Başlıkta yazana aldırmayın, gözlerimdeki o nem katıksız bir nostalji duygusundan geliyor diyesim gelse de, aslında olay bu kadar basit değil. Zira genel itibariyle çok sorunlu bir ergenlik geçirmiş olmasam da, bu albümle tanıştığım 1997 senesindeki kendimi hatırlamaya çalıştıkça, aslında o dönemler duygu ve düşüncelerimin ne kadar tuhaf olduğunu da anımsar gibi oldum. Bilirsiniz ki ergen benmerkezciliği diye bir kavram vardır. İlk metale başladığım tahminen 1993 senesinde, “Kill em All” albümünü dinleyen herkesin dünyanın en büyük zevkini alacağını düşünürdüm örneğin, klasik bir ergen mantığıyla. Elbette böyle düşünceler eninde sonunda yadsınamaz bir hayal kırıklığıyla sonlanır, kaçınılmaz olarak. Bende de farklı bir durum olmadı tahmin edersiniz ki. O dönem 20 yaşlarında olan kız kuzenime bu albümü dinlettiğimde, ilk başta hiç tepki alamadım. Ama No Remorse parçası başladığında, işte şurası ne kadar mükemmel, bu rif (tabii o dönem rif mif bilmezdik) ne kadar orgazmik değil mi şeklinde zorlamaya başladım kuzenimi. O da pek kırılmayayım diyedir sanırım, “melodiler gerçekten hoş, ama çok sert” gibilerinden yumuşak bir tepki vermişti. Hemen kafamda kuzenimin müzik zevkinin ne kadar kötü olduğu yargısına vardığımı da anımsıyorum. Hayır işte, herhangi bir insan bayılmalıydı No Remorse parçasına, yoksa o noksanlı bir insandı.
PENTAGRAM, Bruce Dickinson’ın solo albümleri, IRON MAIDEN üçlüsü göz önüne alındığında, 4 yıldır metal dinleyen, MEGADETH, SEPULTURA, OBITUARY, METALLICA gibi 10-15 grup bilen bir insanın (Evet tuhaftır Maiden ile tüm bu gruplardan sonra tanışmıştım) önce IRON MAIDEN, sonra Türk olduğu ve “Anatolia” albümleri çıktığı dönemde inanılmaz popüler olduğu için PENTAGRAM, en son da Dickinson’un solo kariyeriyle tanışması beklenir değil mi? Bende bu hadise öyle gelişmedi, hatta en son IRON MAIDEN ile tanışmış olmam bana yazdıkça daha da tuhaf geliyor.
“Anatolia” albümünü ilk kasetçalarıma koyduğumda, daha önce stabil vibratolu ve tizleri kuvvetli Bruce Dickinson ve benzeri bir vokal hiç dinlememiş olduğum için Murat İlkan’ın vokalleri beni adeta hayatımın en güzel ve zevk verici dumurlarından birine uğratmıştı. Hele ki albümün sonlarındaki Behind The Veil parçasının o progresif aksak ritimlerle bezeli yapısının üstündeki o vokal melodilerine ve icrasına öylesine hayran kalmıştım ki, belki birkaç hafta içersinde 1000 defa dinlemiştim o parçayı. Geri sarıp sarıp dinliyordum, o üflemeliler ve synth’lerden oluşan girişten sonra ritim gitarlar bir başlıyordu, ben sanki başka bir boyuta geçiyordum. “Secret shadows behind the veil” diye vokaller girdiğinde ise adeta kulaklarıma inanamıyordum. Klasik ergen benmerkezciliğimin de etkisiyle, bu şarkıyı veya spesifik olarak vokalleri dinleyen dünyanın herhangi bir yerindeki bir kişinin hayatının en önemli ve özel anlarını yaşayacağından da adım gibi emindim.
