Stijn Van Cauter, kimi muhterem gruplarda çaldığı için kimileri tarafından bir doom metal cengâveri kabul edilir. Müzisyenin tek kişilik çalışmaları da vardır. Tını bakımından birbirinden ayırt etmesi neredeyse imkânsız bu çalışmaların ve çalışmalarda yazdığı albümlerin sayılarının taşkınlığından ötürü hiçbir plak şirketi albümlerini kabul etmediği için kendi plak şirketini kuran, ama buna rağmen hiçbir çalışmasının tek bir tane bile satmadığını idrak edince en azından geri bildirim alırım mantıkçılığıyla hepsini internetten ücretsiz yayınlayan, ama geri bildirim bile alamadığı için tahammülsüz öfkesiyle müzik piyasasına ve kapitalizme biraz kendiyle çelişen bir savaş açan müzisyen, plak şirketine bağlı bedava indir kadrosundaki farklı ülkelerden bir araya gelen diğer iki müzisyenle kurduğu yeni kozmopolit grubu The NULLL Collective’in ilk albümü “De Monstris”i bedava yayınlamamayı, hatta başka bir plak şirketine kaydolma kolaylığını tercih etmiş. Bunun nedeni yıllar sonra nihayet müzikal malzeme denebilecek yoğunlukta bir şey icra ettiğini kendisinin de fark etmesinden ileri geliyor olmalı. Bu sene yayınladıkları albümleriyle birlikte grup, iki yıl içinde ayrıca sekiz single daha yayınladı. Bunların üzerine diğer projeleri için yazdıkları sayısız çalışmaları da eklersek, böylesine bereketli bir üretkenliğin sebebini bestelemesi ve uygulaması kolay, formülatik, alışkanlıklara dayalı, ardışık ve ilerlemecilikten yoksun bir müzik yaptıkları gibi bir nedenden ileri gelmesiyle bağdaştırabiliriz. Nicelik yerine nitelik mantıkçılığıyla bütün bu çalışmalara önyargılı bir küçümsemeyle yaklaşmak yerine en azından birini dinleyip sürdürmekte oldukları besteleme alışkanlıklarının onları yeni bir sanatsal anlayışa, belki de bir gün birçok dinleyiciyi ağzı açık bırakacak kadar hayranlık ve kıskançlık uyandıracak bir sanatsal anlayışa götürüp götürmeyeceğini söylemek zor olduğu için, “De Monstris” albümünü bütün bu etkenleri yalıtarak, tarafsız bir şekilde incelemeye karar verdim.
Enstrümanlar üzerinden diğer funeral doom gruplarıyla kıyaslandığında grubun, kendisini farklı kılan nitelikleri için ahtapotumsu karmaşıklıkta davul vuruşları, klavyelerin gitar rifleriyle yer değiştire değiştire ilerlediği örüntülü pasajlar, Stijn’in diğer tek kişilik projelerinde de görülen yoğun bir atmosfer hissi, boğuklaştırılmış gitar tonları ve şarkı sözlerinin dolayımsız serbest söylev tekniğinde yazılmış hastalıklı içeriği örnek gösterilebilir. Övülmesi gereken bir özelliğiyse ritim kullanmada ve ritimleri daha progresif bir şarkı yapısı içinde birbirine bağlama çerçevesinde uzunluklu bir yapıya gitmesinden ileri geliyor. Pek az funeral doom grubu şarkıların tamamını bir yapı içine oturtma amacı taşır. Genellikle yan yana eklenmiş birbirinden bağıntısız tuhaf pasajlar arasında anlamsız bağıntılar kurup hafızamızı yormak yerine kaçıncı dakikasına geldiğimizi bile anlamadan kendimizi bir şarkıdan diğerine akıcı bir şekilde geçerken buluyoruz bu albümde. Müzik, kendini dinletiyor.
