İsveç’in yaklaşık 20,000 nüfuslu küçük şehri Huskvarna, o akşam “cıvık metal”e doyacaktı. SABATON ve ALESTORM’u en iyi anlatan kelimelerden birinin bu olduğunu düşünüyorum. Direk kötü anlamda söylemiyorum, zira elemanlar da kendilerini çok ciddiye alıp “sert” görünmeye çalışmıyorlar, onlar da cıvık olduğunun farkında. Bu iki grubu arka arkaya izledikten sonra kendime gelebilmek için üç porsiyon DISSECTION almam gerekti hatta o derece.
Konserin biletleri 1 hafta öncesinden tükenmişti. “La böyle küçük yerde SABATON’a kaç kişi gider ki, 20-30 kişi olarak özel şov izleriz anca” diyen ben, konserin olacağı mekanın sitesinde “40 bilet kaldı” ibaresini görünce “vay babayın kemiğine” diyerek koşa koşa bileti aldım, 2 gün sonra da tükendi zaten. Şunu da belirtmek gerek, konserin tanıtımı çok iyi yapıldı, aylardır afişler şehrin her tarafında boy gösteriyordu. Bir de Huskvarna, 100,000 nüfuslu Jönköping şehriyle ikiz şehir olduğu için (20 dakika sürüyor iki şehir arası), katılımcıların çoğu büyük ihtimalle Jönköping’den geliyordu. Ama bu başarıyı sadece iyi tanıtıma bağlayamayız, kabul etmemiz gereken bir şey var ki, SABATON gittikçe büyüyor efendim durduramıyoruz. Bu yıl Avrupa turnesinde birçok farklı ülkede “sold-out” konserler verdiler. Her konserde de grubu tanımayan insanları kendi saflarına katıyorlar.
İlk defa evime 10 dakika yürüme mesafesinde konser olduğu için de ben ayrı bir keyifliydim. İlk grup 19:00’da başlayacaktı ve 18:45 gibi mekana vardık. Vestiyer ve tuvaletler ayrı binada, restaurant-bar ayrı binada ve konser de ayrı bir binadaydı. Dahası konser mekanına elinizde içecekle veya sigarayla giremiyordunuz. Bir de kulak tıkacı satılıyordu vestiyerde, sebebini ise ilk grup STEELWING’i dinlerken anlayacaktım. Eheh, şaka lan şaka. Ama kulak tıkacı kullanan İsveçlilerin sayısı hatrı sayılır seviyedeydi. Neyse şimdi gruplara gelelim.
STEELWING
Açılışı yapacak olan grup İsveçli taze heavy metal grubu STEELWING idi. 2009’da Rock the Nation yarışmasını kazanıp bilmem kaç yüz grup arasından sıyrılarak Noiseart Records’la albüm çıkarma şansını kazanmış oldukça genç, tıfıl arkadaşlardan kurulu bir grup. Mekanın yarısından biraz daha azını dolduran 150-200 kişilik bir kitleye çaldılar. Bu arkadaşlar imajlarıyla, müzikleriyle, vokalleriyle 80’ler heavy metalini yaşatmayı kendilerine görev bilmişler. Deri ve kot ceketler, taytlar, zincirler, kemerler, bandanalar falan, her şey yerli yerindeydi.
Ben bu tür müzikten pek hoşlanmasam da bazı şarkıların oldukça keyifli olduğunu söyleyebilirim. “Kill or Be Killed” adlı şarkının ana rifi hala aklımda mesela. Diğer şarkılar da gayet eğlenceli sayılabilir. Tek sorunum vokallerle. Rob Halford etkisinin domine ettiği vokaller gerçekten benim tarzım değil, tiz çığlıklar atmaya başladığında kulaklarımı kapamamak için zor tuttum.
Seyirciyle de etkileşmeye çalıştılarsa da pek başarılı olamadılar. Sonuç olarak 80’ler heavy metalinden hoşlanan arkadaşlar grubun myspace’ine giderek deneyebilirler, bence türü sevenler için keyifli bir grup.
