“Rust in Peace“le çocuğu koyan MEGADETH’in bir sonraki albümünde biraz daha ticari bir yöne kaymak istemesi normaldi aslında. Tartışmaya ve kişisel fikirlere yer bırakmayacak düzeyde önemli bir başyapıt yarattıktan sonra, Mustaine ve tayfasının yine aynı yırtıcılıkta bir albüm yapmak istemeyeceği, o kadar da şaşılacak bir durum değildi.
Şöyle bir düşünceye sahip olduğumu fark ettim. Tamamen öznel, kendi içimde doğru kabul ettiğim bir düşünce. Şöyle açıklayayım. Bir grup düşünün. Kariyerinin bir döneminde belirgin bir tür değişimine girişiyor. Diyelim ki grubumuz AA adında bir death metal albümü çıkarmış ve bu albümden iki albüm sonrası da, BB adında bir post-rock albümü. İşte birbirinden çok farklı tarzlardaki bu albüm arasında çıkan albüm, yani iki farklı türün arasında kalan albüm eğer AB olarak özetlenebilecek türde bir geçiş albümü değilse, bu hem o grubun yaptığı işi ne oranda iyi bildiğini, hem de o albümün başarısını gösteriyor. AA’dan BB’ye geçişteki AB, eğer “Hafız bildiğin gibi biz eskiden şöyleydik, ama ilerde başka türlü olmak istiyoruz, o yüzden eskiyi bir anda silip atarak canını sıkmayacak, ama bir yandan da yeni gidişatımızın sinyallerini verecek bir şey yapmaya çalıştık” tadında bir albümse, o albümler genelde tatsız oluyor ve grupların müzikal anlamdaki potansiyellerinin çok da güçlü olmadığını büyük ölçüde ortaya koyuyorlar.
Bu tarz bir zırvalamaya neden girdiğime gelince. Konumuz olan “Countdown to Extinction”ın çok çok çok başarılı bir albüm olmasının temel sebebi, thrash metalin kitaplarından biri olan “Rust in Peace” ile yeni nesil MEGADETH’in gerçek başlangıcının yapıldığı yer olan “Youthanasia” arasında duruyor olmasına rağmen, her şeyiyle kendi kimliğine sahip, grubun iki yanını da kusursuz şekilde ortaya süren bir albüm oluşudur. Bu bence önemli bir konudur, zira bu geçiş olayı çoğu zaman grupların karizmasını çizen (“Reroute to Remain“) ya da iyi olsun olmasın bir şekilde geri planda kalmayla neticelenen (“Spiritual Healing“) şekillerde vücut bulur. Bu zor eşiği yara almadan atlattığınızda ise (“Projector“, “Heartwork“, vs.) size duyulan saygıda bir azalma olmaz, çoğu durumda bilakis bu saygı artar.
Girişi uzun tuttuk, albüme gelelim. Benim ve birçokları için “Countdown to Extinction”, melodinin, tekniğin, üstün beste kabiliyetinin, yaratıcılığın, rock müziğin farklı elementlerinden en iyi şekilde etkilenmenin bir noktada buluştuğu, kimilerine göre müzikalite açısından kendinden önce çıkan hayvanı bile aşan bir heavy metal ziyafetidir.
Size dünyanın en akılda kalıcı thrash metal şarkılarını sunar, ama piyasa olmakla suçlayamazsınız. Clean gitarlarla bezeli, üstünde sadece konuşma olan pasajlar verir; ama müziğin sertliğinin azaldığını bir an olsun düşünmezsiniz. Sakin sakin giderken Mustaine öyle bir şey söyler, Marty başka bir boyuttan öyle bir soloya girer ki, “Bunlar eskiden saf thrash yapıyordu şimdi bozmuşlar” demek aklınızın ucundan bile geçmez. Neredeyse her şarkısı bir MEGADETH klasiği olan albümde, her ne kadar konserlerde sürekli çalınan ve herkesçe bilinen pek çok MEGADETH parçası olsa da, Architecture of Agression gibi, Captive Honour gibi, en sondaki canavar Ashes in Your Mouth gibi biraz geri planda duran ama gerçek MEGADETH tutkunlarının ölüp ölüp bittiği şarkılar da vardır.