Müziğin kendini dinletmedeki başarısını biraz da davulları bu tür için alışılmadık bir şekilde kullanması sayesinde sağladığına inanıyorum. Funeral doom gibi gitarların en yavaş tempoda ilerlediği bir türde riflerin belli notalarını çarpıcı kılacak eşzamanlı çarpıcı davul vuruşları kullanmak yerine gitar rifleri arasındaki uzun saniyeleri basit zaman ölçülerinde davul pasajlarıyla doldurmayı tercih etmişler. Disembowelment, Indesinence gibi gruplarda duyduğumuz blast beatler’den ziyade daha orta tempo bir hızda karmaşık vuruşlardan oluşuyor bu pasajlar. Ama bu pasajlar albüme sıkıcı bir karakteristik kazandıracak sıklıkta karşılaştığımız bir öğe değil. Aynı şekilde klasik ve yavaş funeral doom tokmaklı davul pasajları da mevcut. Tabii bunların hepsinin uygulamada drum machine ile yapıldığını ekleyip biraz hoşnutsuz bir surat ifadesi takınmak da gerekiyor. Metal müzikte makinalara karşıyız.
Bas gitar daha da hızlandığında, öncü gitar pasajlarının orta tempoya çıktığına tanık oluyoruz. Funeral doom yapısına bağlı kalmak gibi bir sıkıntısı olmadığını bize sezdiren bu pasajlar yokluktan bir anda karşımıza çıkarcasına gelip müziği dinlerken edindiğimiz dinleme alışkanlığını ve tahmin edilebilirliği ani bir hücumla sarstıktan sonra tekrar beklenmedik bir şekilde yavaşlayabiliyor. Müzik, aniden değişen tempolar sayesinde kurduğu hisleri yok ederek bizi bir katalepsi durumuna itebiliyor. Ayrıca Stijn’in diğer projelerinin temel altyapısını oluşturduğunu kolaylıkla söyleyebileceğimiz o alışıldık pasajlardan, yani yalnız egzantrik tınılı synth notaları ve boğuk ambiyans oyunlarının doldurduğu atmosferik pasajlardan da sık sık duyuyoruz.
Bu minimalist, hastalıklı, tuhaf ve aykırı müziğin asıl gücü ise buğulu ve karanlık bir mağaranın uçsuz bucaksız dehlizlerinden gelen absürd tınılı synth notalarıyla, her bir vuruşunda uzayıp giden gitar notalarının tuhaf bir boğuklukla inleyen cızırtılarıyla, gitar riflerine orta tempo eşlik eden bas gitarın tribalistik rifleriyle, death metalde duymaya alışık olduğumuz hırslı ve öfkeli böğürtülerin yerine bir ilahi söylüyormuş gibi dizeyi okuyup dize sonları heceleriniyse yıllardır okumaktan usanmışçasına sakin, kontrollü ve ılımlı bir şaman gibi uzatan telaffuzlarıyla, pasaj sonlarını beklemeden aniden değişen tempolarla, alelacayip şarkı sözleriyle ve davul vuruşlarının ayinimsi momentumuyla kurulan sislerin arasına gömülmüş mistik, yabancı, kafir ve meluni atmosfer sayesinde sağlıyor. Bütün bunlara kendinden gayet emin, tutarlı ve önceden planlanmış başarılı bir müzikal tasavvuru da eklediğimizde, funeral doom tarihi için ismiyle övünebileceğimiz marazi güzellikte bir albüm çıkıyor.
Funeral doom ruhunu anlamak konusunda bir başka ipucu vermek istiyorum. Bu müziği dinlememizin bir diğer sebebiyse, bazı şeylerin ‘sonu’ olduğu anlamına geldiği için olabilir. Tabii bu biraz kişisel bir yorum. Ama hangi grubu dinlersem dinleyeyim şimdiye kadar ister istemez bir şeylerin sonuna gelmiş hissini uyandırır bende bu müzik türü. Sanki uzun, zorlu ve ıssız bir saman yolunu aşmayı başarmış bir düşünce gücünün, kendini en sonunda insan aklının kavrayamayacağı başka bir boyuta açılan çağlar öncesinden kalma anıtsal bir kapının karşısında bulması durumunda hissettiği primordiyal ve nihai duygu gibidir. (Tabii söylediklerim, bu türe yabancı olanlar için yanlış bir izlenim uyandırsın istemem. Funeral kelimesinin de yaşamın sonunu simgeleme niteliği taşıdığını düşünürsek bir bağıntı kurmamız doğru gibi gözükebilir ama bu aslında benim cılız hayalgücü eksikliğimin yarattığı Lovecraft’çı bir bağıntı kurma çabası. Bu ismin seçilmiş olmasının asıl sebebi, bu müziğin cenaze marşlarının yavaş temposunu kullanmasından ileri gelmektedir).