Bundan bir iki ay sonra ise abim Bruce Dickinson’un “Balls To Picasso” kasedini almıştı, beğenmemiş ve bana vermişti. Hatta metal müziği pek sevmeyen abim, albümü Bruce Springsteen sanıp da almış zaten. Ama bu tesadüfi hadise benim ilk fırsatta Murat İlkan’ı Bruce Dickinson ile aldatmama vesile oldu. Yine klasik bir ergen olarak, bir önceki tecrübemden hiç ders almamacasına bu sefer Bruce Dickinson’un dünyada kime dinletilse en süper vokal olarak kabul edileceğine şaşmaz bir inanç besliyordum. Tabii bu günden bakınca Bruce Dickinson en sevdiğim ilk 7-8 vokal arasındadır hala, Murat İlkan da çok iyi bir vokalisttir bana göre. Ergenlikten çıkınca tabii tümevarımlar tümdengelimler daha bir yerli yerine oturuyor, o inanamamazlıklar azalıyor. Tıpkı ilk Street Fighter II atari salonuna geldiğinde, “grafik olayı bitmiştir adamların kasları bile görünüyor daha iyisi yapılamaz” gibi yargıların Tekken 1 geldiğinde “oha hem de 3 boyutlu tamam bu sefer kesin grafik olayına son nokta koyuldu”ya dönüşmesi, ve sürekli daha iyi örneklerle karşılaşmanın yaşça olgunlaşmayla birleşmesi neticesinde; kaçınılmaz olarak “büyük lokma ye, büyük konuşma” sözü bir biçimde hayatımıza uyarlanıyor.
Ergen benmerkezciliği ile bir alakası var mıdır bilmiyorum, ama “Anatolia”nın Türkiye’yi kasıp kavurduğu dönemlerde, genel kanı PENTAGRAM’ın dünyada en çok tanınan Türk grubu olduğu, hatta ve hatta dünyada bayağı bir tanınan bir topluluk olduğu yönündeydi. Aslında ille psiko-sosyal benmerkezcilikle bağdaştırmak durumunda kalırsam, bu olay daha ziyade 3-6 yaş benmerkezciliğine daha yakın gibi. (biz biliyorsak dünya da biliyordur gibisinden). Ama güvenilir kaynaklardan okuduğum kadarıyla HAZY HILL grubunun yurt dışı popülaritesi PENTAGRAM’dan falan epey yüksekmiş. Lakin yazık ki onların tanınırlık düzeyi de çok yüksek değil. (CENOTAPH daha dar bir kitle yelpazesine hitap ettiği için onları işin içine katmıyorum) Yine de kim ne derse desin, Türkiye’de bir heavy metal albümünün (“Anatolia”) 100.000’den fazla satması çok büyük bir başarıdır. Hatta bu rakam o dönemin tanınan birçok pop müzisyeninin albüm satışından bile fazladır.
Albümün orijinal kaset satın alınan dönemde çıkması, ve bu rüzgarı arkasına alan grubun iyi bir pazarlama stratejisi desteğiyle, profesyonellik düzeyi yüksek bir prodüksiyon ve kaliteli bestelerle bu başarıya ulaşması aslında hiç de sürpriz değil; hele ki ülkenin o zamana kadar bu stilde söyleyen son derece başarılı bir vokaliste hiç şahit olmaması olgusunu da işin içine katarsak. Bir de unutmadan “öhö” Sertap Erener “öhö.
Albümün kayıt kalitesi genel bağlamda oldukça başarılı gelmiştir bana hep. En nefret ettiğim ve Türk gruplarının gelişimine az da olsa zarar verdiğini düşündüğüm klasik cümleye başlama laflarından birisi olan “Türkiye standartlarında” ile başlayarak çok iyi demiyorum, dikkatinizi çekerim. Ha ille cümleye öyle başlayacaksam zaten muazzam iyi derim, hele ki çıkış yılını da göz önüne alırsam. Diğer kimi öncü heavy metal gruplarından esintilere de arada rastlanmasına rağmen, bence bu albümde en dikkat çekici etkilenimler, özellikle ritim gitar ve davul bazında MEGADETH’dendir. Give Me Something To Kill The Pain’in ilk bas ve davul eşliğindeki vokallerinden sonra giren ritim gitarlarda, ya da sonraki parça Welcome The End’in ana riflerinde bu etki çok bariz. Ama topluluk Behind The Veil gibi son derece progresif bir parça, veya Time gibi ruh dolu ve naif bir parça da yaparak eseri çok yönlü bir forma sokmuş. Hatta albümün kapanış şarkısını, kumsallarda etrafına kız çoğunluklu bir grubu toplayarak gitarla çalıp söyleyen bir arkadaşından dinlememiş olan bizden değildir.
