Bir müzik türünün en başarılı numunelerden birkaçını yazmış olan grupların stillerinde değişiklikler yapmaları çok sağlıklı olur çünkü o tür içinde yazabilecekleri en başarılı notaları çoktan yazmışlardır. Bu yazma kabiliyeti onlarda yalnız o türde değil, genel olarak müzik yazmadaki başarılarını gösterdiği için aynı dört duvar arasında kalmaktansa ilgilendikleri diğer müzik türlerinden esinlenmeler getirerek müzik yazma tutkularını körükleyip yine kaliteli şeyler yazmalarını sağlar. Ama hayran kitlemi kaybederim diye korkup kendi körler sağırlar cemaatinin içine suratında aptal ilkokul öğretmenlerini anımsatan bir tebessümle gömülürlerse o zaman akıbetleri kötü olur. Anathema ve Katatonia gibi çok başarılı doom albümleri yazan gruplar stillerini değiştirmekle çok akıllıca işler yaparken My Dying Bride ne yazık ki bunu başaramadı. Doom metalin tartışılmaz ilkokul öğretmeni kimdir yarışması yapılsaydı herhalde yirmi sene sonra hâlâ doom metal yaptıkları için yarışmayı kazanırlardı. Belki de hayran kitlelerini kaybetme korkusunda ziyade gerçekten de doom metal dışında başka bir tür müzik yazabilecek potansiyelleri olmadı hiç. Tabii bahanesi ne olursa olsun müziğin kıtlaşması ve kısırlaşması yüzünden tokat yemeleri gerektiği gerçeğini değiştirmiyor bunlar.
1990’ların başında death/doom türünü yeni yeni keşfetme fırsatını yakalayan İngiliz metal grupları Peaceville üçlüsünden biri olan My Dying Bride, en karanlık doom metal riflerinden bazılarını içinde barındıran Turn Loose the Swans ve daha romantik, daha gotik The Angel and The Dark River gibi iki sarsıcı klasik yazdıktan sonra bu albümler kadar iyi olmasa da hatırı sayılır birkaç albüm daha yazıp son iki albümleri olan A Line of Deathless Kings ve For Lies I Sire ile kendilerini kötü bir biçimde tekrar etmeye başladılar. 1998 albümlerinde tercih ettikleri deneysellik kötü tepkiler alınca korkup eski tınılarından ayrılmamayı seçtikleri için aynı gitar perdelerinin arasında dolaşmak yaratıcılıklarını köreltti. Ustası oldukları müzik türünün alışkanlıklarına gömüldükleri için ironik bir şekilde yazdıkları müziğin malzemesini neyin kaliteli yaptığını unuttular, türün en jenerik albümlerini yazmaya başladılar.
Müziğin hiç değişmediğini söylemek yanlış olur aslında. Gotik karakteristikler, daha mainstream kitleye hitap edecek şeyler biraz daha vurgu kazanmış bu son albümde. Ama bunlar eski albümlerde, hatta ilk albümlerde bile görülen tipik MDB karakteristiklerindi. Kötü olan şey bu karakteristiklerin vurgu kazanmasından ziyade eskisi gibi oturaklı, güçlü, çarpıcı malzemenin hemen hemen hiç görülmemesinden ileri geliyor. Bu noktaya ulaştıktan sonra grup belli bir hayran kitlesinin albümü ne kadar kötü olursa olsun alıp beğeneceğini bildiğinden artık kendini zorlamayı gerekli bulmuyor. Bu albümün çeşitli internet sitelerinde pozitif kritikler alması da albümün iyi olmasından ziyade kritik yazarlarının MDB gibi büyük bir isme duydukları saygı ve sevgiden ileri geliyor olsa gerek.
