‘’Yes, I believe…
I believe in… death.
I believe in disease.
I believe in injustice
and inhumanity,
and torture,
and anger,
and hate.
I believe in murder.
I believe in pain.
I believe in cruelty
and infidelity.
I believe in slime
and stink
and every crawling, putrid thing…
every possible ugliness
and corruption, you son of a bitch…
I believe…
in You.’’
1996 yılına damgasını vurup ölçüsüzlüğü, özgünlüğü ve özenliliğiyle Cryptopsy’nin başyapıtı kabul edilen “None So Vile”, yeraltı metal müziğinin çıkarabildiği en aşırı, en sanatsal, en çarpıcı albümlerden biri, eğer en iyisi değilse, technical death metal türünün en iyi albümlerinden biridir. Crown of Horns’un hastalıklı, acımasız, vahşi ve formülatik ilk dakikasından Orgiastic Disembowelment’in canavarca hızlı ve kesintisiz davul vuruşlarının eşlik ettiği canavarımsı kapanış riflerine kadar bu albümü ilk dinlediğimde, metal müziğe bakış açımın değişebileceğini şaşkınlıkla kavramıştım.
Cryptopsy’nin kökensizce, özgürce kendi başına ya da katıksız bir orijinaliteyle ortaya çıktığını iddia etmesem de, metal müziğin büyük çoğunluğuna hakim bir kitleyi reddetmekte, görmezden gelmekte, sınırlarını çarpıtmakta olan bir alt janrının en bilindik, en kaliteli, en sanatsal albümlerinden birini çıkardıkları ve 90ların ortalarından bugüne kadar devam eden death metal müziğe yeni standartlar getirdikleri için Cryptopsy’e, daha doğrusu 1992’den 2005 senesine kadar süren Cryptopsy’e saygı duymaktan kendimi alamıyorum.
Kanadalı Cryptopsy, “None So Vile”ı kaydetmek için 1995 senesinde stüdyoya girmeden önce, şarkı yapıları, özgünlüğü ve müzikalitesi oldukça iyi olmasına rağmen prodüksiyonu oldukça kötü ilk albümleriyle ilgi uyandırmış, fakat henüz sarsıcı bir tesire sahip olmayan bir gruptu. Nihayet Aralık 1995 – Ocak 1996 arasında albüm kaydı başladığında, grubun üyeleri Lord Worm (vokalist ve şarkı sözleri yazarı, gerçek adı Dan Greening), Jon Levasseur (öncü ve ritim gitarist), Eric Longlois (bass gitarist) ve Flo Mounier’den (baterist) oluşuyordu. (Her ne kadar öncü gitarla bütün ritim gitarları da Levasseur yazmış olsa da çalması için birinci albümden Steve Thibault konuk gitarist olarak kayda katılmıştı).
Her biri, göz kamaştırıcı yeteneğe sahip bu parlak, mükemmel müzisyenler, geleneksel şarkı yapıları etrafında dönmektense ya da birçok grubun yaptığı gibi müzik yazma başarısına güvendikleri bir gitariste sırtlarını dayayıp onun üzerinden bir şeyler oluşturmaya yönelmektense, kendilerine özgü, işlevsel, eşsiz birer katman halinde albüme ayrı boyutlar katmakta, her biri eşit dikkat ve önemle belirginlik kazanmaktaydılar; bir rüya takımı gibi bir araya gelen bu grubun sadece birbirini tamamlayan ortak zihinler değil, ayrı ayrı kendi başına incelenmeyi hak eden aykırı bir müzikal dehalar topluluğu olduğu da şüphe götürmüyordu: Karmaşık, karışık, zengin, vurucu Death Metal riflerini her zaman hastalıklı, her zaman orijinal, her zaman çarpıcı tremolo vurmalı riffleri ve dahice inşa edilmiş sololar ve labirentimsi harmonilerle birleştirip köklü, yaşlı ve güçlü bir ağacın dalları ve yaprakları gibi karmakarışık ve harikulade bir bütünde birleştiren gitarist Jon Levassaur; Death Metal gruplarının yalnız tabularla oynayarak afallatma etkisi uyandırmak ya da geleneğe bağlı kalmak amacıyla yazılan şiddet ve yıkım dolu ortalama şarkı içerikleri çıtasının oldukça üzerinde kalan şiirsel, grotesk, etkileyici şarkı sözleri yazmaya kadir ve bundan ziyade eşi benzeri olmayan, tek kelimesi anlaşılmaz, öteki dünyayı anımsatan böğürtüleri, alçak perde feryatları ve ciyaklamalarının ürpertici uzunluğuyla insan olduğundan şüphe ettiren hünerli vokalist Lord Worm; asla sabit kalmayan ve öngörülemeyen tempo değişimlerini dinleyeni daima ayık tutmayı başaran motiflerle yazan ve ahtapotumsu kollarıyla perküsyon tekniğinin, hızla tırmanan ürkütücü vuruşların, gravity blastların ve blast beatlerin tartışılmaz virtüözü baterist Flo Mournier; Atheist’i anımsatan ve müziğe daha fazla perküsyon kazandıran jazz esinlenmeli tuhaf slap/popları ve bass sololarını technical death metal aksanında konuşturduğuna tanık olduğumuz Eric Langlois. Bu müzisyenler, kabiliyetlerinin yalnızca None So Vile ile yakalanmış ani, tesadüfi bir başarı olmadığını, Cryptopsy’nin sonraki albümlerinde de gösterdiler. (Sonuncu hariç tabii).