Albüm hakkında olumsuz bulduğum birkaç noktadan da bahsetsem beni linç etmezsiniz değil mi? Evet bombardıman başlıyor. Murat İlkan her ne kadar çok teknik ve iyi bir vokalist de olsa, diksiyonu beni her zaman biraz rahatsız etmiştir; kötü tarafı, hem İngilizce hem de Türkçe parçalarda. Ama çok dinleme sonucunda buna alışıldığında pek problem yaratmıyor, en azında bende öyle. [Sağ sıvaz]: “Olsun, dünya çapında vokalistler Fabio Lione ve Timo Kotipelto’nun İngilizce aksanlarının yanında İlkan’ınkiler epey güzel kalıyor.” Bir de İlkan’ın Anatolia parçasında “yaşlı dünya” derken “yaşlı” kelimesinde sesini distorte ederek, yaşlı ve / veya yorgun bir havaya büründürmesi çok etkileyici bir nüans. İkinci, hoşuma gitmemesinden ziyade, “şöyle olsa daha iyi olurmuş” şeklinde düşündüğüm şey ise Gündüz Gece cover’ına tizden girilip ikinci kıtanın petsen söylenmesi parçanın vuruculuğunu kırması olayı; bence aksine “uzun ince bir yoldayım” ile başlayan kısımlara pesten girilse, “bilmiyorum ne haldeyim” kısmında oktav yükseltilse ve hatta Aces High tadında 3’lüsünden geri vokallerle de destek yapılsa parça tadından yenmez olurmuş. Gerçi o pes kısımdaki daha tiz geri vokaller yine durumun idare eder hale gelmesini sağlamış. Bir de teknik olarak gitardan çok fazla anlamam, ama albümün gitar sololarını genelde idare eder bulmuşumdur hep. Ritimlere laf yok ama.
Son olarak benim dinleyici olarak bir olumsuzluğumdan bahsedeyim. 1000 In The Eastland parçasını uzunca bir süre 1000 In The Island olarak anlamışlığım, ve “oha ya Island öyle mi okunur” gibi mallık içeren sözler sarf etmişliğim vardı. Bir de çok subjektif bir tecrübe ama paylaşmak istedim, bu albümü en az birkaç yüz defa dinlemiş olmama rağmen, 10 sene sonra kritiğini yapmak için ilk dinlediğimde On The Run parçasının girişini hiç hatırlamadım. Hatta o seneler sonra ilk dinlememde yatağa uzanıp dinliyordum ve parça başlayınca araya şarkı mı karıştı acaba falan diye düşündüm, 13. saniyesindeki megadeth etkili riffi azcık hatırladım, vokaller girince biraz daha hatırladım, en son “take me down”lı kısım girince tam hatırladım. Bu neye işaret bilemiyorum, bunun üzerinde düşüneceğim…
Yazılarımın hemen hepsinin başlığına, yazmam biter bitmez en fazla 1 dakikada karar vermişimdir. Kimisinde geyik başlıklar kullandım, kimisinde duygusal / subjektif, kimisinde ise yazının veya albümün konsepti hakkında doğrudan fikir verici nitelikte. Ama “Anatolia” ile ilgili olacak başlık hakkında çok arada kaldım. “Anadolu Ateşi” gibi geyik bir şey mi olsun, “Pentagram ve 13’ün sonu” gibi kriptik bir başlık mı olsun (albümün çıkışının 13. yılının geride kalması ve satanik çağrışımlı pentagram kelimesi ve 13 rakamını bir arada kullanmanın dayanılmaz çekiciliği), “Unutulan değerler” gibi subjektif / duygusal ve aynı zamanda provokatif bir başlık mı olsun (provokatif, çünkü eminim bu albümü benden farklı olarak unutmayan ve hala dinleyen ciddi bir kitleyi tahrik edecek bir başlık olurdu) çok düşündüm. En iyisi hem bu albümü belki 10 sene sonra ilk dinleyişimin, beklemediğim ölçüde beni duygulandırmasını yansıtabileceğim, hem de albüme ismini veren parçanın önemli bir sözüyle bir kelime oyunu yapabileceğim bu başlıkta karar kıldım. Şu karikatür de cabası.
Albüme verdiğim not nasıl karşılanacak bilmiyorum, ama benim için 8 önemli bir nottur. Ve demiş olduğum gibi “Fuck Türkiye Standartları Enstitüsü”. Cidden ya, “fuck it”. Albüm güzel, hatta çok güzel lan!