Gerek MDB diskografisi göz önüne alınırsa, gerek melodramatik death/doom metalin Before The Rain, Draconian, Virgin Black ve Swallow The Sun gibi daha yeni gruplarının çalışmaları göz önüne alınırsa albüm en cillop prodüksiyonla, en deneyimli müzisyenlerin üzerinde işini bilir bir profesyonellikle üzerinde çalışmasına rağmen maalesef rafları alelâde, sönük, tanıdık birkaç melodi dizisiyle işgal edip ortalama bir eğlendiricilik dışında ufuk açmayan önemsiz bir albümden öteye götürmüyor. Eski albümlerinden arakladıkları klişeleri yeniden yeniden tekrar üretmek dışında başka hiçbir şey yapmamayı tercih etmeleri de yaratıcılıklarının tükendiğini gösteren bir başka işaret olmuş.
Iron Maiden konserinin açılışını yaptıkları bir festivalde ‘Yorkshire’a dönün ibneler’diye öfke çekmelerine neden olan imajları kadar berbat şarkı sözlerini eleştirmek yanlış olacaktır çünkü önceki albümlerde de bundan daha kötü değildi. Ama hâlâ aynı basmakalıp tatsız dizeleri, ifadeleri ve temaları kullanıyorlar. Her ne kadar birçok metal türünün klişe şarkı sözleri olsa da bu türün bir zamanlar öncülüğünü yapmış yaratıcı gruplarından yeniden bunların geldiğini görmek biraz üzücü oluyor.
Tırtıklaya tırtıklaya yeni malzeme çıkarmaya çalıştığını gördüğüm bu albüm her ne kadar ‘ne olursa olsun My Dying Bride olsun’ hastalarını tatmin edecek nitelikte olsa da yavaş yavaş ölen bir grubun yavan, boğuk, cılız homurtuları gibi geliyor bana. Söyleyebileceğim en olumlu şey bana Turn Loose The Swans’ın ne kadar başdöndürücü bir albüm olduğunu hatırlatması olacaktır. Şimdi bu kritiği tamamlayıp ilk dinlediğimde beni şimşek gibi çarpan atonal, meyus, uğursuz ve karanlık The Songless Bird parçasını çalmaya gidiyorum. For Lies I Sire albümünün iyi olduğunu düşünüyorsanız sizin için de bazı şeyleri hatırlamak etkili olacaktır diye düşünüyorum. Hoşçakalın.
Kadro Aaron Stainthrope: Vokal
Andrew Craighan: Gitar
Hamish Hamilton Glencross: Gitar
Katie Stone: Klavye, keman
Lena Abé: Bas
Dan Mullins: Davul
Şarkılar 1. My Body, A Funeral
2. Fall With Me
3. The Lies I Sire
4. Bring Me Victory
5. Echoes From a Hollow Soul
6. Shadowhaunt
7. Santuario di Sangue
8. A Chapter in Loathing
9. Death Triumphant
Şu grubu hiç sevemiyorum. Gerçi doom zaten genelde sevmem, ama en sevmediğim doom grubu da bunlar. Grup isimlerinden zaten 1-0 geride başlıyorlar. Kritik iyi olmuş ama. Dinlemesem de, sevmesem de, o kritik bizim kritiğimiiizdiiiir. :P
mdb’nin yaratıcılığının, hatta daha da kötüsü “müzik yapma isteğinin” bittiğinin işareti gibi geldi bu albüm bana da.
calvin gibi bir gitarist gidince müziklerindeki o avant-garde his de beraberinde gitti, e sonra rick miah gibi hasta bir davulcu da ayrıldı, ki bu ikisi bence mdb’yi klişe doom/death soundundan uzaklaştıran en önemli iki üyeydi. e sonra grubun en eskilerinden ade de gitti (shaun steels, martin powell var daha..), kim kaldı birader?
yine de yazıda bence hakları yenmiş bir kaç yer var. ilk olarak, sadece turn loose ve dark river albümlerini en iyiler olarak gösterip diğerlerine sadece “hatırı sayılır” demek biraz eksik kaçmış bence.