“Rust in Peace”e oranla hard rock etkilenimini daha fazla hissettiren, bu sebeple de saf bir thrash metal albümü olarak görülmeyen bir çalışmadır “Countdown to Extinction”. Rifler pek çok yerde size sahip oldukları o rock ‘n’ roll havasını, hem de olabilecek en taze ve MEGADETH müziğinde sırıtmaz şekilde gösterirler. Nick Menza belki de kariyerinin en iyi performansını bu albümde sergiler; şarkı sözleri bence Mustaine’in tüm kariyerindeki en iyi sözlerdir; sadece albüme adını veren şarkının sözleri bile tüylerinizi ürpertmeye yetebilir. Melodilerine, enfes düzenlemesine girmiyorum bile.
11 şarkılık albümün üçte birinden fazlasının single olarak yayınlanmış olması (Skin O’ My Teeth, Foreclosure of a Dream, Sweating Bullets, Symphony of Destruction) ve klip çekilen High Speed Dirt’le birlikte neredeyse yarısına klip çekilen “Countdown to Extincition”, iki milyondan fazla satarak MEGADETH’in en çok satan albümü olmuştu. Humane Society of the United States adlı hayvan hakları kuruluşu tarafından verilen Genesis Ödülü’nü de albümle aynı adı taşıyan şarkıyla alan MEGADETH, bu ödülü alan ilk ve tek heavy metal grubu olma şerefine de erişmişti.
Velhasılı kelam, “Countdown to Extinction” bir metal başyapıtı mıdır, bilmiyorum. Böyle bir karar vermeye, bu soruyu cevaplamaya gerek yok zaten. Kesin olan bir şey var, o da bu albümün hem MEGADETH, hem de doksanlar metali düşünüldüğünde çok önemli bir yer teşkil ediyor oluşu. Albümü en başından beri başyapıt olarak gören MEGADETH delilerini ayrı tutuyorum, müzikalitesi göz önüne alındığında, “Countdown to Extinction”ın tüm metal dünyasınca kabul edilmiş, subjektif yorumlara kapalı düzeyde bir başyapıt olarak anılmamasının bence tek sebebi, “Rust in Peace” gibi bir devrimin arkasından geliyor oluşudur.
Kadro Dave Mustaine: Gitar, vokal
Marty Friedman: Gitar
David Ellefson: Bas, geri vokaller
Nick Menza: Davul
Şarkılar 1. Skin o' My Teeth
2. Symphony of Destruction
3. Architecture of Aggression
4. Foreclosure of a Dream
5. Sweating Bullets
6. This Was My Life
7. Countdown to Extinction
8. High Speed Dirt
9. Psychotron
10. Captive Honour
11. Ashes in Your Mouth
dediği gibi rust in peace den önce gelseydi gerçek değerinin daha iyi anlaşılması daha kolay olurdu.ama tabi ki böyle de bizim için en üst sıralardaki albümlerdendir. her şarkısı ayrı değer taşır.
“her megadeth yorumunda metallica’nın da adı geçmesi” kuralından hareketle ve teşbihte hata olmaz diyerek, and justice for all + metallica (black album) = countdown to extinction.
rust in peace’den reign in blood gazı/fırtınası alıyorsam, bu albümden de seasons in the abyss derinliği/biz aştık havası alıyorum. her şarkı ayrı bir dünya. yazının başlığı o yüzden daha iyi olamazdı.
10. Rust in Peace de 10. Megadeth candır. Kişisel olarak belki burun farkıyla Countdown daha önde gözümde, ama ayrım yapmadıydım şu ana kadar hiç. o kadar seviyomuşum demek ki ikisinide.
rust in peace’e de buna da 10 verdim fakat r.i.p>c.t.e
ashes in your mouth, captive honuor, that was my life , countdown to extinction, symphony of destruction, sweating bullets en toroman şarkılarıdır bence albümün. 11′de 6 şarkı yazmışım. R.i.p’de daha yüksekti bu oran mesela.