İnan olsun Time’da gözlerim nemlendi, nostaljik damarım fena kabardı. Behind The Veil’de ise parçanın introsu bitti ve ben uçuşlardayım. Hem bak yüze vuran rüzgar göz yaşlarını kurutuyor. Yakında karizma yapmanız gereken bi hatun / herif falan var ise siz de kısa yoldan uçuşa geçin, klavyeli kısım bitene kadar da yüzünüzü başka tarafa dönün falan. Ama mevlam düşürmesin, hazır uçuyorken Fall Of A Hero başlamadan kasedi durdurun. Ne kasedi ya, ohooo sözde geçmişe saplanan biri de değilimdir. Fena yaptın beni PENTAGRAM, tamam lan artık ölsem de gam yemem, mezar kabul tamam…
NOT: Nasıl olsa biz bize olduğumuzdan ve aramızda bir ispiyoncu olmadığına güvendiğimden yazıda gruptan PENTAGRAM ismiyle bahsettim. Umarım başım belaya girmez, çok da korkuyorum ama yaptık bin kere…
Kadro Murat Ilkan: Vokal
Hakan Utangaç: Gitar
Demir Demirkan: Gitar
Tarkan Gözübüyük: Bas
Cenk Ünnü: Davul
Şarkılar 1.Anatolia (İngilizce)
2.1000 in the Eastland
3.Dark is the Sunlight
4.Gündüz Gece
5.Stand to Fall
6.Give Me Something to Kill the Pain
7.Welcome the End
8.Anatolia (Türkçe)
9.On the Run
10.Time
11.Behind the Veil
12.Fall Of A Hero
13.∞
bence grup isminden “pentegram” diye bahsedilmediği sürece bir sorun yaşanmaz.
90 yıllarda kasetleri sürekli elden ele gezip, gayet başarılı bir grup olsa da iron maiden ve türevi gruplardan zerre hoşlanmadığımdan albümlerinin bazılarını belki bir defa belki de hiç dinlememişimdir.
Bugün resmen aklımdan geçti acaba pasif agresif’e Pentagram kritiği koyarlar mı diye.Başka bişey isteseymişim olacakmış demek ki.Metalle alakası olmayan abim bile hastası olmuştu aynı isimli şarkının.Hepsi de birbirinden dehşet parçalar ihtiva eder bu albüm.Hastasıyım, hastasıyız.Ayrıca bir anda lise yıllarının aklıma gelişi…
türk metalinde önü en açık olan ama bir türlü olamamış bir gruptur.
buradaki çoğu kişinin bu albüm için hissettiklerini ben ilk albümleri için hissediyorum sanırım. her ne kadar kalite olarak bu albümden çok daha dandik de olsa, liseli genç metalci olup bir türk grubunun da thrash albüm çıkartması (ilk thrash albümdür o ilk albüm aynı zamanda) genç dimaklarımız için önemliydi. o zamanlar bursa rock city bilinir, konserler burada bursa’da olurdu, biz de gidip inşaatçılardan 1-2 metre zinci kestirir konsere giderdik hahahaha. ulan insan ne mal oluyor gençken be :D
@cenkozmercan, bu albümü almaya gittiğim gün (1997), dönemin çılgınlığı tek cepten sarkan zincir olayını ilk kez yaptığım gündü. of nası “lame” bi harekettir.
Unspoken albümü ve ilk albümü Pentagram ile Avrupa’da ses getirdi Pentagram. İlk albüm daha thrash odaklı olması ile o minvalde dinleyicileri etkiledi diye biliyorum, yurt dışında bir şekilde duyulmuştu. Unspoken ise kendine has soundu ve doğu batı sentezini benim gözümde gayet başarılı şekilde işlemiş bir albümdü, o da oradan bir çıkış yakaladı, takipçi artırdı. O rotada ilerleselerdi muhtemelen şirket ve anlaşmalarla açılacaklardı. Fakat Türkiye’ye yönelik kozlarını ortaya koymaya karar verip belkide doğru bir hamle yaptılar bilemiyorum. Bende de Pentagramın ilk çıkardığı beyaz kapak üzerine saykedelik çizimler bulunan, üzerinde sadece Pentagram yazan Murat Net, Hakan Utangaç, Cenk Ünnü ve Tarkan Gözübüyük’ün efsanevi thrash metalci pozları ile boy gösterdiği kaset mevcut. Çok alakasız küçük bir müzik dükkanında lise dönemimde gözüme çarpmıştı raflarda, hala gözüm gibi bakarım. Dönemine göre Türkiye’den thrash riffleri ve Murat Net’in Kerry King vari hız manyağı ton dışı uzaysal sololarıyla beni hala etkilemeyi başarır :). 2. Olarak Unspoken, 3. olarak Ogün’ün kedi ses thrash vokalinden de mütevellit Trail Blazer, 4. ise Anatolia geliyor.
Tebrik ediyorum ellerine sağlık.
