Funeral doom metal müzik yazarken gruplar, müziğe çeşitlilik ve derinlik kazandırmak için klavyeleri sık sık kullanırlar. İsimlerini duymaya alıştığımız funeral doom gruplarının birçoğu, mesela Skepticism, Thergothon, Pantheist, AHAB, Evoken albümlerinde klavye kullanmışlardır. Yalnız Shape of Despair’in bu albümünde müziğe renk katan ya da eşlik eden enstrüman klavyelerden ziyade gitarlar ve davullar olmuş. Bunu başlı başına kötü bir şey gibi göstermeye çalışmıyorum. Ama sertliğine rağmen müzik bu enstrümanlar üzerinden yazılmadığından albüm daha fazla gotik, pop tadında bir albüm olmuş. Ama ne olursa olsun vokaller de dahil bütün enstürmanlar birbirine uyumlu ve tutarlı bir rotada ilerliyor.
Müziğin büyük çoğunluğunu yazan Jarno Salomaa akılda kalıcı melodiler yapmayı ne kadar sevdiğini, dinleyiciye nasıl iyi vakit geçirmeyi bildiğini bu albümde yine gösteriyor. Her röportajında ne kadar sevdiğini söylemeden edemediği Amerikalı darkwave grubu Lycia’yı anımsatan hüzünlü, karamsar, düşsü klavye notalarını yine kullanıyor. Daha önce de söylediğim gibi bu kez bütün vurguyu klavyeler üzerinden yapmış. Gitar müziği klavye müziğine genellikle birkaç uzun saniye süren basit birkaç akor bileşimleriyle eşlik ediyor, davullar da klavye notalarına vurguyu güçlendirircesine perküsyon yapıyor. Vokaller belli kısımlarda araya giriyor ama çoğunlukla enstrümanları dinliyoruz. Albümde her öğe göze çarpıcı, çekici ve etkileyici kılınmış.
Şarkılar, bir funeral doom albümü için gayet alışıldık uzunlukta seyrediyor. En kısa parça altı dakika, albümün en karamsar anlarını barındıran dördüncü en uzun parça ise on yedi dakika sürüyor. Bu türe özgü olduğu iddia edilebilirse de Shape of Despair’in müziğinde beni biraz rahatsız bir şey, biraz fazla bir tekrarlamacılık var. Monotonluğun da bir tür sanatsallık olabileceğini, üstelik bu müziğe uygun olduğunu, hem her grubun belli pasajları belli uzunlukta çalmak zorunda olmadıklarını, müziği tek tipleştirmenin yanlış olduğunu, depresyonun da zaten bir bıkkınlık hali olduğunu biliyorum ama ben bu türü icra eden diğer birçok grupta malzemenin bu kadar yoğun, bu kadar fazla tekrarlandığını hatırlamıyorum – belki ilk Tyranny albümü dışında.
Bu nitelik albümü diğer funeral doom gruplarına kıyasla çabuk tüketilebilir kılıyor maalesef. Neredeyse on dakikayı bulan Angels of Distress parçasındaki sadece iki klavye kompozisyonunu kaç kere dinleyebilirsiniz? İlk dinleyişte kulağa büyüleyici gelebilir ama albüm kendini fazla tekrarladığından sizi birkaç gün bile oyalamayacaktır. Parçaların canavarca uzunluğuna rağmen albüm, maalesef tavşan çiftleşmesi kadar kısa sürüyor. Ayrıca depresyona özgü bir yalıtılmışlık duygusundan ziyade romantik bir duygusallığı uyandırdığı için de bu albüme bu kadar uç bir tekrarlamacılığı yakıştıramıyorum . Grubun bundan sonraki albümü Illusion’s Play başlı başına bir yalıtılmışlık müziği olduğu için tekrarlamacı niteliğin o albüme daha isabetli, daha oturaklı gittiğini düşünüyorum.
Amorphis, Ajattara ve Mannhai şöhretli gür, güçlü vokalleriyle bilinen Pasi Koskinen ve karısı Natalie Koskinen bu albümde şarkı söylemedeki hünerlerini birlikte gösteriyorlar. Düşük bütçeli bir grupta, fakirhâne stüdyolarda kaydedilen bu müzikte iki hayat arkadaşını keder yüklü, acı yüklü bir müzikte görmek ne kadar güzel değil mi? Kibariye ve İbrahim Tatlıses’i televizyon ekranlarında düet yaparken görmekten heyecanlanan arabesk hayranları bile bu metal albümünde cemaatçi, ailevi bir samimiyet duygusunu, el ele tutuşmuş kırık kalplerin anlatıldıkça azalan hikâyesini, çektiği türlü türlü sıkıntılar yüzünden saçını başını yolan mutsuzların haykırışlarını bulabilir, onlar da biz metal müzik severler gibi kederlenebilirler.