songs of darkness, words of light (neredeyse) turn loose albümü kadar etkileyicidir. mdb’nin bana göre en iyi iki albümü bunlardır hatta (evet songs of darkness bence dark river albümünden daha güçlüdür) sonra the dreadful hours da songs of darkness albümüne çok benzer yapısı ile bunların hemen ardından gelir. kısacası bu 4 albüm mdb’nin en betonarme karanlık albümleridir.
ama bunların dışındaki as the flower withers, like gods of the sun albümleri de zamanın testini geçebilmiş çok çok güçlü albümlerdir. yani bu albümlere hakkını vermek lazım.
ikincisi, “imajları kadar berbat şarkı sözleri” cümlesi. imajlarında pek itici/nahoş bir şey göremiyorum ben, hadi zevk meselesi diyeyim ona, ama aaron gibi birisinin sözlerine berbat diyebilmek.. tamam bazı şarkılarda klişe sözler var ama sadece turn loose albümünün sözlerini okumak (anlamaya kasmak) aaron’un nasıl bir şair olduğunu açıklamaya ve o “berbat” kelimesini kullanmaya çekindirmeye yetmeli.
@northern darkness, aaron’a şair diyerek kendisinin de esinlendiği poe, coleridge, keats ve byron gibi şairleri çıkartan amerikan/ingiliz romantik hareketine haksızlık ettin bence. metal müzik denildiğinde ben şarkı sözleri adına pek bir beklentiye girmemeye kendimi alıştırdım. bunu ortalama kabiliyette bir şairin bile eğlence/fantezi üzerine kurulmuş bir müzik üzerinden yazılmış bir şarkıya kendi şiirini, başlı başına bir eser olan şiirini kurban etmeyi kesinlikle kabul edemeyeceğine dair samimi inancımdan ya da metal müzik icra eden müzisyenlerin büyük çoğunluğunun edebiyata olan ilgisizliklerinden ötürü söylemiyorum yalnız, aynı zamanda resmi MDB ve kimi doom metal forumlarında da dillerden düşürmemecesine abartılan şarkı sözlerinin ne kadar ‘şiirsel’ olduğundan dem vurulduğuna duyduğum bir öfkeden, edebiyata ve özellikle şiire onu dindarlık noktasında bir titizlikle didik didik kurcalamayan bir kitlenin kısıtlı edebiyat tahayülleriyle yapılmış yüzeysel değerlendirmelerine duyduğum bir öfkeden ileri geliyor. eğer herkes tam tersine aaron’un şarkı sözlerinin romantik şiiri kötü gösterecek noktada histerikli, ihtimamlı, taklitçi, ölçüden ve tutarlı bir estetik anlayıştan yoksun olduğunu söyleye söyleye kötülüyor olsaydı edebiyattan ziyade genel olarak yazına dair ilgisi olmamalarını normal karşıladığımız metal müzik icra eden müzisyenlerle kıyaslandığında aaron’un belli bir edebi zevki olmasından ileri gelen edebiyat esinlenmelerinin görüldüğü şarkı sözlerinin klişe de olsa metal müzik muhitinde ‘pırlanta değerinde’ olduğunu söyler ve küçümsemeye, seçkinci bir tavır takınmaya hiç gitmezdim ama bu adamın ne kadar ‘üstün’ bir şair olduğundan metal müzik dinleyen kitle tarafından o kadar fazla söz edildi ki artık aaron’a asıl hakkını vermenin zorunlu olduğunu düşünüyorum. benim için bu adam kötü bir şair, iyi bir metal müzik şarkı sözü yazarıdır diyebilirim en fazla. bu fikrimi de metal müzik dinleyen biri olarak değil, kendini beğenmiş gıcık bir salon edebiyatçısı olarak söylüyorum. belki bir metal müzik kritiği yazdığım için yazımda o kadar küçümsemeye gitmemeliydim. o noktada bir yanlış yapmış olabilirim.
