2010, progresif metal sevenler için iyi bir oldu diyebilirim. Haken, Mistheria, Myrath, Aspera gibi yeni gruplarla birlikte, Vanden Plas, Royal Hunt, Star One gibi köklü gruplar sağlam ürünlerle karşımıza çıktılar. (Daha da epey grup albüm çıkardı, Angra, Kamelot falan, ama çok ilgimi çekti diyemem bu albümler için).
Birçok melodik metal dinleyicisi için Finlandiya demek ruh demektir. İşte Anthriel grubu da, bu türde (progresif metal) ve bu tanıma uygun ender Fin gruplardan biri oldu. Topluluk, özellikle “The Divine Wings Of Tragedy” dönemi Symphony X‘inden fazlaca etkilenmiş. Bence bir hayli gelecek de vaat ediyorlar. Bu ilk albümlerinin kaydı çok iyi diyemem, ama kendilerine has bir sound yakalamada, bir debut albüme göre iyi bir başarı yakaladıklarını söylemek mümkün. Ben yobaz bir Symphony X fanı olarak, ara ara kopyacılığa kaçan Symphony X etkisinden çok hoşlandım, zira bu tarz etkilenimlerle müzik yapan grup gerçekten çok az var; ama eminim bu ileri derecede esinlenme birçok negatif eleştiriyi de beraberinde getirecektir.
Kabaca albüme değinirsek, kapak çok güzel. Lirikler pek bahse değecek türden değil. Sound güçlü, ama davullar biraz daha iyi kayıt edilebilirmiş. Ve distortion tonu da daha iyi hale getirilebilirmiş. Biraz da paraya ve tecrübeye bakıyor bu işler tabii. Vokalist çok şaşırtıcı özgünlükte bir sese sahip değil, ama çok iyi söylüyor. Hem oktavı yüksek, hem de arada Adagio’yu anımsatan tarzda kirli ve nüfuzlu vokaller yapmış. Hatta şu hayran olunası, Dream Theater – “Awake”deki, örneğin Lifting Shadows Off A Dream parçasının bol nefesli, buğulu pes vokallerine çok benzer bir yorumu da iyi icra etmiş vokalist, son parçada var örneğin bu. Baslar da iyi çalınmış, ve özenle tonlanmış ve kaydedilmiş, baya keyif veriyor diyebilirim. Klavyeler de aynı biçimde, çok bombastik atraksiyonlar yapmasa da, soundtrack havasındaki interlude’lar ve parçalarda genel soundu zenginleştirmeleri babında müziğe bir hayli katkıda bulunmuş. Besteler güzel, ama bütünlük olarak baktığımızda çok büyük bir organik bütünlüğe sahip değiller. Mesela geçen sene çıkan Illusion Suite albümünde de tam tersi bir durum vardı. Besteler inanılmaz bütünlüklü, ve geçişler inanılmaz yerindeydi. “The Pathway” de ise belki çok daha iyi melodiler var, ama grubun bu bahsettiğim bakımdan olgunlaşması için bir iki albüme daha ihtiyaç var gibi duruyor.
Şöyle bir şey de söyleyeyim, özellikle black ve death metalde, grupların çiğ ama vurucu melodilerle süslü eski albümlerine tapıp, sonradan senfonikleşilince ya da daha teknolojik sound’larla albümler çıkarılınca gruba cephe alan kişiler olduğu malûmumuz. İşte eğer bu mantalitede bir progresif metal dinleyicisi varsa bu yazıyı okuyan, bu albüm tam da ona göre! Zaten referans noktası olarak “The Divine Wings Of Tragedy”yi sunuyorum. Daha ne diyeyim!
Demiş olduğum gibi Adagio, (dememiş olduğum gibi) Circus Maximus ile paralel bir müzik yapan grubun asıl ilhamı olan Symphony X’den en büyük esinlenmeleri, SYX’in baştaki ilham kaynaklarından biri olan progresif rock grubu Kansas göndermelerinde bariz görülebiliyor. Bunun yanında Repression parçasının ortasındaki polifonik kısım, tıpkı SYX – “The Divine Wings Of Tragedy”deki The Accolade parçasının ortalarındaki, koral vokallerden sonraki enstrümanların farklı melodiler ve zamanlamalarla üst üste bindiği yeri fena hatırlatıyor.