Ben ilk Crypting Writings’i dinlemiştim 1998 civarı. Trust’a aşık olup almıştım albümü. Sonra da bu albümü aldım. İlk çarpan ve Megadeth’in farklı bi grup olduğunu hissettiren parça Architecture of Aggression olmuştu. Girişindeki aksak rife hasta olmuştum. Big Four veya genel olarak büyük thrash grupları içerisinde bi tek Megadeth o tarz bi parçayı yapabilirmiş, sonradan onu gördüm.
en çok dinlediğim megadeth albümü. bir tane kaset bir tane de cd eskitmiştim. bu albümdeki sözleri metallica’da bile göremiyoruz. megadeth’in grup olarak olgunlaştığı albüm budur diyebilirim. 2004 remaster’ından da nefret ederim. bu albümde tercihim japon ilk baskıdır.
@nordson, valla remaster’ların hiçbirisini sevmem hep ilk kaydını tercih ederim. bonuslar fena değil elbette ama remaster’larda davul sesleri bir garip çok dijital-mekanik olmuş. almıştım ama hemen geri verdim. bu albümün japon baskısı üzerine tanımam. yağ gibi gidiyor maşallah. tertemiz.
@b, Kesinlikle katılıyorum. Rust in Peace i de bunu da eski kasetten dinlemesi, remastered cd lerden çok daha keyifli. O teneke gibi davul tonuna, duyulmayan baslara rağmen ilk kayıtları kat kat daha iyi.
Tebrikler kritik için. Vakti zamanında Megadeth’in ilk elime geçen albümü olmuştu ve bu yüzden en iyi albüm hangisi deseler Rust In Peace le belki arada kalır ama bu albümün herşeyiyle çok daha fazla etkilemişliği var bünyeyi çok farklı açılardan karşılaştıramıyorum.
bi de söylemeyi unutmuşum, this was my life’ın sonundaki (3.13′te) rif, metallica – phantom lord’da mustaine’in yazdığı clean gitar kısmının aynısı (2.34′te giren).
thrash grupları şöyle tarz değiştirip, thrashten kopunca çok fena tepem atar. amma velakin megadeth’in bu tarz değişikliği muhabbetinden alnının akıyla çıktığını düşünüyorum. bu albüm, youthanassia ve cryptic writings bunun sağlam kanıtlarıdır. (risk albümü kakadır o ayrı) hele hele youthanassia ve bu albümün bende ayrı bir yeri var. bir de şu albümü rust in peace ile karşılaştırma muhabbetine de kıl olurum. ikisi de farklı tarzların albümleri niye karşılaştırılır ki bunu aylardır yıllardır anlamıyorum. tamam rust in peace mükemmel ötesi bir sanat şaheseridir ondan sonraki albümlerle illa karşılaştırılacaktır ama o orda kalmıştır artık. megadeth o albümle thrash devrini uzun bir süre kapamıştır.
10′u daha çok hakeden pek az albüm var şu dünyada bana göre. Tek kusuru Rust in Peace’in arkasından falan gelmesi değil, aksine bu onu daha da hayranlık verici bir albüm yapan bir unsur. Ve bu unsur burun farkıyla Countdown’u Rust in Peace’den öteye taşıyor benim gözümde. Rust in Peace gibi bir albüm sonrası kendini tekrar etmemek ve çok daha tehlikeli sularda yüzüp selefi kadar mükkemel bir albüm ortaya çıkarmak çok zor bir iş (Rust in Peace yapmaktan daha zor bana göre). Tabi ki bu görüşümün genel görüşe ters olduğunun farkındayım ve evet tabi ki de Rust in Peace de 10luk bir albüm.