@Ertuna Yavuz, sana senin ifadenle evet bence de-metal müzik dinleyen biri değil, kendini beğenmiş gıcık bir salon edebiyatçısısısn dersem sana saldırmıs ve haksızlık etmıs olurum. oyle bır nıyetım yok. ama bu aklımdan gectı. my dying bride tarzım olmamasına dinlememe ragmen bir seyler soyleme ihtiyacı duydum. ozellıkle -bir harekete haksızlık etmek- ifadesi , -metal muzık icra edenlerin (cogu desen de) edebiyata olan ilgisizligi- savı cok ama cok yanlıs ifadeler. ayrıca bu bir kritikten cok elestiri olmus gibi.
@maya veil, ya bilmiyorum ben de sevmiyorum bazı şeyleri bu kadar ciddiye almayı ama herkes birbirinin gözüne soka soka popülist bir şarkı sözü yazarını sırf iki üç yazın cihazı kullandı araya bir iki kafa tırtıklamayı başaran dize soktu diye şairmiş gibi, şiirde dehaymış falan gibi göstermeye çalışınca bana çok rahatsız edici, yanıltıcı ve absürd geliyor. bir harekete haksızlık ettin derken onu hedef aldım yani. kimseye hakaret etmek gibi bir amacım yok.
fransızca kökenli kritik kelimesi zaten eleştiri demektir.
@Ertuna Yavuz, ağdalı diline olduğu kadar, noktalamalarına da dikkat edebilirsen, biz okuyanlar için iyi olacaktır. Özellikle daha fazla virgüllü gelecek yazılara… (Hızlıca okumak istiyorum yazılarını, bazen mümkün olmuyor sırf bu sebepten). :)
@Ertuna Yavuz, “eğlence/fantezi üzerine kurulmuş bir müzik” diyerek metal müziği mi kastettin bilmiyorum. eğer öyleyse oradan zaten bayağı derin bir tartışma çıkar, o yüzden buraya girmiyorum.
şiirin hangi müzik türlerine, beste yapılarına “kurban edilebileceği” de yine aynı oranda subjektif, onu da bırakıyorum.
metal müzik icra eden müzisyenlerin edebiyata ilgilerinin olmaması da gene biraz fazla iddialı olmuş, ona da ellemiyorum.
tek söyleyeceğim, evet, “salon edebiyatçısı” olarak biraz bağlam dışı bir yerde haksız bir eleştiri yapmışsın. çünkü aaron’u ingiliz şiirinde keats ve byron ile karşılaştırmıyor, sadece my dying bride’ın şarkı sözü yazarı olarak, yaptıkları müzik üzerine yazdığı sözlerin etkileyiciliği ile değerlendiriyoruz.
bu arada, yazı duvarı (wall-of-text) inşa etmezseniz, ederseniz de biraz noktalama işareti kullanırsanız cidden çok mutlu edersiniz beni.
@northern darkness, evet ama ‘aaron’un nasıl bir şair olduğunu açıklamak’ gibi sert ifadeli bir cümle öbeği kullanınca, hatta sırf şair kelimesini bile kullanınca tartışmayı metal müzik bağlamından çıkarıp edebiyat alanına taşımış oluyorsun. bir de sözü geçen yazarlarla aaron’u aynı kefeye koyan tipler de mevcut onun için ben de tahmin yürütmeden acele ettim. önyargı yaptım biraz.
Aaron 10 numara şarkı sözü yazarıdır. Cannibal Corpse’da kim yazıyorsa sözleri o adamda 10 numara şarkı sözü yazarıdır. İkisi de sözlerini “şairane” bir şekilde yazabilen insanlardır. Aaron’a ekstradan bir “şair” sıfatlandırması yapıldığını ve eleştrildiği ölçüde bu sıfat üzerinden adama tapıldığını sanmıyorum. İşini iyi yapanın hakkını vermek diyebiliriz buna olsa olsa. Tartışmanın esas olayı bence içerik-bağlam noktasında zaten uygunsuz olduğu için daha da bi şey demiyorum.