Sertab Erener’in yazıda link’i olan şarkısı hayatta bana en çok acı veren ve ciddi anlamda dinlemekten kaçındığım belki de tek şarkıdır. Aşırı derece seviyorum, ama 6 yıldır gerçekten de dinle(ye)medim. daha da dinleyebileceğimi sanmıyorum.
@Ahmet Saraçoğlu, aha parça baya geçmişe götürdü, hayatımda metal müzik diye bir şeyin olmadığı zamanlar acayip dinlerdim. Hakkatten ne parça yazmış be. Bir de “vur yüreğim” çok acayip bir parçaydı.
Sonsuz parçasını ilk defa dün dinledim. Bir şekilde, hiç denk gelememişim. Evet bazen inanılmaz dövülesi bir insan haline geliyorum. Ancak ne şahane, ne samimi bir parçaymış. Saatlerce dinlenesiymiş.
bes para etmez bir pop metal grubu=) turk diye,unlu diye herkes sevmek zorunda gibi bir havasi vardir bu grubun.eski turk sarkilarina,turkulerine yaptigi coverlar tam populist bir cabayi sergiler.berbat bestelerde cabasi.kimlik algisiyla para kazaniyorlar,bizimkilerde yiyor tabi haliyle.sizlere afiyet olsun=)
sevgili @.c0smic, ‘bizim çocuklar’ diye ülkücü katillere sahip çıkmalara benzetmiş olabilirsin… ama ele aldıkları anadolu melodilerini, evrensele taşıma kaygısı olamaz mı?
Thrash,,, Brutal,,, Heavy, ne dinliyorsan, alt altyapısında ortaçağ kilise aryalarından ve countrylerinden olmadığını, çıtır çıtır taptaze yaratıcılık olduğunu sanıyorsan çok safsın… iyi dinlemeler…
Kuşkusuz Pentagram ın en başarılı ve en iyi albümüdür. Anatolia albümü ile kendi tarzını yakalamış olmasına rağmen bunu nispeten Unspoken ile devam ettirmiş,memleketimizde en iyi bilinen metal gurubu olmasına rağmen maalesef Avrupa’da yeterli ilgiyi görememiş olan mütevazı yurdum metal gurubudur.
pentagramın trail blazer albümündeki thrash metal çizgisinde devam etmesini savunanlardandım. anatoliadan ve onu takip eden diğer albümlerden, metalin için anadolu müziği sokma işinden tiksiniyorum. ney,saz falan ne işi var metalde.
@Chuck Reis, Pentagram Trail Blazer ile kalsaydı emin ol İstanbul dışına çıkamazlardı.(sanırım seninde isteğin bu yönde olsa gerek) Trail Blazer kötü bir albüm değildir, fakat şunu da unutmamak gerekir; yurt dışındaki örneklerinden daha ileri ne yapabilmiştir bu albümde. Anatolia prodüksiyon,sound vs… her açıdan profosyonel bir çalışmadır,heavy metalin Türkiye’deki temsilcisi konumuna Anatolia albümü ile yükselmiştir Pentagram. Ayrıca dikkat edersen Pentagram, şarkılarında Anadolu ezgilerini(enstürmanlarını) bütünleştirerek kullanır, haa tabi sevmezsin o ayrı mesele
yanlışsın. trail blazer daha çok yurtdışına hitap eden bir albümdür, nuclear blast etiketiyle avrupa’da piyasaya sürüldü. hatta nette okursanız zamanında türkiye’de bu albümü bulmanın zor olduğu ve almanyadan falan getirildiği yazılır söylenir.
ondan sonra anatolia için türk bir kayıt firmasıyla anlaştılar. gerisi; unspoken ve özellikle ”bir” albümüyle türkiye içerisinde kalmayı tercih ettiler.
@Chuck Reis, Ben de vodkayla aynı fikirdeyim. Bence Anatolia yurt dışına daha çok hitap eden bir albüm. Oryantal olayları çok başarılı bir şekilde müziklerinde kullandıklarını ve bu sayede yabancı dinleyiciyi daha çok etkileyebilecek özgün bir sound yarattıklarını düşünüyorum. Trail Blazer Türkiye’de yayınlanmamış olabilir ama yurtdışında Anatolia kadar dağıtımı ve promosyonu yapıldığını, Anatolia kadar bilindiğini hiç sanmıyorum. Dönemin Kerrang veya Metal Hammer ında (hangisi olduğunu hatırlamıyorum) kocaman Pentagram – Anatolia reklamı görmüşlüğüm var (kocaman dediğim başka iki albümle bu vardı bi sayfa da). Bence Pentagram bu çizgide devam edip daha üretken bir grup olsaydı şu an dünya çapında meşhur bir grup olurdu. Ve evet bir ara fellik fellik Trail Blazer arıyordu herkes.