Bir de şu var, Rust in Peace dinleyince “evet lan bu albüm gerçekten de 1990′da yapılmış ve olay yaratmış” diyorum her seferinde, ya da aynı şekilde Somewhere in Time dinlerken “gerçekten de 86′dayız şu an” diyorum. Bu iyi veya kötü bişey değil, sadece demek istediğim şey; albümler zamanlarıyla çok örtüşüyor oluyor çoğunlukla. Fakat Countdown to Extinction, melodileriyle, kapağıyla ve özellikle o dönem iyice kendini aşan Mustaine’in oduncu gömlekleriyle her ne kadar benim ve birçoğumuzun beyninde 90′lı yıllarla özdeşleşmiş olsa bile, biri gelip bana bu albümü “daha dün çıktı” diye dinletse hiç şaşırmam. “Güzel ama sanki biraz eski gibi, demode gibi? 2010′dayız lan.” falan demem. Öyle zamansız şarkı sözleri, öyle modern bir soundu ve düzenlemesi var albümün.
Ayrıca şu an Mustaine’e sağda solda bi açıklamasını okuyunca ne kadar laf atsam da, sırf bu albümü yapmış olmasından dolayı bile kendisine bitmek tükenmek bilmeyen bir sevgi besliyorum lan. Ne yapsa kızıyorum ama sevmeye devam ediyorum adamı. Megadeth de Architecture of Aggression, Sweating Bullets, Foreclosure of a Dream, Captive Honour(of ulan of) gibi nice şarkılarla dinlediğim bir çok harika grubun asla ve asla erişemeyeceği bir noktaya ulaşmış durumda gözümde. Hayatları boyunca da Gitar Hiro için şarkı yapsalar bile bu böyle olacak. Böyle de antikayım, geri kafalıyım.
Son olarak, enfes bir kapağı var lan bu albümün, poster yap odaya as.
@hen, tek kusuru Rust in Peace’in arkasından gelmesi demedim zaten. Metal dünyasında tartışmasız bi başyapıt olarak görülmemesinin sebebi bu durum olabilir dedim. Yoksa albümde herhangi bi kusur yok tabii ki.
Hayatımda tamamının baslarını çaldığım tek albüm hahah. Bayağı bi farklıdır benim için de. Ellefson her ne kadar çok yaran bi basçı olmasa da kesinlikle “yerinde” çalan bi basçı. Albüme lafım yok zaten. Çok boş bir yorum yaptım, onun da farkındayım. Ha bir de High Speed Dirt en sevdiğim şarkıdır bu albümde, aşırı enerjik; kıpır kıpır.
en iyi megadeth kadrosu, müziksel dönüşümü en güzel yapan grup. rust in peace bence 1. numaradır, efsanevidir. ama bu albüm’e ilk çıktığında hafif kıllansam da sonra anladım ki o dönem tüm gruplar bir kabuk değişimine gidiyormuş ve en iyi işi megadeth yapmış.
haaa mustaine’in ağzına elimin tersi ile bi tane patlatmak “sen neydin ne oldun, sayıyla kendine gel lan” demek de isterim.
@Ahmet Saraçoğlu, Captive Honour demişken, “When you kill a man you’re a murderer. Kill many and you’re a conqueror. Kill’em all.. you’re a god!” lafının asıl sahibi de Jean Rostand isimli Fransız bir biyologmuş. Bu da böyle bir bilgi.
Benim için “önce bi soğuk geliyo ama alışıyosun” tarzı bi albüm. Şarkıları ilk dinlediğimde hemen müptelası olmadım ama zaman geçtikçe her bir şarkıda tıpkı Dave’in yaptığı gibi kendimi sorguladım. Özellikle ashes in your mouth’un nakaratına düşüncelere dalar giderim… 10/10
Hiç aklıma gelmezdi ama albüm kritikleri haricinde belki 15 yıldır özellikle açıp Megadeth dinlemiyordum. Son 2 gündür, yıllar sonra ilk kez garip bir Megadeth sevgisi depreşti. İki gündür aklıma geldikçe “Architecture of Aggression”, “Countdown to Extinction”, “Captive Honour”, “Ashes in Your Mouth” ve diğer albümlerden “She-Wolf”, “Take No Prisoners” falan dinliyorum. Zamanında 100.000 kere dinlediğim ama muhtemelen 15 yıldır dinlemediğim bu şarkılar şu an bana aşırı taze ve çekici geliyor. Acayip.
