İstanbul’da yaşayan ve yaptığı en çılgınca şey ayda iki kere İstiklâl Caddesi’ne gidip daha önce üç yüz bin kere oturduğu dandik mekanda ucuz bira içmek olan adamların Ankara konusu açılınca “Ankara çok sıkıcı yeaaa…”, “Ankara bayık yeaaa…” diye konuşmalarına hastayım. Hayatının yüzde yetmiş beşini İstanbul’da geçirmiş biri olarak, bir yıla yakın kaldığım Ankara’da tanıştığım insanlar, belki de bana denk gelmiştir bilemeyeceğim ama, hallerinden gayet memnun, bulunduğu yerden şikâyet etmeyen, hatta baya da seven insanlardı.
İstanbul’da yaşayan insanlardan daha düşük kalitede bir hayat süren bu zavallı Ankaralılar ile öylesine kaynaşmıştık ki, beraber şöyle bir şeyler bile yapmıştık.
Hey gidi.
Yazıyı böyle açmamın sebebi, bugünkü konuğumuzun Ankara’nın taşına bak konseptinin üst sıralardaki neferlerinden SELFTORTURE olması. Baştan söylemeliyim ki grubun önceki iki albümünü dinlemişliğim yok. O yüzden SELFTORTURE’ın “Dead Center”a kadar olan müzikal gelişimi konusunda bir yorum yapamayacağım.
Ama bu, “Dead Center” hakkında ağzıma geleni söyleyemeyeceğim, her türlü ahkâmı rahatlıkla kesemeyeceğim anlamına gelmiyor.
Haydin.
“Dead Center”ı çıkışından birkaç gün sonra almıştım. Mal gibi yaşayan Ankaralı arkadaşlarla girdiğimiz dükkanda, aramızdan birinden çıkan “Horoley yeni selftorçır gelmiş!” nidasıyla, “Ver lan bi taan da ben aliym” deyip daha önce dinlemediğim bu grubun yeni albümü için elimi cebime sokmuştum.
SELFTORTURE “Dead Center”da taş gibi bir death metal/hardcore kırması yapıyor diyerek başlayalım. Grubu bilmeyenlerin kafalarında en kolay şekilde canlandırabilmeleri için odunsu bir yüzeysellikle tarif edersem, grup “DYING FETUS Light” ile “HATEBREED Extra” arası bir dinlemelik sunuyor. DYING FETUS’un azılı müridleri grubun bu yöndeki hareketlerini ilk andan takdir edeceklerdir. Lâkin albüm tam anlamıyla bir death metal albümü de denemez. Tıpkı DYING FETUS’un hardcore’dan fazlasıyla ekmek yemesi gibi, SELFTORTURE da bu yanını sakınmadan gözler önüne seriyor. Bu iki unsurdan dolayı grubu deathcore olarak özetlemek de mümkün diyeceğim, ancak çoğu kişinin aklına günümüzün kopyala yapıştır deathcore grupları geleceğinden bunu yapmamak daha doğru olabilir. Örneğin metal-archives grubu deathcore olarak tanımlamış, ancak “Dead Center”da günümüz türdaşlarında kustururcasına rastlanan breakdown’lara veya modern deathcore’un diğer stereotipik hareketlerine rastlamak mümkün değil. Saf bir bodosluk, yeri gelince kafa sallatan bir sertlik, yeri gelince zıplama isteği veren bir groove duygusu.
Albümün genel tavrını isminde taşıyan Hate Anger Fury’yle açılan albüm, her şarkıda birbirinden farklı kimlikler sergileyemese de, hiçbir şarkısını geçme ihtiyacı duymadan akıp gidiyor. Yarım saatlik bu öfke patlaması, yer yer THE RED CHORD’u da anımsatan farklı nota bileşimleri ve nispeten bodosluktan uzak rif yapılarıyla da kendi içinde çeşitlenmesini biliyor. Albümle aynı adaki şarkı başta olmak üzere DYING FETUS’a öykünülen anlar bir hayla fazla olsa da, tıpkı “MORBID ANGEL worship” denen türde bir benzeme çabasının yaşandığı DYING FETUS ilhamlı gruplar arasında görülen türde bir “DYING FETUS gibi olma” gayretine rastlanmıyor. Zaten böyle bir çabanız varsa, acayip yetenekli ve yaratıcı olmadığınız sürece çakma olmaktan kurtulmanız çok zor. Neyse ki SELFTORTURE “Dead Center”da böyle bir şey yapmaya çalışmıyor. Batı’nın iyi yanlarını almak ve bunu zaten lezzetli olan yemeğine tat katmakta kullanıyor.