Ama ne olursa olsun “None So Vile”, grubun en iyi albümü, technical death metal müziğin en efsanevi albümlerinden biri olarak kabul edilir. Bu albümü efsanevi yapan şey bence her şeyden önce Cryptopsy’nin kendine has tınısıdır. Evet, öncelinde hatırı sayılır bir death metal geleneği vardır ama Cryptopsy’nin o kendine özgü meşum, meluni, ahiretimsi tremolo vurmalı riffleri ve şiirsellikle yazılmış tüyler ürperten şarkı sözleri ve ritüelistik, uğursuz davul vuruşları ve Lord Worm’un alameti farikası olan ucubik vokalleri, None So Vile’ a başka albümlerden oldukça ayırt edilebilir bir atmosfer kazandırmıştır. Ne önce ne sonra, hiçbir grup, hiçbir albüm, Cryptopsy’nin bu kötücül, aykırı, özgün tınısına sahip olmamıştır.
Albümün bir başka karakteristiği ise, dinleyeni tahmin edilebilir, tekrarlayıcı, sıkıcı, nakaratımsı pasajlarla bunaltmak yerine, geçişleri ani ama kusursuz tempo değişimlerini ve basit zaman ölçülerini ustalık ve dakiklikle değiştirerek her zaman zinde tutması. Çoklukla tremolo vurmalı titrek sesli ürkütücü melodilerle kısmen yavaş riffler ve tekrar hızlı gitar pasajları arasında yer değiştiren gitar müziği her zaman enerjik kalmayı başarıyor. Mounier’in daima karmaşık, daima orijinal, daima yeni bir şeyler denemeye meraklı gravity blastları ve senkoplu blast beatleri kulağın ritme doyduğu o doruk anını hiçbir zaman dinleyene vermiyor, ama tam bu doruk anında, aynı ustalıkta ve çarpıcılıkta olan, alışması kolay bir başka motife atlıyor, bu, albümün tüketilebilirliğini dikkate değer bir ölçüde zorlaştırıp doymazlıkla geri dönüp yeniden ve yeniden aynı keyifle, aynı kendinden geçişle dinlememizi sağlıyor. Gitar ve davul arasında gidip gelen bu müzik Lord Worm’ün gırtlaktan boğuk bir perdeyle okuduğu tek kelimesi anlaşılmaz şarkı sözlerine uyaklı bir izlenim kazandırıp müziğe ayrıntı katıyor. Kısacası, grup ne yaptığını, yaptığını ustalıkla göstermeyi ve dinleyeni eğlendirmeyi çok iyi biliyor. Kendi çözümlemesi içinde, bu albümün hiçbir şarkısında biçimsel olarak tek bir kusur bulamıyorum.
Tekniksel ve hızlı sololar, özellikle albümün single’ı diyebileceğimiz Phobobile’in ya da Dead and Dripping ve Slit Your Guts’ın uzun soloları, her zaman enerjik bir işitsel orgazmı garantiliyor. Sololara alttan eşlik eden ve solo sırasında değişince müziğe çok daha dramatik bir tını katan rifler zaman zaman tremolo vurmalı oldukları için soloların yavaş olduğu yanılgısını uyandırabiliyor, ama bunu kötü anlamda söylemiyorum. Parçalarda ara pasaj tadında daha kısa melodik sololar da var.