Albüm de baya kötü şaka maka. Ben ki MDB fanıyım, ben bile taş çatlasa 10 kere dinlemişimdir. Fakat eski albümlere yapılan yanlış yorumlara da içerlendim. As the Flower Withers da, The Dreadful Hours da kendi dönemlerinin en olgun ve olması gerektiği gibi olan doom/death albümleridir. Türün en büyük yaratıcılarından biri olan bir grubun ilk dönem albümlerine yapılan bu yorumlara şaşırdım biraz o yüzden. O albümler birer başyapıt mıydı değil miydi bilemem ama, son dönemlerine kadar MDB ne yaptıysa arkasından 500bin tane grup da onu yaptı yıllarca. Söylenebilecek en objektif şey bu herhalde.
doom metal dinlediğim zamanlarda en çok dinlediğim 2-3 gruptan birisiydi. gerçi hala bazı albümlerini severek dinlerim. doom metal klasiklerini say deseniz the angel and the dark river, turn loose the swans der geçerim ama sonra funeral doom olayına da girince bu grubu unutur olduk. ama hala bu iki albümü titretecek derecede doom metal albümü çıkmamıştır bana göre.(funeral doom grupları hariç.) nedense yazıda da belirtildiği üzere bu topluluk bir değişim geçirmiş ve farklı mecralara kaymış. e tabi bunlar bir katatonia, moonspell ya da paradise lost değil. müzikal değişimin iyi gideceği gruplar var gitmeyecek gruplar var. my dying bride’da da bu olmadı maalesef. aslında pek gerek yoktu bunlara. son iki albümü çıkarmadan dağılıp gideceklerdi eğer yaratıcılık sıkıntısı çekiyorlarsa. yazı çok güzel olmuş eline sağlık.:)
Ben de inceleme yazarını eleştiren tayfaya katılmakla beraber,kendilerini değiştiren yenileyen gruplar için verilen örnekleri görünce(Anathema,Katatonia) içimden “iyi ki de değişmemişler” dedim yalanım yok.Diğer yandan,mdb diskografisinin büyük bir çoğunluğuna hatırı sayılır demek.. Evet bu son albüm hakikaten kötü kabul ediyorum,ALODK albümünü ben defalarca dinledim ve de göz ardı edilmemesi gereken bir albüm olduğunu düşünüyorum elbette kendisinden daha önce çıkan albümlere bakarsak hatırı sayılır denebilir ama ortada bir dreadful hours vardır ki nasıl es geçilebilir akıl sır erdiremiyorum the light at the end of the world keza aynı şekilde..Şarkı sözlerine yapılan eleştiriyi de benimseyemedim,içi boş. MDB bu albümü öylesine çıkartmış ben böyle düşünüyorum,geçmişiyle ismiyle sattığına da katılıyorum ama o geçmişin böyle cümlelerle incelenmesine asla katılmıyorum.
Şu grubu hiç sevemiyorum. Gerçi doom zaten genelde sevmem, ama en sevmediğim doom grubu da bunlar. Grup isimlerinden zaten 1-0 geride başlıyorlar. Kritik iyi olmuş ama. Dinlemesem de, sevmesem de, o kritik bizim kritiğimiiizdiiiir. :P
aha işte söz hakkım burada işte.
mdb’nin yaratıcılığının, hatta daha da kötüsü “müzik yapma isteğinin” bittiğinin işareti gibi geldi bu albüm bana da.
calvin gibi bir gitarist gidince müziklerindeki o avant-garde his de beraberinde gitti, e sonra rick miah gibi hasta bir davulcu da ayrıldı, ki bu ikisi bence mdb’yi klişe doom/death soundundan uzaklaştıran en önemli iki üyeydi. e sonra grubun en eskilerinden ade de gitti (shaun steels, martin powell var daha..), kim kaldı birader?