Burada, bu albüm için öncelikli olarak kullanması gereken kelime seçiminde müzikaliteyi vurgulamak yanlış olur. Müzikal bir tahayyül başarılı bir şekilde uygulanmıştır, yani müziğin malzemesini inşa eden yapıda matematiksel ve metronomik mükemmellikte bir kurgu estetiği vardır, ama bize verdiği duygular üzerinden baktığımızda bu türdeki grupların birçoğu için kullanılması mümkün olan ‘müzikal’ kelimesi bu albümün gücünü asıl aldığı soyut malzemesini vurgulamak için yanlış bir ifade olacaktır. Bu albümün müzikal albenisinden ziyade soyut ve çirkin bir çekiciliği, kötücül bir bağımlılık yapıcı tesiri olduğunu söylemek daha isabetli olur. Tıpkı Dostoyevski romanlarında olduğu gibi, insan canavarının en karanlık, ikili, aşağılık ve soyut yönlerini ele alan o hikâyelerdeki gibi eksantrik ve ekstrem çirkinliklerin ve bayağılıklara sahne olan kurgulara tanık olmanın rahatsız edici cazibesini taşır.
Birçok kişi bu grubu ve albümü, öznelliği ifade etme konusunda türlü türlü yönlere çekilebilecek o çok anlamlı ve çok sihirli kelimeyle ifade edilecek olursa, ‘sıkıcı’ bulabilirler, çünkü daha önce ifade ettiğimiz gibi, albümün bu tür içindeki diğer gruplarla kıyaslandığında bile somut açıdan tüketilecek müzikal malzemesinde zenginlik bulunmamaktadır, ama bu albüm de zaten kafa sallamak, okula giderken müzikçalarda dinleyip coşmak ve tekrar tekrar çalıp bıkana kadar tüketmek için değil, somut bir güzellikten ziyade soyut bir güzellik içinde barındırmak üzere bestelenmiştir. Ama bir noktaya kadar somut güzelliğini de eğlenilebilir kılmak imkansız değildir. Aniden orta tempoya yükselen pasajlarda, genel kitleden olan metalcilerin bile kafa sallaması mümkün. Yine de türün bağımlıları, o hastalıklı atmosferin ardındaki yavaş gitar notalarının uzaya uzaya ilerlediğini görmekten büyük zevk alacaklardır diye düşünüyorum, dolayısıyla onlara önermek için bir engel yok.
Ama riflerin seçilen konsept için uygun düştüğünü söylemek mümkün olsa da Wraith of The Ropes, Worship, Wormphlegm gibi müzikleri hastalık ve hiddetle yüklü grupların albümlerinde daha önce duyduğumuz o içerik taşımayan, sadece sert ve canavarımsı notalarının uzayıp gittiğini sevdiğimiz o kirli funeral doom dinleme alışkanlığımızı okşamaktan fazlasını yapmayacaktır. Otantikliği ve özgünlüğü olmayan,daha önce duyduğumuz, ama tekrar duymaktan rahatsız olmayacağımız şeylerin farklı bir tarif altında birleşmesine tanık olmak dışında başka bir şey beklemek yanlış olur. Eğer yalnız Funeral, Skepticism, Thergothon, Esoteric, Mournful Congregation gibi müzikalite üzerinden funeral doom yapan grupları seven kimselerdenseniz ve yukarıdaki isimlerden hoşlanmadığınızdan kesinlikle eminseniz, bu grubu dinlemenizi önermem.
Özetlemek gerekirse, dinlenebilirlikten ödün vermeden deneysel kalmayı başaran, prodüksiyonu çiğ tınılı bir garez ve negatif enerji dolu, bazen yavaş bazen orta tempo hıza yükselen, ana teması insan ırkının hastalıklı ve acınası doğası olan bir albüm “De Monstris”. Tariflerim, ismiyle müstesna funeral doom ekolü Esoteric’i çağrıştırmış olabilir. Müzikal vurgusu olmayan “De Monstris”in herhangi bir Esoteric albümünün tırnağı olabilecek kalibrede bir albüm olduğunu düşünmesem de, çıkacağı malum yeni Esoteric albümünü iple çekerken birkaç kereliğine dinlenilebilir bir çalışma olduğunu düşünüyorum.
Yemin ediyorum ürperdim dinlerken.