Kaydın gayet nefis olduğu “Dead Center”, cidden mükemmel bir davul perfromansına sahne oluyor diyerek derinlemesine nüfuz edelim. Özellikle zil bakımından zengin bir davul setinin kullanılmış olması, vurmalılar namına albüme fark ettirmeden de olsa baya renk katmış. Semih Örnek’i performansından dolayı kutlamak gerek. Yer yer blast beat’lere de geçen davul, dozunda ama etkili ataklarla pek çok şarkıya fazladan dinamizm katıyor. Keza gitar ve bas da tertemiz kayıtları sayesinde müziğin sahip olduğu dizginlenemezliği anlamlı kılarcasına saldırıyorlar sağlı sollu rif darbeleriyle. Albümü sayısız kez iyi kulaklıklarla dinledim ve her seferinde kulağıma dolan şeyin doluluğuyla, acımasızlığıyla mest oldum diyebilirim. Vokalist Mehmet Stevenson’a gelince, kendisi gerek hırpani vokal performansı, gerek de başarılı şarkı sözü yazımıyla dikkat çekiyor. Ülkemiz gruplarında maalesef bugün bile görülen gramer hatalarının “Dead Center”da hiç olmamasını geçtim, Stevenson çok uzun olmayan ama öz şarkı sözleriyle demek istediğini gayet iyi anlatıyor. Bilhassa albümle aynı adı taşıyan şarkının nakaratındaki “Merkezde/ölü noktada, zehirli yemi tutan kolu ısırmaya hazır bir köpek oturur” kısmını çok seviyorum. “Dead Center” ismini tam merkez/en orta olarak mı, yoksa ölü nokta olarak mı koydular bilmiyorum.
Velhasılı kelam, “Dead Center” son birkaç yıldır ülkemizden çıkan gayet iyi, belki de en iyi albümlerden biri. Yazıda çok kereler DYING FETUS adı geçmiş olmasına bakmayın, bilhassa ülkemiz gruplarını yurtdışı benzerlerinin adlarını vererek yorumlamayı hiç sevmiyorum, ancak böylesi önemli bir grupla ilişkilendirilecek bir müzik yapıyorsanız, bu şekilde tasvir ederek sizi tanımayan insanların ilgisini çekmek de daha kolay oluyor. Üç dakikayı geçen sadece bir şarkının olduğu, tümü bilinçli bir saldırganlık halinde geçen, asabi, hızlı, lafı ağzında gevelemeyen, kısacası kafa göz giren bir albüm “Dead Center”. Sayfada klibi bulunan şarkılar bence olabilecek en iyi iki klip şarkısı seçimi; onları severseniz albümü de seversiniz, aksi olursa albümden de bir şey alamazsınız. Türün severleri zaten illâ ki bir şeyler bulacaklardır.
Grup son albümü “Tried & True”yu da geçtiğimiz sene internet üzerinden çıkardı, bildiğim kadarıyla CD olarak bulmak mümkün değil, bir ara o albümü de yazacağım.
Not 1: SELFTORTURE’ın sevenleri, grubu ve “Dead Center”ı, sadece bu albümü dinlemiş biri olarak yorumladığım için kusura bakmasınlar. Belki yüzeysel bir yorum olmuştur ama elimden gelen bu, diğer albümleri de ilk fırsatta alıp dinlemeye çalışacağım.
Not 2: Ankara’da tanıştığım herkes lokum değildi elbet. Gayet lavuk olan birkaç kişi de, “nefret edilesi insanlarla dolu bu boktan hayatta” kendilerine yer etmişlerdi.
Kadro Mehmet Stevenson: Vokal
Cenker Yilmaz: Gitar
Engin Kamarot: Bas
Semih Örnek: Davul
Şarkılar 1. Hate Anger Fury
2. Cement
3. Capable
4. Dead Center
5. Self Serve
6. Ghost
7. Yesterday's Picture
8. Balance
9. Elsewhere
10. Pick Up Those Fallen
11. Water
12. Still Down
barbar sem her güncel fotoda daha çok ron jeremy’e benziyor. ben 2004 albümlerini daha güçlü buluyorum. pek hardcore sevmediğimden bu albümü bana sıradan gelmişti dinlediğimde.
Ankara çıkışlı olan gruplar arasında en sevdiğim sanırım. Person-a ve özellikle ilk ürünleri olmasına rağmen Mislead’in hastasıyım. Konserlerde de şu her yerde çıkan ve zerre hoşlanmadığım, dinlediğimde ve gördüğümde benliğimde sadece “eve gidiym de pantera dinliyim” gazı yaratabilen Black Tooth’u falan çok rahat geçecek bir performansa sahipler. Neden hala piyasadan doğru düzgün bir destek görmediklerini anlamak mümkün değil.