@Chuck Reis, İstanbul dışı derken yurt dışından değil memleketin diğer illerinden bahsettim. Yani Pentagramın Türkiye çapında isminin duyulması bu albümle olmuştur. Doğrudur Trail Blazer bir ara hiçbir yerde yoktu,çok kötü kayıtlarını bulabiliyorduk.
pentagram’ı yurt dışında albümlerde ney, oryantal melodiler ve anadolu müziğinden esintiler var diye sevdiler. yurt dışı kritiklerini oku anlarsın. tereciye tere mi satacaksın? pentagram’ın kendi doğduğu ve yaşadığı yerin müziğini heavy metal ile birleştirmekle mantıklı bir iş yapmıştır aksi taktirde savatage’den v.b. gruplardan ne farkı olurdu? bir topluluk kendi ulusal müziğini evrensel bir müzikte kullanabilir. folk metal’in çıktığı nokta budur. böyle şeylerin metalde ne işi var demek ise saçmalığın daniskasıdır.
Elemanlar sırf para kazansın diye henüz cd playerım yokken hem kasetini hem cdsini almıştım. Helali de hoş olsun insanın Türk olmakla gurur duymasını sağlayan bir albüm. Abuk subuk yerleri yok mu? var slow şarkı ve türkçe anatolia biraz zorlama geldiydi bana. Ama olsun thousands in the eastlendi ve ingilizce anatolia’yı çok az sayıda ecnebi grup çıkarabilir heybesinden.
MMXII hariç her albümlerinin bende ayrı bir yeri vardır. İlk göz ağrım olması etkendir muhtemelen. Trail Blazer’ dan Anatolia gibi bir albüme geçiş de baya epik bir olay. Ancak hala gereksiz bir milliyetçilik yapılıyor. Bu kadar uzun süre devam etmesine anlam veremiyorum.
bence grup isminden “pentegram” diye bahsedilmediği sürece bir sorun yaşanmaz.
90 yıllarda kasetleri sürekli elden ele gezip, gayet başarılı bir grup olsa da iron maiden ve türevi gruplardan zerre hoşlanmadığımdan albümlerinin bazılarını belki bir defa belki de hiç dinlememişimdir.
Dark is the sunlight derim.
Bugün resmen aklımdan geçti acaba pasif agresif’e Pentagram kritiği koyarlar mı diye.Başka bişey isteseymişim olacakmış demek ki.Metalle alakası olmayan abim bile hastası olmuştu aynı isimli şarkının.Hepsi de birbirinden dehşet parçalar ihtiva eder bu albüm.Hastasıyım, hastasıyız.Ayrıca bir anda lise yıllarının aklıma gelişi…
güzel kritik. şimdiye kadar özgür’ün en beğendiğim yazısı bu olabilir.
27.01.2011
@Ertuna Yavuz, yalnız Pentagram hiç sevmem. kişisel bir şey sadece, kötü olduklarını söylemiyorum.
27.01.2011
@Ertuna Yavuz, sevmediğini söylemek normal tabii de ” ben sevmiyorum, o zaman kötü” yaklaşımı/zihniyeti/mantığında sıkıntı var.
Kitlesel ve bilinirlik anlamında bakınca Türk metal tarihinin en önemli albümü sanırım.
türk metalinde önü en açık olan ama bir türlü olamamış bir gruptur.
buradaki çoğu kişinin bu albüm için hissettiklerini ben ilk albümleri için hissediyorum sanırım. her ne kadar kalite olarak bu albümden çok daha dandik de olsa, liseli genç metalci olup bir türk grubunun da thrash albüm çıkartması (ilk thrash albümdür o ilk albüm aynı zamanda) genç dimaklarımız için önemliydi. o zamanlar bursa rock city bilinir, konserler burada bursa’da olurdu, biz de gidip inşaatçılardan 1-2 metre zinci kestirir konsere giderdik hahahaha. ulan insan ne mal oluyor gençken be :D
27.01.2011
@cenkozmercan, bu albümü almaya gittiğim gün (1997), dönemin çılgınlığı tek cepten sarkan zincir olayını ilk kez yaptığım gündü. of nası “lame” bi harekettir.