Ahmet abim bu mesajı görür müsün bilmiyorum ama siteye yeni girmiş biri olarak albümlere puanı ne kadar kendi içinde olsada karşılaştırmalı olarak da verdiğini görüyorum.. Asıl sormak istediğim Black albüm e 9 vermişsin.bu albüm black albümden daha iyi midir sana göre ?
( 12 yıl sonra ortalık kızıştırma)
Geçen hafta kuzenimin düğünü için Ankara’daydım. Nikahın ardından after party gibi bir şey için Dada diye bir mekâna gittik. Sahnede grup vardı, Türkçe pop/rock çalıyorlardı. Bir ara durup dururken Megadeth – Countdown to Extinction’a girdiler. Oha noluyo derken, şarkının başındaki bas bölümüne kadar gelip tam Mustaine’in vokalinin gireceği yerde “ELLERİ GÖREYİM!!!” bağırışları eşliğinde “HAAYDİ YAZ YAZ YAZ BİR KENNARA YAZ!” diye Ajda Pekkan’a bağladılar.
@Ahmet Saraçoğlu, Bir kaç arkadaşla kendi kendimize takıldığımız bir grubumuz var, basit pop/rock çalıyoruz. Bir keresinde MJ’den Beat It çalarken söz kısmında gitarist niyeyse The Trooper’ın gallopunu girmişti. Hiç bozmadan devam ettik. Gayet de oturmuştu.
Aynı isimli şarkı duyup duyabileceğim en güzel şeylerden sanırım. Albümü asla tam olarak dinleyemiyorum , şarkıyı 4 5 kere çevirmekten.
Çok dinlemekten kasetim bozulmuştu. Tek söyleyeceğim bu :)
dediği gibi rust in peace den önce gelseydi gerçek değerinin daha iyi anlaşılması daha kolay olurdu.ama tabi ki böyle de bizim için en üst sıralardaki albümlerdendir. her şarkısı ayrı değer taşır.
11 hafta boyunca dinlemek lazım bu albümü :P
uzun yıllar önce bıkıp usanmadan dinlediğim bir albümdü.kasetten tabiki..benim için rust in peace den önce gelir.
“her megadeth yorumunda metallica’nın da adı geçmesi” kuralından hareketle ve teşbihte hata olmaz diyerek, and justice for all + metallica (black album) = countdown to extinction.
rust in peace’den reign in blood gazı/fırtınası alıyorsam, bu albümden de seasons in the abyss derinliği/biz aştık havası alıyorum. her şarkı ayrı bir dünya. yazının başlığı o yüzden daha iyi olamazdı.
10. Rust in Peace de 10. Megadeth candır. Kişisel olarak belki burun farkıyla Countdown daha önde gözümde, ama ayrım yapmadıydım şu ana kadar hiç. o kadar seviyomuşum demek ki ikisinide.
Bu albümü ilk dinlediğimde tüm şarkılar aynı gibi gelmişti bana. Bence Peace Sells ve Rust in Peace ile birlikte Megadeth’in en iyi albümlerindendir.
nota gelince; evet 10.
2004 remaster’ın davul soundu pek bi lezizdir.
9/10
rust in peace’e de buna da 10 verdim fakat r.i.p>c.t.e
ashes in your mouth, captive honuor, that was my life , countdown to extinction, symphony of destruction, sweating bullets en toroman şarkılarıdır bence albümün. 11′de 6 şarkı yazmışım. R.i.p’de daha yüksekti bu oran mesela.
mustaine en güzel şarkı sözlerini bu albüme yazmış, nakaratlar desen akıyor gidiyor.