Ayrıca technical death metal sınırları içinde olmasına ve çeşitli müzik tekniklerini en yoğun ve amansız hızlarda kullanmasına rağmen, aşırı teknikaliteyi, daima uygulanması gereken bir zorunlulukmuş gibi abartıp, anlamsız bir ses mastürbasyonuna dönüştürme noktasına asla varmaması ve her parçada kimi kolayca, yavaşça çalınabilen, pratik etmesi mümkün çarpıcı riflerle yüklü pasajların olması, bu albümün başarısını iyi çalgı çalmakla değil, iyi bestelenmekle kanıtladığını gösteren bir başka yönüdür. Yanlış anlaşılmasın, teknik kabiliyetin sürekli kullanılmasının müzikte bir kusur olduğunu söylemiyorum, fakat ‘doldurma’ şarkıların, üzerinde fazla çalışılmamış özensiz şarkıların eksiklerini kapatmak için birçok tech death grubunun kolaylıkla parmak şovuna kaçtığını unutmamak gerekir.
Ve Lord Worm! Belki grubun kendisinden bile daha ünlü Lord Worm… Grubun arkasındaki yaratıcı güç olan müzisyenlerden bile daha fazla tapılan ve övülen Lord Worm, benim için, oldschool death metal vokallerini reddedip kendince eşsiz vokal stiliyle birlikte şarkı sözleri yazmakta da o denli başarılıdır. Kesip biçme, çılgınlık, hristiyanlık karşıtlığı, işkence gibi temalar bir death metal grubu için beklenmedik olmasa da bu temaların ortalamanın oldukça üstünde grotesk bir güzellik ve sanatsallıkla yazılmış olması, her bir kıtada başka bir metaforun, göndermenin, kara mizahın varlığı, şarkı sözlerini de kendi başına aykırı kılıyor. Crown of Horns’un kötücül, teistik girişine bir bakın (bu arada ‘Capricornus Rex in tenebris’, latince ‘karanlıktaki boynuzlu oğlak kral’ anlamına geliyormuş):
Capricornus Rex in tenebris,
I long to feel the dark caress
Of your cloven hooves;
I seek the loving warmth of your anus
As I place my worshipful
Lips about your teats.
Ya da Slit Your Guts parçasının korkutucu kara mizahına:
Pardon, please, the narrow
Confinement of your limbs;
Unfortunately, it’s necessary
For your correction;
Shriek to your heart’s
Content, if you wish;
I promise you pain and
Nightmares, in that sequence.
Permit me to introduce you to
“Tuesday”…
I favor her, this pretty blade
So tall and fine;
Hatred and violence are not
Our ways, but firm we are;
Squirming is useless, so is this
Colon, cry for me.
Ya da Graves of the Fathers’ın uğursuz, akıl musallatı son mısralarına:
Forgive me father,
For I know not what to do;
I leave a void to fill one,
Hear my prayers from far below.
Benedictine Convulsions’dan hristiyanlık karşıtı, kısa ve öz bir dörtlüğe:
“I am messiah”
The grand delusion
To hell-wracked things,
Revelation.
İlk dinlemede alışması, sindirmesi, eğlenmesi zor olan albüm, belki daha deneyimli, alışkın kulaklar için ilk dinlemede bile kolayca ilgi uyandırabilir, kendi alemine çekebilir, kafa uyuşturabilir; fakat ben albümün teknikalitesi, sertliği ve hızının ötesindeki müzikalitesinin asıl güzelliğini ve esrarını kavrayabilmek, ayrı ayrı görüp seçebilmek, elden düşürememe noktasında sevebilmek için ancak birkaç ısrarlı, sabırlı dinlemenin bir önkoşul olduğunu düşünüyorum. İnternette bir kişinin, yalnızca bir iki kez dinledikten sonra bu albümü ‘bir alt janr kültürünü etkilemesine rağmen tınısı eskiyen ve zamanında heyecan verici olup artık sıkıcılaşmış o klasik albümlerden biri’ diye etiketlediğini gördüm. Bu albüm, jenerik, özenti alışılmış bir Atheist kopyası ya da Cannibal Corpse’un ‘daha karmaşık ama gene de sıkıcı bir hali’ falan değil. “None So Vile” hem kendi tınısına sahip, hem de bağımlılık yapacak ölçüde eğlendirici bir klasik.
Sonuç olarak, eğer bir death metal severseniz, bugünlerde böyle mükemmel bir kadroyu görmek pek mümkün olmadığı için, bu albümü büyük ihtimalle dinlemiş olduğunuzu varsayıyor, dinlemediyseniz bir an önce dinlemenizi öneriyorum. Teknik death metalin ne kadar iyi olabileceğini kanıtlayan bu klasiği şüphe duymadan alın ve dinleyin.