06.02.2017
@Ahmet Saraçoğlu, ahaha :D
Unspoken albümü ve ilk albümü Pentagram ile Avrupa’da ses getirdi Pentagram. İlk albüm daha thrash odaklı olması ile o minvalde dinleyicileri etkiledi diye biliyorum, yurt dışında bir şekilde duyulmuştu. Unspoken ise kendine has soundu ve doğu batı sentezini benim gözümde gayet başarılı şekilde işlemiş bir albümdü, o da oradan bir çıkış yakaladı, takipçi artırdı. O rotada ilerleselerdi muhtemelen şirket ve anlaşmalarla açılacaklardı. Fakat Türkiye’ye yönelik kozlarını ortaya koymaya karar verip belkide doğru bir hamle yaptılar bilemiyorum. Bende de Pentagramın ilk çıkardığı beyaz kapak üzerine saykedelik çizimler bulunan, üzerinde sadece Pentagram yazan Murat Net, Hakan Utangaç, Cenk Ünnü ve Tarkan Gözübüyük’ün efsanevi thrash metalci pozları ile boy gösterdiği kaset mevcut. Çok alakasız küçük bir müzik dükkanında lise dönemimde gözüme çarpmıştı raflarda, hala gözüm gibi bakarım. Dönemine göre Türkiye’den thrash riffleri ve Murat Net’in Kerry King vari hız manyağı ton dışı uzaysal sololarıyla beni hala etkilemeyi başarır :). 2. Olarak Unspoken, 3. olarak Ogün’ün kedi ses thrash vokalinden de mütevellit Trail Blazer, 4. ise Anatolia geliyor.
Tebrik ediyorum ellerine sağlık.
Sertab Erener’in yazıda link’i olan şarkısı hayatta bana en çok acı veren ve ciddi anlamda dinlemekten kaçındığım belki de tek şarkıdır. Aşırı derece seviyorum, ama 6 yıldır gerçekten de dinle(ye)medim. daha da dinleyebileceğimi sanmıyorum.
28.01.2011
@Ahmet Saraçoğlu, okurken tıklamamıştım ama sen işaret edince bir bakayım dedim. gece gece duygu patlaması. bahtiyar ol ehmed efendi.
28.01.2011
@Ahmet Saraçoğlu, aha parça baya geçmişe götürdü, hayatımda metal müzik diye bir şeyin olmadığı zamanlar acayip dinlerdim. Hakkatten ne parça yazmış be. Bir de “vur yüreğim” çok acayip bir parçaydı.
28.01.2011
@Ahmet Saraçoğlu, ben o parçayı unutmuştum resmen ve şimdi tekrar dinledim de cidden kötü oldum.
Albümün çıktığının ertesi günü Kuşadası yolunda (sınıf gezisi) dinlemiştik. Hey gidi günler.
Sonsuz parçasını ilk defa dün dinledim. Bir şekilde, hiç denk gelememişim. Evet bazen inanılmaz dövülesi bir insan haline geliyorum. Ancak ne şahane, ne samimi bir parçaymış. Saatlerce dinlenesiymiş.
bes para etmez bir pop metal grubu=) turk diye,unlu diye herkes sevmek zorunda gibi bir havasi vardir bu grubun.eski turk sarkilarina,turkulerine yaptigi coverlar tam populist bir cabayi sergiler.berbat bestelerde cabasi.kimlik algisiyla para kazaniyorlar,bizimkilerde yiyor tabi haliyle.sizlere afiyet olsun=)
31.08.2018
sevgili @.c0smic, ‘bizim çocuklar’ diye ülkücü katillere sahip çıkmalara benzetmiş olabilirsin… ama ele aldıkları anadolu melodilerini, evrensele taşıma kaygısı olamaz mı?
Thrash,,, Brutal,,, Heavy, ne dinliyorsan, alt altyapısında ortaçağ kilise aryalarından ve countrylerinden olmadığını, çıtır çıtır taptaze yaratıcılık olduğunu sanıyorsan çok safsın… iyi dinlemeler…
Kuşkusuz Pentagram ın en başarılı ve en iyi albümüdür. Anatolia albümü ile kendi tarzını yakalamış olmasına rağmen bunu nispeten Unspoken ile devam ettirmiş,memleketimizde en iyi bilinen metal gurubu olmasına rağmen maalesef Avrupa’da yeterli ilgiyi görememiş olan mütevazı yurdum metal gurubudur.
pentagramın trail blazer albümündeki thrash metal çizgisinde devam etmesini savunanlardandım. anatoliadan ve onu takip eden diğer albümlerden, metalin için anadolu müziği sokma işinden tiksiniyorum. ney,saz falan ne işi var metalde.