In our life there is if
In our beliefs there is lie
In our business there is sin
In our bodies there is die
heyt babam be
Ben ilk Crypting Writings’i dinlemiştim 1998 civarı. Trust’a aşık olup almıştım albümü. Sonra da bu albümü aldım. İlk çarpan ve Megadeth’in farklı bi grup olduğunu hissettiren parça Architecture of Aggression olmuştu. Girişindeki aksak rife hasta olmuştum. Big Four veya genel olarak büyük thrash grupları içerisinde bi tek Megadeth o tarz bi parçayı yapabilirmiş, sonradan onu gördüm.
yalnız kritiğin girişi çok, nasıl diyim, direkt olmuş lan
30.11.2010
@followthecolors, skin o’ my teeth’mişçesine.
en çok dinlediğim megadeth albümü. bir tane kaset bir tane de cd eskitmiştim. bu albümdeki sözleri metallica’da bile göremiyoruz. megadeth’in grup olarak olgunlaştığı albüm budur diyebilirim. 2004 remaster’ından da nefret ederim. bu albümde tercihim japon ilk baskıdır.
30.11.2010
@b, nesinden nefret ediyosun remaster’ın, gayet güzeldir. demolar ve crown of worms oldukça ilgi çekici bonuslardır.
30.11.2010
@nordson, valla remaster’ların hiçbirisini sevmem hep ilk kaydını tercih ederim. bonuslar fena değil elbette ama remaster’larda davul sesleri bir garip çok dijital-mekanik olmuş. almıştım ama hemen geri verdim. bu albümün japon baskısı üzerine tanımam. yağ gibi gidiyor maşallah. tertemiz.
26.03.2011
@b, Kesinlikle katılıyorum. Rust in Peace i de bunu da eski kasetten dinlemesi, remastered cd lerden çok daha keyifli. O teneke gibi davul tonuna, duyulmayan baslara rağmen ilk kayıtları kat kat daha iyi.
Cryptic Writings’i daha çok severim ben ama bu albüm de şahane, kritik de şahane, megadeth komple şahane
10′u basarım her türlü. gideyim de megadeth dinleyim
Tebrikler kritik için. Vakti zamanında Megadeth’in ilk elime geçen albümü olmuştu ve bu yüzden en iyi albüm hangisi deseler Rust In Peace le belki arada kalır ama bu albümün herşeyiyle çok daha fazla etkilemişliği var bünyeyi çok farklı açılardan karşılaştıramıyorum.
bi de söylemeyi unutmuşum, this was my life’ın sonundaki (3.13′te) rif, metallica – phantom lord’da mustaine’in yazdığı clean gitar kısmının aynısı (2.34′te giren).
thrash grupları şöyle tarz değiştirip, thrashten kopunca çok fena tepem atar. amma velakin megadeth’in bu tarz değişikliği muhabbetinden alnının akıyla çıktığını düşünüyorum. bu albüm, youthanassia ve cryptic writings bunun sağlam kanıtlarıdır. (risk albümü kakadır o ayrı) hele hele youthanassia ve bu albümün bende ayrı bir yeri var. bir de şu albümü rust in peace ile karşılaştırma muhabbetine de kıl olurum. ikisi de farklı tarzların albümleri niye karşılaştırılır ki bunu aylardır yıllardır anlamıyorum. tamam rust in peace mükemmel ötesi bir sanat şaheseridir ondan sonraki albümlerle illa karşılaştırılacaktır ama o orda kalmıştır artık. megadeth o albümle thrash devrini uzun bir süre kapamıştır.