Bir de tam ifade edemeyeceğim bir durum var. Eğer hatırlarsanız, Şener Şen’in “Çıplak Vatandaş” filminde çok arıza bir müzik vardı. Öyle psikopat melodilere bazı eski Türk filmlerinde rastlanabiliyor. O Şener Şen’in kafayı sıyırma sahnelerinde o müzik öyle bir çarpıyordu ki, direk delirme noktasına geliyordunuz. Nereye geleceğim, işte bu albümdeki Promised Land parçasında da öyle ruhlu bir melodi kullanmışlar. Anılarım depreşti resmen. İnanılmaz çiğ, ama vurucu bir melodi olmuş diyebilirim. Diğer bahsi geçmesi gereken şarkılardan biri ise Heaven Of Grace olabilir. Vokal melodilerini çok iyi yazmışlar. Gitarlar biraz daha dinamik olabilseydi, eminim birçok kişinin belki haftalarca loop’a alacağı bir parça olabilirdi. Ki bu parçanın da ortalarında o SYX göndermeleri yine fena lezzetli olmuş. Controversial Ethropia parçasının nakaratlarında da, yine biz Türkler’e tanıdık gelecek bir hava var. Nasıl ifade edeyim bilemiyorum. Dinleyin işte…
Özetle, bu albümü çok sevdim. Ama daha toy oldukları da çok bariz bir durum. Bu ayarda melodileri, daha iyi bir kayıt prodüksiyonu, ve daha bütünlüklü bestelerle kombine edebilirlerse, zannediyorum çok ses getirirler ileriki zamanlarda. Bir de gitaristin ne yapıp ne edip, daha özgün bir stil geliştirmesi gerekiyor. Eleman iyi çalıyor çalmasına, ama daha yaratıcı şeyler arıyor Symphony X’e alışkın kulaklar. Son zamanlarda Norveç ve İngiliz gruplarına fena kafayı takmışken, bu tarz bir Fin grupla tanışmak epey iyi geldi. Şöyle bir tazelendim, kendime geldim.
Kadro Simo Silvan. Vokal
Timo Niemistö: Gitar
Klaus Wirzenius: Bas
Jari Kuokkanen: Davul
Antti Hakulinen: Klavye, mouse
Şarkılar 1. Devil's Lullaby
2. Mirror Games
3. Guardian
4. Repression
5. Haven Of Grace
6. Dark Divided Minds
7. The Deliverance
8. Controversial Euphoria
9. Light Divine
10. Scent Of Dawn
11. Promised Land
12. Chains Of The Past
@Ertuna Yavuz, Benim de sevdiğim klavyesiz prog metal grubu 5′i geçmez, hatta hiçbirinin de fanı değilim tam olarak. :D Yalnız kötü kullanıldığında da komik ya da felaket sonuçlar görebiliyoruz. O bakımdan klavyecinin sadece iyi çalması yetmiyor, teknolojik olarak da donanımlı, ve ton yazmasını bilen biri olması gerekiyor.
bu albümü bir dinle, lütfen. bana göre prog metal’de kullanılmış, tonlamalar açısından olsun teknikalite ve duygu yönünden olsun en başarılı kullanılmış klavye bölümleri bu albümdedir. saf piyano bölümü bile mevcut ve baş döndürebilir.;)
Aeonian_Lich neden yazar olup da sitenin yazarlar kısmında yer almıyor ha ? engellemeyin adamı bırakın aksın yılan gibi sitenin içinde, bir sürü yazısı var..
bir grup ismi anthrax’dan 2 harf çıkarıp yerine 3 harf koyuyorsa ben de yarın bigün guns and rosali diye grup kurmayı düşünmemeliyim. kolaya kaçmak olur ve delikanlı adam kaçmaz!
grup fotoğrafında sağdaki elemanı anders björler sandım. ne oluyo lan?! tepkisi verdim. sonra geçti.
prog metalde klavye hiç sevemiyorum nedense.
29.12.2010
@Ertuna Yavuz, Benim de sevdiğim klavyesiz prog metal grubu 5′i geçmez, hatta hiçbirinin de fanı değilim tam olarak. :D Yalnız kötü kullanıldığında da komik ya da felaket sonuçlar görebiliyoruz. O bakımdan klavyecinin sadece iyi çalması yetmiyor, teknolojik olarak da donanımlı, ve ton yazmasını bilen biri olması gerekiyor.
29.12.2010
@Ertuna Yavuz, :) http://www.pasifagresif.com/2009/09/shadow-gallery-carved-in-stone/
bu albümü bir dinle, lütfen. bana göre prog metal’de kullanılmış, tonlamalar açısından olsun teknikalite ve duygu yönünden olsun en başarılı kullanılmış klavye bölümleri bu albümdedir. saf piyano bölümü bile mevcut ve baş döndürebilir.;)
29.12.2010
+1
29.12.2010
@b, teşekkür ederim. buna da bakacağım.
Bilmiyordum bu grubu,dinleyelim bakalım.Progressive Metal’den uzaklaştım resmen bu ara.Sağolasın Aeonian_Lich’cim. :)
29.12.2010
@Ubeydullah İndiroğlu, U’r welcome old pal. :)
Aeonian_Lich neden yazar olup da sitenin yazarlar kısmında yer almıyor ha ? engellemeyin adamı bırakın aksın yılan gibi sitenin içinde, bir sürü yazısı var..
30.12.2010
@heat, Sitede derin bir kadrolaşma var.
bir grup ismi anthrax’dan 2 harf çıkarıp yerine 3 harf koyuyorsa ben de yarın bigün guns and rosali diye grup kurmayı düşünmemeliyim. kolaya kaçmak olur ve delikanlı adam kaçmaz!
30.12.2010
@cenközmercan, Dua et Megadeath dememişler. :D
30.12.2010
@Aeonian_Lich, Benim aklıma geldi bu ya. Hem megadeth hem death böyle double tribute tarzı olur hem. süper bence.
progresif rock ve metal fukarasi bu siteye boyle bir yazar bence de lazim.