yine de yazıda bence hakları yenmiş bir kaç yer var. ilk olarak, sadece turn loose ve dark river albümlerini en iyiler olarak gösterip diğerlerine sadece “hatırı sayılır” demek biraz eksik kaçmış bence.
songs of darkness, words of light (neredeyse) turn loose albümü kadar etkileyicidir. mdb’nin bana göre en iyi iki albümü bunlardır hatta (evet songs of darkness bence dark river albümünden daha güçlüdür) sonra the dreadful hours da songs of darkness albümüne çok benzer yapısı ile bunların hemen ardından gelir. kısacası bu 4 albüm mdb’nin en betonarme karanlık albümleridir.
ama bunların dışındaki as the flower withers, like gods of the sun albümleri de zamanın testini geçebilmiş çok çok güçlü albümlerdir. yani bu albümlere hakkını vermek lazım.
ikincisi, “imajları kadar berbat şarkı sözleri” cümlesi. imajlarında pek itici/nahoş bir şey göremiyorum ben, hadi zevk meselesi diyeyim ona, ama aaron gibi birisinin sözlerine berbat diyebilmek.. tamam bazı şarkılarda klişe sözler var ama sadece turn loose albümünün sözlerini okumak (anlamaya kasmak) aaron’un nasıl bir şair olduğunu açıklamaya ve o “berbat” kelimesini kullanmaya çekindirmeye yetmeli.
19.11.2010
@northern darkness, aaron’a şair diyerek kendisinin de esinlendiği poe, coleridge, keats ve byron gibi şairleri çıkartan amerikan/ingiliz romantik hareketine haksızlık ettin bence. metal müzik denildiğinde ben şarkı sözleri adına pek bir beklentiye girmemeye kendimi alıştırdım. bunu ortalama kabiliyette bir şairin bile eğlence/fantezi üzerine kurulmuş bir müzik üzerinden yazılmış bir şarkıya kendi şiirini, başlı başına bir eser olan şiirini kurban etmeyi kesinlikle kabul edemeyeceğine dair samimi inancımdan ya da metal müzik icra eden müzisyenlerin büyük çoğunluğunun edebiyata olan ilgisizliklerinden ötürü söylemiyorum yalnız, aynı zamanda resmi MDB ve kimi doom metal forumlarında da dillerden düşürmemecesine abartılan şarkı sözlerinin ne kadar ‘şiirsel’ olduğundan dem vurulduğuna duyduğum bir öfkeden, edebiyata ve özellikle şiire onu dindarlık noktasında bir titizlikle didik didik kurcalamayan bir kitlenin kısıtlı edebiyat tahayülleriyle yapılmış yüzeysel değerlendirmelerine duyduğum bir öfkeden ileri geliyor. eğer herkes tam tersine aaron’un şarkı sözlerinin romantik şiiri kötü gösterecek noktada histerikli, ihtimamlı, taklitçi, ölçüden ve tutarlı bir estetik anlayıştan yoksun olduğunu söyleye söyleye kötülüyor olsaydı edebiyattan ziyade genel olarak yazına dair ilgisi olmamalarını normal karşıladığımız metal müzik icra eden müzisyenlerle kıyaslandığında aaron’un belli bir edebi zevki olmasından ileri gelen edebiyat esinlenmelerinin görüldüğü şarkı sözlerinin klişe de olsa metal müzik muhitinde ‘pırlanta değerinde’ olduğunu söyler ve küçümsemeye, seçkinci bir tavır takınmaya hiç gitmezdim ama bu adamın ne kadar ‘üstün’ bir şair olduğundan metal müzik dinleyen kitle tarafından o kadar fazla söz edildi ki artık aaron’a asıl hakkını vermenin zorunlu olduğunu düşünüyorum. benim için bu adam kötü bir şair, iyi bir metal müzik şarkı sözü yazarıdır diyebilirim en fazla. bu fikrimi de metal müzik dinleyen biri olarak değil, kendini beğenmiş gıcık bir salon edebiyatçısı olarak söylüyorum. belki bir metal müzik kritiği yazdığım için yazımda o kadar küçümsemeye gitmemeliydim. o noktada bir yanlış yapmış olabilirim.