10′u daha çok hakeden pek az albüm var şu dünyada bana göre. Tek kusuru Rust in Peace’in arkasından falan gelmesi değil, aksine bu onu daha da hayranlık verici bir albüm yapan bir unsur. Ve bu unsur burun farkıyla Countdown’u Rust in Peace’den öteye taşıyor benim gözümde. Rust in Peace gibi bir albüm sonrası kendini tekrar etmemek ve çok daha tehlikeli sularda yüzüp selefi kadar mükkemel bir albüm ortaya çıkarmak çok zor bir iş (Rust in Peace yapmaktan daha zor bana göre). Tabi ki bu görüşümün genel görüşe ters olduğunun farkındayım ve evet tabi ki de Rust in Peace de 10luk bir albüm.
Bir de şu var, Rust in Peace dinleyince “evet lan bu albüm gerçekten de 1990′da yapılmış ve olay yaratmış” diyorum her seferinde, ya da aynı şekilde Somewhere in Time dinlerken “gerçekten de 86′dayız şu an” diyorum. Bu iyi veya kötü bişey değil, sadece demek istediğim şey; albümler zamanlarıyla çok örtüşüyor oluyor çoğunlukla. Fakat Countdown to Extinction, melodileriyle, kapağıyla ve özellikle o dönem iyice kendini aşan Mustaine’in oduncu gömlekleriyle her ne kadar benim ve birçoğumuzun beyninde 90′lı yıllarla özdeşleşmiş olsa bile, biri gelip bana bu albümü “daha dün çıktı” diye dinletse hiç şaşırmam. “Güzel ama sanki biraz eski gibi, demode gibi? 2010′dayız lan.” falan demem. Öyle zamansız şarkı sözleri, öyle modern bir soundu ve düzenlemesi var albümün.
Ayrıca şu an Mustaine’e sağda solda bi açıklamasını okuyunca ne kadar laf atsam da, sırf bu albümü yapmış olmasından dolayı bile kendisine bitmek tükenmek bilmeyen bir sevgi besliyorum lan. Ne yapsa kızıyorum ama sevmeye devam ediyorum adamı. Megadeth de Architecture of Aggression, Sweating Bullets, Foreclosure of a Dream, Captive Honour(of ulan of) gibi nice şarkılarla dinlediğim bir çok harika grubun asla ve asla erişemeyeceği bir noktaya ulaşmış durumda gözümde. Hayatları boyunca da Gitar Hiro için şarkı yapsalar bile bu böyle olacak. Böyle de antikayım, geri kafalıyım.
Son olarak, enfes bir kapağı var lan bu albümün, poster yap odaya as.
01.12.2010
@hen, tek kusuru Rust in Peace’in arkasından gelmesi demedim zaten. Metal dünyasında tartışmasız bi başyapıt olarak görülmemesinin sebebi bu durum olabilir dedim. Yoksa albümde herhangi bi kusur yok tabii ki.
01.12.2010
@Ahmet Saraçoğlu, “aa countdown kritiği” diye bi gazla hızlıca okuyunca öyle anlamışım pardon =)
Hayatımda tamamının baslarını çaldığım tek albüm hahah. Bayağı bi farklıdır benim için de. Ellefson her ne kadar çok yaran bi basçı olmasa da kesinlikle “yerinde” çalan bi basçı. Albüme lafım yok zaten. Çok boş bir yorum yaptım, onun da farkındayım. Ha bir de High Speed Dirt en sevdiğim şarkıdır bu albümde, aşırı enerjik; kıpır kıpır.
en iyi megadeth kadrosu, müziksel dönüşümü en güzel yapan grup. rust in peace bence 1. numaradır, efsanevidir. ama bu albüm’e ilk çıktığında hafif kıllansam da sonra anladım ki o dönem tüm gruplar bir kabuk değişimine gidiyormuş ve en iyi işi megadeth yapmış.
haaa mustaine’in ağzına elimin tersi ile bi tane patlatmak “sen neydin ne oldun, sayıyla kendine gel lan” demek de isterim.
Bi de Ashes in Your Mouth nasıl bir hayvanlıktır abi? Gaaad hev mörseyyyy….mörseiüyyy….mörsöğyyyyyy…
02.12.2010
@hen, megadeth’in en progresif parçası sanırsam. albümde de captive… ve architecture…’la birlikte en sevdiğim parça.