***
ALESTORM
STEELWING’in ardından sırada İskoçyalı “true Scottish pirate metal” grubu ALESTORM vardı. Metalin bütün karizmasını yerle bir eden imajıyla vokalist Christopher Bowes sahneye geldi. Üstü çıplak, kıllı, beyaz-pembe-açık yeşil ve düğün tonlu klavyesini eline almış ve acayip bir şekilde Türk’e benzeyen bir adam düşünün. Fotoğraf makinesini almadığıma pişman oldum hakikaten. Adamı yolda görsem “Erdal naber lan?” derim, o derece.
Bu sırada seyirci sayısı da artmıştı doğal olarak. SABATON fanları ağırlıktaydı tabi ki ama arada ALESTORM tişörtlü arkadaşlar da göze çarpıyordu. Grup Heavy Metal Pirates şarkısıyla girdi, Wenches & Mead’le devam etti. Ama bir sorun vardı… İsveçli kütük seyirciler ALESTORM gibi tek olayı konserde coşturmak olan bir gruba doğru düzgün tepki vermiyordu! Arada tek tük zıplayan eden, coşan arkadaşlar vardı ama büyük çoğunluk öylece dikilip izliyordu. Bense içimden küfür ediyordum “ulan bu konser Türkiye’de olsa şimdi ortalığı dağıtmıştık be” diyerek.
Sırası karışık olmakla beraber Eurovision 2008’de Letonya’yı temsil eden şarkının coverı Wolves of the Sea, Over the Seas, The Quest çalındı. Ardından balladımsı ve nakaratına eşlik edilesi Nancy the Tavern Wench geldi. Neyse ki seyirci yavaş yavaş ısındı ve olaya daha fazla kayıtsız kalamadı. Son iki şarkıda (Captain Morgan’s Revenge ve Keelhauled) herkes zıplayıp coşmaya başlamıştı. Ama biraz geç mi olmuştu ne? Yine de en azından sonlara doğru gayet eğlendiğimi söyleyebilirim. Özellikle Keelhauled acayip eğlenceli bir şarkı. ALESTORM’u oturup da evde dinlemem, genel olarak birkaç şarkı haricinde sıkıcı olduklarını düşünüyorum ama olur da konserlerine gitme şansınız olursa kesinlikle kaçırmayın derim.
***
SABATON
Ardından beklenen an geldi çattı. Mekan artık neredeyse tıka basa doluydu. Belki 400-500 kişi vardı, tıkış tıkış bekliyorduk. Görülmemesi imkansız olan bir şey vardı ki, millet SABATON’u delice bekliyordu, sürekli tezahüratlar yapılıyordu falan. Sonunda geldiler ve seyircinin kendini SABATON’a sakladığını anladım. O cool takılan arkadaşların çoğu zincirlerini kırmıştı. Açılış şarkısı Ghost Division oldu. Vokalist Joakim mikrofonu ne zaman uzatsa seyircilerin (tüm şarkılarda) şarkı sözlerini kaçırmadan söylemesi ise bizim için alışılmadık bir şeydi. Grubun şarkıların pek hakim olmadığım için çaldıkları bütün şarkıları bilmiyorum ama aklımda kalanlar Uprising, Aces in Exile, The Final Solution, 40:1, The Art of War, Cliffs of Gallipoli ve bisten sonra Primo Victoria ile Metal Machine oldu. Özellikle Primo Victoria’da herkes çılgın attı diyebilirim. Zıplamayanı dövüyorlardı. Kel, sakallı, iri yarı viking tipli iki üç abinin yanımda çocuklar gibi şen bir şekilde zıplaması da beynimde kalıcı hasara yol açtı.