Fakirhâne stüdyo dedim ama eğlence olsun diye dedim. Böyle parlak, herkese hitap eden, göz alıcı bir müziğe gayet uygun giden albümün pürüzsüz bir tınısı var. Bütün enstrümanlar berrak ve kayıpsızca dinlenebiliyor. Miksleme, önceki albüme kıyasla daha üzerinde çalışılmış, daha orantılı görünüyor. Prodüksiyon kısaca, gotik metal severlerin tam istediği gibi olmuş. Albüm kapağında bir melek heykeli de var. Daha ne olsun?
Bu sulandırılmış analizi geçip biraz da müziğin kendisinden bahsedeyim. Albüm karamsarlık, yalnızlık, yitip gitmişlik duyguları uyandırıyor. Albümün intro tadındaki ilk parçası Fallen ile başlayan ve kulağa musallat olan klavye notalarından ilerleyip albümün tek hızlı parçası, kapanış parçası olan Night’s Dew enstrümentalinin sonuna kadar bulutsu bir hafifliğin, melankolik bir uçarılığın kalbine gömülüyoruz. Bu albümün müziği ayrılık müziğin olmaktan ziyade, ‘doom’ kelimesine de biraz uygun düşen bir şekilde, kulağa bir ayrılık-sonrası felaketi müziği gibi geliyor. Her şeyi kaybettikten, elimizde hiç umut ve neşe kalmadıktan sonra dinleyebileceğimiz bir müziktir bu. Pasi Koskinen’in ilk şarkıda höykürdüğü gibi:
I’ve losted my strength,
I’ve losted my sanity.
I’ve seen myself falling
and I’m tired to stand.
Bu atmosferik duygu nehrinin, ama hızlı değil ağır ağır akan bu duygu nehrinin içinden bir yarı bilinç hâlinde geçiyoruz. Özellikle benim en sevdiğim dördüncü parça yalın ve gösterişsiz şarkı sözleriyle, iki dakika kadar süren klavye girişi ve yavaş yavaş ilerleyip bir anda patlayan duygu yüklü notalarıyla bizi içinde bulunduğumuz ortamdan, kulağımızdaki kulaklıklardan soyutlayıp sanki ruh seyahatine çıkmış gibi başka bir diyara, belki de bir ressamın büyüleyici güzellikte romantik bir manzara resminin tam içine, tam merkezine sürüklüyor.
Bu albümleriyle funeral doom metal muhitinde kendine özel bir yer açmayı başaran ve hep aynı tür üzerinden çalmasına rağmen her albümü birbirinden farklılık gösteren Shape of Despair’in kısa sürse bile her zaman iyi vakit geçirmeyi garantileyen albümlerinden herhangi birini önerebilirim size. Ama eğer gotik metale yatkınlığınız varsa özellikle bu albümü öneriyorum. Eğer funeral doom seviyorsanız en iyi prodüksiyona sahip ve en profesyonel gruplardan biri olan bu grubu bir an önce tüketmeye, yalayıp yutmaya bakın. Pişman olmayacaksınız.
@b, Pasi Koskinen Amorphis’teyken favori grubumdu ve ayrıldıktan sonra grubu bıraktım çünkü Pasi her zaman bi frontman olmuştur benim için.dediğin gibi dostum iyi ki ayrılmış..
gözüm kapalı 10 vereceğim bi albüm. “…to live for my death…” şarkıları, melankolinin dibine vurduğum zamanlarda tanıdığım bi şarkıydı.
çok sevdiğim bir grup bu. natalie/pasi koskinen olmasa ne yapacaktık.:) iyi ki amorphis’ten ayrılmış. mükemmel bir albüm bence.
18.05.2012
@b, Pasi Koskinen Amorphis’teyken favori grubumdu ve ayrıldıktan sonra grubu bıraktım çünkü Pasi her zaman bi frontman olmuştur benim için.dediğin gibi dostum iyi ki ayrılmış..
Dinlediğimda bu kadar dip bu kadar yanlızlık korkusu veren başka bir Grup tanımıyorum…