Kadro Lord Worm: :Vokal
Jon Levasseur: Öncü ve ritim gitar
Eric Langlois: Bas
Flo Mounier: Davul
Şarkılar 1. Crown of Horns
2. Slit Your Guts
3. Graves of The Fathers
4. Dead and Dripping
5. Benedictine Convulsions
6. Phobophile
7. Lichmistress
8. Orgiastic Disembowelment
hayatımda dinlediğim ilk death metal albümü. bu nedenle bende yeri çok ayrı. pierced from within ile birlikte en muazzam teknik death metal yapıtı. lord worm kadar psikopat vokalist geleceğini zannetmiyorum. sahneye tiril tiril efendi bi şekilde çıkıp her türlü manyaklığı yapan, böğüren bir insan. bu denli iyi şarkı sözü yazmasının nedeni yetişkinler ve ikinci yabancı dil için ileri seviye ingilizce öğretmeni olması. ayrıca flo’nun kullandığı teknik “gravity blast” diye bilinir.
10/10
@Ahmet Saraçoğlu, grup yeni elemanlarla yeni bir grup adı altında kısmen kimi cryptopsy formüllerini deathcore elementleri üzerinden sulu riflerle aynı şekilde kullanmış olsaydı yine ilgilenmezdim ama bu kadar nefret etmezdim aslında. kimsenin zevkine bulaşmak istemem. yeni cryptopsy’de ne sevdiklerini anlamasam da sevenlerden nefret etmiyorum, küçümsemiyorum. elit görmüyorum kendimi. ama başka bir müzik yapacaksan, grubun en temel müzisyeni, öncü gitaristi bile değiştiyse grup isminden para kazanmak dışında hiçbir anlamı yok aynı isimle devam etmenin. tek kelimeyle yüzsüzlük ulan. gerçi ne bileyim sözgelimi metallica falan da değişti, ona rağmen nefret edildiler ama lars ve james hep vardı kirk de öyle. yine metallica kalmayı sürdürdüler. ama bu kadarı da ayıp ulan.
@Exorsexist, son albüme yönelik aşırı bir negatif hype var ama vokali görmezden gelirsen, corevari elementlere biraz tahammül edersen sıkı birkaç saniye barındırıyor bence. sololar da fena değil aslında. yapılan ayıp yüzünden küfür konusunda sana katılsam da 0/10 gibi verilen puanlar biraz abartılı geliyor bana. evet müzik artık eskisi gibi incelikli değil, sulu, cıvık orası kesin. ama cryptopsy adı altında çıkmasaydı unspoken kinge bence daha iyi gözle bakılırdı.
@Ertuna Yavuz, valla usta yalansız 2,3 kere dinledim albümü tamamiyle. her seferinde bir umutla belki bi şarkı bulurum lan güzel dedim. malesef bişey çıkmadı. hatta bıktıkça bıktım. dinlenirse ancak davul, bas olayı için dinlenir. ama core dinleyicisi olmadığımdan böyle triggerlanmış davulları dinlemek çok zor geliyo. hani hiç olmadı clean vokal olayı olmasaydı belki bi derece daha dinlenebilir olabilirdi. sıfır olmasa da, 10 üzerinden 2,3 üzeri hakettiğini düşünmüyorum.
yine de flo’nun kafasına belki bişeyler dank etmiştir bi sonrakinde bu kadar kötü birşey yapmaz. belki de yapar.
Once Was Not turnesinde canlı izlemişliğim var Cryptopsy’yi. Elemanın biri Phobophile’de kafa sallıyodu, gravity blast kısmında da kafa sallamayı kesmedi, titreye titreye şebeğe dönmüştü. görülesi bi andı.
“albümün tüketilebilirliğini dikkate değer bir ölçüde zorlaştırıp doymazlıkla geri dönüp yeniden ve yeniden aynı keyifle, aynı kendinden geçişle dinlememizi sağlıyor.”