19.11.2010
@Ertuna Yavuz, sana senin ifadenle evet bence de-metal müzik dinleyen biri değil, kendini beğenmiş gıcık bir salon edebiyatçısısısn dersem sana saldırmıs ve haksızlık etmıs olurum. oyle bır nıyetım yok. ama bu aklımdan gectı. my dying bride tarzım olmamasına dinlememe ragmen bir seyler soyleme ihtiyacı duydum. ozellıkle -bir harekete haksızlık etmek- ifadesi , -metal muzık icra edenlerin (cogu desen de) edebiyata olan ilgisizligi- savı cok ama cok yanlıs ifadeler. ayrıca bu bir kritikten cok elestiri olmus gibi.
19.11.2010
@maya veil, ya bilmiyorum ben de sevmiyorum bazı şeyleri bu kadar ciddiye almayı ama herkes birbirinin gözüne soka soka popülist bir şarkı sözü yazarını sırf iki üç yazın cihazı kullandı araya bir iki kafa tırtıklamayı başaran dize soktu diye şairmiş gibi, şiirde dehaymış falan gibi göstermeye çalışınca bana çok rahatsız edici, yanıltıcı ve absürd geliyor. bir harekete haksızlık ettin derken onu hedef aldım yani. kimseye hakaret etmek gibi bir amacım yok.
fransızca kökenli kritik kelimesi zaten eleştiri demektir.
19.11.2010
@Ertuna Yavuz, ağdalı diline olduğu kadar, noktalamalarına da dikkat edebilirsen, biz okuyanlar için iyi olacaktır. Özellikle daha fazla virgüllü gelecek yazılara… (Hızlıca okumak istiyorum yazılarını, bazen mümkün olmuyor sırf bu sebepten). :)
20.11.2010
@Aeonian_Lich, evet biraz yayıla yayıla yazıyorum haklısın. daha dikkatli olmaya çalışacağım. bu arada last.fm profiline mesaj attım.
20.11.2010
@Ertuna Yavuz, Teşekkürler. Cevapladım. :)
19.11.2010
@Ertuna Yavuz, “eğlence/fantezi üzerine kurulmuş bir müzik” diyerek metal müziği mi kastettin bilmiyorum. eğer öyleyse oradan zaten bayağı derin bir tartışma çıkar, o yüzden buraya girmiyorum.
şiirin hangi müzik türlerine, beste yapılarına “kurban edilebileceği” de yine aynı oranda subjektif, onu da bırakıyorum.
metal müzik icra eden müzisyenlerin edebiyata ilgilerinin olmaması da gene biraz fazla iddialı olmuş, ona da ellemiyorum.
tek söyleyeceğim, evet, “salon edebiyatçısı” olarak biraz bağlam dışı bir yerde haksız bir eleştiri yapmışsın. çünkü aaron’u ingiliz şiirinde keats ve byron ile karşılaştırmıyor, sadece my dying bride’ın şarkı sözü yazarı olarak, yaptıkları müzik üzerine yazdığı sözlerin etkileyiciliği ile değerlendiriyoruz.
bu arada, yazı duvarı (wall-of-text) inşa etmezseniz, ederseniz de biraz noktalama işareti kullanırsanız cidden çok mutlu edersiniz beni.