Bir de seyirci profili hakkında konuşmak lazım. Yaş sınırı yoktu ve 15-16 yaşlarındaki tıfıl gençlerden tutun, 50-60 yaşındaki abi-ablalara kadar homojen bir dağılım vardı. SABATON tişörtlü arkadaşların sayısı acayip fazlaydı ve acayip sevgi gösterdiler gruba. Grubun şarkı aralarında dediklerini anlamaya çalışsam da arada birkaç kelime kapmaktan daha ötesini yapamadım, esprileri kaçırdım, millet güldü ben bön bön baktım falan. Hoş değildi. Ama şurası kesin, grubun seyirciyle etkileşimi çok iyi ve seyircinin üzerinde iyi bir izlenim bırakıyorlar. Zaten grubun en büyük kozu konserleri, konserlerde böyle pozitif, enerjik ve gaz olmayı sürdürürlerse ilerde çok daha büyüyecekler. Kesinlikle benim tarzım değil, bir daha konserlerine gidene kadar da dinlemem, ama adamlar seyirciyi avucuna almayı biliyor arkadaş. Hepsi güler yüzlü, işini zevk alarak yapıyor (en azından öyle görünüyor).
Bu arada şimdi aklıma geldi, seyirciler arasından birinin boxerla sahneye çıkıp önce deli dana gibi koşturması, sonra vokalist tarafından yakalanması ve beraber şarkı söylemeleri de hafızalara kazındı.
Böylece bir konseri daha geride bırakmış olduk. Eve geldikten sonra DISSECTION dinleyerek ruhumu arındırmaya çalışmış olsam da cıvıklığı hala damarlarımda hissedebiliyorum. En iyisi gidip biraz da NOKTURNAL MORTUM dinleyeyim. Biraz uzun bir yazı oldu ama umarım okuması keyifli olur.
Pasifagresif İsveç temsilciliği, Huskvarna’dan bildirdi.
Not: Yazıdaki konser fotoğrafları bu konsere ait değildir.
Yorum alanı
“SABATON, ALESTORM, STEELWING – 28 Ekim 2010, Huskvarna Folkets Park” yazısına 5 yorum var
@Ahmet Saraçoğlu, vokalist biraz kucuk ama o kadar da fark yoktu yahu sanki, burda digerleri dev gibi cikmis.
Ya bi de bilen bir Sabaton fani varsa soylesin, Sabaton’un bi sarkisinin girisi inanilmaz sekilde In Flames – Bullet Ride’in girisine benziyor, hatta ayni nerdeyse. Calmaya basladilar, “Alleaaaah In Flames caliyolar lan ohaa” diye gaza geldim, bi baktim kendi sarkilari cikti.
Grupların cıvıklığı ile ilgili olarak her ne kadar sana katılsam da, ruhu arındıracak durumlara geldiysen hiç gitmeseymişin keşke.demet akalın konserine gidip de, “bu ne yaa pop” demek gibi bir şey..
Steelwing’in vokalisti mi ufak, diğerleri mi ayı?
02.11.2010
@Ahmet Saraçoğlu, vokalist biraz kucuk ama o kadar da fark yoktu yahu sanki, burda digerleri dev gibi cikmis.
Ya bi de bilen bir Sabaton fani varsa soylesin, Sabaton’un bi sarkisinin girisi inanilmaz sekilde In Flames – Bullet Ride’in girisine benziyor, hatta ayni nerdeyse. Calmaya basladilar, “Alleaaaah In Flames caliyolar lan ohaa” diye gaza geldim, bi baktim kendi sarkilari cikti.
Grupların cıvıklığı ile ilgili olarak her ne kadar sana katılsam da, ruhu arındıracak durumlara geldiysen hiç gitmeseymişin keşke.demet akalın konserine gidip de, “bu ne yaa pop” demek gibi bir şey..
02.11.2010
@Süleyman Turan, o kisim tamamen geyik :) Yoksa o konuda ciddi ciddi bi sikayet, elestiri filan yok.
bu sabaton u unirockta da izlemiştim, vokallerinde tam bir almancı tipi var.
http://i53.tinypic.com/160ydcw.jpg