@Anders Nyström, piyasa kelimesinin genel anlamı ile bizim “ya bunlar çok piyasa yeaa” tarzı yorumlarda kullandığımız “piyasa” sözcüğü birbirinden ayrı şeyler abi. Ben esas piyasadan bahsediyorum. Piyasadan destek görmek için ille de “piyasa” olmak lazım değil bence. Tekerleme gibi yorum yaptım of
Hate Anger Fury’nin klibini bir ara her gün açar izlerdim o derece tutulmuştum. Çok severim bu albümü de Self Torture’u da.. Çok severim lafı artık klişe gibi oldu ama siz Türkiye’nin en kaliteli gruplarına yer verdikçe bunu demekten bıkmayacağıma %100 eminim. Eline sağlık Ahmet devamını bekliyoruz ;)
Konusu açılmışken, yazmayı planladığımız albümlerden biri de, İzmirli In Spite’ın Anticlockwise’ıydı. Ancak maalesef grup bilgisayarda kopyalanamaması için albüme bi yazılım bok püsür koymuş ve albüm sadece müzik setinde dinlenebiliyo. Sözlükte de bahsedilmiş bu saçmalıktan. Baya para verip aldığım albümü dinleyemiyorum müzik setim olmadığından. Yıllardır mal gibi duruyo öyle rafta.
@Ahmet Saraçoğlu, hahah evet öyle bir olayı olması lazım ben direk Ant’a ulaşabilirim bu konuda eğer çözümsüzlük söz konusuysa bakayım bu 1-2 gün içinde gmailden dönerim. Harika olur In Spite :))
ankaranın en iyi gurubu diye bilirim sahne performansları beni benden alıyor mukemmel bı gurup FT nin basarılarını yakından takip edyoz yur dısına cıksa bence bir cok abuk subuk guruptan cok daha iyi sekilde türkiyeyi tenmsil eder …
barbar sem her güncel fotoda daha çok ron jeremy’e benziyor. ben 2004 albümlerini daha güçlü buluyorum. pek hardcore sevmediğimden bu albümü bana sıradan gelmişti dinlediğimde.
başlık keşke ankara’nın kaldırımı değil de dikmeni ile devam etseymiş.
Ankara çıkışlı olan gruplar arasında en sevdiğim sanırım. Person-a ve özellikle ilk ürünleri olmasına rağmen Mislead’in hastasıyım. Konserlerde de şu her yerde çıkan ve zerre hoşlanmadığım, dinlediğimde ve gördüğümde benliğimde sadece “eve gidiym de pantera dinliyim” gazı yaratabilen Black Tooth’u falan çok rahat geçecek bir performansa sahipler. Neden hala piyasadan doğru düzgün bir destek görmediklerini anlamak mümkün değil.
30.01.2011
@Blakkheim, adı üstünde çünkü piyasa. Pİ-YA-SA. underground forever.
30.01.2011
@Anders Nyström, piyasa kelimesinin genel anlamı ile bizim “ya bunlar çok piyasa yeaa” tarzı yorumlarda kullandığımız “piyasa” sözcüğü birbirinden ayrı şeyler abi. Ben esas piyasadan bahsediyorum. Piyasadan destek görmek için ille de “piyasa” olmak lazım değil bence. Tekerleme gibi yorum yaptım of
Hate Anger Fury’nin klibini bir ara her gün açar izlerdim o derece tutulmuştum. Çok severim bu albümü de Self Torture’u da.. Çok severim lafı artık klişe gibi oldu ama siz Türkiye’nin en kaliteli gruplarına yer verdikçe bunu demekten bıkmayacağıma %100 eminim. Eline sağlık Ahmet devamını bekliyoruz ;)
Ahmet Ankara’ya geçmişken SUICIDE kritiği geliyor mu? Çılgın atıyoruz burada ailecek çocukları duvara dizdik M4A1 leri ellerimize aldık bak.. :))
30.01.2011
@Deon, sürprizlerle doluyuz. :)
Konusu açılmışken, yazmayı planladığımız albümlerden biri de, İzmirli In Spite’ın Anticlockwise’ıydı. Ancak maalesef grup bilgisayarda kopyalanamaması için albüme bi yazılım bok püsür koymuş ve albüm sadece müzik setinde dinlenebiliyo. Sözlükte de bahsedilmiş bu saçmalıktan. Baya para verip aldığım albümü dinleyemiyorum müzik setim olmadığından. Yıllardır mal gibi duruyo öyle rafta.
30.01.2011
@Ahmet Saraçoğlu, hahah evet öyle bir olayı olması lazım ben direk Ant’a ulaşabilirim bu konuda eğer çözümsüzlük söz konusuysa bakayım bu 1-2 gün içinde gmailden dönerim. Harika olur In Spite :))
ankaranın en iyi gurubu diye bilirim sahne performansları beni benden alıyor mukemmel bı gurup FT nin basarılarını yakından takip edyoz yur dısına cıksa bence bir cok abuk subuk guruptan cok daha iyi sekilde türkiyeyi tenmsil eder …