02.12.2010
@Ahmet Saraçoğlu, Captive Honour demişken, “When you kill a man you’re a murderer. Kill many and you’re a conqueror. Kill’em all.. you’re a god!” lafının asıl sahibi de Jean Rostand isimli Fransız bir biyologmuş. Bu da böyle bir bilgi.
11.01.2019
@hen, şu yorumu gördüm şurada Nick Menzayı anmadan geçersem kendime söverim.1992 Hammersmith performansı nedir öyle abi.. Huzur içinde uyusun.
Tam bir Trash metalden Heavy metale geçiş albümü bir önceki albüme kıyasla daha basit bir albüm ama yine de mükemmel
merak etme dave, kaptırmayız seni ellere…
ccc dave reyiz ccc
Benim için “önce bi soğuk geliyo ama alışıyosun” tarzı bi albüm. Şarkıları ilk dinlediğimde hemen müptelası olmadım ama zaman geçtikçe her bir şarkıda tıpkı Dave’in yaptığı gibi kendimi sorguladım. Özellikle ashes in your mouth’un nakaratına düşüncelere dalar giderim… 10/10
megadeth’le ilk tanışmam bu albümledir. dinlemekten sıkılmadım ölene kadar dinlicem heralde :D
Hiç aklıma gelmezdi ama albüm kritikleri haricinde belki 15 yıldır özellikle açıp Megadeth dinlemiyordum. Son 2 gündür, yıllar sonra ilk kez garip bir Megadeth sevgisi depreşti. İki gündür aklıma geldikçe “Architecture of Aggression”, “Countdown to Extinction”, “Captive Honour”, “Ashes in Your Mouth” ve diğer albümlerden “She-Wolf”, “Take No Prisoners” falan dinliyorum. Zamanında 100.000 kere dinlediğim ama muhtemelen 15 yıldır dinlemediğim bu şarkılar şu an bana aşırı taze ve çekici geliyor. Acayip.
Ahmet abim bu mesajı görür müsün bilmiyorum ama siteye yeni girmiş biri olarak albümlere puanı ne kadar kendi içinde olsada karşılaştırmalı olarak da verdiğini görüyorum.. Asıl sormak istediğim Black albüm e 9 vermişsin.bu albüm black albümden daha iyi midir sana göre ?
( 12 yıl sonra ortalık kızıştırma)
23.08.2022
@Jeff Walker, objektif bakabilen birinin Black Album’ü Countdown to Extinction’ın önüne koyabileceğini sanmıyorum
23.08.2022
@Rust in Peace., ne anlamda dedin bilmiyorum ancak bence black album bazı yönlerden daha önde.
Keşke Captive Honour’un klibi olsaydı.
01.07.2024
@Cryosleep, keşke Countdown to Extinction’un da klibi olsaydı.
Geçen hafta kuzenimin düğünü için Ankara’daydım. Nikahın ardından after party gibi bir şey için Dada diye bir mekâna gittik. Sahnede grup vardı, Türkçe pop/rock çalıyorlardı. Bir ara durup dururken Megadeth – Countdown to Extinction’a girdiler. Oha noluyo derken, şarkının başındaki bas bölümüne kadar gelip tam Mustaine’in vokalinin gireceği yerde “ELLERİ GÖREYİM!!!” bağırışları eşliğinde “HAAYDİ YAZ YAZ YAZ BİR KENNARA YAZ!” diye Ajda Pekkan’a bağladılar.
Bugüne dek gördüğüm en enteresan geçiş olabilir.
13.09.2024
@Ahmet Saraçoğlu, Bir kaç arkadaşla kendi kendimize takıldığımız bir grubumuz var, basit pop/rock çalıyoruz. Bir keresinde MJ’den Beat It çalarken söz kısmında gitarist niyeyse The Trooper’ın gallopunu girmişti. Hiç bozmadan devam ettik. Gayet de oturmuştu.