bir albüm olmasına rağmen Anathema’nın en güzel eseridir. İstedikleri kadar yırtınsınlar bu albümü aşamayacaklar. Her şarkısı ayrışardan 10 kg çekiyor. Bir sevi ve düşün albümü resmen… Turn Loose The Swans ve Brave Murder Day ile birlikte bence en iyi Doom/Death Metal albümü.
Şu an dinlediğim bir grup değil ama zamanında az dinlemedim. Bence Vincent’ın bu albümdeki vokal tarzı çok hoştu. Gitar tonları falanda, bana göre en idealiydi Doom Metal için. Hoşlammadığım nokta bazı şarkılardaki gereksiz uzun bulduğum introlardı. Belki sevenleri vardır da bana gelmiyor uzun introlar.
O değilde Darren White’ın sonraki grubuyla yaptığı (grubun adını unuttum) “Moonlight Adorns” diye bir şarkı var. Çok güzel bir şarkı, yine bana göre Doom Metal’in en ideal hallerindendir. Dinlememiş olup Doom seven arkadaşlara tavsiye ederim.
”yeni albümlerinin ismi “I Moved My Left Arm, Because I’m Able To” da olsa, değişen hallerinden hoşlanmasam”
aynen, son albümleri de gayet başarılı olmasına rağmen o iyimserlik ve mutluluk haliyle ben de samimiyet kuramıyorum gerçekten. bana da samimi ama aynen gerçekdışı geliyor.
Bana göre Anathema halen aynı şekilde müzik yapıyor.Sadece kullandığı yol değişti.Yani A natural disaster mesela.Yine bu albüm gibi düşük akortta çalınsa şarkılar ve hafif bir brutal içerse gerçekten muazzam bir doom metal albümüne döner.
Dediklerim Alternative4 ve Judgement için de geçerli.Ha bak son albümü pek katamam çünkü yine pek değişik tarzlardan etkilenmişler.