20.11.2010
@northern darkness, evet ama ‘aaron’un nasıl bir şair olduğunu açıklamak’ gibi sert ifadeli bir cümle öbeği kullanınca, hatta sırf şair kelimesini bile kullanınca tartışmayı metal müzik bağlamından çıkarıp edebiyat alanına taşımış oluyorsun. bir de sözü geçen yazarlarla aaron’u aynı kefeye koyan tipler de mevcut onun için ben de tahmin yürütmeden acele ettim. önyargı yaptım biraz.
christliar..
Aaron 10 numara şarkı sözü yazarıdır. Cannibal Corpse’da kim yazıyorsa sözleri o adamda 10 numara şarkı sözü yazarıdır. İkisi de sözlerini “şairane” bir şekilde yazabilen insanlardır. Aaron’a ekstradan bir “şair” sıfatlandırması yapıldığını ve eleştrildiği ölçüde bu sıfat üzerinden adama tapıldığını sanmıyorum. İşini iyi yapanın hakkını vermek diyebiliriz buna olsa olsa. Tartışmanın esas olayı bence içerik-bağlam noktasında zaten uygunsuz olduğu için daha da bi şey demiyorum.
Albüm de baya kötü şaka maka. Ben ki MDB fanıyım, ben bile taş çatlasa 10 kere dinlemişimdir. Fakat eski albümlere yapılan yanlış yorumlara da içerlendim. As the Flower Withers da, The Dreadful Hours da kendi dönemlerinin en olgun ve olması gerektiği gibi olan doom/death albümleridir. Türün en büyük yaratıcılarından biri olan bir grubun ilk dönem albümlerine yapılan bu yorumlara şaşırdım biraz o yüzden. O albümler birer başyapıt mıydı değil miydi bilemem ama, son dönemlerine kadar MDB ne yaptıysa arkasından 500bin tane grup da onu yaptı yıllarca. Söylenebilecek en objektif şey bu herhalde.
doom metal dinlediğim zamanlarda en çok dinlediğim 2-3 gruptan birisiydi. gerçi hala bazı albümlerini severek dinlerim. doom metal klasiklerini say deseniz the angel and the dark river, turn loose the swans der geçerim ama sonra funeral doom olayına da girince bu grubu unutur olduk. ama hala bu iki albümü titretecek derecede doom metal albümü çıkmamıştır bana göre.(funeral doom grupları hariç.) nedense yazıda da belirtildiği üzere bu topluluk bir değişim geçirmiş ve farklı mecralara kaymış. e tabi bunlar bir katatonia, moonspell ya da paradise lost değil. müzikal değişimin iyi gideceği gruplar var gitmeyecek gruplar var. my dying bride’da da bu olmadı maalesef. aslında pek gerek yoktu bunlara. son iki albümü çıkarmadan dağılıp gideceklerdi eğer yaratıcılık sıkıntısı çekiyorlarsa. yazı çok güzel olmuş eline sağlık.:)
Ben de inceleme yazarını eleştiren tayfaya katılmakla beraber,kendilerini değiştiren yenileyen gruplar için verilen örnekleri görünce(Anathema,Katatonia) içimden “iyi ki de değişmemişler” dedim yalanım yok.Diğer yandan,mdb diskografisinin büyük bir çoğunluğuna hatırı sayılır demek.. Evet bu son albüm hakikaten kötü kabul ediyorum,ALODK albümünü ben defalarca dinledim ve de göz ardı edilmemesi gereken bir albüm olduğunu düşünüyorum elbette kendisinden daha önce çıkan albümlere bakarsak hatırı sayılır denebilir ama ortada bir dreadful hours vardır ki nasıl es geçilebilir akıl sır erdiremiyorum the light at the end of the world keza aynı şekilde..Şarkı sözlerine yapılan eleştiriyi de benimseyemedim,içi boş. MDB bu albümü öylesine çıkartmış ben böyle düşünüyorum,geçmişiyle ismiyle sattığına da katılıyorum ama o geçmişin böyle cümlelerle incelenmesine asla katılmıyorum.