20.04.2011
@Chuck Reis, Pentagram Trail Blazer ile kalsaydı emin ol İstanbul dışına çıkamazlardı.(sanırım seninde isteğin bu yönde olsa gerek) Trail Blazer kötü bir albüm değildir, fakat şunu da unutmamak gerekir; yurt dışındaki örneklerinden daha ileri ne yapabilmiştir bu albümde. Anatolia prodüksiyon,sound vs… her açıdan profosyonel bir çalışmadır,heavy metalin Türkiye’deki temsilcisi konumuna Anatolia albümü ile yükselmiştir Pentagram. Ayrıca dikkat edersen Pentagram, şarkılarında Anadolu ezgilerini(enstürmanlarını) bütünleştirerek kullanır, haa tabi sevmezsin o ayrı mesele
20.04.2011
yanlışsın. trail blazer daha çok yurtdışına hitap eden bir albümdür, nuclear blast etiketiyle avrupa’da piyasaya sürüldü. hatta nette okursanız zamanında türkiye’de bu albümü bulmanın zor olduğu ve almanyadan falan getirildiği yazılır söylenir.
ondan sonra anatolia için türk bir kayıt firmasıyla anlaştılar. gerisi; unspoken ve özellikle ”bir” albümüyle türkiye içerisinde kalmayı tercih ettiler.
20.04.2011
@Chuck Reis, Ben de vodkayla aynı fikirdeyim. Bence Anatolia yurt dışına daha çok hitap eden bir albüm. Oryantal olayları çok başarılı bir şekilde müziklerinde kullandıklarını ve bu sayede yabancı dinleyiciyi daha çok etkileyebilecek özgün bir sound yarattıklarını düşünüyorum. Trail Blazer Türkiye’de yayınlanmamış olabilir ama yurtdışında Anatolia kadar dağıtımı ve promosyonu yapıldığını, Anatolia kadar bilindiğini hiç sanmıyorum. Dönemin Kerrang veya Metal Hammer ında (hangisi olduğunu hatırlamıyorum) kocaman Pentagram – Anatolia reklamı görmüşlüğüm var (kocaman dediğim başka iki albümle bu vardı bi sayfa da). Bence Pentagram bu çizgide devam edip daha üretken bir grup olsaydı şu an dünya çapında meşhur bir grup olurdu. Ve evet bir ara fellik fellik Trail Blazer arıyordu herkes.
21.04.2011
@Chuck Reis, İstanbul dışı derken yurt dışından değil memleketin diğer illerinden bahsettim. Yani Pentagramın Türkiye çapında isminin duyulması bu albümle olmuştur. Doğrudur Trail Blazer bir ara hiçbir yerde yoktu,çok kötü kayıtlarını bulabiliyorduk.
21.04.2011
beyaz bayrak çektim :D
pentagram’ı yurt dışında albümlerde ney, oryantal melodiler ve anadolu müziğinden esintiler var diye sevdiler. yurt dışı kritiklerini oku anlarsın. tereciye tere mi satacaksın? pentagram’ın kendi doğduğu ve yaşadığı yerin müziğini heavy metal ile birleştirmekle mantıklı bir iş yapmıştır aksi taktirde savatage’den v.b. gruplardan ne farkı olurdu? bir topluluk kendi ulusal müziğini evrensel bir müzikte kullanabilir. folk metal’in çıktığı nokta budur. böyle şeylerin metalde ne işi var demek ise saçmalığın daniskasıdır.
Elemanlar sırf para kazansın diye henüz cd playerım yokken hem kasetini hem cdsini almıştım. Helali de hoş olsun insanın Türk olmakla gurur duymasını sağlayan bir albüm. Abuk subuk yerleri yok mu? var slow şarkı ve türkçe anatolia biraz zorlama geldiydi bana. Ama olsun thousands in the eastlendi ve ingilizce anatolia’yı çok az sayıda ecnebi grup çıkarabilir heybesinden.
MMXII hariç her albümlerinin bende ayrı bir yeri vardır. İlk göz ağrım olması etkendir muhtemelen. Trail Blazer’ dan Anatolia gibi bir albüme geçiş de baya epik bir olay. Ancak hala gereksiz bir milliyetçilik yapılıyor. Bu kadar uzun süre devam etmesine anlam veremiyorum.