çok sevdim ben bu cümleyi.
albümü de öyle bir anlatmışsınki, hiç death metal sevmesem, brutal vokale “ıyykk öğğ” desem bile indirip dinlerdim neymiş lan bu diye. öyle de yapacağım.
her ne kadar Cryptopsy’nin en beğendiğim dönemi Mike DiSalvo dönemi olsada bu albüm bencede Lord Worn ile kaydedilmiş en üstün Cryptopsy albümü. hatta kritiktede bahsedildiği gibi hemen hemen tüm fanlara göre en iyi Cryptopsy albümü budur. arada tek tük Blasphemy Made Flesh diyenlerde var ama ben kendi zevkim doğrultusunda Whisper Supremacy derim. ha birde Phobophile’in başlangıcı Ümit Besen rip-off :P
destroy the oppositionla birlikte en sevdiğim brutal death metal albümü… sevgimden phobophile adlı şaheseri telefon alarmım olarak ayarladım… şimdiki crypto gitaristinden başarılı bi çalışma; http://www.youtube.com/watch?v=LSQwFjeQW-U&feature=related
Graves of the Fathers’ın air drum’ında benle kapışacak tek bir adem evladı tanımıyorum. Kendime aşırı güveniyorum bu parça özelinde. Açıkça burdan meydan okuyorum, gelsin flo mounier’yi de tokatlıyım.
Phobophiiiiiiiiiile!
hayatımda dinlediğim ilk death metal albümü. bu nedenle bende yeri çok ayrı. pierced from within ile birlikte en muazzam teknik death metal yapıtı. lord worm kadar psikopat vokalist geleceğini zannetmiyorum. sahneye tiril tiril efendi bi şekilde çıkıp her türlü manyaklığı yapan, böğüren bir insan. bu denli iyi şarkı sözü yazmasının nedeni yetişkinler ve ikinci yabancı dil için ileri seviye ingilizce öğretmeni olması. ayrıca flo’nun kullandığı teknik “gravity blast” diye bilinir.
10/10
do you brother well,what you think???
30.10.2010
@tonight music, they did that rather well. dont you think? olmasın? bir de “go ahead and run home to your mama” var.
30.10.2010
aslında I do that rather well, dont you think olacak :P
30.10.2010
@Ertuna Yavuz, doğru lan they did nerden geldi…
30.10.2010
@Exorsexist, uzun süredir dinlemiyodum olcek o gader
başlık acayip bomba olmuş
Death Metal yapıyorsan mutlaka Disembowelment kelimesini kullanacaksın arkadaş.
30.10.2010
@ben, aslında şöyle bişi
http://www.myspace.com/disembowelment
30.10.2010
@deyus,
Cannibal Corpse – Frantic Disembowelment
Devourment – Self Disembowelment
Pathology – Pure Lust + Embryonic Disembowelment
Torsofuck – Vaginal Disembowelment
Unearthed Corpse – Human Disembowelment
Impetuous Ritual – Ceremonial Disembowelment
Kraanium – Rectal Disembowelment
Youtube’a yazdım bunlar geldi. :)
30.10.2010
@ben, metal arşiv’e yazınca 136 tane sonuç çıkıyor.
30.10.2010
@ben, şunların hepsini izlesen ya bevliyeci ya cerrah olursun allahıma.
30.10.2010
@Bahadır Sarp, avatarın yüzünden batuhan sandım seni bir an. batuhanın soyadı sarp değil ki diyordum sonra adının zaten batuhan olmadığını fark ettim.
evet.
31.10.2010
@Ertuna Yavuz, mail kısmını değiştirmeden, sadece adını yazıp yorum yapmış gravatar özentisi şerefsiz.
http://www.metal-archives.com/images/1/7/17_photo.jpg
30.10.2010
@Ahmet Saraçoğlu, grup yeni elemanlarla yeni bir grup adı altında kısmen kimi cryptopsy formüllerini deathcore elementleri üzerinden sulu riflerle aynı şekilde kullanmış olsaydı yine ilgilenmezdim ama bu kadar nefret etmezdim aslında. kimsenin zevkine bulaşmak istemem. yeni cryptopsy’de ne sevdiklerini anlamasam da sevenlerden nefret etmiyorum, küçümsemiyorum. elit görmüyorum kendimi. ama başka bir müzik yapacaksan, grubun en temel müzisyeni, öncü gitaristi bile değiştiyse grup isminden para kazanmak dışında hiçbir anlamı yok aynı isimle devam etmenin. tek kelimeyle yüzsüzlük ulan. gerçi ne bileyim sözgelimi metallica falan da değişti, ona rağmen nefret edildiler ama lars ve james hep vardı kirk de öyle. yine metallica kalmayı sürdürdüler. ama bu kadarı da ayıp ulan.
30.10.2010
@Ertuna Yavuz, isteyen istediğini yapsın ben yine de küfürümü ederim aga. gerçi daha önce de hardcore vokalisti alarak yapmışlardı bu olayı.
30.10.2010
@Exorsexist, son albüme yönelik aşırı bir negatif hype var ama vokali görmezden gelirsen, corevari elementlere biraz tahammül edersen sıkı birkaç saniye barındırıyor bence. sololar da fena değil aslında. yapılan ayıp yüzünden küfür konusunda sana katılsam da 0/10 gibi verilen puanlar biraz abartılı geliyor bana. evet müzik artık eskisi gibi incelikli değil, sulu, cıvık orası kesin. ama cryptopsy adı altında çıkmasaydı unspoken kinge bence daha iyi gözle bakılırdı.
30.10.2010
@Ertuna Yavuz, valla usta yalansız 2,3 kere dinledim albümü tamamiyle. her seferinde bir umutla belki bi şarkı bulurum lan güzel dedim. malesef bişey çıkmadı. hatta bıktıkça bıktım. dinlenirse ancak davul, bas olayı için dinlenir. ama core dinleyicisi olmadığımdan böyle triggerlanmış davulları dinlemek çok zor geliyo. hani hiç olmadı clean vokal olayı olmasaydı belki bi derece daha dinlenebilir olabilirdi. sıfır olmasa da, 10 üzerinden 2,3 üzeri hakettiğini düşünmüyorum.
yine de flo’nun kafasına belki bişeyler dank etmiştir bi sonrakinde bu kadar kötü birşey yapmaz. belki de yapar.
Once Was Not turnesinde canlı izlemişliğim var Cryptopsy’yi. Elemanın biri Phobophile’de kafa sallıyodu, gravity blast kısmında da kafa sallamayı kesmedi, titreye titreye şebeğe dönmüştü. görülesi bi andı.
“albümün tüketilebilirliğini dikkate değer bir ölçüde zorlaştırıp doymazlıkla geri dönüp yeniden ve yeniden aynı keyifle, aynı kendinden geçişle dinlememizi sağlıyor.”
çok sevdim ben bu cümleyi.
albümü de öyle bir anlatmışsınki, hiç death metal sevmesem, brutal vokale “ıyykk öğğ” desem bile indirip dinlerdim neymiş lan bu diye. öyle de yapacağım.
30.10.2010
@bloodshower, ben de seni çok sevdim pedobear
Eric Langlois’nın performansına şapka çıkarırım arkadaş
Bana kanadadan çıkma kötü bir grup söleyin (yeni cryptopsy yi karıştırmayın gerçi işin içine) bende sizi nasıl dövceğimi söleyim hehe
her ne kadar Cryptopsy’nin en beğendiğim dönemi Mike DiSalvo dönemi olsada bu albüm bencede Lord Worn ile kaydedilmiş en üstün Cryptopsy albümü. hatta kritiktede bahsedildiği gibi hemen hemen tüm fanlara göre en iyi Cryptopsy albümü budur. arada tek tük Blasphemy Made Flesh diyenlerde var ama ben kendi zevkim doğrultusunda Whisper Supremacy derim. ha birde Phobophile’in başlangıcı Ümit Besen rip-off :P
31.10.2010
@ismail vilehand, Lord Worn typo sonucu ortaya çıkmış birşeydir. adama hakaret babında yıpranmış lord demek istemedim :P
Manyak sevaba giriyonuz he.
Albüm kapağı dediğin şey böyle olacak arkadaş işte :D
eski cryptopsy özentisi bir albüm:
http://www.metal-archives.com/release.php?id=70139
destroy the oppositionla birlikte en sevdiğim brutal death metal albümü… sevgimden phobophile adlı şaheseri telefon alarmım olarak ayarladım… şimdiki crypto gitaristinden başarılı bi çalışma;
http://www.youtube.com/watch?v=LSQwFjeQW-U&feature=related
Graves of the Fathers’ın air drum’ında benle kapışacak tek bir adem evladı tanımıyorum. Kendime aşırı güveniyorum bu parça özelinde. Açıkça burdan meydan okuyorum, gelsin flo mounier’yi de tokatlıyım.
Rakipsiz.
Phobophile sen nasıl bir sanat eserisin acaba.
Lord Worm’un gruptan ayrıldıktan sonra İngilizce öğretmeni olması, benim alanım gereği daha çok dinlemem için bir neden sanırım agshjdjsfkjs.
I do that rather well, don’t you think?
*tam tırrrım tam*
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖGGGGGGGGGGGGGGGGGGHHHHHHHHHHHHHHHH
Amazing, it’s crazy, unbelievable, magnificent!
Türkçe kelimeler bu albüm için yetersiz kalıyor.